2007'den Bugüne 92,323 Tavsiye, 28,223 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Stres, Beden ve Ruh Sağlığı
MAKALE #19055 © Yazan Dr.Psk.Dnş.İlker KABA | Yayın Kasım 2017 | 3,585 Okuyucu
STRES, BEDEN VE RUH SAĞLIĞI

1. GİRİŞ

Günümüzde stres, gündelik hayatın önemli bir parçası haline gelmiştir ve insan hayatının bütün yönlerini etkileyebilmektedir. Stres, bireyin normal işlevlerini ve hayat kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. “Hatta strese uzun süre maruz kalmak, bireyde çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına da yol açabilmektedir” (Eskin, Harlak, Demirkıran, ve Dereboy, 2013). Araştırmalar, stresin insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilerinin olduğunu ortaya koymaktadır (Schneiderman, Ironson ve Siegel, 2005). Hayatın her alanında karşılaşılan stres, insanların bir tehdit ya da zorluk olarak algıladıkları durumlara karşı göstermiş oldukları içedönük bir tepki olarak (Kara, 2009) veya çevreyle etkileşim sonucu bazen zaman baskısı, bazen beklenmedik bir tepki ya da olay sonucunda maruz kalınan bir durum olarak tanımlanabilir (Durna, 2006). Araştırmalar, stresin günümüzde başlıca ölüm nedenleri arasında bulunan kardiyovasküler hastalıkların oluşumunda önemli bir role sahip olduğunu göstermektedir. Stresle ilgili bilimsel çalışmalar stresin ruh sağlığı ile de güçlü bir ilişkisinin olduğunu göstermektedir (Çevik ve Şentürk 2008). Travma sonrası stres bozukluğu tanısı, kişinin stres yaratan olaylara maruz kalmış olmasını varsaymaktadır. Travma sonrası stres bozukluğunun ortaya çıkmasında insan eliyle yaratılan travmatik olayların diğerlerinden daha etkili olduğu belirtilmektedir (Charuvastra ve Cloitre, 2008). Stresli olaylara maruz kalma ve stres algısı, tütün, alkol, esrar gibi madde kötüye kullanım riskini de artırmaktadır (Simmons, Havens, Whiting, Holz, Bada, 2009; Siqueira, Diab, Bodian, Rolnitzky, 2000). Stres, sadece beden ve ruh sağlığını değil, aynı zamanda bireylerin günlük davranışlarını da etkilemektedir.

2. STRES

“Stres” kavramını ortaya atan ilk kişi, Kanadalı doktor ve endokrinolog olan Hans Selye’dir. Selye (1976) stresi, bedenin, kendisine yönelik herhangi bir baskıya verdiği tepki olarak tanımlamıştır (Butcher, Mineka ve Hooley, 2013). Humphrey, Yow ve Bowden (2000) stresi, bireyin kendisi ve çevresi arasındaki dengeyi bozan ve bireyin dengeyi korumak ya da sağlamak için daha fazla çaba sarf etmesine neden olan içsel ya da dışsal herhangi bir faktör olarak tanımlamaktadırlar (Akt.: Seçer, Veyis ve Gökçen, 2015). Richlin-Klonsky ve Hoe, (2003) ise günlük yaşam içerisinde bireyin karşılaştığı talepler ve yaşadığı değişime ayak uydurma süreçlerinin stresin temel kaynağı olduğunu belirtmektedirler.

2.1. DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri El Kitabı’nda “Stres”
DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri El Kitabı’nda (APA, 2005) stres kavramı, Anksiyete Bozuklukları başlığı altında iki bozuklukla birlikte ele alınmaktadır. Biri Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), diğeri ise Akut Stres Bozukluğu ’dur.

2.1.1. Travma Sonrası Stres Bozukluğu Tanı Ölçütleri:
A. Aşağıdakilerden her ikisinin de bulunduğu bir biçimde kişi travmatik bir olayla karşılaşmıştır:
(1) kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir.
(2) kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme vardır.
B. Travmatik olay aşağıdakilerden biri (ya da daha fazlası) yoluyla sürekli olarak yeniden yaşanır:
(1) olayın elde olmadan tekrar tekrar anımsanan sıkıntı veren anları; bunların arasında düşlemler, düşünceler ya da algılar vardır.
(2) olayı, sık sık, sıkıntı veren bir biçimde rüyada görme.
(3) travmatik olay sanki yeniden oluyormuş gibi davranma ya da hissetme.
(4) travmatik olayın bir yönünü çağrıştıran olaylarla karşılaşma üzerine yoğun bir psikolojik sıkıntı duyma.
(5) travmatik olayın bir yönünü çağrıştıran olaylarla karşılaşma üzerine fizyolojik tepki gösterme.
C. Aşağıdakilerden üçünün ya da daha fazlasının bulunması ile belirli, travmaya eşlik etmiş olan uyaranlardan sürekli kaçınma ve genel tepki gösterme düzeyinde azalma.
(1) travmaya eşlik etmiş olan düşünce, duygu ya da konuşmalardan kaçınma çabaları.
(2) travma ile ilgili anıları uyandıran etkinlikler, yerler ya da kişilerden uzak kalma çabaları.
(3) travmanın önemli bir yönünü anımsayamama.
(4) önemli etkinliklere karşı ilgi ve katılımın azalması.
(5) insanlardan uzaklaşma ya da insanlara yabancılaştığı duyguları.
(6) duygulanımda kısıtlılık.
(7) bir geleceği kalmadığı duygusunu taşıma.
D. Aşağıdakilerden ikisinin ya da daha fazlasının bulunması ile belirli, artmış uyarılmışlık semptomlarının sürekli olması:
(1) uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük.
(2) irritabilite ya da öfke patlamaları.
(3) düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmada zorluk çekme.
(4) hipervijilans.
(5) aşırı irkilme.
E. Bu bozukluk klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulmaya neden olur.

2.1.2. Akut Stres Bozukluğu Tanı Ölçütleri:
A. Aşağıdakilerden her ikisinin de bulunduğu bir biçimde kişi travmatik bir olayla karşılaşmıştır:
(1) kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir.
(2) kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme vardır.
B. Sıkıntı doğuran olayı yaşarken ya da bu olayı yaşadıktan sonra kişide aşağıdaki dissosiyatif semptomlardan üçü ya da daha fazlası bulunur:
(1) öznel uyuşukluk, dalgınlık ya da duygusal tepkisizlik
(2) çevrede olup bitenlerin farkına varma düzeyinde azalma
(3) derealizasyon
(4) depersonalizasyon
(5) dissosiyatif amnezi (travmanın önemli bir yanını anımsayamama)
C. Travmatik olay şunlardan en az biri yoluyla sürekli olarak yeniden yaşanır:
- göz önüne tekrar tekrar gelen görüntüler
- rekürran düşenceler, rüyalar, illüzyonlar
- flashback epizodları
- o yaşantıyı yeniden yaşar gibi olma ya da travmatik olayı anımsatan şeylerle karşılaşınca sıkıntı duyma
D. Travma ile ilgili anıları uyandıran uyaranlardan belirgin kaçınma
E. Belirgin anksiyete ya da artmış uyarılmışlık semptomları
F. Bu bozukluk klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulmaya neden olur ya da bireyin travmatik yaşantısını aile bireylerine anlatarak kişisel destek kaynaklarını harekete geçirmek ya da yardım almak gibi gerekeni yapmasının peşinde koşma yetisini bozar.
G. Bu bozukluk en az 2 gün, en fazla 4 hafta sürer ve travmatik olaydan sonraki 4 hafta içinde ortaya çıkar
H. Bu bozukluk bir maddenin ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir, Kısa Psikolojik Bozukluk olarak açıklanamaz ve daha önceden var olan bir Eksen I ya da Eksen II bozukluğunu sadece bir alevlenmesi değildir.

2.2. DSM-5 Tanı Ölçütleri El Kitabı’nda “Stres”
DSM-5 Tanı Ölçütleri El Kitabı’nda (APA, 2014) stres kavramı, Anksiyete Bozuklukları başlığı altından çıkarılmış ve Örselenme (Travma) ve Tetikleyici Etkenle (Stresörle) İlişkili Bozukluklar başlığı altında iki bozuklukla birlikte ele alınmaktadır. Biri Travma (Örselenme) Sonrası Stres (Gerginlik) Bozukluğu, diğeri ise Akut Gerginlik (Stres) Bozukluğu’dur.

2.2.1. Örselenme Sonucu Gerginlik Bozukluğu Tanı Ölçütleri:
A. Aşağıdaki yollardan biriyle (ya da birden çoğuyla), gerçek ya da göz korkutucu bir biçimde ölümle, ağır yaralanmayla karşılaşmış ya da cinsel saldırıya uğramış olma:
1. Doğrudan örseleyici olay(lar) yaşama
2. Başkalarının başına gelen olay(lar)a tanıklık etme
3. Bir aile yakınını veya yakın bir arkadaşının başına örseleyici olaylar geldiğini öğrenme
4. Örseleyici olayların sevimsiz ayrıntılarıyla, yineleyici bir biçimde ya da aşırı bir düzeyde karşı karşıya kalma
B. Örseleyici olaylardan sonra başlayan, örseleyici olaylara ilişkin, istençdışı gelen aşağıdaki belirtilerin birinin ya da daha çoğunun varlığı:
1. Örseleyici olayın yineleyici, istemsiz ve sıkıntı veren anları.
2. Örseleyici olayla ilgili yineleyici, sıkıntı veren düşler.
3. Kişinin örseleyici olay yeniden oluyormuş gibi hissettiği ya da davrandığı çözülme tepkileri.
4. Örseleyici olayları simgeleyen ya da çağrıştıran uyaranlarla karşılaşınca ruhsal sıkıntı yaşama.
5. Örseleyici olayları simgeleyen ya da çağrıştıran uyaranlarla karşılaşınca fizyolojik tepkiler gösterme.
C. Aşağıdakilerden birinin ya da her ikisinin birlikte olmasıyla ortaya çıkan örseleyici olaya ilişkin uyaranlardan sürekli bir biçimde kaçınma:
1. Örseleyici olayla ilgili sıkıntı veren anılar, düşünceler ya da duygulardan kaçınma ya da bunlardan uzak durma çabaları.
2. Örseleyici olayla ilgili sıkıntı veren anılar, düşünceler ya da duyguları uyandıran dış anımsatıcılardan kaçınma ya da bunlardan uzak durma çabaları.
D. Aşağıdakilerden ikisinin ya da daha çoğunun olmasıyla belirli, örseleyici olayların ortaya çıkmasından sonra başlayan ya da kötüleşen, örseleyici olaylara ilişkin bilişlerde ve duygudurumunda olumsuz değişiklikler olması:
1. Örseleyici olayın önemli bir yönünü anımsayamama.
2. Kendisi, başkaları ya da dünya ile ilgili olarak sürekli ve abartılı olumsuz inanışlar ya da beklentiler
3. Örseleyici olayın nedenleri ve sonuçları ile ilgili olarak, kişinin kendisini ya da başkalarını suçlamasına yol açan, süreklilik gösteren çarpık bilişler.
4. Süreklilik gösteren olumsuz duygusal durum.
5. Önemli etkinliklere karşı duyulan ilgide ya da katılımda belirgin azalma.
6. Başkalarından kopma ya da başkalarına yabancılaşma duyguları.
7. Sürekli bir biçimde, olumlu duygular yaşayamama.
E. Bu bozukluğun süresi bir aydan daha uzundur.
F. Bu bozukluk klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da işlevsellikte düşmeye neden olur.
G. Bu bozukluk, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojisiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.

2.2.2. Akut Gerginlik (Stres) Bozukluğu Tanı Ölçütleri:
A. Aşağıdaki yollardan biriyle (ya da birden çoğuyla), gerçek ya da göz korkutucu bir biçimde ölümle, ağır yaralanmayla karşılaşmış ya da cinsel saldırıya uğramış olma:
1. Doğrudan örseleyici olay(lar) yaşama
2. Başkalarının başına gelen olay(lar)a tanıklık etme
3. Bir aile yakınını veya yakın bir arkadaşının başına örseleyici olaylar geldiğini öğrenme
4. Örseleyici olayların sevimsiz ayrıntılarıyla, yineleyici bir biçimde ya da aşırı bir düzeyde karşı karşıya kalma
B. Örseleyici olaylardan sonra başlayan ya da kötüleşen, istençdışı gelen belirtiler, olumsuz duygudurum, çözülme, kaçınma ve uyarılmayı kapsayan herhangi 5 kümeden 9 (ya da daha çok) belirtinin varlığı
C. Bu bozukluğun (B tanı ölçütündeki belirtilerin) süresi, örselenmeyle karşılaştıktan sonra, üç günle bir ay arasında değişir.
D. Bu bozukluk klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
E. Bu bozukluk, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojisiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.

2.3. Stresi Doğuran Etkenler
Aynı stres kaynağına maruz kalan bireylerin aynı oranda etkilenmemeleri, stresi farklı algılayıp yorumlamalarına ve başa çıkma becerilerinin farklı olmalarına bağlanabilir. Yüksek iyimserlik düzeyi, daha fazla psikolojik denetim ya da ustalık, yüksek benlik saygısı ve toplumsal destek, kişinin yaşamsal stresin üstesinden gelme yeteneğini geliştirdiği düşünülen bireysel özellikler arasındadır (Declercq, Vanheule, Markey ve Willemsen, 2007; Taylor & Stanton, 2007). İkizlerde bile başa çıkma stratejilerinin farklı olduğu, bunu da genetik farklılıktan kaynaklandığı araştırmalarla desteklenmiştir (Hwang, Seo, Kim, Shim, Jee, ve Lee, 2007). s/s genotipe sahip insanların l/l genotipe sahip insanlara oranla dört ya da daha fazla stresörle karşılaştıklarında depresyon yaşama eğilimlerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Araştırmalar, daha önce yaşanan stresli deneyimlerin, bireyi biyolojik olarak daha duyarlı bir hale getirebileceği, daha sonraki stresli deneyimlere daha fazla tepki gösterilmesine neden olabileceğini ortaya koymuştur (Caspi, Sugden, Moffitt, Taylor, Craig, Harrington, McClay, Mill, Martin, Braithwaite ve Poulton, 2003). Kişinin ciddi bir hasar almadan strese dayanabilme yeteneğine stres toleransı adı verilir.

2.4. Stres Kaynaklarının Özellikleri
Bir stresörün diğerinden daha ciddi olmasının nedeni; (1) Stresörün şiddeti, (2) kronikliği (ne kadar sürdüğü), (3) zamanlaması, (4) yaşamı ne kadar yakından etkilediği, (5) ne kadar öngörülebilir olduğu, (6) ne kadar denetlenebilir olduğu en önemli etkenler arasında sayılabilir.

Bir stres kaynağı, ne kadar uzun süre etkin olursa etkileri de o denli şiddetli olmaktadır. Örneğin kötü bir evlilik, istenmeyen bir iş, fiziksel bir engel ya da uzun süreli sağlık sorunu gibi nedenlerle şiddetli bir engellenmişlik duygusu yaşanabilir. Evli bir çift uzun bir süre zorluklara göğüs gerdikten sonra önemsiz görünen tetikleyici bir stres kaynağı sebebiyle boşanabilir.

Üst üste gelen stresli olayların etkisi, o olaylar farklı zamanlarda yaşandığında yaratacağı etkiye nazaran daha yıpratıcıdır. Araştırmalar, öngörülemeyen ve beklenmeyen (önceden başa çıkma becerisi geliştirilmemiş) olayların bireyde daha şiddetli stres meydana getirdiğini göstermektedir. Örneğin aynı ameliyata girecek iki grup hastadan, ilk gruba girecekleri ameliyata yönelik tüm prosedür 12 dakikalık bir film olarak izlettirilmiş ve kontrol grubu olan ikinci gruba izlettirilmemiş. İki grup karşılaştırıldığında filmi izleyen hastaların ameliyat sabahı ve ameliyattan sonra daha az endişeli oldukları ve daha az ağrı kesiciye ihtiyaç duydukları görülmüştür (Doering, Moser ve Dracup, 2000).

2.5. Yaşamdaki Değişiklikler

Yaşamdaki değişiklikler ne kadar hızlı gerçekleşirse yaşana stres de o denli büyük olacaktır. Yaşam stresinin ölçülmesi için bir dizi çalışma yapılmış ve Yaşamsal Olay ve Zorluklar Ölçeği (YOZÖ) gibi görüşme bazlı yaklaşımlar geliştirilmiştir (Brown & Harris, 1978; Akt.: Butcher, Mineka ve Hooley, 2013). YOZÖ, hem akut hem de kronik stres biçimlerinin değerlendirilmesine yönelik kurallar içeren kapsamlı bir kılavuz içermektedir.
Bazı kuramcılar, travmanın insanı bir şekilde değiştirdiğini ve stres sürecinin doğal sonuçlarından birinin de uyum ve gelişim olduğunu belirtmişlerdir. Uyum ve gelişim olabilmesi, kısmen yaşanan felaketin doğasına bağlıdır. Örneğin çoğunluğun öldüğü bir uçak kazasında hayatta kalan kişilerin olumlu değişim yaşamaları son derece zordur (Butcher, Mineka ve Hooley, 2013).

3. STRES VE STRES TEPKİSİ

Stresin neden fiziksel ve psikolojik sorunlara yol açtığını anlayabilmek için stres yaşandığında bedende neler olup bittiğini bilmek gerekir. Bedende bir dizi biyolojik değişim gerçekleşir. Burada iki farklı sistem söz konusudur. Sempatik-adrenomodüler (SAM) sistem, kaynakları harekete geçirmek için ve “kaç ya da savaş” tepkisine hazırlanmak için tasarlanmıştır (Gunnar ve Quevedo, 2007). Stres tepkisi, sempatik sinir sistemini (SSS) uyaran hipotalamusta başlar. Bunun üzerine böbreküstü salgı bezleri (adrenal medula) adrenalin (epinefrin) ve noradrenalin (norepinefrin) salgılar. Bunların kana karışmasıyla birlikte kalp atışı hızlanır. Aynı zamanda bedenin daha hızlı bir şekilde glikoz metabolize etmesine neden olur.

Strese verilen tepkide rol oynayan ikinci sistem hipotalamik-hipofiz adrenokortikal (HHA) sistemidir. Hipotalamus, SSS’i uyarmanın yanı sıra, “kortikotropin salgılatıcı hormon” (KSH) olarak adlandırılan bir hormon salgılar. Kanla birlikte vücuda yayılan bu hormon hipofiz bezini uyarır. Bunun üzerine hipofiz bezi adrenokortikotropik hormon (AKTH) salgılar. Bu hormon böbreküstü bezi korteksini uyararak “glukokortikoid” olarak adlandırılan stres hormonlarının üretilmesini sağlar. İnsanlarda üretilen bu stres glukokortikoidi, kortizol olarak adlandırılır. Kortizol, acil durumlarda çok işe yarar. Bedeni kaçmaya ya da savaşmaya hazırlar. Aynı zamanda doğuştan gelen bağışıklık tepkisine ket vurur. Yani bir yaralanma durumu olduğunda bedenin inflamatuar tepkisi (yangısal tepki) ertelenir. Diğer bir deyişle, kurtulma iyileşmeden daha önceliklidir. Bununla birlikte kortizolün olumsuz bir yönü de vardır. Kortizol üretimi sonlandırılmazsa beyin hücrelerine özellikle de hipokampusa zarar verebilir. Bu nedenle beyinde kortizolü algılayan reseptörler bulunur. Bu reseptörler, stres tepkisinde rol oynayan salgı bezlerinin etkinliğine durdurmak üzere tasarlanmış bir geribildirim mesajı yollarlar.

3.1. Zihin-Beden Bağlantısı

Stres ve fiziksel hastalıklar arasındaki bağlantı, sinir sistemi etkinlikleriyle doğrudan bağlantılı olmayan hastalıkları (nezle gibi) da içerir. Bu da stresin bağışıklık işlevlerinde aksamaya yol açarak hastalıklara karşı genel bir zayıflığa yol açabileceğini göstermektedir. Psikonöroimmunoloji, sinir sistemi ile bağışıklık sistemi arasındaki etkileşimi inceleyen ve gelişmekte olan bir alandır.

3.2. Bağışıklık Sistemi

Bağışıklık sistemi (immün sistem), bedeni virüs ve bakterilerden korur. Çok zayıf olduğunda etkin bir şekilde işlemez ve beden virüs ve bakterilere boyun eğer. Buna karşılık, bağışıklık sistemi, aşırı güçlü olduğunda da bedenin kendi sağlıklı hücrelerine karşı saldırıya geçebilir (Kalat, 1998; Akt.: Butcher, Mineka ve Hooley, 2013). Bağışıklık sisteminin savunma cephesinde akyuvarlar bulunur ve bedenin dalak ve lenf bezleri gibi çeşitli bölgelerinde depolanırlar. İki önemli akyuvar tipi bulunur. B-hücreler ve T-hücreler. Antijenler (iç işgalciler), saldırdığında yani bağışıklık sistemi uyarıldığında B ve T-hücreleri harekete geçer ve hızla çoğalarak bağışıklık sistemini korurlar.

3.3. Stres Belirtileri

3.3.1. Fiziksel ve Bedensel Belirtiler
Vücudumuzdaki fiziksel değişimler, bazen geçirmekte olduğumuz bir stresin sonucudur. Bu fiziksel değişimler strese bağlı olmayan biyolojik bir problemin işareti olabilir fakat genellikle vücudumuzun stresli bir olaya tepki vermesidir. Stres durumunda sıklıkla karşılaşılan fiziksel belirtiler aşağıdaki şekilde sıralanabilir;
• Aşırı iştahsızlık
• Kilo kaybı ve zayıflık
• Sürekli yorgunluk ve halsizlik hali
• Sıkça görülen baş ağrıları
• Yüksek tansiyon
• Nefes darlığı
• Aşırı hassasiyet, duygulanma ve gözlerden yaş gelmesi
• Aşırı sigara veya içki içme
• Normalden fazla fiziksel ağrı ve acı çekmek
• Soğuk algınlığı ve nezleye yakalanmaya daha açık olmak
• Enerji kaybı, yorgun ve sinirli hissetme (Batıgün ve Şahin, 2006).

3.3.2. Psikolojik Belirtiler

Psikolojik belirtiler, fiziksel belirtiler kadar kolay anlaşılmazlar ve genelde görünüş olarak oldukça zor fark edilirler. Bu tür belirtiler, daha çok düşünme süreci ve kişinin düşünceleri ve stresin bu işleyişi nasıl etkilediği ile ilgilidir. Psikolojik stres belirtileri, kişinin düşüncelerini başkalarına açıklaması ve davranışları ile kendini belli eder. Stres durumunda sıklıkla karşılaşılan psikolojik belirtiler aşağıdaki şekilde sıralanabilir;
• Aşırı tedirginlik, korku ve endişe
• Alınganlık
• Çabuk sinirlenme
• Hayattan zevk almama, her şeyin boş olduğuna inanma
• Hasta olmaktan korkma veya hasta olduğunu zannetme
• Olayları ve insanları hatırlayamama, yapılacak işleri unutma
• Bir işe sürekli olarak odaklanamama
• Özsaygı ve özdeğerde azalma
• Diğer insanların fikirlerine çok fazla önem verme
• Karar verme ve bir işi başlatabilme yetersizliği
• Genellikle kötümser olma (Şahin, Güler ve Basım, 2009).

4. KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR

Kardiyovasküler hastalıklar, kalp veya kan damarları hastalıklarının genel adıdır. Dolaşım sistemini etkileyen hastalıklardır ve ABD’de ölüm nedenlerinin başını çekmektedir.

4.1. Yüksek Tansiyon

Sakin olduğumuzda kalp atışımız düzenli, nabzımız normal, tansiyonumuz görece düşüktür ve iç organlarımıza iyi bir kan akışı sağlanır. Stres yaşandığında iç organları besleyen damarlar daralır ve kan akışı daha çok gövde, kol ve bacaklardaki kaslara yönelir (Savaş ya da kaç). Kan damarları daralınca kalp daha çok çalışır. Daha hızlı ve güçlü bir şekilde atmaya başlar ve nabız atışı da hızlanır, kan basıncı yükselir. Kriz atlatıldıktan sonra beden normal işleyişine geri döner. Öte yandan duygusal gerilimin sürmesi durumunda yüksek tansiyon kronikleşebilir.

İdeal olan kan basıncının 120/80 düzeyinin altında olmasıdır (120: sistolik basınç, 80: diyastolik basınç). Yüksek tansiyon tanımına göre sistolik kan basıncı kalıcı olarak 140 ve üzeri, diyastolik kan basıncı 90 ve üzeridir. Genel olarak yaşlandıkça kan basıncı da artar. Yüksek tansiyon görülme oranı, genç yaşlarda erkeklerde; 50li yaşlarda ise kadınlarda daha yüksektir.

4.2. Koroner Kalp Hastalığı

KKH, kalp kası veya miyokarda kan sağlayan arterlerin potansiyel ölümcül sonuçlar doğuracak şekilde tıkanmasıdır. Stres, kalp krizi riskini yükseltir. Çeşitli araştırmalar, KKH’ye bağlı ölümlerin şiddetli bir depremi izleyen gün ve haftalarda arttığını göstermektedir. İşe bağlı stres de KKH riskini yükseltebilir.

A tipi kişilik özelliklerine (aşırı rekabetçi, işine aşırı adama, sabırsız, düşmanca davranan) sahip kişilerde kalp rahatsızlığının iki kat fazla olduğu görülmüştür.
Depresyon, KKH’nın ortaya çıkmasında bir risk faktörüdür. Araştırmalar, fobik kaygı ile ani kardiyak ölüm arasında da bir ilişki olduğunu göstermektedir.

Sosyal etkenler ile KKH arasında da güçlü bir bağlantı olduğunu gösteriyor. Daha önce kalp krizi geçirmiş insanlar ile yürütülen bir çalışmada yeterince duygusal destek göremediğini söyleyenlerde ikinci bir kardiyak vaka riskinin yaklaşık 3 kat daha yüksek olduğu görülmüştür.

5. STRESE VERİLEN PSİKOLOJİK TEPKİLER

Özellikle iki bozukluk üzerinde durulacaktır: Uyum Bozukluğu ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu. Uyum Bozukluğunda, stres yaratıcı yaygın olarak yaşanan bir şeydir ve psikolojik tepkinin doğası çok daha az şiddetli olur. TSSB’de ise travma yaratıcı stres kaynağına korku, çaresizlik ve dehşet duyguları eşlik eder.

5.1. Uyum Bozukluğu
Yaygın stres yaratıcılara (boşanma, sevilen birinin ölümü, işsiz kalma vs.) verilen psikolojik bir tepkidir ve klinik açıdan önemli davranışsal ya da duygusal semptomlara yol açar. Başa çıkma kaynaklarını aşan şiddetli strese maruz kalan insanlar uyum bozukluğu tanısıyla karşı karşıya kalabilirler. Tanı konabilmesi için semptomların, stres yaratıcının ortaya çıkmasını izleyen 3 ay içerisinde görülmesi gerekir. Ayrıca kişinin normal işlevlerini yerine getiremiyor olması gerekir.

5.2. Travma Sonrası Stres Bozukluğu
DSM-IV’te TSSB bir kaygı bozukluğu olarak sınıflandırılır. TSSB, DSM’ye 1980’de girmiştir. Vietnam gazilerinin birçoğunun duygusal olarak yaralandığı ve normal bir sivil hayata dönmeyi başaramadıkları fark edilmeye başlandı.
Silahlı çatışma, tecavüz, esaret, tsunami, deprem ya da kasırga gibi afetler de travma yaratıcı stres kaynakları arasında sayılabilir.
Bununla birlikte birçok insanda semptomlar zamanla artış gösterir. Tecavüze uğrayan kadınların %95’i semptom ölçütlerini saldırıyı izleyen iki hafta içinde sergilemeye başlarlar. TSSB tanısı için semptomların en az 1 ay sürmesi gerektiğinden bu kadınlara başlangıçta TSSB tanısı konmaz. Bu dönemde tanı akut stres bozukluğu olacaktır. Akut Stres Bozukluğu, travma yaratan olayı izleyen 4 hafta içerisinde ortaya çıkar ve en az 2 gün, en fazla 4 hafta sürer.

5.2.1. Klinik Tanım
Klinik semptomlar üç grup halinde düşünülebilir:
• Travma yaratan olayın kâbuslarda ya da anılarda tekrar tekrar yaşanması
• Travma ile ilişkilendirilen uyarıcılardan kaçınma (örn. kaza geçiren birinin arabalardan çekinmesi) ve duygusal uyuşukluk
• Uykusuzluk, gürültüye tolerans gösterememe ve irkilme durulma aşırı tepki gibi durumları içeren aşırı uyarılma durumu.
TSSB’nin ABD’deki yaşam boyu yaygınlığı %6,8’dir. Yaşamları boyunca bu bozukluğu yaşayan kadınların oranı %9,7 iken erkeklerin oranı %3,6’dır.
Türkiye’de yaşanan bir deprem sonrası TSSB ve eşzamanlı depresyon oranları, deprem merkezi çevresinde sırasıyla %23 ve 16, deprem merkezine yaklaşık 100 km uzaklıktaki İstanbul’da %14 ve 8’di.
Belirtilerin şiddetinde dehşet verici olayın doğasına ve bireyin kişiliğine bağlı olarak büyük farklılıklar görülebilir. TSSB belirtileri zamanla azalsa da bu bir kural değildir.

5.2.2. Bireysel Risk Faktörleri
Askerlik ya da itfaiyecilik gibi meslekler diğer mesleklere, örneğin kütüphaneciliğe oranla daha risklidir. Erkek olmak, üniversite eğitimi almamış olmak, çocuklukta davranış sorunları yaşamak ve ailede psikiyatrik bozukluk öyküsünün olmasının yanı sıra yüksek dışadönüklük ve nörotisizm (olumsuz duygu yaşama eğilimi) travmaya maruz kalmayı arttıran risk faktörleridir (Breslau, Davis, Andreski ve Peterson, 1991).

5.2.3. Koruyucu Faktörler
İyi bir bilişsel yeterlilik (IQ) önemli bir rol oynamaktadır. Breslau ve arkadaşları (2006), Detroit ve çevresinde yaşayan 6 yaşındaki çocukların IQ verilerini toplamıştır. Bu çocuklar 17 yaşına geldiklerinde yeniden görüşmeye alınmışlar ve hem travmaya maruz kalma hem de TSSB ile ilgili değerlendirilmişlerdir. 6 yaşında IQ testinden 115 ve üzeri puan alan çocukların 17 yaşına geldiklerinde travmaya maruz kalmış olma olasılığının ve ayrıca travmaya maruz kalmış olsalar bile TSSB riskinin daha düşük olduğu görülmüştür. Bu bulgulara göre, yüksek IQ düzeyi travma ve TSSB yaşamaya karşı koruyucu olabilir. Çünkü ortalama ya da ortalamanın altında IQ puanı olan çocukların TSSB riski eşit düzeydedir.

Askerlerin yaptıklarının değerine ve önemine inanmalarının da TSSB görülme olasılığını azalttığına dair çalışmalar mevcuttur (Hoge, Castro, Messer, McGurk, Cotting ve Koffman, 2004). Diğer bir önemli etken de kişinin arkadaşlarıyla özdeşleşmeleri ve lidere güvenmeleridir. Askerlerin topluluk içinde karşılaştıkları pozitif tutumun TSSB üzerinde pozitif etkisinin olduğuna yönelik araştırmalar da vardır.
Uzun çatışmalar arasında mola verebilecekleri, klima olan, haberleşme imkânı sağlayan, iyi yemekler yenilebilen “güvenli” alanlar ve internet bağlantısının da askerlerin moralleri üzerinde olumlu katkı sağladığı görülmüştür.

6. STRES BOZUKLUKLARINI ÖNLEME VE TEDAVİ ETME

6.1. Önleme
TSSB’yi önlemenin yollarından biri travma yaratan olayların sıklığını azaltmaktır. Doğal afetler kaçınılmaz olsa da ergenlerin silahlara erişimini kısıtlamak için çeşitli çalışmalar yapılabilir.
Önceden hazırlıklı olmalarını sağlayarak bilgi ve başa çıkma teknikleri sunarak insanların stres uyumsuz tepkiler vermesini önlemenin yolları aranabilir.
Travma yaşatıcı olaylar yaşama olasılığı yüksek meslek gruplarının şiddetli stres yaratıcılara yönelik uygun eğitim ve hazırlık sürecinden geçmeleri olumlu sonuçlar verecektir. Ayrıca bilişsel-davranışçı teknikler de kullanılabilir.

6.2. Tedavi
Travma yaratıcı stres kaynaklarına maruz kalan insanların büyük bir çoğunluğu semptomları sergiledikten sonra zamanla kendiliğinden iyileşmeye başladıkları görülmüştür. Arkadaş, aile ve ait oldukları dini grupların destekleriyle doğal olarak iyileşmesi tipik bir durumdur. Stres bozukluklarının tedavi biçimlerinden bazıları aşağıda sıralanmıştır:

6.2.1. Telefonla Yardım Hatları
Çeşitli travmatik durumlarda aranabilecek ve yardım alınabilecek telefon hatları yaygınlaşmaya başlamıştır.

6.2.2. Psikolojik İlkyardım
Bir krizin hemen sonrasında acil terapiye ihtiyaç duyan insanlar için verilen yardıma psikolojik ilkyardım adı verilmektedir. Bu yaklaşımla, kişiye güvenlik ve rahatlığı sağlama, kişinin stabilizasyonuna yardım etme, atılabilecek adımlarla ilgili bilgi sağlama ve yaşanan kriz dönemi sırasında sosyal destek sağlamaya odaklanılır (Ruzek, Brymer, Jacobs ve Layne, 2007).

6.2.3. Krize Müdahale
Gerek afet gerekse katlanılmaz hale gelmiş ailevi durumlarda yardım sağlamak amacıyla geliştirilmiştir.

6.2.4. Psikolojik Bilgilendirme, Anlamlandırma
Bireylere yaşadıkları travmaları, travma yaşanıp bittikten sonra başkalarıyla paylaşmalarına olanak tanıyan bilgilendirme, anlamlandırma seanslarıdır.

6.2.5. İlaçlar
Yoğun TSSB belirtilerini hafifletmek için çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. Dalgalanmalar olabileceği için ilaçların ve dozajın dikkatli bir şekilde izlenmesi gerekmektedir.

6.2.6. Bilişsel Davranışçı Tedaviler
Uzun süreli maruz bırakma ve sanal gerçeklik yöntemleri, TSSB tedavilerinde kullanılan etkili yöntemlerdendir.

6.2.7. Duygusal Olarak Kendini Açma
Açılmak ya da duygularına dışa vuracak şekilde yazı yazmak, hastalıklardan mustarip birçok insan için etkili bir sağaltım yöntemidir. Bununla birlikte, duygusal açılmanın hastalara klinik yarar sağlamasının nedeni halen kesin olarak bilinmemekle birlikte, duygusal katarsis (gerilimi boşaltma) olanağının tanınması ya da yazma deneyiminin hastalara sorunları üzerinde yeniden düşünme olanağı vermesidir.

6.2.8. Biyolojik Geribildirim
Hastalarda kalp atış hızı, kas gerilimi düzeyi ya da kan basıncı gibi şeylere yönelik farkındalığı arttırmayı amaçlar. Bunun için hasta bir izleme ekipmanına bağlanır ve hastaya olumlu bir tepki vermeyi (örneğin kan basıncının ya da bir yüz kasındaki kasılmanın azalması) ne zaman başardığına dair ipuçları (örn bir sinyal sesi) verilir. Zamanla, hastanın içsel tepkilerine yönelik bilinçli farkındalığı artar ve gerektiğinde bu tepkilerini değiştirebilmeye başlar. Uzun süreli bağ ağrısı yaşayan bireylerde biyolojik geribildirimin etkili olduğu görülüştür.

6.2.9. Rahatlama ve Meditasyon
Rahatlama tekniklerinin sürekli yüksek tansiyonu olan hastaların tedavisinde yardımcı bir rolü olduğunu gösteren verilere ulaşılmıştır. Günde iki kez 20’şer dakika meditasyon yapan hastaların kan basıncında kayda değer bir düşüş olduğu görülmüştür.

KAYNAKÇA

APA (Amerikan Psikiyatri Birliği) (2005). Psikiyatride hastalıkların tanımlanması ve sınıflandırılması elkitabı (DSM-IV-TR). (Gözden geçirilmiş 4. baskı). (E. Köroğlu, Çev. ed.). Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
APA (Amerikan Psikiyatri Birliği) (2014). Ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı (DSM-5). (E. Köroğlu, Çev. ed.). Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Batıgün, A. D. ve Şahin, N. H. (2006). İş stresi ve sağlık psikolojisi araştırmaları için iki ölçek: A-tipi kişilik ve iş doyumu. Türk Psikiyatri Dergisi, 17(1), 32-45.
Breslau, J., Aguilar-Gaxiola, S., Kendler, K. S., Su, M., Williams, D., and Kessler, R. C. (2006). Specifying race-ethnic differences in risk for psychiatric disorder in a USA national sample. Psychological Medicine, 36(01), 57-68.
Breslau, N., Davis, G. C., Andreski, P., and Peterson, E. (1991). Traumatic events and posttraumatic stress disorder in an urban population of young adults. Archives of General Psychiatry, 48(3), 216-222.
Butcher, J. N., Mineka, S. & Hooley, J. M. (2013). Anormal psikoloji (Çev. Okhan Gündüz). İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Charuvastra, A., and Cloitre, M. (2008). Social bonds and posttraumatic stress disorder. Annual Review of Psychology, 59, 301-328.
Caspi, A., Sugden, K., Moffitt, T. E., Taylor, A., Craig, I, W., Harrington, H., McClay J., Mill, J., Martin, J., Braithwaite, A., and Poulton, R. (2003). Influence of life stress on depression: Moderation by a polymorphism in the 5HTT gene. Science, 301, 386-389.
Çevik, A., ve Şentürk, V. (2008.) Tarihsel süreçte psikosomatik tıp ve psikosomatik bozukluklara genel bir bakış. Türkiye Klinikleri Psikiyatri Dergisi, 1, 1-11.
Declercq, F., Vanheule, S., Markey, S., and Willemsen, J. (2007). Posttraumatic distress in security guards and the various effects of social support. Journal of Clinical Psychology, 63(12), 1239-1246.
Doering, L., Moser, D., and Dracup, K. (2000). Correlates of anxiety, hostility, depression, and psychosocial adjustment in parents of NICU infants. Neonatal Network, 19(5), 15-23.
Durna, U. (2006). Üniversite öğrencilerinin stres düzeylerinin bazı değişkenler açısından incelenmesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 20(1), 133-150.
Eskin, M., Harlak, H., Demirkıran, F. ve Dereboy, Ç. (2013). Algılanan stres ölçeğinin Türkçe’ye uyarlanması: Güvenirlik ve geçerlik analizi. New Symposium Journal, 51(3), 132-140.
Gunnar, M., and Quevedo, K. (2007). The neurobiology of stress and development. Annu. Rev. Psychol., 58, 145-173.
Hoge, C. W., Castro, C. A., Messer, S. C., McGurk, D., Cotting, D. I., & Koffman, R. L. (2004). Combat duty in Iraq and Afghanistan, mental health problems, and barriers to care. New England Journal of Medicine, 351(1), 13-22.
Hwang, D., Seo, S., Kim, Y., Kim, C., Shim, S., Jee, S., & Lee, S. K. (2007). Selenium acts as an insulin-like molecule for the down-regulation of diabetic symptoms via endoplasmic reticulum stress and insulin signalling proteins in diabetes-induced non-obese diabetic mice. Journal of Biosciences, 32(4), 723-735.
Kara, D. (2009). Eğitim öğretim yaşantısında stres yaratan faktörler ve aile özelliklerine göre öğrencilerin stresle başa çıkma davranışlarının incelenmesi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22, 254-263.
Richlin-Klonsky, J. & Hoe, R. (2003). Sources and levels of stress among UCLA students. Retrieved in October, 2012 from http://www.sairo.ucla.edu/SAIRO.
Ruzek, J. I., Brymer, M. J., Jacobs, A. K., and Layne, C. M. (2007). Psychological first aid. Journal of Mental Health Counseling, 29(1), 17.
Schneiderman N, Ironson G, Siegel SD (2005) Stress and health: psychological, behavioral, and biological determinants. Annual Review of Clinical Psychology, 1, 607-628.
Seçer, İ., Veyis, F. ve Gökçen, R. A. (2015). Eğitim stres ölçeğinin Türk kültürüne uyarlanması: Güvenirlik ve geçerlik çalışması. İlköğretim Online, 14(1).
Simmons, L. A., Havens, J. R., Whiting, J. B., Holz, J. L., and Bada, H. (2009). Illicit drug use among women with children in the United States: 2002-2003. Annals of Epidemiology, 19, 187-193.
Siqueira, L., Diab, M., Bodian, C., and Rolnitzky, L. (2000). Adolescents becoming smokers: The roles of stress and coping methods. Journal of Adolescent Health, 27, 399-408.
Şahin, N. H., Güler, M. ve Basım, H. N. (2009). A tipi kişilik örüntüsünde bilişsel ve duygusal zekânın stresle başa çıkma ve stres belirtileri ile ilişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi, 20(3), 243-254.
Taylor, S. E., and Stanton, A. L. (2007). Coping resources, coping processes, and mental health. Annu. Rev. Clin. Psychol., 3, 377-401.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Stres, Beden ve Ruh Sağlığı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Psk.Dnş.İlker KABA'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Psk.Dnş.İlker KABA'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İlker KABA Fotoğraf
Dr.Psk.Dnş.İlker KABA
Erzurum (Online hizmet de veriyor)
Doktor Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi30 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Psk.Dnş.İlker KABA'nın Yazıları
► Acı ve Beden Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Stres, Beden ve Ruh Sağlığı' başlığıyla benzeşen toplam 46 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Öfke ve Öfke Yönetimi PDF Haziran 2019
► Okula Uyum Ekim 2018
◊ Zamanı Verimli Kullanma Mayıs 2020
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:36
Top