2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Üniversite Öğrencilerinin Romantik İlişki Doyumunun Bağlanma Boyutları, İlişkide Algıladıkları İstismar ve Gelecek Zaman Yönelimi Açısından İncelenmesi
MAKALE #16181 © Yazan Doç.Dr.Psk.Dnş.Aylin DEMİRLİ YILDIZ | Yayın Şubat 2016 | 4,029 Okuyucu
Onsekizinci yüzyılda, Rousseau "Emile" adlı eserinde 15-20 yaş arasındaki döneme ergenlik dönemi diyerek, ergenliği "yeniden doğuş" olarak tanımlamış ve bu dönem için "Bizler iki kere doğarız, bir kez varoluşun içine, bir kez ise yaşamın içine” demiştir. Zira ergenlik kişinin ne bir çocuk ne bir yetişkin olduğu, henüz kendi toplumsal sorumluluklarına sahip olmadığı ama rolleri keşfedebileceği, sınayabileceği, deneyebileceği bir ara evre olarak belirgin ve hızlı bir şekilde fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerin görüldüğü 3 aşamalı bir geçiş dönemidir. Blos’a (1962) göre bu aşamalar: 1) Ergenliğin başlangıcı, 2) Asıl ergenlik ve 3) Ergenliğin sonudur.
Ergenlik döneminin temel özelliği olan yoğun psikososyal gelişim, ergenin gerçekçi ve olumlu öz görünüm ve kimlik geliştirmesini zorunlu kılar. Psikososyal gelişim alanlarına baktığımızda ergen öncelikle kimlik gelişiminin bir parçası olarak bağımsızlaşma, özellikle aileden bağımsız hale gelme görevini yerine getirmeye çalışır. Bağımsızlaşmanın yanı sıra kimlikle ilgili konuları halletme, gerçekçi ve pozitif öz görünüm kazanma ve erişkin yaşamının talebi olan mesleki yeterlilikleri geliştirmek ergenlik döneminin diğer gelişim görevleri arasındadır. Bu dönemin bir diğer önemli gelişim görevi ise ilişki becerilerini geliştirerek karşı cinsle yakınlık kurmak, cinsel istek ve dürtülerle sağlıklı bir şekilde baş etmek olarak ifade edilmektedir (Erikson, 1968; Feldman ve Gowen, 1998). Günümüzde 20’li yaşların sonuna doğru uzamış olan ve üniversite yıllarını da kapsayan ergenliğin son dönemi “beliren yetişkinlik denemi” olarak da adlandırılmaktadır. Ergenlik çağının son, yetişkinlik çağının ilk evresi olan beliren yetişkinlik döneminde özellikle ön plana çıkan gelişim görevi gelişen cinsellik ile başa çıkmayı öğrenme ve olgun cinsellik düzeyini elde etmesinin yanı sıra romantik ilişkilerde yakınlaşma kapasitesi ve başkalarıyla yakın partner olmaya hazırlanma gibi kişiler arası becerilerini geliştirmeyi içermektedir.
Gelişim sürecinde bu kadar kritik öneme sahip romantik ilişkiler literatürde hem öncülleri hem süreç hem de etkileri açısından incelenmiştir. Sağlıklı romantik ilişkiler geliştirmek yaşanılan ilişkinin doyum düzeyi ile ilişkilidir. İlişkilerdeki mutluluk düzeyi ve ilişkinin istikrarın sağlanması ancak doyum veren ilişkilerle mümkündür (Metts ve Cupach, 1990; Sullivan ve Schwebel, 1995; Stackert ve Bursik, 2003). Bu nedenle ilişkideki doyum düzeyini etkileyen faktörlerin araştırılması önemli görülmüştür. Yapılan araştırmalar sonucunda ilişki doyumunun empatik davranış (Davis ve Oathout, 1987), problem çözme becerileri (Metts ve Cupach, 1990), çatışma davranışı (Russell-Chapin, Chapin ve Sattler, 2001), depresyon (Cramer, 2004), ilişki stresi (Barnes, Brown, Krusemark, Campbell ve Rogge, 2007), iletişim tarzları (Olderbak ve Figueredo, 2009), mükemmeliyetçilik (Stoeber, 2012) ve bağlanma stilleri (Towler ve Stuhlmacher, 2013) gibi değişkenlerle ilişkisi olduğu bulunmuştur. Dahası, beliren yetişkinlik dönemindeki romantik ilişkilerin gelecek etkileri üzerine yoğunlaşan çalışmaların sonuçları (Ör. Connolly ve Konarsky, 1994; Furjman ve Schaffer, 2003) bu dönemde yaşanan romantik ilişkilerin yetişkinlik yaşamına daha iyi uyum sağlamak için gerekli davranışları geliştirmelerinde çok önemli etkileri olduğunu ortaya koymaktadır.
Ergenlerin kişisel ve sosyal gelişimi üzerinde kritik bir öneme sahip olan romantik ilişkiler, bireyleri hayat boyu etkisi altına almaktadır. Bu dönemde gençler, yetişkinlik döneminde yaşayacakları romantik ilişkilerin provasını yaparlar. Burada edinilen deneyimler, onların yetişkinlik dönemi romantik ilişkilerinin kalitesini ve uyum düzeyini etkiler (Furman, 2002; Sabetelli, 1988). Beliren yetişkinlik dönemindeki gençler, geçmiş yaşantı ve ilişki deneyimlerinin de etkisi ile romantik ilişkilerini oldukça geniş bir yelpazede deneyimlemektedir. Üstelik bu ilişkilerin kişinin gelişimine etkisi de birbirinden farklıdır. Bazı ilişkiler gelişimi olumlu yönde etkileyip, kişinin sonraki gelişim dönemlerine hazır olmasını ve gelecekte de destekleyici ilişkiler kurabilmesi için gerekli becerileri kazanmasını sağlamaktadır. Öte yandan pek çok ilişki ketleyici ve hatta içerisinde yoğun istismar barındıran bir örüntü izleyebilmektedir. Üstelik bu ilişkileri kurmayı başaramayan genç, derin bir yalıtılma duygusu duyabilmektedir. Hem gelecek yönelimi hem güncel yaşantı üzerinde etkili olan romantik ilişkinin kapsadığı alanı ve öncüllerini özellikle beliren yetişkinlik dönemindeki kadınlar açısından araştırmak literatürdeki önemli bir boşluğu dolduracaktır. Bu çalışma da kadın öğrencilerin kimliklerinin oluşum sürecindeki en önemli görevlerden biri olan romantik ilişkilerinden aldıkları doyumu bağlanma boyutları, ilişkide algıladıkları istismar ve gelecek yönelimleri bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır.
Araştırmaya ayrıca ilgili alanyazın incelendiğinde önemli bir değişken olduğu gözlendiğinden ailenin sosyo-demografik özellikleri de dâhil edilmiştir. Foshee ve arkadaşları (2004) tarafından yapılan bir araştırmada sosyo demografik ve toplumsal statünün romantik ilişki şiddetindeki rolü incelenmiştir. Araştırma sonucunda romantik ilişki şiddetinde genç bir ailede yetişmiş olma, arkadaş veya komşular (Foshee ve diğerleri, 2009; Ackard, Neumark-Sztainer& Hannan, 2003) ile düşük sosyo ekonomik düzey, aile eğitim durumu gibi durumlar risk faktörü olarak ifade edilmiştir (Foshee ve diğerleri, 2009). Hazan ve Shaver’a göre de birey romantik ilişkide bulunduğu kişiyle, çocuklukta ilgi-bakımını üstlenen kişiyle kurduğu ilişkiye benzer bir bağlanma ilişkisi kurar. Romantic relationships, then, involves the sum of previous childhood identifications in which the attachment dimensions and socio economic status of family plays crucial role in formation and cultural conceptualization of being about relations. (Steinberg, 1985). Kalkan (2008) tarafından yapılan araştırmada da romantik ilişkilerde gelecek zaman yöneliminde aileye ilişkin faktörlerin etkisi ele alınmıştır. Araştırmada ebeveynlerin yaklaşım tarzının ve bireyin aile içinde kendini algılayışının geçici ya da uzun süreli romantik ilişkilere yönelmede etkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Bowlby (1969, 1972, 1980) de çocukların ilişkilerinin ilk örneklerinin veya zihinsel temsillerinin çocukluk döneminde bakım veren kişiler tarafından oluşturulduğunu savunmaktadır (Shorey, Cornelius& Bell, 2008). Bu ilk ilişki deneyimleri zaman içinde tutarlı hale gelecek ve gelecekteki ilişkiler için şablon görevi görecektir. Bağlanma kuramına göre bireyler bu ilk ilişki deneyimlerine göre romantik ilişkilerdeki partnerlerini seçmekte ve ilişkilerini sürdürmektedir (Waters, Posada, Crowell& Keng-ling, 1993). Saltzman, Fanslow, McMahon ve Shelley (2002), romantik ilişkilerde yaşanan istismarı “duygusal birliktelikte eşlerin birbirilerine uyguladıkları fiziksel, cinsel ve duygusal zararlar” olarak açıklamaktadır. Merrell (2001), ise romantik ilişkilerde yaşanan istismarı, “duygusal bir beraberlik yaşayan çiftlerin karşılıklı olarak birbirilerine uyguladıkları veya birinin diğerine uyguladığı psikolojik, fiziksel ve cinsel zorlama yoluyla güç ve kontrol sağlama davranış ve tutumları” olarak tanımlamıştır. Flört dönemindeki istismar uygulanması açısından sözel istismar oranları %11 ile %15 arasında değişmekteyken, fiziksel istismar oranları %9 ile %43 arasında değişim göstermektedir (Price ve ark., 1999).
Aile içi şiddet gibi romantik ilişkilerdeki şiddet de müdahalesi zor, kişilerin kendi kendilerine çözmeye çalıştıkları ve kendi özeli içinde yaşadıkları, çoğu zaman tarafların gizlemeyi tercih ettiği bir şiddet türüdür (Aslan ve ark, 2008). Dolayısıyla romantik ilişkiler beliren yetişkinlik dönemindeki gençlerin gelişimleri için yararlı olabilecek bir deneyim iken, şiddet ve istismarı içerdiğinde geç ergenlerin gelişimini örseleyen bir mekanizmaya dönüşebilmektedir. Buna rağmen var olan taraflar ilişkiyi devam ettirme yolunda eğilim gösterebilmektedir. Dahası, ilginç bir şekilde istismar düzeyi arttıkça ilişkinin süresinin uzunluğunun da artığını gösteren çalışmalar bulunmaktadır (akt: Choice & Lamke, 1999). Bu durum bir paradoks gibi görünse de toplumsal cinsiyet rollerine göre kadın için ilişkide olmayı öncelik hale getiren toplumsal yargılar şiddetin görmezden gelinmesi ve ilişkinin devamlılığının önemine odaklanılmasına sebep olabilmektedir. Alan yazın da genel olarak incelendiğinde flört şiddetinin en önemli nedenleri arasında yer alan toplumun genel olarak erkeği kadından daha üstün görmesi ve erkeğin hatalı davranışlarına kadınların yaptığı hatalı davranışlara göre daha müsamahalı davranması (Aslan ve ark., 2008) olduğu görülecektir. Bu durumda kadınlar tarafından ilişkinin devamlılığına ve geleceğine yapılan vurgunun bazı durumlarda istismarı göz ardı etmeye yola açabilmesi anlaşılır olmaktadır (Akt., Macke, 2010). Diğer bir ifade ile bir kadının öncelikli amacı yakın bir ilişki yaşamak ve bunu sürdürmek olduğunda eşine daha fazla uyum sağlayabiliyor, çatışmaları önemsemeyebiliyor ve şiddet yaşantılarını kabul edilebilir olarak yorumlayabiliyor olması gerekmektedir. Araştırmalar ayrıca doyum düzeyi düşük ilişkilerde, ilişkiyi bitirmeye az istekli olanların daha çok gelecek zaman yönelimli bireyler olduğunu göstermektedir. Dahası araştırmalar paradoksal bir şekilde ilişki doyumu azaldıkça gelecek zaman yöneliminin de arttığını göstermektedir (Öner, 2001). Bir başka çalışmada (Öner, 2002) ise kendini ayarlama düzeyi düşük olan bireylerin romantik ilişkilerde gelecek zaman yönelimlerinin yüksek olduğu yani ilişkinin geleceğine yönelik planlar yaptığı ve bağlanımlarının daha yüksek olduğu görülmüştür.
Türkiye özelinde bakılacak olursa araştırmalar kadınların ilişkilerinde istismar ve şiddet ile baş etmek durumunda kaldığını göstermiştir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet (2008) verilerine göre, eşinden veya birlikte yaşadığı kişilerden yaşamının herhangi bir döneminde fiziksel şiddet gören kadınların yüzdesi %39.3, cinsel şiddet görenlerin yüzdesi %15.3, fiziksel ya da cinsel şiddet görenlerin yüzdesi %41.9, duygusal şiddet/istismar görenlerin yüzdesi %43.9 ve kontrol edici davranışlara maruz kalma çerçevesinde, her zaman nerede olduğunu bilmek isteme yüzdesi %68.8, arkadaşlarını görmeyi engelleme yüzdesi %12.4’tür. Verilerin de gösterdiği üzere yakın ilişkilerde şiddet, ülkemizde yaygındır. Üniversite öğrencileri ile yapılan araştırmalarda Doğan (2012), Başkent Üniversitesi’nde 1997-2008 yılları arasında psikolojik danışma merkezinden yardım alan üniversite öğrencilerinin problem alanlarını incelediği araştırmasında, romantik ilişkilerde yaşanan problemlerin üniversite öğrencileri için önemli problem alanlarından biri olduğunu saptamıştır. Bir diğer araştırma üniversite öğrencilerinin kadınların öncelikli amacı olarak yakın bir ilişki kurmak ve bunu sürdürmek istiyorsa çatışmaları önemsemeyebileceği, şiddet yaşantılarını da kabul edilebilir olarak görebileceğini vurgulamaktadır (Kepir-Savoly, Ulaş, & Demirtaş-Zorbaz, 2014). Kaygusuz (2013) ise, üniversite öğrencilerinin romantik ilişkilerinde akılcı olmayan inançların, ilişkilerinde fiziksel istismar, duygusal istismar ve problem çözme/soruna yönelme davranışlarıyla ilişkili olduğunu saptamıştır.
Türkiye de olduğu gibi dünyada da üniversitede okuyan kadınlar için de tablo endişe verici görülmektedir. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan sınırlı sayıda araştırmada da üniversite öğrencisi kadınların ilişkilerinde istismar ve şiddet ile baş etmek durumunda kaldığını göstermiştir. Aluede, Imhonde ve Eguavoen (2006), üniversitedeki psikolojik danışma merkezine yardım için başvuruda bulunan üniversite öğrencilerinin % 22’sinin ilişki problemi yaşadığını ve % 7.4’ünün cinsel tacize uğradığını saptamışlardır. Diğer bir araştırmada psikolojik danışma merkezine başvuran üniversite öğrencilerinin % 45.7’sinin duygusal problemler ve % 4.3’nün cinsel taciz nedeniyle başvurduğu görülmüştür (Schweiter, 1996).
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Üniversite Öğrencilerinin Romantik İlişki Doyumunun Bağlanma Boyutları, İlişkide Algıladıkları İstismar ve Gelecek Zaman Yönelimi Açısından İncelenmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Doç.Dr.Psk.Dnş.Aylin DEMİRLİ YILDIZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Doç.Dr.Psk.Dnş.Aylin DEMİRLİ YILDIZ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Aylin DEMİRLİ YILDIZ Fotoğraf
Doç.Dr.Psk.Dnş.Aylin DEMİRLİ YILDIZ
Ankara (Online hizmet de veriyor)
Doktor Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi4 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Doç.Dr.Psk.Dnş.Aylin DEMİRLİ YILDIZ'ın Yazıları
► Ergenlerin Yaşam Doyumunun İncelenmesi PDF Dr.Psk.Dnş.İlker KABA
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Üniversite Öğrencilerinin Romantik İlişki Doyumunun Bağlanma Boyutları, İlişkide Algıladıkları İstismar ve Gelecek Zaman Yönelimi Açısından İncelenmesi' başlığıyla benzeşen toplam 18 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


07:38
Top