Kendini Gerçekleştirme Yolunda
İsteriz…doğduğumuz günden beri…bebekken acıktığımızda ağlayarak…azıcık büyüdüğümüzde minik parmaklarımızla işaret ederek, ilk kelimelerimizi söylemeye baslar başlamaz ‘mama’ diyerek isteriz...ilk çocukluk yıllarında duygularımızı kelimelerle ifade etmek zor olduğundan neyi istediğimizi diğerlerinin anlaması biraz güç olur...canımız sıkıldığında da, bir yerimiz acıdığında da ağlarız …mutsuzken küseriz ya da kardeşimizi çimdikleriz…istediklerimizi anlatmak içindir hepsi….istediklerimiz elde etmek için….yıllar hızla akıp geçerken duygularının ve düşüncelerinin farkına varan, ‘ancak elinin yetebildiğini elde etmeye muktedirken iken gözünün gördüğü ve aklının yettiği her şeyi isteyebilen’ varlıklara dönüşürüz. Sorunlar da işte tam bu noktada başlar… Gerçekten ihtiyacı olandan daha fazlasını istemeye meyilli olmaktan dolayı daha fazlasını nasıl elde edebileceğimizi bulmak için yollar ararız… istemek ve elde etmek artık yaşamın kilit noktasıdır… SBS,YGS, KPSS gibi sonu s ile biten sınavlardan yüksek puanlar almak, sonra iyi bir iş, sonra iyi bir eş, sonra sağlıklı ve akıllı çocuklar, sonra aile-iş-sosyal yaşamı birlikte kolaylıkla götürebilecek sağlam bir ruh ve beden sağlığı isteriz...liste uzayıp gider…ancak bir şeyler istediğimiz gibi gitmediğinde ve bu durum farklı ya da benzer alanlarda tekrarlandığında durup düşünürüz ‘Neden?’…sınava girdiğimiz üçüncü yıl geldiğinde ama puanımız yerinden oynamadığında….otuz beşine yaklaşıp hala aradığımız eş ile karşılaşmadığımızda ya da eşimiz hayallerimizdeki beyaz atlı prens ile bir benzerlik göstermeyince ….evlilik hayatında ‘iletişim kopukluğu’ sebebiyle biriken sorunlar türlü çözülemeyince…çocuklarımız kitaplarda okuduğumuz teknikleri uyguladığımız halde ona neden istediği bilgisayar oyununu açmadığımız anlattığımızda Caillou gibi olgunca karşılık vermediğinde… sorarız ‘Neden?’ diye….Neden istediklerim olmuyor…neden çözmek istedikçe karmaşıklaşıyor hayat? Neden daha çok denedikçe daha zor oluyor her şey?
Her beyin, her ruh, her kalp ve her öykü farklı cevaplar verir benzer ’Neden? ’ sorularına…bir sorunla karşı karşıya gelindiğinde kadın ve erkek beyninin sorun çözme tepkilerine bakalım önce cinsiyet istediğini elde etme sürecini nasıl farklılaştırıyor onu görmek için…araştırmacılara göre kadınlar stresle yani problemle karşı karşıya kaldıklarında ‘duygu odaklı başa çıkma mekanizmalarına’ sarılırlar…nasıl yani?... kadınlar neden sorusuna problemin tetiklediği duyguya odaklanarak cevap ararlar, ‘neden bunu bana yaptı? , ‘nasıl bunu bana yapabildi?’ diye sorarak sorunun içine adeta gömülüp giderler… tabi bunun en önemli sebeplerinden biri olayları duygularıyla birlikte kaydeden hafıza merkezinin erkelerden % 11 daha fazla hücreye sahip olması. Dolayısıyla duygu yüklü olay taşa kazınır gibi kazınıyor her bir detayıyla kadın beynine… işte bu negatif duygular süreç içinde kadınları öylesine hırpalar ki artık en önemli amaç duyguyu uzaklaştırmak olur… nasıl peki? örn. alışveriş yaparak….(tanıdık geldi mi acaba? ) erkeklerse ‘neden olmadı? ’sorusuna ‘nasıl olabilir?’ i de eklerler ve işin içinden çözüm odaklı bakış açısıyla biran önce çıkmaya çalışırlar… kadınlar gibi duyguların içine çok da gömülüp gitmeden… zaten erkek beyninde duyguları okuma merkezi kadın beynindeki kadar ince ayar olmadığından duyguları içine gömülecek kadar hassas bir şekilde algılamıyor erkekler, algılasa da hafıza merkezi kadının ki kadar detaylı kaydetmiyor bu yaşantıları…( bu arada tüm bu kadın beyni bilgileri için bkz.Louanne Brizendine, ‘ Kadın Beyni’) Dolayısıyla erkek sorunla karşılaşınca durup düşünüyor… ‘ Karım doğum gününü unuttuğum için küstü, ne yapsam barışır?’ Cevap bulunuyor…akşama normalde alacağından daha pahalı bir hediyeyi güzel bir akşam yemeğinde küçük bir özürle sunuyor eşine….ya da hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyor hayatına ….’her küstüğünde nazlarsak işin içinden çıkamayız’ düsturuna uyarak…kadın da ertesi sabah kredi kartıyla güzel bir alışveriş sefası yaparak duygu odaklı mekanizmasıyla çözümünü üretiyor…Neyse… şimdi mevzu bu değil, bu konuya da değineceğim ileride inşallah…bu örnekleri vererek anlatmaya çalıştığım şey şu ki farklılıklarımızla aynı hayatı paylaşıyoruz altı-yedi milyar insan olarak bu yeryüzünde…kimi şiddete başvurarak, kimisi hoşgörüyle ,kimi görmezden gelerek sorunları çözüp kendi öyküsünü yaşarken bir taraftan da ‘kendini gerçekleştirmeye’ çalışıyor….Anlam arayışında insanın kendine biçtiği son nokta: kendini gerçekleştirmek…Bu ve bundan sonraki yazılarımda ‘kendini gerçekleştirme’ sürecinde kendimize yabancılaşmadan, kendimizle daha barışık olarak nasıl daha başarılı olabiliriz sorusuna cevaplar arayacağım….bize verilen sınırlı ömür sermayesini isteme ve elde etmenin hırsı üzerinde kurmadan ‘kendini gerçekleştirme’ yi nasıl gerçekleştirebiliriz ?…
İstediğini elde etmenin yollarına dair enerji psikolojisi, kuantum psikolojisi gibi başlıklar altında çok şey yazılıp-çiziliyor son yıllarda…kimisi için kendini gerçekleştirmek para, kimi için kariyer, kimi için huzur demek…Buna ulaşmanın yolu ise Kuantumculara göre ’İstemek’…Evet, istemek elde etmenin ilk basamağı ancak son zamanlarda bu alanda ‘iste, ne istersen iste… evren sana istediğin her şeyi verir’ sloganıyla yeni putlar yaratılıyor ki amacım buna alet olmak değil... Ancak Allah’tan isteriz, ‘ancak O’ndan yardım dileriz.’ Biliriz ki Allah sebepler dairesinde halk eder… Bizden istenen ‘istememiz’ dir….‘Kullarım beni sana soracak olursa deki muhakkak ki ben (onlara) yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Bakara Suresi,186 ) Allah’a inanan için, istemek duadır… Niyetle, sözle, amelle istemek… dua ise kulluğun özü… ‘Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? Furkan Suresi, 77 )Dua yani istemek yalnız Allah’tan istemek böylesine önemliyse istemenin esrarına, bir şeyi istediğimizde enerji düzeyinde olup bitenlere ve nasıl isteyeceğimize dair bilmek de bir o kadar önemli…Bu konudaki en güzel açıklamalardan biri Çekim Yasası olarak ifade ediliyor. Çekim Yasasının arkasında ise Einstein’in şu meşhur sözleri var: evren enerjiden ibarettir. Einstein’e göre kâinat enerjidir, madde ise enerjinin yoğunlaşmış formudur. Her maddenin farklı frekanslarda titreşen enerjisi farklı formların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Enerji üzerine yazıp çizilen her şeyin temelinde bu anlayış vardır. Çekim Yasası da onlardan sadece biri…Çekim Yasası, en genel anlamda ‘benzerlerin birbirini çekmesi’ olarak tanımlanabilir….mıknatıs etkisi ama mıknatıs gibi değil….mutluysanız mutluluğu, endişeliyseniz korkuyu çekiyorsunuz…nasıl peki… mutlu olduğunuzda, içinizdeki baskın duygu mutluluk olduğunda, pozitif bir beklenti durumunda oluyorsunuz…hayat ve kendinizle ilgili bu pozitif beklenti, olumlu düşünceyi ve duyguyu tetikliyor sonuçta ise kendinize mutluluğu devam ettirecek durumları ve yaşantıları çekiyorsunuz…ya da tam tersi korkuyorsanız korktuğunuz başınıza geliyor…tam da aynı mekanizmayla…negatif beklenti, negatif düşünce ve duygu ve negatif olaylar…korkarak korkuyu devam ettirecek olayları çekiyorsunuz kendinize….Duygular ve düşünceler…yaydıkları titreşimle bunu sağlıyor. Ernest Holmes’un ifadesiyle ‘ Her birey bir düşünce atmosferiyle çevrilidir. Bu güç tarafından çekilir ya da itiliriz. Benzer benzeri çeker… biz de yalnızca zihnimizde olanı çekeriz.’…
Neyi düşündüğümüz ne hissedeceğimizi, ne hissettiğimiz neyi elde edeceğimizi belirliyor… Düşüncenin gücü inanılmaz…enerjinin prensiplerini anladıkça ‘kendini gerçekleştirme’ ye doğru atılan adımlar daha olumlu sonuçlanabilir….bir dahaki yazıda düşüncenin gücüne değineceğim…bazen olumlu düşünürken bile neden olumsuz sonuçlar alabiliyoruz sorusuna cevap vermeye çalışacağım
Her beyin, her ruh, her kalp ve her öykü farklı cevaplar verir benzer ’Neden? ’ sorularına…bir sorunla karşı karşıya gelindiğinde kadın ve erkek beyninin sorun çözme tepkilerine bakalım önce cinsiyet istediğini elde etme sürecini nasıl farklılaştırıyor onu görmek için…araştırmacılara göre kadınlar stresle yani problemle karşı karşıya kaldıklarında ‘duygu odaklı başa çıkma mekanizmalarına’ sarılırlar…nasıl yani?... kadınlar neden sorusuna problemin tetiklediği duyguya odaklanarak cevap ararlar, ‘neden bunu bana yaptı? , ‘nasıl bunu bana yapabildi?’ diye sorarak sorunun içine adeta gömülüp giderler… tabi bunun en önemli sebeplerinden biri olayları duygularıyla birlikte kaydeden hafıza merkezinin erkelerden % 11 daha fazla hücreye sahip olması. Dolayısıyla duygu yüklü olay taşa kazınır gibi kazınıyor her bir detayıyla kadın beynine… işte bu negatif duygular süreç içinde kadınları öylesine hırpalar ki artık en önemli amaç duyguyu uzaklaştırmak olur… nasıl peki? örn. alışveriş yaparak….(tanıdık geldi mi acaba? ) erkeklerse ‘neden olmadı? ’sorusuna ‘nasıl olabilir?’ i de eklerler ve işin içinden çözüm odaklı bakış açısıyla biran önce çıkmaya çalışırlar… kadınlar gibi duyguların içine çok da gömülüp gitmeden… zaten erkek beyninde duyguları okuma merkezi kadın beynindeki kadar ince ayar olmadığından duyguları içine gömülecek kadar hassas bir şekilde algılamıyor erkekler, algılasa da hafıza merkezi kadının ki kadar detaylı kaydetmiyor bu yaşantıları…( bu arada tüm bu kadın beyni bilgileri için bkz.Louanne Brizendine, ‘ Kadın Beyni’) Dolayısıyla erkek sorunla karşılaşınca durup düşünüyor… ‘ Karım doğum gününü unuttuğum için küstü, ne yapsam barışır?’ Cevap bulunuyor…akşama normalde alacağından daha pahalı bir hediyeyi güzel bir akşam yemeğinde küçük bir özürle sunuyor eşine….ya da hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyor hayatına ….’her küstüğünde nazlarsak işin içinden çıkamayız’ düsturuna uyarak…kadın da ertesi sabah kredi kartıyla güzel bir alışveriş sefası yaparak duygu odaklı mekanizmasıyla çözümünü üretiyor…Neyse… şimdi mevzu bu değil, bu konuya da değineceğim ileride inşallah…bu örnekleri vererek anlatmaya çalıştığım şey şu ki farklılıklarımızla aynı hayatı paylaşıyoruz altı-yedi milyar insan olarak bu yeryüzünde…kimi şiddete başvurarak, kimisi hoşgörüyle ,kimi görmezden gelerek sorunları çözüp kendi öyküsünü yaşarken bir taraftan da ‘kendini gerçekleştirmeye’ çalışıyor….Anlam arayışında insanın kendine biçtiği son nokta: kendini gerçekleştirmek…Bu ve bundan sonraki yazılarımda ‘kendini gerçekleştirme’ sürecinde kendimize yabancılaşmadan, kendimizle daha barışık olarak nasıl daha başarılı olabiliriz sorusuna cevaplar arayacağım….bize verilen sınırlı ömür sermayesini isteme ve elde etmenin hırsı üzerinde kurmadan ‘kendini gerçekleştirme’ yi nasıl gerçekleştirebiliriz ?…
İstediğini elde etmenin yollarına dair enerji psikolojisi, kuantum psikolojisi gibi başlıklar altında çok şey yazılıp-çiziliyor son yıllarda…kimisi için kendini gerçekleştirmek para, kimi için kariyer, kimi için huzur demek…Buna ulaşmanın yolu ise Kuantumculara göre ’İstemek’…Evet, istemek elde etmenin ilk basamağı ancak son zamanlarda bu alanda ‘iste, ne istersen iste… evren sana istediğin her şeyi verir’ sloganıyla yeni putlar yaratılıyor ki amacım buna alet olmak değil... Ancak Allah’tan isteriz, ‘ancak O’ndan yardım dileriz.’ Biliriz ki Allah sebepler dairesinde halk eder… Bizden istenen ‘istememiz’ dir….‘Kullarım beni sana soracak olursa deki muhakkak ki ben (onlara) yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Bakara Suresi,186 ) Allah’a inanan için, istemek duadır… Niyetle, sözle, amelle istemek… dua ise kulluğun özü… ‘Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? Furkan Suresi, 77 )Dua yani istemek yalnız Allah’tan istemek böylesine önemliyse istemenin esrarına, bir şeyi istediğimizde enerji düzeyinde olup bitenlere ve nasıl isteyeceğimize dair bilmek de bir o kadar önemli…Bu konudaki en güzel açıklamalardan biri Çekim Yasası olarak ifade ediliyor. Çekim Yasasının arkasında ise Einstein’in şu meşhur sözleri var: evren enerjiden ibarettir. Einstein’e göre kâinat enerjidir, madde ise enerjinin yoğunlaşmış formudur. Her maddenin farklı frekanslarda titreşen enerjisi farklı formların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Enerji üzerine yazıp çizilen her şeyin temelinde bu anlayış vardır. Çekim Yasası da onlardan sadece biri…Çekim Yasası, en genel anlamda ‘benzerlerin birbirini çekmesi’ olarak tanımlanabilir….mıknatıs etkisi ama mıknatıs gibi değil….mutluysanız mutluluğu, endişeliyseniz korkuyu çekiyorsunuz…nasıl peki… mutlu olduğunuzda, içinizdeki baskın duygu mutluluk olduğunda, pozitif bir beklenti durumunda oluyorsunuz…hayat ve kendinizle ilgili bu pozitif beklenti, olumlu düşünceyi ve duyguyu tetikliyor sonuçta ise kendinize mutluluğu devam ettirecek durumları ve yaşantıları çekiyorsunuz…ya da tam tersi korkuyorsanız korktuğunuz başınıza geliyor…tam da aynı mekanizmayla…negatif beklenti, negatif düşünce ve duygu ve negatif olaylar…korkarak korkuyu devam ettirecek olayları çekiyorsunuz kendinize….Duygular ve düşünceler…yaydıkları titreşimle bunu sağlıyor. Ernest Holmes’un ifadesiyle ‘ Her birey bir düşünce atmosferiyle çevrilidir. Bu güç tarafından çekilir ya da itiliriz. Benzer benzeri çeker… biz de yalnızca zihnimizde olanı çekeriz.’…
Neyi düşündüğümüz ne hissedeceğimizi, ne hissettiğimiz neyi elde edeceğimizi belirliyor… Düşüncenin gücü inanılmaz…enerjinin prensiplerini anladıkça ‘kendini gerçekleştirme’ ye doğru atılan adımlar daha olumlu sonuçlanabilir….bir dahaki yazıda düşüncenin gücüne değineceğim…bazen olumlu düşünürken bile neden olumsuz sonuçlar alabiliyoruz sorusuna cevap vermeye çalışacağım
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Kendini Gerçekleştirme Yolunda" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
3 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.