2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Depresyon ve Kuramsal Temelleri
MAKALE #15469 © Yazan Dr.Volkan DEMİR | Yayın Ekim 2015 | 10,599 Okuyucu
DEPRESYON VE KURAMSAL TEMELLERİ

Depresyon Nedir?

Depresyon bilinen eski ruhsal rahatsızlıklar arasında yer almaktadır. Eber papirüsünde, Eski Ahid’de, antik çağlarda geçen öykülerde ve metinlerinde izine rastlamak mümkündür. M.Ö 400’lü yıllarda Hipokrat depresyon gibi ruhsal fenomenlerin beyinden kaynakladığını söylemiş ve depresyonu karasafra miktarındaki artışa bağlayarak depresyonla ilgili ilk biyolojik açıklamaların örneklerini ortaya koymuştur.
Depresyon sözcüğü Latince kökü “depresus”dur; aşağı doğru bastırmak, çekmek, hüzünlü, kederli olmak, donuklaşmak ve durgunlaşmak anlamına gelir. Depresyonun Türkçe karşılığı ruhsal çöküntüdür. Kederli ve üzgün bir duygudurum, isteksizlik, değersizlik yetersizlik gibi düşünce içeriğinin bozulması, davranışlarda ise durgunluk, önceden zevk aldığı günlük faaliyet ve meşguliyetlerden zevk alamama gibi belirtileri içeren bir sendromdur.

Depresyon, bireylerin duygusal durumuyla birlikte kişinin uykusunu, yemek yeme alışkanlıklarını ve biçimini bozduğu gibi cinsel isteğini de azaltabilmektedir. Kişinin kendisine dair düşüncelerini etkiler ve benlik değerini düşürür. İçe işleyen üzüntü, tasa, acı ya da çökkünlüğe, gerginlik, huzursuzluk, kızgınlık, suçluluk ya da çaresizlik duyguları kişinin günlük işlevselliğini de büyük ölçüde bozar.

Psikanalitik Kurama Göre Depresyon

S. Freud ve K. Abraham tarafından geliştirilen klasik psikanalitik teoriye göre, depresyonda bir sevgi nesnesinin kaybı söz konusudur ve buna bağlı olarak kişinin benliğinde bir yoksullaşma, boşluk ve terkedilmişlik duygularıyla birlikte, özdeğerde (self-esteem) belirgin azalma veya yok olma vardır. Bu görüşe göre depresyon, kaybedilen nesneye karşı duyulan düşmanca duyguların, agresif dürtülerin kişinin kendine dönmesidir. Kişi kaybedilen nesneyle özdeşim kurar. Bu, kaybın neden olduğu travma ve onun ruhsal sonuçlarına karşı bir savunmadır. Depresyon için öne sürülen "nesne kaybı" kavramı daha sonra genişletilerek kayıp sadece sevilen kişinin ölümü için değil, sevilen, diğer canlı-cansız nesne içinde kullanılmaya başlanmıştır. Hatta öyle ki kayıp gerçek olabileceği gibi hayalide olabilir. Sigmund Freud (1917), normal yas sürecini depresyonla karşılaştırmıştır. Yas, bireyin duygusal yatırım yaptığı bir kişi ya da nesnenin hayatından çıkması, kaybedilmesi sonucunda yaşanan bir durumdur. Yas sürecindeki bireyde inkar, öfke, depresyon ve uyum dönemlerinden söz edilebilir. Kişi geçmişteki kayıplarının yasını tutabilmişse hali şimdiki kaybının da yasını tutabilir. Kişinin gelişim dönemlerinde bir sıkıntı yaşamamışsa, yas süreci normal seyrini izlerken gelişim dönemlerinde yaşanan travmatize edici olaylar bireyin yas sürecini güçleştirir. Yas sürecindeki birey kaybettiği kişi ya da nesneyle olan ilişkilerini gözden geçirir ve birey kaybettiği nesneyi ya yaşatarak varlığını koruma çabası içine girer ya da nesneyle olan bağlantısı bırakmaya çalışır. Ölen kişiye yönelik birbirine zıt duyguları taşımakta ise kaybını kabullenmesi güçleşir. Kişiyi kendi içinde de yok etmeden önce o kişiye dair içsel çatışmasını çözmek ister, bilinç dışında ona yönelttiği saldırgan duygularının ölümüne yol açmış olabileceğini düşünür ve kendisini suçlu hisseder. Bu çatışmalar bireyde suçluluk duygularına neden olduğu için de yok olan nesne ya da kişiye karşı duyduğu öfke katlanarak artar.

Depresyonda geç oral, erken anal döneme saplanma olduğu belirtilmektedir. Depresif kişilerde libidinal bir regresyon (gerileme) söz konusu olup, bu regresyon oral ve anal döneme kadar uzanabilir. Bu kişilerde içe alınan nesneye karşı duyulan sevgi-nefret gibi ambivalan duygularda, bu dönemlerdeki saplanmalar rol oynar. Ayrıca Freud’a göre sorun, depresif kişilerin ilk çocukluk dönemlerinde, özellikle Ödipus karmaşasının çözümü öncesinde önemli narsistik yaralanmalar yaşamış olmaları ve yaşamın sonraki devrelerinde benzer yaralanmaların meydana gelmesinden kaynaklanır. Bunlar uğradıkları hayal kırıklıklarından dolayı, yaşamları boyunca dış narsistik destekler peşinde koşar, diğer insanlara karşı yakınlık, sevgi ve regresif bağımlılık duyguları taşırlar. Bu narsistik destek arayışları yüzünden üst benliğin gelişmesini de bozarak affetmeyen, cezalandırıcı katı bir üstbenlik geliştirirler. Oral bağımlılığı olan bu kişiler gereksinimlerini ancak boyun eğerek ya da kendilerini beğendirerek karşılama eğiliminde olduklarından; saldırganlık, öfke gibi duygular sürekli olarak bastırılmakta ya da zıt tepkiler kurulmaktadır. Katı ve eleştirici üstbenlik, bu duyguların boşaltılmasına izin vermemektedir. Yine bu kişilerin bütün ilişkilerinde, diğer kişilere karşı yaşanan bilinçli sevgi yanında, bilinçdışında yaşanan öfke/nefret gibi ambivalan duygular vardır.
Otto Fenichel (1974), bir suçun işlenmesine eşlik eden suçluluk duygularının ve bir idealin gerçekleşmesine eşlik eden hoşnutluk duygularının, patolojik melankoli ve mani fenomenlerinin normal modelleri olduğunu belirtmiştir. Depresyondaki bir bireyin çocukluğunda narsisistik bir yaralanmaya uğradığını, böylece benlik saygısı ile sevginin birbirine eşlendiğini; bireyin başkalarından olumsuz geri bildirim ve yorumlar aldığı zamanlar benlik saygısının düştüğünü ileri sürmüştür. İntihar düşüncelerini, kayıp sevgi nesnesi ile bütünleşme isteğinin doyurulması fantezileri ile ilişkilendirir.
Özet olarak söylemek gerekirse, klinisyen,"depresyon" tanısı koyduğu bireye psikanalitik bir yaklaşımla değerlendirmeyi arzu ediyorsa, hastanın depresif semptomlarını tetikleyen olayın niteliğini ve anlamını, bireyin bilinç düzeyinde ve bilinçdışında var olan çatışmaları, depresif süreç öncesindeki dönemi, özelliklede çocukluk dönemine ait psikolojik değişkenleri inceleyerek bireyin şimdiki davranışlarının kökenini, çözülmemiş sorunları terapide tekrar yaşayarak çözmeye çalışır.

Davranışçılık Kurama Göre Depresyon

Erken yaşam dönemindeki deneyimlerle kişi çeşitli davranış biçimlerini öğrenir ve kendi yaşamında uygular. Bu kurama göre depresyon öğrenilmiş çaresizlik durumudur. Öğrenilmiş çaresizlik temelinde bireyin pasif oluşu nedeniyle, geçememesi ve yaşamını kontrol edememe duygusunun, bireyin daha önceden kontrol etmeye çalıştığı ama başarılı olamadığı yaşam olayları geliştiği şeklindedir. Tekrarlı şekilde şoka maruz bırakılan hayvanların, uygulanan şoka maruz bırakma eyleminden sonra kaçabilecekleri koşullara rağmen kaçmamaları depresyondaki öğrenilmiş çaresizliğin hayvandaki karşılığı olarak kabul edilmektedir. Seligman’a göre öğrenilmiş çaresizlik yaşantısına sahip deneklerde görülen stres yaratan durumlar karşısında eyleme geçememeye yönelik pasif tutumlar depresif semptomları olan kişilerde görülen pasif tutumlar arasında bir benzerlik vardır. Depresif süreçte olan kişilerde görülen iştahsızlık, kötümserlik, umutsuzluk, aşırı uyku ya da uyuyamama gibi tepkiler birbirine benzemektedir. Bu kişiler geçmiş ya da yakın geçmişte davranışlarıyla belli bir sonucu kontrol edemediklerini öğrenmekte, bunun sonucunda da depresyon ortaya çıkmaktadır. Stres karşısındaki pasiflikleri dışında hayvanlar hareketlilikte azalma, yeme ve keyif verici davranışlarda azalma, kilo kaybı gibi değişiklikler de gösterirler.
Yükleme, bireyin kendi davranışına yaptığı açıklamadır. Depresyondaki bireylerin kendilerine özgü bir yükleme biçimleri vardır. Depresif kişiler mevcut başarılarını dışsal, başarısızlıklarını ise içsel süreçlere. Kurama göre, bireyler olumsuz yaşam olaylarını genel yüklemeler şeklinde örneğin hiçbir şeyi asla doğru yapamam şeklinde ve de “arkadaş ilişkilerimde iyi değilimdir” gibi kalıcı faktörlere yükledikleri zaman depresyona girerler. Depresyona yatkın bireyler “depresif yükleme tarzı” gösterirler.

Kognitif Kurama Göre Depresyon

Bilişsel faaliyetlerin ve bilişsel süreçlerin depresyona neden olan kuramlardan biri Aaron Beck’indir. Beck’in depresyona dair temel düşüncesi, depresyondaki bireyin olumsuz düşüncelerinin olumsuz duygulara yol açtığı şeklindedir. Beck’e göre depresyondaki bireyler çocukluk dönemlerinde yaşadığı olumsuz olay ve durumlar neticesinde olumsuz şemalar geliştirler. Birey erken yaşantısı sonucu geliştirmiş olduğu olumsuz şemalar yeni olumsuz yaşantılar sonucu harekete geçerler.
Depresyonlu kişilerin düşünce içeriği, Beck’in bilişsel üçlüsü olan kendileri, dünya ve gelecek hakkındaki kötümser ya da kaygı uyandırıcı düşüncelerdir. Bilişsel üçlünün oluşmasındaki ilk basamak bireyin kendisini olumsuz bir biçimde değerlendirmesidir. Birey kendisini yetersiz, beceriksiz biri olarak değerlendirir. Bu düşüncelerde bireyin kendisini değersiz ve istenmeyen bir birey olduğunu düşünmeye sevk eder. Üçüncü basamakta ise geleceğe yönelik olumsuz beklentiler oluşur.

Bilişsel hatalar bilginin hatalı işlenmesi neticesinde duruma ve olaylara uygun olmayan ve duygusal sıkıntıya yol açan otomatik düşüncelere yol açarlar. Çocukluğumuzdan itibaren yaşantılar sonucu oluşan temel şemalar olaylara ve durumlara nasıl tepki vereceğimiz belirliyor. Depresyona neden olan biliş türlerinden bir tanesi duygusal bir olay yaşandığında kişinin kendi denetimi dışında ortaya çıkan ve rahatsız edici duygusal sıkıntılara neden olan bilişsel çarpıtmalar şunlardır.
Aşırı Genelleme: Sadece tek bir olayı veri alarak oradan, bütün olaylara ulaşmak. Örneğin, bir öğrencinin tek bir dersin sınavında uğradığı başarısızlığı tüm akademik başarısına “ne kadar aptal, tembel ve başarısız” bir öğrenci olduğu biçimdeki düşüncelere genellemesidir.
Küçültme: Olumlu bir durumun kişi tarafından olumsuz olarak değerlendirilmesi ve küçümsenmesidir. “Benim başarılarım çok önemli başarılar değil ve hepsi bir rastlantı”.
Felaketleştirme: Olmuş ya da olacak olanların korkunç ve dayanılmaz olduğuna inanmak. “Olaylar istediğim gibi gitmezse bu korkunç olur”.
Kişiselleştirme: Bireyin denetiminde olmayan olay ve olaylardan kendisini sorumlu tutması. Sözgelimi, aylık kar marjı düşen bir işletmede çalışan personelin bu durumdan kendisini sorumlu tutması.
Olumsuza Odaklanma: Olumsuz tek bir ayrıntıya odaklanılır ve bu ayrıntı bütüne genellenir. İlk iş görüşmesinden olumlu cevap alamayan bir kişinin yaptığı hiçbir başvuruya olumlu cevap alamayacağını düşünmesi.
Etiketleme: Olumsuz bir olayı ya da olumsuz bir kişisel özelliğin kişi ya da olaylara; örneğin bireyin yüksek puan aldığı bir dersin sınavından düşük puan alan arkadaşlarını tembel ya da aptal olarak nitelendirmesi.
Zihin Okuma: Birey elinde yeterli kanıt bulundurmadan diğer insanların kendisi hakkında ne düşündüklerini bildiğini farz eder; örneğin, insanlar bana baktıklarında benim zavallı olduğumu düşünüyorlar.
Meli, -Malılar: Bireyin kendisi için katı ve değişmez kurallar koyması ve bu kurallar çerçevesinde kendisini değerlendirmesidir; örneğin, “ her zaman en iyi olmalıyım”, “çok çalışmalı ve çok başarılı olmalıyım”.
Seçici Negatif Odak: Birey kendisi ve çevresine dair olumlu bilgi ve olayları hatırlamaktan ziyade, olumsuz bilgi ve olaylara ve anılara odaklanır.

Varoluşçu Kurama Göre Depresyon

Varoluşçu yaklaşıma göre insanın en temel özelliği yaşamda anlam arayışı ve önemli olma duygusudur. Yalom anlamsızlık olgusunu yani yaşamda anlam kaybını, yaşamın gerçeği olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle varoluşçu yaklaşım depresyonu da kişinin hayatının anlamını kaybetmesine bağlar ve kişiye hayatında anlam bulması için yol gösterir. Birey bu gerçekle karşılaştığında ise kaygı ve çatışma yaşamaktadır. Elli yaşında anlam krizi yaşayan Tolstoy: “ Hayatımın ellinci yılında beni ölüme çok yaklaştıran soru, gelişmemiş bir çocuktan en zeki bilgeye kadar her insanın ruhunda yatan en basit sorudur: “Şu anda yaptığım ve yarın yapacağım şeyden ne yarar gelecek?” Başka şekilde ifade edilirse – “Neden yaşamalıyım? Neden bir şey istemeliyim? Neden bir şey yapmalıyım?” Yine başka bir ifadeyle: “Beni bekleyen kaçınılmaz ölümle tahrip olmayacak herhangi bir anlam var mı hayatta?” Hayatta anlam yokluğu nevrozların başlangıcında önemli yer tutmaktadır. Varoluşçu yaklaşımın önde gelen yazarlarından M.Boss`a göre, depresyondaki kişi, yaşam sorumluluklarını üstlenme anlamında, kendisini varlığa ve yaşamın olanaklarına açamayan, dolayısıyla doğaya; dünyaya, başkalarına ve kendisine açık, bağımsız ve özgür olamayan bir kimsedir. Bu yüzden de birey kendisini başkalarının istek ve beklentilerine göre ayarlamaya çalışarak onların sevgilerini kaybetmemeye çalışmaktadır.
Younger, yalnızlıkla alakalı olarak varoluşsal yalnızlık üzerinde de durmuştur. Her insan ölümünü ve sonrasını düşünmeye başladığında varoluşsal yalnızlık hayatının bir parçası olur. Varoluşsal yalnızlık, insanın kendisiyle diğerleri arasındaki aşılmaz boşluktur. Bu boşluk Yalom’a göre derin ve doyurucu ilişkilerde bile kaybolmaz. Ruhsal açıdan bakıldığında ise bu duygunun süreğen olması durumunda kişide zamanla depresyon ve kalıcı özgüven azlığı ortaya çıkar.

KAYNAKÇA

Abramson, L. Y.,Seligman, M. E.,&Teasdale, J. D. (1978). Learned help lessness in humans: critique and reformulation. Journal of abnormal psychology, 87(1), s. 49.
Alper, Y. (2002) Freud’dan bugüne yaratıcı-sanatçı psikodinamiğine bakış. 11. Anadolu Psikiyatri Günleri, Tam Metin Kitabı.
Alper, Y. (2002). Depresyonun psikodinamiği. I Sayıl (ed): İntihar’da. İzmir: Ege Psikiyatri Yayınları. s.39-46.
Alptekin, K. ve Yemez, B. (1998).Psikiyatri Dünyası. Cilt 2. Sayı 1. s. 21-25.
Arkar, H. (1992). Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi. Cilt. 5 Sayı. 1-5. s. 37-40.
Davison, G. , Neale, J. (2004). Anormal Psikolojisi. Ankara: Türk Psikologlar Derneği.
Depne, R.A., Monroce, S.M. (1978). Journal of Abnormal Psychology, 87. s. 3-20.
Köknel, Ö. (1992). Depresyon Ruhsal Çöküntü. İstanbul: Altın Kitaplar.
Köroğlu, E. (2003). Depresyon Nedir? Nasıl Başedilir? Ankara: HYB Yayınları.
Köroğlu, E. (2011). Düşünsel Duygulanımcı Davranış Terapisi. Ankara: HYB Yayınları.
Kubler, R. E. (1969). On death and dying. New York: Macmillan, 22(4), 45-9.
Leahy, R.L. (2010). Bilişsel Terapi Yöntemleri. (Çev. H. Türkçapar ve E. Köroğlu). Ankara: HYB Yayınları.
Maier, S. F. (1984). Learned help lessness and animal models of depression.Progress in Neuro-psycho pharmacology and Biological Psychiatry, 8(3), 435-446.
Özmen E. (2001). Depresyonda psikolojik girişimler. “Depresyonda Tanı ve Tedavi” içinde Ögel K, Sağduyu A, Özmen E, Boratav C (yazarlar), İstanbul, PAREM, s.43-57.
Özmen, M. Duygudurum Dizisi. Cilt 6. Sayı 1. Yıl 2001, s. 283-287.
Türkçapar, H. (2009). Depresyon. Ankara: HYB Basım Yayın.
Willner, P. (1990). Animal models of depression: an overview. Pharmacology & therapeutics, 45(3), 425-455.
Yalom, İ. (2001). Varoluşçu Psikoterapi. Kabalcı Yayınevi: İstanbul.
Yalom, İ. D. (2006). Depresyon Terapisi. (Çev. Y. Engin). İstanbul: Prestij Yayıncılık.
Yazan
Dr.Volkan DEMİR
 
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Depresyon ve Kuramsal Temelleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Volkan DEMİR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Volkan DEMİR'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Dr.Volkan DEMİR
Doktor Psikoloji Uzmanı
 
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Volkan DEMİR'in Makaleleri
► Aleksitiminin Kuramsal Temelleri Dr.Psk.Şükriye VAROL
► Sosyal Kaygıyla İlgili Kuramsal Yaklaşımlar Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN
► Kişiliğin Psikolojik Temelleri Psk.Halil TÜRKMEN
► Öfkenin Temelleri ve Öfke Kontrolü Psk.Berna GÖRGÜLÜ ÇELİK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Depresyon ve Kuramsal Temelleri' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


05:57
Top