Senin Olan Şey Sana Ait Değildir
ÇOCUK SENİN OLABİLİR ANCAK SANA AİT DEĞİLDİR.
Sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şey bizimdir ancak* bize ait değildir. Bedenimiz, tepkilerimiz, ilmimiz, makamımız, mevkimiz, servetimiz, evladımız, eşimiz vs.
Bütün sorun sahip olduğumuzu zannetmekle başlıyor. Sahip olduğumuzu zannedince haksızlık yapmaya başlıyoruz. Sahiplenmek nesneleştirmektir ve onu " O " olarak değil kendimin bir uzantısı olarak görmektir. Kendi uzantım olarak gördüğüm şeyin aslını göremem ve ona zulmederim.
Evladım kendi uzantım olduğunda onun sınırlarını ihlal eder, onun bilinç ve iradesini yok sayarak hareket ederim. Bunu onun yemeğiyle, dersiyle, tercihleriyle ilgili yaparım. Onun kendisiyle ilgili alması gereken en basit* sorumlulukları bile ben alırım ve bu durumda o sorumsuz ve duyarsız bir birey haline gelir. Kendini keşfedemeyen kendini yönetemeyen bir nesil oluştururum.
Eşimi kendimin uzantısı olarak gördüğümde onun sınırlarını tanımaz, onun temel ihtiyaçlarını algılamaz onu çok önemser ve ona çok* değer verirken onu yok sayarım.
Kendi uzantımız olarak gördüğümüz şeyi bir yandan aşırı önemserken diğer yandan onu yok ederiz. Çünkü ona bakarken kendi ihtiyaçlarımızı, kendi beklentilerimizi görürüz. Bunu da onun iyiliği adına yaparız.
Hayatta neyi fazla sahipleniyorsak o bizim imtihanımız olur. Çünkü sahiplenmek Allah' a mahsustur.
Var olan her şeyin hakiki Malik i Allah'tır.
Ve yaratan , yöneten Allah bile yarattığı kulunun iradesine saygı duyarak onu yok saymaz iken onun bütün tercihlerine saygı duyup sorumluluğu ona verirken, biz etrafımızdaki insanların iradesine saygı duymuyor, davranışlarının sorumluluğunu ona vermiyoruz.
İşte ilişkilerimizdeki sorunun temel kaynağı budur. Sınırlarımızı doğru çizemiyor, duracağımız yeri bilmiyoruz. Bu yüzden de sürekli bir ifrat ve tefrit içerisindeyiz.
Hayat ise ancak belli bir dengede iken huzur verir. İnsanı yoran çocuğu,eşi,işi değil düşüncelerindeki ve tepkilerindeki aşırılıklarıdır.
Ve insan yapısal olarak* hangi boyutta olursa olsun , yani nasıl bir meşrebe sahip olursa olsun; kendi iradesiyle kendini dengeleyebiliyor ve zaaflarını yönetebiliyorsa; hayat anlamlı ve huzurludur.
İnsan kendi benliğini yeterince tanısaydı başka bir şey tanımaya çalışmasına ya da başka bir düşman aramasına gerek kalmazdı.
Kendini bilenlerden olmak ümidi ile...
Fatma Çakır Çalışkan
Psikolog/Psikoterapist
Sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şey bizimdir ancak* bize ait değildir. Bedenimiz, tepkilerimiz, ilmimiz, makamımız, mevkimiz, servetimiz, evladımız, eşimiz vs.
Bütün sorun sahip olduğumuzu zannetmekle başlıyor. Sahip olduğumuzu zannedince haksızlık yapmaya başlıyoruz. Sahiplenmek nesneleştirmektir ve onu " O " olarak değil kendimin bir uzantısı olarak görmektir. Kendi uzantım olarak gördüğüm şeyin aslını göremem ve ona zulmederim.
Evladım kendi uzantım olduğunda onun sınırlarını ihlal eder, onun bilinç ve iradesini yok sayarak hareket ederim. Bunu onun yemeğiyle, dersiyle, tercihleriyle ilgili yaparım. Onun kendisiyle ilgili alması gereken en basit* sorumlulukları bile ben alırım ve bu durumda o sorumsuz ve duyarsız bir birey haline gelir. Kendini keşfedemeyen kendini yönetemeyen bir nesil oluştururum.
Eşimi kendimin uzantısı olarak gördüğümde onun sınırlarını tanımaz, onun temel ihtiyaçlarını algılamaz onu çok önemser ve ona çok* değer verirken onu yok sayarım.
Kendi uzantımız olarak gördüğümüz şeyi bir yandan aşırı önemserken diğer yandan onu yok ederiz. Çünkü ona bakarken kendi ihtiyaçlarımızı, kendi beklentilerimizi görürüz. Bunu da onun iyiliği adına yaparız.
Hayatta neyi fazla sahipleniyorsak o bizim imtihanımız olur. Çünkü sahiplenmek Allah' a mahsustur.
Var olan her şeyin hakiki Malik i Allah'tır.
Ve yaratan , yöneten Allah bile yarattığı kulunun iradesine saygı duyarak onu yok saymaz iken onun bütün tercihlerine saygı duyup sorumluluğu ona verirken, biz etrafımızdaki insanların iradesine saygı duymuyor, davranışlarının sorumluluğunu ona vermiyoruz.
İşte ilişkilerimizdeki sorunun temel kaynağı budur. Sınırlarımızı doğru çizemiyor, duracağımız yeri bilmiyoruz. Bu yüzden de sürekli bir ifrat ve tefrit içerisindeyiz.
Hayat ise ancak belli bir dengede iken huzur verir. İnsanı yoran çocuğu,eşi,işi değil düşüncelerindeki ve tepkilerindeki aşırılıklarıdır.
Ve insan yapısal olarak* hangi boyutta olursa olsun , yani nasıl bir meşrebe sahip olursa olsun; kendi iradesiyle kendini dengeleyebiliyor ve zaaflarını yönetebiliyorsa; hayat anlamlı ve huzurludur.
İnsan kendi benliğini yeterince tanısaydı başka bir şey tanımaya çalışmasına ya da başka bir düşman aramasına gerek kalmazdı.
Kendini bilenlerden olmak ümidi ile...
Fatma Çakır Çalışkan
Psikolog/Psikoterapist






Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.