2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Stres ve Stres ile İlgili Kuramsal Bilgiler
MAKALE #15470 © Yazan Dr.Volkan DEMİR | Yayın Ekim 2015 | 15,609 Okuyucu
Stres Nedir?

Stres kelimesi Latince kökenli olup İngilizce dilinde kullanılmaya başlanmış ve yabancı bir kelime olmasına karşın günümüzde de dilimizde aynen kullanılmaktadır. Stres kavramını ilk kez Selye tarafında “vücudun herhangi bir dış uyarana verdiği özel olmayan tepkidir” şeklinde kullanılmıştır.
Cüceloğlu’na göre, stres, "bireyin fizik ve sosyal çevredeki uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde harcadığı gayrettir". Cannon, olumsuz çevresel etkilerden sonra bozulan fizyolojik iç dengeyi kazanmak için gerekli olan fizyolojik uyarıcılar; Lazarus ise, kişinin kendisinden kaynaklanan bireysel dayanma gücünü aşan, bireye göre kendisini tehdit eden fizyolojik ve psikolojik bir etki toplamı şeklinde tanımlamışlardır.

Psikanalitik Kurama Göre Stres

Stres kavramı incelenirken stres verici durum ve olaylar kadar stres olgusuyla karşılaşan bireylerin psikolojik özelliklerinin de değerlendirilmesi gerekir. Psikanalitik yaklaşımlar bireylerin karşılaştığı stresin içsel çatışmalara ve bu çatışmalarında bireyde psikofizyolojik sorunlara yol açtıklarını savunurlar. Psikofizyolojik bozukları inceleyen Franz Alexander’a göre psikofizyolojik bozuklukları bilinçdışı duygusal durumların ürünü olduğunu öne sürer. Örneğin açığa çıkmamış düşmanca dürtülerin depresyona neden olan duygusal bir duruma neden olduğu düşünülmektedir
Hüznün, kederin ve de acıya katlanabilme gücü egonun gelişmişliği ile bağlantılıdır. Ego ne kadar gelişmiş ise strese karşı dayanıklı hale gelmiş demektir bu bağlamda bireyin egosu ne kadar zayıf ise yaşanılan sıkıntıların üstesinden gelmesi o denli güç olacaktır. Burada birey geçici bir çözüme başvuracaktır. Bu çözüm Freud’un duygu yalıtımı adı verdiği izolasyon savunma mekanizmasıdır. İzolasyon, bireyin geçmişte yaşamış olduğu olayın duygusal yönünün hissetmeyerek, bastırarak anlatılması ya da yaşaması durumudur. Çok sevdiği bir yakınını kaybeden bir bireyin bunu anlatırken bu olayı hiç yaşamamış gibi hiç bir şey hissetmeden duygusuz bir şekilde anlatması izolasyona bir örnektir. Güçlü bir ego, yaşanılan stres yaratan durumlarda yas reaksiyonunu yaşayabilen egodur.
Nedeni belli olmayan bunaltı ve sıkıntıların giderilebilmesi için, sıkıntı ve bunaltının belli somut bir nedene, bir duruma bağlanması da bireyin başvurduğu önemli savunma mekanizmalarındandır. Örneğin ruhsal bir sıkıntının fiziksel bir rahatsızlığa dönüşmesi buna örnek verilebilir. Anksiyete nevrozları buna örnek verilebilir. Atak yaşayan birinin kalp krizi geçirdiğini düşünmesi ya da boğuluyor olduğunu düşünmesi en belirgin klinik örneklerdir. Bu durum biyolojik olarak organizmanın strese verdiği cevap olarak düşünülebilir.

Kognitif Kurama Göre Stres

Stres kavramının psikoloji alanında kullanılmasına ve araştırmalar yapılmasına 1950'li yıllarda başlanmıştır. Stres genel olarak bireyin psikolojik boyutta zorlanması neticesinde hem ruhsal hem de bedensel rahatsızlıkların görülmesi durumuna kadar giden bir haldir. Ruhsal ve bedensel boyutta yaşanan durumu, kişinin bilişsel süreçleri doğrultusunda açıklamak gerekir. Yaşamımızın her noktasında bilişsel yapımız etkindir. Bu tutumlarımızı belirleyecek olan da zihinsel şemalarımızdır. Yani tüm davranışlarımız ve duygularımız şemalarımıza bağlı olarak gelişir.
Bir stres kaynağının her bireyde bir takım duygusal tepkilere yol açacağı düşünülür. Oysa Yıldırım'a (1991) göre, aynı stres kaynağı, her bireyde aynı duygusal tepkilere yol açmaz. Bir stres kaynağının birey tarafından "nasıl algılandığı" önemlidir. Bireyin yaşadığı stresin etkisi, stres kaynağını algılama biçimine bağlıdır. Örneğin, iki boşanmış ailenin çocuklarında yaşanılan stresin etki düzeyi farklı olabilir. Çünkü her iki çocuğunda boşanma olayında algılar farklıdır.
Belleğimizde erken yaşantılar sonucu edinilen bilgiler doğrultusunda şemalar oluşmaktadır. Bu şemalar da şimdiki yaşadıklarını ne şekilde değerlendireceklerinin en önemli dayanaklarından bir tanesidir. Beş duyu organımız aracılığıyla belleğimize aldığımız uyarıcılar, uygun bir biçimde zihne yerleştirilmekte ve kişi için yeni kaynaklar oluşturmaktadır. Şema bizi etkileyen uyaranın ne olduğunun anlaşılması ve değerlendirilmesi için oluşturulmuş zihinsel bir yapıdır. Şemalar sayesinde zamanda ve mekandaki yerimizi bilebilir, çevremizdeki olup biteni fark edip onlara uygun tepkiler geliştirebiliriz. Bilişsel modele göre, insanın duygularını ve bununla bağlantılı bedensel ve ruhsal tepkilerini etkileyen şey, herhangi bir durumun kendisi değil, genellikle durumla ilgili düşündüklerimizdir. Otomatik düşünceler, daha net düşüncelerdir; herhangi bir durum karşısında hiçbir çaba sarf etmeden aniden ve kendiliğinden ortaya çıkarlar. Kişiler genellikle bunlarla ilişkili olan duygularının farkındadırlar. Kişiler genellikle bu otomatik düşüncelerini üzerinde durmadan ve değerlendirmeden doğru olarak kabul ederler. Beck'e göre, kişi edindiği olumsuz şemalar ya da inançlar doğrultusunda yeni karşılaştığı olay ya da durumları bağdaştırır. Ayrıca bu olumsuz şemalar kişinin gerçeği çarpıtmasına neden olan bazı bilişsel yanlılıkları uyarır ve onlar tarafından beslenir. Bu bilişsel yanlılıklar:
1.Keyfi çıkarsama: Herhangi bir durum, olay ve yaşantıda belirli bir ipucu somut bir kanıt olmaksızın, kişinin belirli ve kesin bir kanıya varmasıdır. Örneğin, piknik yapmayı planladığı hafta sonunda yağmur yağdığını gören kişinin kendini şanssız ve kısmetsiz olarak değerlendirmesi ve buna yürekten inanması.
2.Seçici soyutlama: Bir bütünün içinde yalnız önemsiz sayılabilecek bir ayrıntıya dikkat ederek, yaşantıyı, olayı bu ölçüte göre değerlendirmedir. Örneğin, bir işçinin çalışmakta olduğu fabrikanın düşen üretiminden tek başına kendini sorumlu bulup, kendini suçlaması, aynı iş yerinde çalışıp üretime katkıda bulunan başkalarını ya da koşulları dikkate almaması.
3.Aşırı genelleme: Tek bir nedene ya da olaya dayanarak kişinin kendi yetersizliğini ve değeri konusunda bir kanıya varması, bu kanıyı birçok başka duruma genelleme eğilimini göstermesidir. Örneğin, bir öğrencinin tek bir dersin sınavından uğradığı başarısızlığı, tüm akademik başarısına "ne kadar aptal, tembel ve başarısız" bir öğrenci olduğu biçimindeki düşüncelere genellemesi.
4.Büyütme ve küçümseme: Küçük bir başarısızlığı büyüterek travmatik boyutlarda algılamadır. Başka bir biçimde de olumlu bir durumun, kişi tarafından yine de olumsuz olarak değerlendirilmesi ve küçümsenmesidir. Örneğin, bir trafik kazasında çok hafif bir yaralanma olayını abartma ya da üst üste başarı elde eden kişinin kendini başarısız ve yetersiz bulması eğilimi.
Bilişsel görüşe göre stres, bireyin çevreyle olan etkileşiminde bireyin çevreye adaptasyonunu tehlikeye düşüren, mevcut kaynaklarını zorlayan taleplerdir. Bu durumda kişinin olayı nasıl algıladığı ve de olaya ne gibi anlamlar yüklediği kişinin yaşayacağı stresin göstergesidir. Bilişsel model insanları düşünme sürecinde aktif ve karar veren canlılar olarak ele alır. İnsanlar kendilerine ilişkin şemalar oluşturur. Şemaların bir kısmı evrensel iken bir kısmı kişiseldir.
Bilişsel kuramda en dikkat çekici isim Richard Lazarus’tur. Lazarus, kişi bir olayı ya da durumu stres verici olarak tanımlamadığı sürece o olay ya da durumun stres kaynaklı olmadığını ileri sürer. Hiçbir olay evrensel olarak stres verici değildir. Lazarus bu düşüncesini ileri sürerken birincil ve ikincil değerlendirme süreçlerinden de bahsetmiştir (Görgülü ve Gül, 2008). Birincil değerlendirme; birey olayın ya da durumun kendisi için tehdit edici ya da zarar verici bir durum olarak yorumlayabilir. Kişi bir olayı ya da durumu stres verici olarak değerlendirirse aynı anda ikincil değerlendirme süreci de başlamıştır. Bu aşama, kişinin başa çıkma yeteneklerinin baş etmeye yetip yetmeyeceğinin zihinsel.

Davranışçılık Kuramına Göre Stres
Freud bilinçdışı çatışmaları stres tepkilerinin içsel kaynağı olarak görürken, davranışçılar kişilerin stres tepkilerini belirli durumlarla öğrenme tarzları üzerinde yoğunlaştırmışlardır. İnsanlar tehlikeli durumlarda korku ve anksiyete ile tepki gösterebilir çünkü bu tehlikeli durumlar geçmişte onlara zarar vermiş ya da stres faktörleriyle karşı karşıya bırakmıştır. Öğrenilmiş çaresizlik kuramı, bireylerin ellerinden bir şey gelemeyeceğini bilme, kabullenme ve kendini pasifize etme durumudur. Kontrol edemediği durum ve olaylarla sürekli karşılaşan bireyler özgüvenlerini kaybedip içlerinde bulundukları durumun değişeceğine dair inançlarını kaybederler. Özgüven kaybı da bireylerin diğer insanlara dair güvenlerini kaybetmelerine neden olarak pasif ve umutsuz bir hale bürünmesine neden olarak stres yaratacak durumlara yol açacaktır. Davranışçılar stres durumlarının kişilerin olaylara atfetme tarzlarıyla ilişkili olduğunu öne sürerler, kötümser atfetme tarzları iyimser atfetme tarzları gibi. Davranışçı yaklaşıma dayandırılan teknikler stresle başa çıkmaya iki açıdan yardımcı olur. Bu tekniklerin bazıları stresi nitel ve nicel yönden minimize etmeye programlanmıştır. Aşağıda bahsedilen ilk üç teknik bu amaca yöneliktir. Fizyolojik kontrol mekanizması, fiziksel egzersizler ve beslenme konusunda öğretilen teknikler stresin birey üzerindeki etkilerini azaltmayı hedefler. İnsanlar arasındaki iletişim becerisinin geliştirilmesi, etkin dinleme ve empati odaklı ilişkiler bu hedefler için ilk örnektir. Diğer bir teknik ise zamanı etkin ve en doğru şekilde kullanabilmektir. Güvenli davranışların iyileştirilmesi ve bireyin fizyolojik kontrol mekanizması da stresi azaltmak için etmenlerdir. Bu etmenler de nefes kontrol egzersizleri ve stres düzeyini azaltarak gevşeme cevabının geliştirilmesidir. Fiziksel egzersizler ve beslenme alışkanlıkları da stresin bedensel etkilerini azaltan bir diğer önemli faktördür.

Varoluşçu Kurama Göre Stres
Varoluşçu psikoterapi en temel yaşam bunalımlarından birinin yaşamın anlamı konusunda yaşandığı ve de insanın anlam arayışında olduğuna vurgu yapar bu nedenle de çağdaş zamanların varoluşsal stres ve kaygısının temel kaynağı olarak anlam yokluğunu görmektedir. Varoluşçu psikologlara göre; yaşamın kendi içinde bir anlamı yoktur, evrende kendi varlığını yaratan tek varlık insandır, insan insanlığını kendi yapar ve nasıl yaparsa öyle var olur, değerlerini yaratır, yolunu seçer. İnsan yaşamaya başlamadan önce yaşam da yoktur ve yaşama anlam veren yaşayan insandır. Bireyin varoluşunun tümüyle anlamsız olduğu gibi bir sonuç bireyi eylemsizliğe götürür, anlam ve amaç araştırması bir insan özelliğidir. Ölüm düşüncesinin insan hayatına etkisi kaçınılmazdır. Ancak aşırı, ölçüsüz, patolojik şekilde ortaya çıkan ölüm düşüncesi insanın psikolojisini olumsuz etkileyebilmektedir. Yaşamın tahmin edilebilir, kontrol edilebilir ve sürekli olduğuna inanmak isteriz. Aslında bu tarz bir inanç (veya varsayım), bize günlük stres ve kaygı durumlarıyla başa çıkmamıza yardımcı olan bir güven duygusu verir. Ancak bu eğilim gerçekçi değildir ve genelde bir yakının kaybı, ölümle karşı karşıya gelme, hastalık gibi durumlarda bozulur. Bu nedenle insanın dengesini koruması açısından ölüm düşüncesinin sınırlarını belirlemek önemlidir. Bu denge ve uyum bozuldukça insandaki stres düzeyi artmakta ve yaşadığı çevreye uyum sağlaması güçleşebilmektedir. Bunun yanı sıra zihinde tamamen bastırılamayan, ara sıra belirli ölçülerde hatırlanan ölüm, insan hayatına katkıda bulunabilmektedir. Olağandışı stres ya da mevcut savunma mekanizmalarının yetersizliği nedeniyle hastalık adı verilen bölgeye giren birey, ölümle baş etmekteki evrensel tarzların yetersizliğini görerek aşırı savunma şekilleri göstermeye yönelir. Çoğu kez korkuyla başa çıkmanın beceriksiz şekilleri olan bu savunma manevraları, mevcut klinik tabloyu oluşturur.
Varoluşçu bir kavrayışla düşünecek olursak stres zararlı bir virüs gibi yaşamımıza sonradan eklenmez; bütün yaşamımız boyunca bizimledir. Savunma mekanizmalarının yetersiz olduğu durumlarda yani, direnç düştüğünde, bu virüsler yani stres açığa çıkar. Stresin yarattığı gerilim bu noktada bireyin baş edemeyeceği bir düzeye ulaşır. Varoluşçu yaklaşıma göre bu direnç düşüklüğüne neden olan şey bazen işsiz kalma, boşanma, çok sevilen birinin fiziksel kaybı vb. nedenlerdir.

KAYNAKÇA

Selye, H. (1977). Stress Without Distress. School Guidance Worker, 32(5), 5-13.
Cüceloğlu, D. (1994). İnsan ve Davranışı. Psikolojinin Temel Kavramları. İstanbul: Remzi Kitapevi.
Ekinci, H., Ekici, S. (2003). Yöneticiler Üzerindeki Etkileri Açısından Stres Kaynakları ve Bir Uygulama. Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi, C, 22, 2.
Özakkaş, T. (2004). Bütüncül Psikoterapi. İstanbul: Litera Yayıncılık.
Uçar,F. (2004) Streste zihnin rolü ve strese bağlı zihinsel/ruhsal hastalıklar.Türk psikoloji bülteni s(34-35).
Görgülü, B. Gül, 2008. Streste Zihnin Rolü ve Şemalarımız. http://www.kocaelipsikolog.com.(2 Şubat 2013).
Köroğlu, E.(2009). Klinik Uygulamada Psikiyatri Tanı ve Tedavi Kılavuzları. Ankara: HYB Basım Yayın.
Uçman,P. (1990) Ülkemizde çalışan kadınlarda stresle başa çıkma ve psikolojik rahatsızlıklar.Türk psikoloji bülteni s(24).
Rice P.L. (1999), ”Stress and Health”(3rd Edition), Pacific Grove, CA:Brooks/Cole.
Baltaş, A. ve Baltaş, Z. (2008). Stres ve Başa Çıkma Yolları. İstanbul: Remzi Kitapevi.
Baltaş,A.,Baltaş,Z. (1987) Başarılı ve sağlıklı olmak için stres ve başa çıkma yolları (6.basım). İstanbul; Remzi kitabevi.
Corey, G. (1990). Theory and Practice of Counseling and Psychotherapy (Third Edition). Pacific Grove, California: Brooks/Cole Publishing Company.
Karaca, F. (2000). Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları, İstanbul.
Köknel, Ö. (1985).Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, Altın Kitaplar Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul.
Yalom, İ. (2001). Varoluşçu Psikoterapi. Kabalcı Yayınevi: İstanbul.
Yazan
Dr.Volkan DEMİR
 
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Stres ve Stres ile İlgili Kuramsal Bilgiler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Volkan DEMİR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Volkan DEMİR'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     4 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Dr.Volkan DEMİR
Doktor Psikoloji Uzmanı
 
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Volkan DEMİR'in Makaleleri
► Sosyal Kaygıyla İlgili Kuramsal Yaklaşımlar Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN
► Stres ve Stres Kaynakları Psk.Ziya ÜNLÜTÜRK
► Stres ve Stres Yönetimi Dr.Psk.Ümit AKÇAKAYA
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Stres ve Stres ile İlgili Kuramsal Bilgiler' başlığıyla benzeşen toplam 28 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:53
Top