Anne Baba Tutumları
ANNECİĞİM! BABACIĞIM! SİZE BİR MESAJIM VAR!
Ebeveyn tutumları, çocukların ruhsal ve bedensel gelişimlerinde önemli ölçüde rol oynar. Hepimiz ilk bilgilerimizi ailemiz aracılığıyla elde ederiz. Tüm tutum, davranış, duygu ve düşüncelerimizin ilk tohumları aile ortamında atılır. Örneğin içinde yaşadığımız kültürün örf, adet ve geleneklerine ilişkin bilgileri, kendimizi ifade etme şeklimizi, cinsel kimliğimizi ve cinsellik olgusunu, kaçınmamız gereken tabuları ve uymamız gereken sosyal kuralları hep aile ortamında öğreniriz.
Aile, birey için tıpkı bir ağacın ağaç olmasını sağlayan toprak gibidir. Toprak verimli olursa ağaç güçlü, dayanıklı ve faydalı olacaktır. Verimsiz bir toprakta yetişen ağaç ise gelişim gösteremez. Bir süre sonra solmaya ve kurumaya başlar. Sağlıksız ve cılız kalır.
Çocuklarda ortaya çıkan bazı belirtiler, onların da tıpkı bir ağaç gibi solmakta olduklarının işareti olabilir. Bu belirtiler davranış bozuklukları, düşük benlik ve özgüven algısı, içe kapanıklık, saldırganlık, aşırı ağlama, inatçılık ve iletişim kurmakta zorluk çekilmesi şeklinde kendini gösterir. Bu tür davranışlar fark edildiğinde çocuk üzerinde baskı kurmak ve (fiziksel veya duygusal) şiddet uygulamak yerine ona ilgi göstermek ve destek olmak gerekir.
Çocuğun sıkıntılı davranışlarının çoğu, aslında kendisini ifade etmek için verdiği mesajlardır. Ortaya çıkan bu tür davranışlar, anne baba tutumlarına veya çevresiyle yaşadığı sorunlara karşı çocuğun kendi içsel duygu alanlarını ifade etme biçimidir. Önemli olan, bu mesajların doğru bir biçimde algılanabilmesidir.
ÇOCUĞUNUZUN VERDİĞİ MESAJLARLA SÖYLEMEK İSTEYİP DE SÖYLEYEMEDİKLERİ
Anneciğim! Babacığım! Bana neden bağırdığınızı bir türlü anlayamadım. Bundan ötürü kendimi arkadaşlarımın ve herkesin içinde aşağılanmış hissettim. Kendimi engellenmiş ve özgürlüğüm elimden alınmış gibi hissediyorum. Bu durum beni çok üzüyor ve öfkelendiriyor.
Anneciğim! Babacığım! Evde, gözümün önünde kavga etmeniz beni çok korkutuyor. Kendimi bu evde güvensiz hissediyorum. Her seferinde size ve kendime olan güvenim daha çok sarsılıyor.
Lütfen benim bir çocuk olduğumu unutmayın! Ben öfkeyi de, sevgiyi de sizden öğreniyorum. Doğal bir biçimde gelişmeme izin vermeyip beni baskıladığınızda hırçın, öfkeli ve saldırgan ya da tam tersine içine kapanık ve pısırık bir çocuk oluyorum.
Ben sizin gibi değilim! Sadece bir çocuğum ve henüz iki üç yaşındayım. Lütfen bana bağırıp çağırmayın. Elbette ki hoplayıp zıplayacağım, her şeyi karıştıracağım. Çünkü her şeyi merak ediyor ve öğrenmeye çalışıyorum. Beni engellemek yerine bana rehberlik edin. Beni koruyun ve şefkat gösterin. Çünkü tüm bunlara çok ihtiyacım var benim.
Çünkü ben bir çocuğum ve henüz dört beş yaşındayım. Lütfen bana kızmayın, sevgiyle yaklaşın. Bana eşitliği, özgürlüğü öğretin. Nasıl arkadaş edineceğimi, insanlarla nasıl iyi ilişkiler kuracağımı bana anlatmak yerine bunu bana SİZ GÖSTERİN, BANA ÖRNEK OLUN. Çünkü ben böyle daha kolay öğrenebilirim. Beni SAKIN UTANDIRMAYIN! Yanınızda uyumak istesem bile bana kızmayın. Ama izin de vermeyin. Uygun bir biçimde kendi yatağımda uyumam için yardımcı olun. Bu her şeyden çok daha önemli benim için. Bu gelişme sürecini sağlıklı bir biçimde geçirebilmem için lütfen bana yardım edin.
Evet, çünkü ben sadece bir çocuğum! İster bir yaşında olayım, isterse beş, sekiz ya da on iki, fark etmez… Lütfen kavga etmeyin. Beni terk etmeyin ve yalnız bırakmayın. Üzerimde baskı kurmayın. Bana yasakları açıklayarak anlatın. Beni anlamaya çalışın; düşüncelerimi ve duygularımı önemseyin. Bana kendimi çaresiz hissettirmeyin. Beni sakın dışlamayın, ayıplamayın, alay etmeyin. Lütfen beni hiç dövmeyin. Beni utandırmayın ve benden utanmayın. Beni asla ihmal etmeyin. Benden sıkılmayın, yorulmayın, bıkmayın. Sizin çocuğunuz olmamı istediğiniz anda beni büyütmek için de söz vermiş olduğunuzu unutmayın.
Doğal olarak çocuklar, duygularını ve düşüncelerini yukarıdaki tümcelerle ifade edemezler. Anlatmak istedikleri her şeyi davranışlarıyla anlatırlar. Örneğin altı yaşındaki bir çocuk, evde fiziksel veya duygusal bir şiddete maruz kalıyor, anne ve babanın birbirine karşı olumsuz tutumlarına şahit oluyorsa huzursuzluk, korku ve güvensizlik hissedecektir. Çocuk, bu olumsuz duygularını belki gece yatağını ıslatma, belki de hava açlığı hissiyle derin nefes almalar şeklinde dışa vurabilir. Tüm bu dışa vurumlar, onun hissettiği korku, kaygı ve mutsuzluk karşısındaki tutumuyla ilişkili olabilir. Tıpkı bunun gibi, kendini ifade etmek için çabalayan ancak fark edilmediğini, ilgi görmediğini hisseden bir çocuk da ilgi çekebilmek amacıyla hırçın ve öfkeli davranabilir. Tüm araştırmalara rağmen, nedeni bir türlü ortaya konamayan karın ağrıları ve yemek yeme sorunları gibi belirtiler de yine benzeri nedenlerden kaynaklanıyor olabilir.
ÇOCUKLARDAN GELEN MESAJLARI ANLAMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ?
Öncelikle çocuğun yakından izlediğimiz bedensel gelişim evreleri hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Buna paralel olarak, çocuğun ruhsal ve sosyal gelişim evrelerini de çok iyi bilmeliyiz. Örneğin üç yaşındaki bir çocuğu ele alalım. Bu yaştaki bir çocuk oldukça hareketlidir ve girişimcilik yaşındadır. Bu yaş çocuklarının en önemli özelliklerinden biri oyundur. Aynı zamanda cinsiyete yönelik ilgileri de artar ve cinselliği çağrıştıran çocuksu eylemler ortaya çıkar. Bu eylemleri gerçekleştirdiğinde korkutulan, sert ve engelleyici tutumlarla karşılaşan çocuklarda suçluluk duygusunu içeren bir benlik gelişimi oluşur. Suçlu benlik algısı, bazı kişilerde girişimcilik duygusundan yoksun, utangaç, çekingen ve bağımlı bir kişilik yapısının gelişmesine neden olabilir. Bu dönemin (anne ve babanın tutumuna bağlı olarak) sorunlu bir biçimde yaşanmış olması, nedeni açıklanamayan baş ağrısı ve mide bulantısı gibi ruhsal kökenli hastalık belirtilerine, yetersizlik duygusuna ve cinsel sorunlara yol açabilir.
ÇOCUKLARIN RUHSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ (BENLİK GELİŞİMİ) ERİKSON
0-1 Yaş: Temel Güven- Güvensizlik
Bu dönemde esas olan anne- çocuk ilişkisidir. Annenin çocuğun bedensel ve ruhsal gereksinimlerini sürekli ve tutarlı karşılaması elzemdir. Gereksinimleri karşılanan çocuklarda güven duygusu gelişir. Gereksinimleri karşılanmadığı durumunda ise güvensizlik duygusu ortaya çıkabilir. Bu dönem sorunlu bir şekilde geçerse ileriki yaşlarda öfke, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duygular, hatta çocukluk çağı şizofrenisi ortaya çıkabilir. Daha ileriki yaşlarda ise içe kapanıklık, depresif kişilik yapısı, madde (sigara, alkol, uyuşturucu ) bağımlılığı gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir.
1-2 yaş: Özerklik-Utanç
Bu dönemin özelliği, çocuğun anal kaslarının (anüs ve idrar yolu çevresinde bulunan, dışkı ve idrar kontrolünü sağlayan kaslar) gelişimini tamamlamasıdır. Artık çocuk, tuvalet gereksinimini istediği zaman giderebileceğini ve eğer isterse geciktirebileceğini fark eder. İyi bir tuvalet eğitimi verilmemesi, ileriki yaşlarda ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, çocuğun tuvalet eğitimine hazır olup olmadığının belirlenmesidir. Çünkü bazı çocuklarda anal kaslar gelişimlerini daha geç tamamlar. Böyle bir durum söz konusu değilse ne katı davranarak ne de tümüyle serbest bırakarak, çocuğun durumuna uygun bir yaklaşım geliştirilmesi gerekmektedir. Tuvalet eğitimi, çocuğun hoşuna giden basit oyunları onunla birlikte oynanarak verilmelidir. Katı bir tuvalet eğitimi cimriliğe, tam tersi bir eğitim ise savurganlığa yol açacaktır.
3-5 yaş: Girişimcilik-Suçluluk
Bu dönemde çocuk oyuna ve cinselliğe odaklanır. Girişimcilik, hareketlilik ve çocuksu cinsel eylemler ortaya çıkar. Çocuğu utandırmak, engellemek ve cezalandırmak sağlıksız bir gelişimin, suçlu benlik algısının oluşumuna yol açabilir. Ebeveynler, bu dönemde çocuğun zararsız girişimlerine karşı engelleyici ve korkutucu olmamalıdır. Çocuğun hareketliliği anne ve babayı yorabilir. Uygun bir oyun alanı oluşturmakla bu soruna bir çözüm bulunabillir.
6-11 yaş: Çalışkanlık-Aşağılanma
Okul çağı dönemidir. Bu dönemde çocuğa karşı katı bir tutum içinde olunması, yüksek performans beklentisi ve diğer arkadaşlarıyla karşılaştırılması onda değersizlik ve aşağılanma gibi duyguların oluşmasına neden olabilir. Bu yaşlar, çocuğun gelişimindeki önemli bir dönemi kapsamaktadır. Sorunlu bir şekilde yaşanır ve yaşatılırsa özgüven düşüklüğüne neden olabilir.
Ebeveynler bu dönemde yargılama, karşılaştırma, korkutucu cezalar uygulama, duygusal ihmal, aile içi şiddet ve huzursuzluk gibi tutum ve davranışlardan kaçınmalıdır.
Bir çocuk için anne ve baba çok önemlidir. Çocuğunuzun gelecekteki yaşamı ve mutluluğu için bedensel gelişimi kadar benlik gelişimine de önem vermelisiniz. Çocuğunuzdan beklentilerinizin onun kapasitesine uygun olup olmadığını bilmek ve onun kapasitesine uygun çözümler geliştirmek çok önemlidir. Bunun yanı sıra, aile içi sorunlarının olup olmadığının farkına varmak, varsa bu sorunların çocuğu ne yönde ve ne kadar etkileyeceğini ortaya koymak da büyük bir önem arz etmektedir. Bir çocuğun bütün olan bitenlerin farkında olduğu, ancak olayları erişkinler gibi algılayıp tahammül gösteremeyeceği akıldan çıkartılmamalıdır. Örneğin, arkadaşları ve köpeği ile bahçede oturan bir kişi arkadaşlarıyla şakalaştığı sırada bir arkadaşının kendisine el kaldırmasını köpeği bir kavga ve tehdit olarak algılayabilir. Tıpkı bunun gibi, masada yemek yerken havaya kalkıveren bir el bir erişkin için anlık, geçici ve basit bir tepki iken çocuk tarafından tehdit edici ve korkutucu bir davranış olarak algılanabilir.Çünkü çocuğun henüz bilişsel algısı henüz yeterli olmayabilir. Bu noktada kimin neyi, nasıl algılayabileceğinin bilinmesi aile bireyleri arasında sağlıklı bir iletişim kurulması açısından son derece önemlidir. Sağlıklı bir aile içi iletişiminin kurulması, hem çocuklar hem de eşler arasındaki ilişkilerde var olan sorunların çözümünde en başta gelen yöntemlerdendir.
Sonuç olarak bir kez daha vurgulamak gerekirse, çocukların sözcükler aracılığıyla kendilerini yeterince ifade edemedikleri, bu nedenle ebeveynleriyle olan iletişimlerini daha çok davranışları aracılığıyla gerçekleştirdikleri akıldan çıkartılmamalıdır.
PSK.MELEK BAL
Ebeveyn tutumları, çocukların ruhsal ve bedensel gelişimlerinde önemli ölçüde rol oynar. Hepimiz ilk bilgilerimizi ailemiz aracılığıyla elde ederiz. Tüm tutum, davranış, duygu ve düşüncelerimizin ilk tohumları aile ortamında atılır. Örneğin içinde yaşadığımız kültürün örf, adet ve geleneklerine ilişkin bilgileri, kendimizi ifade etme şeklimizi, cinsel kimliğimizi ve cinsellik olgusunu, kaçınmamız gereken tabuları ve uymamız gereken sosyal kuralları hep aile ortamında öğreniriz.
Aile, birey için tıpkı bir ağacın ağaç olmasını sağlayan toprak gibidir. Toprak verimli olursa ağaç güçlü, dayanıklı ve faydalı olacaktır. Verimsiz bir toprakta yetişen ağaç ise gelişim gösteremez. Bir süre sonra solmaya ve kurumaya başlar. Sağlıksız ve cılız kalır.
Çocuklarda ortaya çıkan bazı belirtiler, onların da tıpkı bir ağaç gibi solmakta olduklarının işareti olabilir. Bu belirtiler davranış bozuklukları, düşük benlik ve özgüven algısı, içe kapanıklık, saldırganlık, aşırı ağlama, inatçılık ve iletişim kurmakta zorluk çekilmesi şeklinde kendini gösterir. Bu tür davranışlar fark edildiğinde çocuk üzerinde baskı kurmak ve (fiziksel veya duygusal) şiddet uygulamak yerine ona ilgi göstermek ve destek olmak gerekir.
Çocuğun sıkıntılı davranışlarının çoğu, aslında kendisini ifade etmek için verdiği mesajlardır. Ortaya çıkan bu tür davranışlar, anne baba tutumlarına veya çevresiyle yaşadığı sorunlara karşı çocuğun kendi içsel duygu alanlarını ifade etme biçimidir. Önemli olan, bu mesajların doğru bir biçimde algılanabilmesidir.
ÇOCUĞUNUZUN VERDİĞİ MESAJLARLA SÖYLEMEK İSTEYİP DE SÖYLEYEMEDİKLERİ
Anneciğim! Babacığım! Bana neden bağırdığınızı bir türlü anlayamadım. Bundan ötürü kendimi arkadaşlarımın ve herkesin içinde aşağılanmış hissettim. Kendimi engellenmiş ve özgürlüğüm elimden alınmış gibi hissediyorum. Bu durum beni çok üzüyor ve öfkelendiriyor.
Anneciğim! Babacığım! Evde, gözümün önünde kavga etmeniz beni çok korkutuyor. Kendimi bu evde güvensiz hissediyorum. Her seferinde size ve kendime olan güvenim daha çok sarsılıyor.
Lütfen benim bir çocuk olduğumu unutmayın! Ben öfkeyi de, sevgiyi de sizden öğreniyorum. Doğal bir biçimde gelişmeme izin vermeyip beni baskıladığınızda hırçın, öfkeli ve saldırgan ya da tam tersine içine kapanık ve pısırık bir çocuk oluyorum.
Ben sizin gibi değilim! Sadece bir çocuğum ve henüz iki üç yaşındayım. Lütfen bana bağırıp çağırmayın. Elbette ki hoplayıp zıplayacağım, her şeyi karıştıracağım. Çünkü her şeyi merak ediyor ve öğrenmeye çalışıyorum. Beni engellemek yerine bana rehberlik edin. Beni koruyun ve şefkat gösterin. Çünkü tüm bunlara çok ihtiyacım var benim.
Çünkü ben bir çocuğum ve henüz dört beş yaşındayım. Lütfen bana kızmayın, sevgiyle yaklaşın. Bana eşitliği, özgürlüğü öğretin. Nasıl arkadaş edineceğimi, insanlarla nasıl iyi ilişkiler kuracağımı bana anlatmak yerine bunu bana SİZ GÖSTERİN, BANA ÖRNEK OLUN. Çünkü ben böyle daha kolay öğrenebilirim. Beni SAKIN UTANDIRMAYIN! Yanınızda uyumak istesem bile bana kızmayın. Ama izin de vermeyin. Uygun bir biçimde kendi yatağımda uyumam için yardımcı olun. Bu her şeyden çok daha önemli benim için. Bu gelişme sürecini sağlıklı bir biçimde geçirebilmem için lütfen bana yardım edin.
Evet, çünkü ben sadece bir çocuğum! İster bir yaşında olayım, isterse beş, sekiz ya da on iki, fark etmez… Lütfen kavga etmeyin. Beni terk etmeyin ve yalnız bırakmayın. Üzerimde baskı kurmayın. Bana yasakları açıklayarak anlatın. Beni anlamaya çalışın; düşüncelerimi ve duygularımı önemseyin. Bana kendimi çaresiz hissettirmeyin. Beni sakın dışlamayın, ayıplamayın, alay etmeyin. Lütfen beni hiç dövmeyin. Beni utandırmayın ve benden utanmayın. Beni asla ihmal etmeyin. Benden sıkılmayın, yorulmayın, bıkmayın. Sizin çocuğunuz olmamı istediğiniz anda beni büyütmek için de söz vermiş olduğunuzu unutmayın.
Doğal olarak çocuklar, duygularını ve düşüncelerini yukarıdaki tümcelerle ifade edemezler. Anlatmak istedikleri her şeyi davranışlarıyla anlatırlar. Örneğin altı yaşındaki bir çocuk, evde fiziksel veya duygusal bir şiddete maruz kalıyor, anne ve babanın birbirine karşı olumsuz tutumlarına şahit oluyorsa huzursuzluk, korku ve güvensizlik hissedecektir. Çocuk, bu olumsuz duygularını belki gece yatağını ıslatma, belki de hava açlığı hissiyle derin nefes almalar şeklinde dışa vurabilir. Tüm bu dışa vurumlar, onun hissettiği korku, kaygı ve mutsuzluk karşısındaki tutumuyla ilişkili olabilir. Tıpkı bunun gibi, kendini ifade etmek için çabalayan ancak fark edilmediğini, ilgi görmediğini hisseden bir çocuk da ilgi çekebilmek amacıyla hırçın ve öfkeli davranabilir. Tüm araştırmalara rağmen, nedeni bir türlü ortaya konamayan karın ağrıları ve yemek yeme sorunları gibi belirtiler de yine benzeri nedenlerden kaynaklanıyor olabilir.
ÇOCUKLARDAN GELEN MESAJLARI ANLAMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ?
Öncelikle çocuğun yakından izlediğimiz bedensel gelişim evreleri hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Buna paralel olarak, çocuğun ruhsal ve sosyal gelişim evrelerini de çok iyi bilmeliyiz. Örneğin üç yaşındaki bir çocuğu ele alalım. Bu yaştaki bir çocuk oldukça hareketlidir ve girişimcilik yaşındadır. Bu yaş çocuklarının en önemli özelliklerinden biri oyundur. Aynı zamanda cinsiyete yönelik ilgileri de artar ve cinselliği çağrıştıran çocuksu eylemler ortaya çıkar. Bu eylemleri gerçekleştirdiğinde korkutulan, sert ve engelleyici tutumlarla karşılaşan çocuklarda suçluluk duygusunu içeren bir benlik gelişimi oluşur. Suçlu benlik algısı, bazı kişilerde girişimcilik duygusundan yoksun, utangaç, çekingen ve bağımlı bir kişilik yapısının gelişmesine neden olabilir. Bu dönemin (anne ve babanın tutumuna bağlı olarak) sorunlu bir biçimde yaşanmış olması, nedeni açıklanamayan baş ağrısı ve mide bulantısı gibi ruhsal kökenli hastalık belirtilerine, yetersizlik duygusuna ve cinsel sorunlara yol açabilir.
ÇOCUKLARIN RUHSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ (BENLİK GELİŞİMİ) ERİKSON
0-1 Yaş: Temel Güven- Güvensizlik
Bu dönemde esas olan anne- çocuk ilişkisidir. Annenin çocuğun bedensel ve ruhsal gereksinimlerini sürekli ve tutarlı karşılaması elzemdir. Gereksinimleri karşılanan çocuklarda güven duygusu gelişir. Gereksinimleri karşılanmadığı durumunda ise güvensizlik duygusu ortaya çıkabilir. Bu dönem sorunlu bir şekilde geçerse ileriki yaşlarda öfke, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duygular, hatta çocukluk çağı şizofrenisi ortaya çıkabilir. Daha ileriki yaşlarda ise içe kapanıklık, depresif kişilik yapısı, madde (sigara, alkol, uyuşturucu ) bağımlılığı gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir.
1-2 yaş: Özerklik-Utanç
Bu dönemin özelliği, çocuğun anal kaslarının (anüs ve idrar yolu çevresinde bulunan, dışkı ve idrar kontrolünü sağlayan kaslar) gelişimini tamamlamasıdır. Artık çocuk, tuvalet gereksinimini istediği zaman giderebileceğini ve eğer isterse geciktirebileceğini fark eder. İyi bir tuvalet eğitimi verilmemesi, ileriki yaşlarda ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, çocuğun tuvalet eğitimine hazır olup olmadığının belirlenmesidir. Çünkü bazı çocuklarda anal kaslar gelişimlerini daha geç tamamlar. Böyle bir durum söz konusu değilse ne katı davranarak ne de tümüyle serbest bırakarak, çocuğun durumuna uygun bir yaklaşım geliştirilmesi gerekmektedir. Tuvalet eğitimi, çocuğun hoşuna giden basit oyunları onunla birlikte oynanarak verilmelidir. Katı bir tuvalet eğitimi cimriliğe, tam tersi bir eğitim ise savurganlığa yol açacaktır.
3-5 yaş: Girişimcilik-Suçluluk
Bu dönemde çocuk oyuna ve cinselliğe odaklanır. Girişimcilik, hareketlilik ve çocuksu cinsel eylemler ortaya çıkar. Çocuğu utandırmak, engellemek ve cezalandırmak sağlıksız bir gelişimin, suçlu benlik algısının oluşumuna yol açabilir. Ebeveynler, bu dönemde çocuğun zararsız girişimlerine karşı engelleyici ve korkutucu olmamalıdır. Çocuğun hareketliliği anne ve babayı yorabilir. Uygun bir oyun alanı oluşturmakla bu soruna bir çözüm bulunabillir.
6-11 yaş: Çalışkanlık-Aşağılanma
Okul çağı dönemidir. Bu dönemde çocuğa karşı katı bir tutum içinde olunması, yüksek performans beklentisi ve diğer arkadaşlarıyla karşılaştırılması onda değersizlik ve aşağılanma gibi duyguların oluşmasına neden olabilir. Bu yaşlar, çocuğun gelişimindeki önemli bir dönemi kapsamaktadır. Sorunlu bir şekilde yaşanır ve yaşatılırsa özgüven düşüklüğüne neden olabilir.
Ebeveynler bu dönemde yargılama, karşılaştırma, korkutucu cezalar uygulama, duygusal ihmal, aile içi şiddet ve huzursuzluk gibi tutum ve davranışlardan kaçınmalıdır.
Bir çocuk için anne ve baba çok önemlidir. Çocuğunuzun gelecekteki yaşamı ve mutluluğu için bedensel gelişimi kadar benlik gelişimine de önem vermelisiniz. Çocuğunuzdan beklentilerinizin onun kapasitesine uygun olup olmadığını bilmek ve onun kapasitesine uygun çözümler geliştirmek çok önemlidir. Bunun yanı sıra, aile içi sorunlarının olup olmadığının farkına varmak, varsa bu sorunların çocuğu ne yönde ve ne kadar etkileyeceğini ortaya koymak da büyük bir önem arz etmektedir. Bir çocuğun bütün olan bitenlerin farkında olduğu, ancak olayları erişkinler gibi algılayıp tahammül gösteremeyeceği akıldan çıkartılmamalıdır. Örneğin, arkadaşları ve köpeği ile bahçede oturan bir kişi arkadaşlarıyla şakalaştığı sırada bir arkadaşının kendisine el kaldırmasını köpeği bir kavga ve tehdit olarak algılayabilir. Tıpkı bunun gibi, masada yemek yerken havaya kalkıveren bir el bir erişkin için anlık, geçici ve basit bir tepki iken çocuk tarafından tehdit edici ve korkutucu bir davranış olarak algılanabilir.Çünkü çocuğun henüz bilişsel algısı henüz yeterli olmayabilir. Bu noktada kimin neyi, nasıl algılayabileceğinin bilinmesi aile bireyleri arasında sağlıklı bir iletişim kurulması açısından son derece önemlidir. Sağlıklı bir aile içi iletişiminin kurulması, hem çocuklar hem de eşler arasındaki ilişkilerde var olan sorunların çözümünde en başta gelen yöntemlerdendir.
Sonuç olarak bir kez daha vurgulamak gerekirse, çocukların sözcükler aracılığıyla kendilerini yeterince ifade edemedikleri, bu nedenle ebeveynleriyle olan iletişimlerini daha çok davranışları aracılığıyla gerçekleştirdikleri akıldan çıkartılmamalıdır.
PSK.MELEK BAL
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Anne Baba Tutumları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Melek BAL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Melek BAL'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
1 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.