2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Kişiliğin Psikolojik Temelleri
MAKALE #21156 © Yazan Psk.Halil TÜRKMEN | Yayın Şubat 2020 | 1,983 Okuyucu
KİŞİLİĞİN PSİKOLOJİK TEMELLERİ

Çok eski çağlardan beri insan kişiliğini tanımlama ve sınıflandırma çabaları olmuştur. İlk defa Hipokrat daha sonraları Galenus kanlı, sarı safralı, kara safralı ve balgamlı kişilikleri tanımlamaları yapmışlardır. Birçok hastalığın bu salgıların aşırılığından oluştuğunu ileri sürmüşlerdir. Kretschmer belli beden tiplerine uyan kişilik tiplerini tanımlamıştır. Atletik tip-normal kişilik, piknik tip- siklotimik kişilik, astenik tip- şizoid kişilik ve displastik tip olarak ele almıştır. Ancak bu tipolojiler bugün tarihe karışmış ve Beden yapısı ile kişilik arasında bir ilişki olduğu bugüne kadar kanıtlanmamıştır. Psikolojik açıdan kişilik tipleri ise ilk defa Psiko Analitik çalışmalar ile gündeme gelmiştir.

Shirley ve Gesell’in 1928 yılında yaptıkları araştırmalar,1958 yılında Kallman’ın bulguları, bu görüşü desteklemiş şizofrenide aileden aileye kalıtımın etkisinin varlığını kanıtlar gibi görünmekle birlikte, çekinik karakterli genler yolu ile geçmediğini çok sayıda gen yolu ile geçtiğini belirlemiştir. Ancak kişi yaşamını şizofrenin oluşmayacağı elverişli koşullar da sürdürdüğünde bu kalıtsal eğilim ortaya çıkmayabilmektedir. Özellikle şeker hastalığı, kan basıncı yüksekliği gibi bedensel hastalıklara kalıtsal eğilim gösteren kişilerde, genel yaşam koşulları bu hastalıkların oluşmayacağı biçimde düzenlendiğinde, bu hastalıklar ortaya çıkmamaktadır. Kısaca bazı hastalıklarda, kalıtsal faktörler rol oynasa da çevresel faktörler düzenlendiğinde ortaya çıkma olasılığı azalmaktadır.

Kişilik bireylerin iç çevresi ve dış çevresiyle sürekli olarak kurduğu ilişkilerde, kendisini başkalarından yani diğer insanlardan farklı kılarak, ayıran tutarlı ve yapılaşmış bireysel özel liklerin tümünü yansıtır. Kişiliğin içyapısı, insanı diğer bireylerden ayıran bireysel özelliklerini içerir. “Fiziği, ilgileri, becerileri, huyu, yetenekleri, davranışları, güçlü ve zayıf yönleri vb.” Kişiliğin dış yapısı, bireyin kendini tanımasını sağlayan özelliklerini içerir. “Fikirlerin, amaçların, tutumların yetenek ve ilgilerin meydana getirdiği, sistemli duygusal, güdüsel, dürtüsel, eylemsel ve bilinçli, bilinçsiz tüm eğilimlerini kapsar. Kendini algılama biçimi kendine özgü, kararlı ve tutarlı bir bütünlük içindedir. Bu nedenle her bireyin yaşantısı süresince yaşanan çatışmalar, engellemeler ve yapılmak istenip de yapılmayan davranışlar ve kullanılan savunmaya yönelik mekanizmalar ve uyum sağlama süreçlerini de içermektedir.

Toplumbilim, Bireyin toplumsal yaşamı içinde edindiği alışkanlıkların ve davranışların tümü kişiliğini yansıtır. Ruhbilim, Kişinin işler durumdaki ruhsal, bedensel ve fizyolojik özelliklerinin kendine özgü olan az çok durağan bütünlüğü kişiliğini oluşturur. Kişilik bazen mizaç yani yaratılıştır. Huy ise doğal özelliktir. Her ikisi de kişilik ile eş anlamda kullanılmaktadır. Oysa içgüdüler değişken oldukları için mizaç deyimini de içerir. Huy deyi mi zihni tutumları içerir. Kişilik zeka ve iradenin yö netimi altında bilinçli olarak biçimlenir. Çoğu zaman da savunma mekanizması olarak kullanılır. Kişilik kavramı, düşünce, söz ve davranışlarla görüntülenir. Her bireyin kişisel özellikleri birbirinden farklıdır, çünkü insanlar doğuştan eşit doğmamış, kalıtımla bir takım özelliklerle dünyaya gelmiştir. Doğmadan içinde bulunduğu toplumu, ülkeyi ve ailesini ve koşullarını kendi belirleme şansı yoktur, bu nedenle eşit koşullarda dünyaya gözünü açmamıştır ve eşit değildir.

Sevgi veya sevgisizlik, ilgi ve ya ilgisizlik, zorluk veya kolaylık gibi yaşamında güven sağlayıcı unsurları belirleme şansı yoktur ve tamamen tesadüfüdür. Tüm bunlar yetmezmiş gibi gelişme, büyüme ve yetişme koşullarını önce ebeveynler, sonra yaşadığı toplumun verdiği eğitim, inanç, kültürel yapının koşulları belirlemektedir. Ayrıca bunlar dışında birçok etmenden dolayı eşit koşullarda olmaması nedeniyle, kişiler arasında bireysel ayrılıkların ortaya çıkması doğal karşılanmalıdır. Her insanın kendisi ve başkalarınca bilinen, kendisinin bilmediği başkalarınca bilinen, kendisini ve başkalarınca da bilinmeyen yönleri vardır.

Bireylerin bilinmeyen yönlerini araştırmak için davranışlarını ele almak, bilinen ve görülen eleştirilecek ve anormal yönlerini belirlemek için kişilik özelliklerini ayrıntılı olarak ele almak gerekmektedir.

Kişilik bireylerin eğilimlerini çevreye uydurarak, benliği ile dış çevresinin iletişimlerinden oluşur. Bu şekilde çevreyle uyum sağladığı oran da sosyal uyum biçiminde karşımıza çıkma olasılığı yüksek seviyelere erişir. Her kişiliğin doğuştan kazanılmış bir tek karakteri vardır ve karakter kişiliğin vazgeçilmez bir unsurudur.

Bu özellikleri ile kişilik bireylerin kendisini tanıyarak, çevresine uymasını belirleyen psikofizik bileşenlerin dinamik olarak düzenlenmesi sistemi ya da toplumsal yaşam sürecinde edinilen alışkanlık ve davranışlar yapısıdır.

Kişilik iletişim ve sosyal uyum süreçlerinde çevreye uyum sağlamak amacı ile kullanılan, süreç içinde ödüllendirildikçe diğer değişle düzenlenmeye çalışılan davranışlar, çevreyle sağlıklı ilişkiler kurulup, geliştirildiği oranda bu davranışlar süreç içinde alışkanlığa dönüşür. Diğer değişle bireyin doğuştan getirdiği karakterine bürünerek, kişiliğinin bir parçasına dönüşür. Bu nedenlerle yukarda tanımından da anlaşılacağı gibi kişiliği, karakter ve mizaçtan ayırmakta yarar vardır. Karakter sürekli ve yerleşmiş kişilik eğilimlerini veya bireyin ahlâkî niteliklerini belirlemede kullanılırken; mizaç bireylerin kişiliğinin duygusal ifadesi için kullanılmaktadır.

Kalıtımın kişiliğin bazı özelliklerinin oluşumunda, en etkili olduğu alan bedensel özelliklerinin oluşumu ile ilgilidir. “Etkinlik düzeyi, duyarlılık ve uyum özeliklerinin belirlenmesinde etkilidir.” İnsan kalıtımın dışında milyonlarca yıllık toplumsal evrimin sonucu yaşadığı doğa ile birlikte; kuşak tan kuşağa aktarılan, toplumsal ve kültürel çevrenin özelliklerine uygun ortak kişilik özeliklerini oluşturur. İçinde bulunduğu kültürel çevrenin belirgin ve kendine özgü özellikleri, kuralları, inançları ve kendilerinden bekle nen toplumsal rol ve görevleri vardır. Bu nedenle toplumsal roller gruptan gruba değişiklik gösterir. Süreç içinde toplum içindeki durumu ve koşulları değiştikçe rollerde de değişiklikler oluşur. Toplumca belirlenen, kabul görülüp düşünülen davranışlar ve roller, “Bir grubun bu özellikleri, farklı gruplarca olumsuz, kabul edilmez, onay görmez olabilir. ”Grubundaki diğer bireylere, benimsetilmeye ve öğretilmeye çalışılır. Bu yönü ile her birey grup ya da toplum içindeki diğer bireylerle etkileşim içindedir. Bu etkileşim önce aile bireyleri arasında başlar, sonra toplumun iletişim, etkileşim durumunda olduğu diğer bireyleri ile devam eder. Bu nedenle her bireyin içinde bulunduğu koşullar, aile ilişkileri, yetiştiriş biçimlerindeki farklılıklar kadar bireyin istek, öğrenme ve yapmaya da uygulama denilen benlik işlevleri farklılıklar taşır. Özdeş ikizler bile bedensel yönden aynı özellikleri taşırken, kişilik olarak farklı özellikleri kazanır ve taşırlar. “Coleman”

Tokatlı Mustafa Efendi’nin 1761 yılında İbni Sina’nın el Kanun fı’t-tıbb kitabının Arapçadan Türkçeye yaptığı çevrisinde ağırlıklı olarak bebeğin ve sütannenin bakımına ve nelere dikkat etmesi gerektiğine bazı hastalık türlerine, tedavilerine ve Öfke, keder, tasa vb. duygulara ve anatomi konu larına yer verilmiştir. Çocuk bakımı ve eğitimi konusunda “Çocuklara özen le bakım verilmeli, davranışlarının aşırılığa kaçmaması için özen gösterilmelidir. Saldırgan öfke patlamaları, korku ve bunaltı yatıştırılmalıdır. Bu önlemlerin en iyi biçimde sağlanması, çocuğun doğal istek eğilimlerini tanımak, hoşlanmadığı durumları göz önünde tutmakla olur. Çocuğun doğal yetenekleri desteklenmeli, tedirginlik kaynakları düzeltilmelidir. Böyle bir çocuk yetiştirme hem beden hem de ruh için iyidir. Ruhsal yönden yararlıdır, çünkü erken eğitimle alışkanlıklar ve tutumlar kişiliğe yerleşir. Çocuk altı yaşına gelince öğretim ve eğitim için bir öğretmene gönderilmelidir. Çocuk birden kitaplara yüklenmemeli eğitim gelişerek ilerleyen bir siste me uyarak yapılmalıdır. Kanun-İBNİ SİNA”

Görüldüğü gibi 980-1037 yılları arasında yaşayan ünlü Filozof ve Hekim İbni Sina bile negatif duygu, düşüncelerin davranışlara bebeklik ve çocukluk çağında iyi bakılmadığı koşullarda ortaya çıktığını vurgulayarak. Çocuğa sevgi, ilgi ve özenle bakılması gerektiğini ve özellikle çocuğun yetenek lerinin ve bireysel ayrıcalıklarının dikkate alınarak, erken eğitimle desteklenmesi gerekmektedir. Yeteneklerinin üzerinde yükler yükleyerek zorlanmaları tedirginlikler ve sorunlar oluşturduğunu vurgulamaktadır. Günümüzden 1000 yıl öncesinde bu gerçekler vurgulanırken. Eğitim sistemimiz de çocuklarımızın yeteneklerinin dikkate alınmaması yetmezmiş gibi yeteneklerinin ve performansının üzerinde yükler yüklenerek, zorlanmalar ve gereksiz bilgilerle dolu yoğun programların yüklenmesinin eğitim yolu ile gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Her bireyin IQ Dediğimiz Akademik Yeteneği ve EQ dediğimiz Duygusal Yeteneği bireyin bireysel özelliklerini oluşturur. Ülkemiz eğitim sisteminde 2000 li yıllardan beri uygulanan ve öğrencilerin bir üst programlara yönelişlerinde dikkate alınan IQ- Akademik Zekanın dikkate alınması bireyin diğer ayrıcalıklı yeteneklerinin temel taşlarını oluşturan EQ- Duygusal Zekaya yer verilmediği yetmezmiş gibi ikinci büyük bir hatada üst programlara yönelmede Sınav denilen öğrencilerde psikolojik yaralanmalara ve kalıcı tahribatlar yolu ile kişilik bozukluklarına yol açan SINAV DENİLEN ELEYİCİ SİSTEMDİR… ( GELECEĞİN EĞİTİMİ-2003 Halil Türkmen)

Bireylerin yeteneğine, potansiyellerine ve bireysel ayrıcalıklarına uygun olmadan geliştirilen sorularla ortaya çıkan zorlanmaların yol açtığı kaygı, tedirginlik, sıkıntı, üzüntü, keder vb. duyguların normal dışı düşüncelerden kaynaklanan davranışlara dönüştürülerek, sağlıksız bir kişiliğin geliştirilmesine katkıda bulunulmaktadır.

Yine eğitim sistemimizde çocuklarımızın, gençlerimizin ve geleceklerimizin sağlıklı, üretken nesiller olarak yetiştirilmesi için çözüm varken yukarda belirttiğim yapıtımda 2003 yılından beri çözüm yolları ve öneriler sunulmuş iken…… Çağdışı eğitim düzenlemeleri ile çocuklarımızın sürekli kobay gibi yeni bir eğitim sistemine kendilerine uysa da uymasa da; yara yerine zarar verse de, vermese de; sağlıklı nesillerin yetişmesine katkıda bulunsa da, bulunmasa da körü körüne uymaları beklenmektedir.(1995 yılları olsa gerek 15. Eğitim Şurası Gaziantep, Adana Bölge Toplantılarında Üye-Raportör olarak Geleceğin Eğitimi ile çağdaş Projeler ve düzenlemeler kararlara geçti. Ancak MEB tavsiye niteliğinde olduğu ve bugüne kadar her gelen Milli, Eğitim Bakanına ülkemize uygun eğitim sistemini önermeme, internette 2003 yılından beri yayımlanan kitabım dışında, eğitimle ilgili düzenlemeler gündeme geldiğinde; makaleler yazarak, uyarılarda bulunmama rağmen hiçbir geri dönüt almadım.) Milli Eğitim Bakanlığına görevine atanan ve bakanlıkta görev alan yöneticiler eğitimci olsa da olmasa da ülkemizin eğitiminin çağdaş olması, sağlıklı kişilik sahibi, üretken bireyler yetiştirilmesi ve ülkemizin kalkınması…..hususlarında hiçbir kaygıları olmadığı ve değişime ve gelişmeye açık olmadıkları bu güne kadar eğitimimizle ilgili yaptıkları düzenlemelerden ve uygulamalardan anlaşılmıştır. Bununla da yetinilmeyerek, eğitimimiz sürekli çağın gerisine itilmeye çalışıcı düzenlemelerini ve çağdışı nesiller yetiştirme çabalarını üzülerek ve gelecek nesillerden kaygı duyarak; gözlemlemekteyim.

Bu güne kadar yapılan uygulamalardan şu sonuçlar çıkarılabilir, ülkemizde çağdaş, demokratik, öğrenci merkezli, üretken…..vb. Nesillerin yetiştirilmesi yerine, bırakın okuma, yazma okuduğunu kavrama ve anlamama, söz ve yazı ile ifade etme, dört temel işlem bilgisini kazanma ve ilgili basit alıştırma ve problemleri çözme, kendine, ailesine ve ülkesine yararlı birey olarak yetişme…. Anayasada ifadesini bulan ve Milli Eğitim Temel Kanununa uygun bireyler yetiştirme işlevi yerine, körü körüne otoriteye itaat eden bilimsel olmaktan uzak ve çağdışı bir neslin yetiştirilmesine katkılar sağlayan düzenlemeler gün geçtikçe çocuklarımıza eğitim yolu ile şırınga edilmektedir. Bu yönü ile 2003 yılı sonrası birkaç defa değiştirilen Türk Eğitim Sisteminin uygulamaları ile 100 yılın daha gerisine düşmekle kalmayıp, süreçle sağlıksız nesillerin yetişmesine katkı sağlayarak, ortaçağın karanlığına gömülmemize neden olacağı gerçekliği ile karşı karşıya olacağımız görülmektedir. Çağımızda çocuklarımızın yaşlarına, gelişim özelliklerine, bireysel ayrıcalıklarına, potansiyeline ve güçlü ya da zayıf yönlerini dikkate alan, uygun bireysel eğitim programlarına yer verilerek; geleceğe uygun eğitilmedikleri yetmezmiş gibi üzerlerine kaldıramayacakları yükler yüklenmektedir.

Çağdaş ve geleceğe uygun bir eğitim yerine çağın gerisine ve yüzlerce yıl öncesinin eğitim modeline uygun olan özellikle dindar nesillerin yetiştirilme özlemini gerçekleştirecek dini eğitim dayatılmaya çalışılmaktadır. Bu yolla körü körüne itaat eden, araştırmayan, sorgulamayan, gerçeklerle yüzleşmeyen, yeterince eğitim almayan, cahil kalmayı tercih eden, kaderine razı olan sağlıksız kişiliğe sahip bireyler toplumumuza kazandırılmaktadır. Ne yazık ki üniversitelerin lisans ve yüksek lisans mezunları boşta iken, kendilerine bağlı ya da kendilerinin yandaşı olan tarikatlara bağlı veya yeterli düzeyde eğitim almayan bireyler devlet kadrolarında ve yerel kadrolarda istihdam edilmeleri yolu ile adeta cahil kalma, yandaş olma, tarikat üyesi olma vb. yolu ile özendirilmeleri sağlanmaktadır.

Bireysel ayrıcalıklarına göre örnek verecek olursak her bireyin, Sayısal diğer bir değişle Matematik Zekası aynı düzeyde olması olası değildir, olması da beklenemez. Hal böyle olsaydı bile bir robottan farkımız ne olurdu. Her öğrenci bireysel özellikleri ve zeka oranı ne düzeyde olursa olsun; Lise öncesinde Matematikle ilgili temel kavramları, her sınıfta eğitim düzeyine uygun sevgi ile hoşgörü ile öğretmeni bu dersi sevdirerek, özendirilerek, olumlu pekiştireç kullanarak ödüllendirilerek, belirli seviyede öğrenebileceği bir gerçekliktir. Seviyesine ve bireysel ayrıcalığına uygun hazırlanan eğitim programı ile öğrenmeyecek birey yoktur; öğretmeyen, öğrenmeyi engelleyen eğitim sistemi vardır. Her bireyi temel ve ayrıcalıklı yeteneklerinin üzerinde, diğer bir değişle potansiyelinin üzerinde zorlamaya kalkmak hatadır. Hatanın bedeli öğrencinin o dersi sevmemesine ve süreç içerisinde dersten ve öğretmeninden soğumakla kalmayıp, kin ve nefret gibi negatif duyguların kişilik özelliğine dönüşmesinden başka bir katkı ve yarar sağlamaz. Türkçeyi doğru, güzel öğrenmek, söz ve yazı ile ifade etmek, matematik temel becerilerini kazanmak her bireyin eğitiminde önemlidir. Bireysel özelliğine uygun her birey bu temel becerileri rahatlıkla öğrenir.

Yine eğitimde ve eğitim sistemlerinde en büyük hatalardan bir diğeri, özellikle liselere ya da lise programlarına yönlendirmeye gelince yapılmaktadır. Yapılan sınavlarda başarılı olamayan ve yaşadığı mahalleye göre öğrenciye sunulan seçeneklere uygun bir liseye yönelmeye zorlanması, bireysel ayrıcalıklarına uygun olup olmadığının dikkate alınmaması hataların en büyüğünü oluşturmaktadır. Yönelen çocuğun, gencin bu ülkenin evladı ve insan olduğu bir kenara itilerek, kendine uygun olmayan bir programa zorlanması cinayettir. Üstelik Çağdaş Bireysel Yönlendirici Eğitim Sisteminde örnek verdiğim “ Ülkemizde IQ- Akademik Zekası; EQ –Duygusal Zekası, Eğitim aldığı okul, kendine sunulan eğitim olanakları vb. farklı farklı olan çocuklarımızla ilgili bir benzetme yapılacak olursa; Eğitim olanaklarından yeterince yararlanamayanları 8-9 yaşında Zekaya ve bilgiye sahip çocuklarımız, daha iyi eğitim koşullarından yararlanarak eğitim alan çocuklarımızı 11-12 yaşındaki zekaya ve bilgi donanımına sahip çocuklarımız, IQ Akademik Zekası Üstün ve Dahi düzeyinde olan, Özel Kolejlerden mezun ya da özel ders alarak yetişen çocuklarımızı 13-14 yaşında iyi ve kaliteli eğitim almış yeterli bilgi donanımı kazanmış çocuklarımız olsun. Bütün bu farklı özelliklere, bilgi dağarcığına ve donanımına sahip çocuklarımızın aynı sınava alınmaları başlangıçta hataların en büyüğüdür. Böyle bir sınav yapılmadan öğrencilerin ilkokul +ortaokul, bazılarının anaokulundaki durumuna, performansına ve derslerden aldıkları notlara bakılarak; başar sıralamalarının yüksekten düşüğe belirlenmesi mümkündür. Diğer bir değişle başarılı ve başarısızların başlangıçta belli olduğu öğrencilerin, ayrıca bir sınava alınarak yeniden belirlenmesinin amacı nedir, anlayamıyorum.)

Tüm bu nedenlerle lise programlarına yönlendirmenin olmazsa olmazı sınavlar değildir, öğrencilerin yönlendirilmesinin objektif ve doğru yapılmasıdır. Bunun içinde her bireyin bireysel ayrıcalıklarını ve performansını dikkate alarak, liselere yönlendirme yapılması olmazsa olmazlardan olmalıdır.



Bunlar gerçekleşmezken, ayrıca her seviyede okul türüne ve bir üst programa sınavlarla geçişlerin çocuklar üzerinde olumsuz etkileri ve zararı bilinmesine karşı devam ettirilmekle yönlendirme sonucu çeşitli programlara yönelen öğrencilerin aynı şekilde lise sonrası, lisedeki yöneldikleri programların alan dersleri ve seçmeli derslerden aldıkları notlar dikkate alınarak yükseköğretim programına kaynaklık eden derslerin notları, alan dersleri ortalaması ve seçmeli dersler ve ortalamaları dikkate alınarak, ilgili yükseköğretim programlarına sınavsız yönlendirilmeleri bir türlü sağlanmamaktadır.


Liselerin Mesleki, Mesleki Teknoloji/ Teknik Eğitim, İşe ve hayata Hazırlayıcı programlarına öğrencilerin lise öncesi bu alanlara kaynaklık eden derslerin ve öğrencilerin yeteneklerinin dikkate alınarak yönlendirme sisteminin gerçekleşmesi halinde ( Bu liselerde öğrencilerin %60 dersi uygulama ağırlıklı ve bizzat işyerlerinde yapılması, yine büyük bölümünün lise sonrası teknisyen olarak istihdam edilmeleri vb.) Üniversite mezunlarının alanları ile ilgili atanmalarında sınavsız atanmalarının yolu açılmış olacaktır.( Ortaokul sonunda Öğrencilerin IQ- Akademik Zekası diğer değişle derslerden aldıkları notlar, dışında Rehberlik Servislerinin ve sınıf öğretmenlerinin gözlem ve değerlendirmeleri sonucu belirlenen EQ –Duygusal Zeka ve yeteneklerinin dikkate alınarak Fen, Sosyal Bilimler, Anadolu Liseleri, İmam Hatip Liseleri vb. programlar dışında Meslek Liseleri, Teknoloji Liseleri, İşe Hayata Hazırlayıcı Liseler vb. ( En az % 40, Maximum % 60 öğrenci sağlıklı olarak yönlendirildiğinde) Ayrıca Mesleki, Mesleki Teknik ya Teknoloji Liseleri, İşe Hayata/ Yaşama Hazırlayıcı Programlardan mezun olan gençlerimiz illerde, bölgelerde ve ülkemiz genelinde kalifiye uzman teknisyenler olarak istihdam edildikleri, ülkemizde ihtiyaç duyulan kalifiye ara gücü elemanlarını karşılamakla kalmayıp, ülkemiz ekonomisine büyük katkılar sağlayacaklardır. Bu gençlerimizin gelişimlerinin yani kendilerini geliştirmelerinin önü kapatılmamalıdır. Bazı üniversitelerin programlarında ( özellikle uygulamalı eğitim dersleri) ve Açık Öğretim Üniversitesi Programlarının Ön Lisans programlarına, isterlerse Lisan s programlarına kayıt yaptırarak ( Çalışma durumları dikkate alınarak) alanları ile ilgili tekniker veya mühendis olmaları engellenmemelidir. ( Bu konuda daha ayrıntılı bilgilere GELECEĞİN EĞİTİMİ-2003- Çağdaş, Bireysel ve Yönlendirici Eğitim Sistemi-Halil Türkmen)


İlköğretim ve Lise sonunda yapılan çağdışı yönlendirmenin bir benzeri yükseköğretim sonrası atanmalarda yaşanmaktadır. Yapılan sınavlarda alınan puanlarla yetinilmemekte, ayrıca yapılan, mülakatla ( Mülakat başlangıçta kendine uygun insanların ya da siyasilerin rahatlıkla istediklerini yaptıracağı kişileri bu komisyonda görevlendirme ile başlamaktadır ve kazananı ve eleneni belirlemek amacını içermektedir.) kendilerine uygun olan bireyleri seçme ve devletin çeşitli kademelerine yerleştirme çabalarını gözlemlemekteyiz. Yukarda eğitim sistemindeki uygulamalar dikkate alındığında, siyasi iktidarların bizim dışımızdakiler tufan diyerek, insanları çocukluklarından itibaren ayrıştırılmakla kalınmamakta, ötekileştirilmektedir. Karma eğitim yerine kız ve erkek ayrıştırıcı ortamlar ve şekilsel düzenlemeler, özellikle Lise Programına yönlendirilecek seviyeye gelen çocuklarımızın bireysel ayrıcalıkları dikkate alınmıyorsa da en azından hangi yükseköğretim programına gideceğinin belirlenmiş olması. Buna uygun dersleri almaları gerekirken, üzerlerine kaldıramayacakları yükler, diğer bir değişle potansiyellerine uymayan zorlanacakları dersleri de alarak öğrenmeleri ve sınav maratonuna koşarak, başarılı olmaları beklenmektedir. (Her eğitim seviyesinde çocuklarımıza bireysel ayrıcalıkları dışında ve yoğun ders programları kendilerine uymayan ağır ders programları ve yaşamında kendisine yaramayacak bilgi yükleri yüklenmeye çalışılan ucube bir eğitim sistemi çocuklarımıza ve gençlerimize dayatılmaktadır.) Üstelik bütün bunların eğitim koşullarında yapıldığını çocukların gerçek güçlerini ve potansiyellerini sergileyerek, benliğini ve gerçek gücünü ifade etme çabaları yerine… Hoşlarına gitse de gitmese de, bireysel özellik lerine ve potansiyel güçlerine uygun olsa da olmasa da, yaşamlarında işlerine yarayıp, yaramayacağı düşünülmeden… Ayrıca yeteneklerine uymadığı için zorlandıkları ders ve programlarının yeterlilik duyguları yerine yetersizlik duygularının, güven yerine güvensizliğin, istekle yapma yerine zor lanarak güçlükler ve psikolojik sorunlar yaşamalarına. Başlangıçta sonucu belli olan başarı yerine, başarısızlıkların yerleşmesine katkılarından başka bireylerin sağlıksız kişilik geliştirmesine neden olan negatif kazanımlar eğitim yolu ile sağlanmaktadır. İşte bu kısıtlılıklar ve istenmeyen durumlar karşısında kendini istediğince ifade edemeyen çocuğun, insan yavrusunun bir ottan, bir ağaçtan veya bir hayvandan farkı ne olabilir. Oysa insan duyguları, düşünceleri, zekası vb. tüm bu canlılardan farklı olan doğadaki en kut sal varlık değil midir? Günümüzden asırlarca önce yaşayan İbni Sina’nın, Butler’in düşüncelerinin çok gerisine düşen böyle bir çocuk eğitiminin ülkeye, insanlığa ve yaşanan çevreye ne katkıları olabilir, bu şekildeki bir eğitim ne kadar ahlakidir, etiktir ve vicdanidir.

Hayvanlara ve Yapay Beyin çalışmalarına bile reva görülmeyen ve etik olmayan, bizim çocuklarımıza ve geleceğimiz gençlere uygulanan Çağ dışı Eğitim düzenlemeleri ve koşullarının ancak robotlar için kullanılabileceği unutulmamalıdır.

Çocuklara yeteneklerine, potansiyel güçlerine uymayan, çağın yüzlerce yıl gerisinde kalmış zorla bilgi yüklenen, gerici ve dünyevi yaşamında işi ne bile yaramayacak bilgilerin empoze edilerek, şartlandırılmaya belirli bir kalıba sokulmaya çalışılması, DİNDAR NESİLLER YETİŞTİRME, KEN DİLERİNE ÇIKAR İLİŞKİLERİ İLE BAĞIMLI KİŞİLER YETİŞTİRME VE KÖRÜ KÖRÜNE İTAAT EDEN KULLAR YETİŞTİRME… Çağdışı eğitim uygulamalarının amaçlarını anlamakta zorlanıyorum. Bu eğitim yapısının yalnız bireysel, inançsal, manevi katkılar sağlayacağı. Toplumun ve bireyin çağa uygun, en iyi koşullarda gelişmesine ve iyi bir insan ve iyi bir yaşam sürmesine, kendisinin, ülkesinin, dünyanın ve evrenin uygarlaşmasına, gelişmesine, kalkınmasına ve insanların insanca, özgürce, üretken bireyler olarak çağdaş ve insani koşullarda yaşamasına, bugününe olduğu kadar yarınlarına, geleceğini güvence altına alacağı hiç düşünülmemektedir. Tamamen masum, masum olduğu kadar suçsuz olan körpe beyinlere, kendi çıkarlarına ve körü körüne itaat edecek nesiller yetiştirme bedelini kendileri yerine, geleceğimiz çocuklara bedel ödetme anlayışı ne kadar insanidir.

Doğru ile yanlışı ayırt etmek ve yanlıştan bir an önce dönmek, en büyük erdemdir.

Bireyin kişilik gelişimine ve sağlıklı bir kişiliğin oluşarak, kalıcı hale gelmesine katkıda bulunan olumlu ya da pozitif davranışları tercih ederken İYİ İLE KÖTÜYÜ, DOĞRU İLE YANLIŞI, BİREYE YARARLI OLANLA, ZARAR VERENİ. Diğer taraftan çevreye uyum sağlayıcı davranışlarda bulunmayı tercih etmesi sonucu herhangi bir sorun yaşanması önlenmiş olacaktır. Birey bu ayırt etme yetisini doğru ve yerinde kullanması sayesinde yaşamı süresince davranışları sonucu herhangi bir bedel ödeme zorunda kalmayacağı için sağlıklı bir kişiliğin oluşumu ve kazanılmasına katkılar sağlanacaktır. İnsan belirli bir toplum içinde yaşamaktadır. Bu en küçük topluluk olan aileden başlayarak, akran çevresi, okul veya iş çevresi ve birlikte yaşadığı toplumsal çevredir. İnsan istese de istemese de içinde bulunduğu bu toplumsal çevrenin belirli kurallarına uymak zorundadır.

Ancak toplumsal çevreden soyutlanmama ve dışlanmamak, bu çevrenin dışına atılmamak için bu çevrenin kurallarına uymaya çaba göstermesi gerekmektedir. Bu kurallara uyarken veya uymaya çaba gösterirken kişiliğin den yani içsel süreçlerinden belirli tavizler vermesi kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca vereceği tavizler kişiliğini, içsel süreçlerini olumsuz etkileyecek biçimde sürekli bazı maskeler kullanılarak olmamalıdır. Yani kişiliğimizi kısıtlayan farklı tutum ve davranışlar içinde bulunmak hele hele bunları alış kanlığa dönüştürmek kişiliğimize tamiri olanaksız zararlar verecektir. Sonuçta, bireyin Kişilik Bozukluğunu yaşam biçimi şekline dönüştürmesi, kaçınılmaz bir koşul olarak yaşanmakla kalmayacak; bu sorun yalnız bireyi etkilemekle kalmayacak yakın çevresinden başlayarak, tüm birlikte yaşadığı, iletişimde bulunduğu kişileri de olumsuz etkileyecektir.

Bu nedenlerle yaşantımız süresince bir taraftan içinde bulunduğunuz topluma uyum sağlama çabaları gösterirken. Diğer taraftan kişiliğinizi fazla kısıtlamadan, özellikle kişilik bütünlüğüne zarar verecek tutum ve davranışları ayırt etme erdemini göstererek, diğer bir değişle istenmeyen ve kişi liğimize zarar verici negatif tutum ve davranışlarda bulunmak yeri ne pozitif tutum ve davranışların kullanılması sürekli tercih edilmelidir. Tüm bu nedenle tutum ve davranışlarımızı kontrol etme, pozitif davranışları tercih etmek ve yaşam biçimine dönüştürmek; erdeminin gösterilme sinin yalnız düşünen insana ve insanca özelliklere has olan size özgü bir özellik olduğu unutulmamalıdır. Bu koşullarda içinde bulunduğunuz sosyal çevre ile iletişim, ilişki, davranışlarda ve etkileşimlerde bulunurken, bazı yararlar elde etmekle kalmayacak, birey olarak sosyal bir varlığa dönüşümün altın anahtarına da sahip olunacaktır. Diğer yandan kişilik bütünlüğünüzü korumanın davranışlara pozitif etkilerinden dolayı, insanca, insanların yararına davranışlarla kalınmayıp, kendi yararınıza olan bazı olumlu kişilik özellik ve deneyimlerini de kazanmış olacaksınız. Önemli olan negatif veya pozitif davranışların ayrımını yapacak biçim de kendinizi kontrol etmesini bilerek, iletişimde ve toplumsal ilişkilerde pozitif davranışları tercih etme ve alış kanlık biçimine dönüştürme erdemine sahip olmanız olacaktır. Yaşamınız da olumlu olduğu kadar bireylere yararlı ve insancıl deneyimler kazanmanızın tek reçetesi insana yaraşır biçimde davranmak olmalı ve her koşulda tercihiniz olmalıdır.

Her bireyin kişilik özelliklerinin özellikle çocukluk çağının birinci kritik dönemde geliştirildiği ve ergenlik dönemini de içine alan ikinci kritik dö nemde kişilik gelişiminin tamamladığını, yetişkinlik döneminde fazla bir değişme uğramadığı saptanmıştır. Tüm psikolojik yaklaşımlar ve kişilik kuramcıları bu konuda benzer görüşleri ileri sürmektedirler. Yine kişiliğin belirlenmesinde anne-baba ya da ebeveyn dediğimiz çocuğu yetiştiren aile çevresi ve toplumsal çevresi en önemli rolü oynamaktadır. Ancak, bireyin kendisi ve çevresinde ki olaylar hakkında görüş ve düşünceleri, bunların nasıl oluştuğu. Kendi dünyasındaki olanaklar, değişim ve gelişmelerin ne ölçüde ve derecede, pozitif mi, negatif mi veya olumlu mu olumsuz mu, nasıl gerçekleşeceği. Bireyce nelerin doğru nelerin yanlış, nelerin iyi nelerin kötü olduğu, nelerin onay göreceği, nelerin onaylanmayacağı vb. konular da çevresindeki sosyal değerler, dini inançlar, gelenek ve görenekler gibi bireyin hayallerini, duygularını, düşünceleri, sezgilerini, yönelişleri ve davranış biçimleri, her bireyde farklılıklar taşmaktadır. Bu farklılıklar bir ta raftan davranışlara yön verirken, diğer taraftan içsel denetimi de beraberin de gerçekleştirir. İçsel denetimin yeterince gerçekleşmediği, yani bireylerin kendi davranışlarını kontrol altına alamadığı veya almada güçlükler yaşadığı koşullarda, toplum kendi düzenini korumak için kısıtlayıcı ve engelleyici önlemler alır. Bireyin nasıl bir insan olması gerektiği, ona algılama, düşünme ve davranışlarında bir değişmezlik sağlar. Yalnız o bireye özgü bir yaşam biçimi oluşturmasının gerçekleştirir. Bu nedenle, kimlik geliştirme süreci ve kişiliğin taşıyacağı özellikler kişiden, kişiye değişiklikler göstereceği gerçekliği, göz ardı edilmemelidir.

Bireylerin, kişilik özellikleri kendine özgü, belirgin, süreç içinde güç değişen, tutarlı ve yapılaşmış özelliklerinden oluşur.

Çocukta belli bir özelliğin, kişiliğinin temel belirtisi olarak ortaya çıkması için oldukça erken ortaya çıkması. Çocukluk çağındaki gelişim dönemlerinin belirgin özellikleri ile ilişkili ve uygun olgunluğa erişmiş olması. Bir çocuğu diğerlerinden ayıran özelliklerin doğum öncesi etkenlerle açıklanamayacak biçimde ortaya çıkmış olması. Bu özelliklerin değişik ve özel durumlarda ortaya çıkan bir tepki biçimine dönüşmesi. Çocuğun eylem çeşitleri arttıkça sabit kalması ve gelecekte kişilik gelişimindeki özelliklerinin bu günden kestirilmesi gerekmektedir. Çocuk büyüdükçe, davranış eğilimlerinin ortaya çıkış biçimleri de değişmektedir. Küçüklüğünde korkan ve kolaylıkla ağlayan çocuk, ilerde gözyaşlarını tutan, korkusunu gizleyen çocuğa; küçükken öfkesi burnunda ve saldıran çocuk, büyüdükçe öfke ve saldırganlığını belli etmemeye çalışabilmektedir. (Çocuk Psikolojisi T. Jersıld)

Sosyal çevresiyle etkileşiminde gösterdiği tutum ve davranışlar her bireyin kişilik yapısı ile ilişkili olarak yansıtılır. Kişilik her bireyin kişiliğinin temel özelliklerinin bir sentezidir. Bu özellikleri bilinirse, bireyin kişiliği de öğrenilmiş olur. Buraya kadar bireyin kişiliğine etki eden bireysel özel likleri, ilgili kavramları bir cümlede ifade edecek olursak. Bireylerin çevresine uyum sağlarken duygularını, düşüncelerini, ilgilerini, yeteneklerini, değerlerini, inançlarını, tutum ve davranışlarını, mizaç ve karekterini yaşam şeklinde dönüştüren bireysel özelliklerinin tümü kişiliği oluşturur. Yine kişilik kavramı, bireyin kendine özgü olan ve başkalarından ayırt ettiren, uygun yaşam biçimini oluşturan bilinçli ya da bilinç dışı biliş” cognition” duygularının ve davranış örüntülerinin tümüdür.

Bu özellikler bireyin bilme, düşünme, algılama biçimi, “cognitive style “ belli durumlarda belli duygusal tepki gösterme yetileri, engellenme ve çatışmalar karşısında baş etme “coping” ve savunma düzenekleridir. Psikanalizde kişilik ve karakter eş anlamda kullanılmaktadır. ” Orhan Öztürk- Ruh Sağlığı- 1988”

Tüm bu tanımlara dayanarak, kişiliğin tanımını yapacak olursak. Kişilik, Bireyin sosyal çevresi ve diğer bireylerle ilişki, iletişim ve etkileşiminde ortaya koyduğu; varlığını korumak, ayakta kalabilmek için verdiği mücadele ve uyum sağlama süreçleridir. “İlgi, istek, duyuş, tutum, algılama, düşünüş, tepkileri, davranışları vb.”

Kısaca, kişilik bireyi, birey yapan ve diğer bireylerden ayıran özelliklerin bütününden oluşur.

Kişilik oluşumunda, bazı akıl hastalıklarında kalıtsal faktörler etkili olmaktadır. Kişilik evrimsel gelişme ile ilişkili olarak doğuştan başlayarak, olgunlaşma ve öğrenme süreçleriyle ilişkili olarak; bireyselleşme ve toplumsallaşma süreçleri doğrultusunda bireyi etkileyerek, kişiliği geliştirir ve bireyin gelişimi boyunca sürerek devam eden uyum süreçlerinden oluşur. Bu nedenle her birey farklı kişilik özelliklerine sahiptir. Kişilik, insanı başkalarından ayıran bireysel özelliklerin tümünü yansıtır. Kişiliğin içyapısı, insanı diğer bireylerden ayıran bireysel özelliklerini içerir. “Fiziği, ilgileri, becerileri, huyu, yetenekleri, davranışları, güçlü ve zayıf yönleri vb.” Kişiliğin dış yapısı daha öncede tanımlandığı gibi, bireyin kendini tanımasını sağlayan özelliklerini içerir. “Fikirlerin, tutumların meydana getirdiği, sistemli duygusal, güdüsel ve dürtüsel, eylemsel ve bilinçli, bilinçsiz tüm eğilimlerini kapsar.” Bu tanımı açıklamak gerekirse, her bireyin bireysel özellikleri dikkate alındığında her birey kendine özgü ve farklılık taşıyan kişilik özelliklerine sahiptir. Bu nedenle aynı olaylarda bile verdiği tepkiler, iletişim biçimi ve bulunduğu davranış ve eylemlerden yola çıkıldığın da; bu bireysel farklılıkları gözlemlemek olasıdır. Yine her bireyin kişiliğindeki farklılıklar tutarlı veya tutarsız oluşuyla da doğrudan ilgili olmaktadır. Yani aynı olay karşısında birkaç gün, hafta veya ay, kişinin davranışları nasılsa sürekli aynı veya benzer davranışları göstermesi o bireyin tutarlı olduğunu her olayda farklı davranış ve eylemlerde bulunması ise tutarsız olduğunun göstergesidir. Ayrıca bireyin davranışları ve eylemleri ile sistemli bir bütünlük taşıması kişiliğin ayrı ve en önemli unsurlarını oluşturur. Yani davranışları aynı olaylara karşı bir sistem bütünlüğü içinde aynı özellikleri taşıması, tutarlı olması ve birbirleriyle bağlantılı özellikleri taşıması ve bireyin kişiliğini yansıtıcı özellikleri taşıması önem kazanır.

Yine kişilik yapısının oluşumu ve gelişimi konularında ağırlıklı olmak üzere, yapıtımın çeşitli bölümlerinde önemini sürekli anımsatılarak, örnekler vereceğim ve eğitimcilerce önemsenmesi gereken husus; kişilik yapısı ve kişilik bozukluklarının büyük oranda çocukluk yıllarında şekillenmekte ve ergenlik yıllarında pekiştirilerek oturması hususudur, bu husus önemsenmelidir. Bu nedenle herhangi bir tutum ve davranışın kişilik özelliği sayılabilmesi için çocukluk ya da ergenlik yıllarından beri gözleniyor olması gerekmektedir. İnsan yaşamını bir yandan renklendiren ve yaşamına anlam katan bir özellik olan duyguları ve düşünceleri ise diğer yandan da kişilik yapısını belirleyen önemli özelliklerden birisi olduğu akıldan çıkarılma malıdır.

Yine her birey ilişkilerinde ve iletişimlerinde iç ve dış çevresiyle bir bütünlük ve ahenk içinde davranış ve eylemlerde bulunur. Yani bireyin duygu ve düşünceleri kadar, ilişkide bulunduğu veya iletişim kurduğu çevresi ve çevresindeki olay, nesne ve kişileri algılaması ve ilişki biçimi de önemli roller oynamaktadır.

Her birey genetik donanımı ve daha sonra kazandığı bireysel özellikleri ve donanımı ile farklı bir KİŞİLİK ÖZELLİĞİ taşır.

İnsan gelişiminin kendine has bir özelliği vardır, önemli olan her dönemi dolu, dolu yaşamaktır.

Bu sözümü çok kısa ve öz açıklamam gerekirse ileride konular içinde sıklıkla dillendirilecek ve önemlerine ayrıntılı olarak değinilecektir. Bütün kişilik tip ve özelliklerinin, anormal veya normal kişiliklerin, nevrotik kişiliklerin ve kişilik bozukluklarının oluşumunda gelişim dönemlerinde başta ebeveynlerin, akran çevresinin ve sosyal çevrenin ne kadar etkili, etken olduğu ve önem kazandığı konularına yer verilecektir. İnsan gelişiminin her bir dönemi kendine özgü özellikler taşıyan ve bir önceki dönemin bir sonra ki dönemin devamı olan bir önceki döneme uygun olan temel özellikler kazanılmadan, diğer değişle gerekli beceriler kazanıp, olgunluğa erişilmeden; bir sonraki dönemde aksaklıklar çıkması, sorunlar yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Eğitimde bireylerin her gelişim dönemindeki kazanması gereken temel özellikleri bireysel ayrıcalıklarına, koşullarına uygun olarak düzenlenen programlarla, zorlanmadan, psikolojik sorunlar yaşamadan gerekli beceri ve bilgilerin kazanılması olmazsa olmazları oluşturmalıdır.

İlgi duyarak, severek, isteyerek, yapılanlardan başarının kaçınılmaz olacağı gibi birey hoşlanarak, zevk alarak, mutlu olarak doyum kazanması gerçekleşmekle kalmayacak. Güven, özgüven, özeleştiri, kendini gerçekleştir me, kendini kanıtlama, değerli görülme, toplum içinde bir yeri olduğunu hissetme, empati vb. insani duygularının geliştirilerek, davranışa dönüştüğü her koşuda; insan yavrusunun topluma yararlı bireylere dönüşümü ve sağlıklı kişilik özelliklerinin kazanımı çağdaş bir eğitimle gerçekleştirilmiş olacaktır. Kişilik her bireyin yaşadığı aile çevresinden başlayarak bulunduğu toplum içindeki ilişkileri, etkileşimi ve olaylara bakış açısı ile ilgili algıları, duyguları, düşünceleri yönünden, farklı özellikleri ve bu özelliklerine uygun ya da ilişkili olan tutum, tavır ve davranış örüntülerinin belirli oranlar da değişmez oluşu aynı zamanda kişiliğinin bir yansımasıdır.

Bu nedenlerle, kişiliği daha iyi anlamak ve irdeleyebilmek için geçmişten günümüze kadar kişilik gelişimini, kişilikle ilgili görüşleri, kuramları ve kişilik bozukluklarının oluşum nedenlerini anlayıp, ortak özelliklerini ve ayırıcı özelliklerini kavrayarak bilmemizde yarar vardır. Oldukça geniş olan bu kuramların önemli olanları dışında kalan kuram veya kuramcıların, temel ve ayırıcı özelliklerini; mümkün olduğunca okuyucularımı sıkmamak için özetin, özetini oluşturmaya çalışarak, oldukça kısa bilgiler vermeye özen gösterdim. Özellikle, bireyin gelişiminde, çocukluk dönemi ve bu dönemde ki birinci kritik dönem ile ergenlik döneminde ki ikinci kritik dönemi oluşturan, bireysel gelişim özelliklerini bilmemizde; büyük yararlar görüyorum.

Uzman Psikolog Halil Türkmen
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Kişiliğin Psikolojik Temelleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Halil TÜRKMEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Halil TÜRKMEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Halil TÜRKMEN'in Yazıları
► Kişiliğin Oluşum Serüveni Psk.Şakir ERNAS
► Kişilik ve Kişiliğin Değerlendirilmesi Psk.Gülçin DÖNMEZ FİDAN
► Kişiliğin Oluşum Evreleri Psk.Bahattin GÖKTAN
► Aleksitiminin Kuramsal Temelleri Dr.Psk.Şükriye VAROL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Kişiliğin Psikolojik Temelleri' başlığıyla benzeşen toplam 15 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Demokratik ve Çağdaş Eğitim ÇOK OKUNUYOR Mayıs 2023
◊ Stres Testi Aralık 2008
◊ Unutkanlık Testi - Unutkanlık Ölçeği ÇOK OKUNUYOR Ağustos 2008
◊ Beck Anksiyete Ölçeği Ağustos 2008
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


18:01
Top