Bu yazıyı 29/11/2007 tarihinde kaleme almıştım, yani yaklaşık bir yıla yakın bir süre geçmiş aradan. Ve bugün yine aynı gündemler karşımızda duruyor. Nasıl da zayıf bir hafızamızın olduğunun kanıtıdır tüm unutulanlar. Bir yıllık zaman zarfında değişen tek şey isimler oldu. Küçük kızlara tecavüz eden devlet opera sanatçısı, Vakit yazarı Hüseyin Üzmez ve 14 yaşında yaşamına son vermeyi düşünen tacize uğramış bir kız çocuğu, babalarının kadın arkadaşına tecavüz eden ve reşit olmayan üç kardeş, Antalya'da bir seks işçisiyle grup seks yapan polisler. Ülkemizin dışında da yaşanan kadın sömürüleri hızla ve büyüyerek devam ediyor. Her şeye karşı duyarsızlaştırıldığımız 21. yüzyılda insanlığımızın son kırıntılarını da kaybetmek üzereyiz. Bir nebze de olsun AKP'nin açılımlarına bağlanan umutlar pompalı bir tüfekle yerle bir edildi. Hem de bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından linç edildi bu umutlar.
İnsan haklarına hiçbir değer biçilmeyen bir ülkede kadın haklarından bahsetmeye çalışmam birçok insan tarafından eleştirilebilir ama son zamanların en büyük ve en yoğun tecavüzünü yaşayan kadının yalnızlaştırılmasına ve güçsüzleştirilmesine önayak olan erkek iktidarın karşısında yer almanın bir gereklilik olduğunu bizzat bir erkek olarak söylemek zorundayım. Çünkü kadının köleleştirildiği bir dünyada hiç kimse özgür olamaz. Erkeğin iktidarla olan kirli ilişkisini ancak kadının özgürlüğüyle yıkabiliriz. Tüm bu nedenlerden dolayı geçen sene yazdığım bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

Gün geçmesin ki bu ülkede trajik bir olaya daha rastlanmasın. Dün ve bugün yayımlanan birçok gazetenin 3. Sayfalarında sergilenen habere takıldı kafam. "Kadınlara karşı ayrımcılığa son" haftasında, hep birlikte kadına yönelik şiddettin gittikçe daha da şiddetlendiğini okuyoruz bu gazetelerde. "Ne olacak bu terör" meselesini milli bir kafa karışıklığıyla başımızdan savmaya çalıştığımız bugünlerde, ben konuyu farklı bir "terör" olayına çekmeye çalışıyorum.

Gece, adam yatağa, eşinin yanına uzanır ve onunla sevişmek ister, fakat kadın isteksizdir ve bunu dile getirir. Bu durumda adam, eşine tecavüz etmeye kalkışır ve kadında kocasını yataktan iter. Bunun üzerine adam yerden kalkar ve kadını bir çırpıda öldürür. Bu anlattığım olay gazetelere yansıyan haberin bir kısmı. Bir kadın daha yok edilmiştir bu dünyadan. Birçoğunuz için bu cinayet münferit bir olay olarak idrak edilebilir ama devamında trajedinin haddi hesabı olmayacak. Adam yargılanmaya başlamış adaletin mülkün temeli olan bir adliye odasında. Koca, savunmasında "karım beni onu öldürmem için tahrik etti" der ve ceza indirimi alır. Çok geçmez Yargıtay 1. Dairesi'nin kararı, öldürülen kadının, kocasının cinsel ihtiyacını karşılamakla yükümlü olduğunu düşünerek bir şekilde "evlilikte" tecavüzün meşru olduğunu ortaya koymuştur.

Oysa anayasanın 10. Maddesinde "kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir" ifadesi yer alır. "Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" der ama yasalar bunu farklı yorumlar. Emsal de bunu işaret ediyor zaten. Buradan hareketle, ülkemizde "terörden" en çok etkilenen kesimin kadınlar olduğunu söyleyebiliriz. Her evde bir "terörist" olduğunu söylemek çok mu radikal bir söylem olur, bilmiyorum ama birçok evde erkeklerin kadınlara "terör" uyguladığını söylemek abartılı olmayacaktır.

İnsanlık tarihinin en köklü kamu kurumu genelevlerdir. Ülkemizde ve dünyada birçok erkek 21. Yüzyılda "evlilik kurumunu" şahsi genelevi olarak şekillendirmiştir. Bu genelevlerinin patronları tabiî ki erkeklerdir. Her gece eşlerinin isteksiz olmalarına rağmen birçok erkek "karısına" tecavüz etmektedir. Yasalarımız da bu durumu güvenceye almış durumdadır. Sesini çıkaran kadınların başına gelmişleri ve gelecek olanları zaten gazetelerin 3. Sayfa haberlerinden okuyoruz ve bu "terör" olaylarına da sessiz kalarak sorunun birer parçası oluyoruz.

Adaletten bahsediyorken, TESEV'in 51 hâkim ve savcıyla yüz yüze mülakat yoluyla yaptığı "Yargıda Algı ve Zihniyet Kalıpları" başlıklı araştırmada bir hakimin söyledikleri ürpertici. Aynen aktarıyorum: "Bavul ticareti için ülkemizde bulunan yabancı bir kadına tecavüz edilmişti. Heyetteki üyelerden birine yapalım, onlarda bizim kadınlarımıza Kosova'da tecavüz ettiler." Yorumu size bırakıyorum!

Murat PERÇİN
Sosyal Hizmet Uzmanı