2007'den Bugüne 92,232 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,964 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Yetişkin Bağlanma Stilleri ve Romantik İlişkileri.
MAKALE #20762 © Yazan Psk.Lütfi ATABEY | Yayın Eylül 2019 | 20,167 Okuyucu
ÖZET

Psikoloji kuramlarının hemen hepsi çocukluk döneminde anne bebek arasında kurulan ilişkinin bireyin kişiliğinin oluşumunda önemli bir etkiye sahip olduğu konusunda hemfikirdir. Freud’dan başlayarak psikanaliz onun takipçileri olan ego psikologları,Mahler’in araştırmaları sonucu ortaya atılan nesne ilişkileri kuramı, kendilik psikolojisi kuramı ve bağlanma kuramı aile içindeki ilişkinin önemine dikkat çeker.Bu bağlamda özellikle 0-2 yaş dönemi anne çocuk ilişkisindeki annenin rolü çocuğun kişilik ve kimlik gelişiminde hayati bir rol teşkil etmektedir. Erken dönem anne çocuk ilişkisinin yetişkinlikteki yakın olma ve ilişki kurmaya etkisi özellikle son 25-30 yıldır araştırmalara konu olmaktadır.Çağdaş bağlanma kuramcıları çocukluk ve yetişkinlik bağlanmaları arasında bir paralellik olduğunu belirtmektedirler.( Hazan ve Shaver, 1987, Fraley veWaller,1998; Fonagy,1999)



Bu çalışmada yetişkin bireylerin bağlanma stillerinin romantik ve aşk ilişkilerinde görülme durumları incelenmiştir. Kaygılı bağlanma stili olan bireylerin yakın ilişkileri kurma ve partneriyle ilişkiyi sürdürme biçimleri, kriz ve kıskançlık durumlarında duygu durumlarının ve davranışlarının hangi parametrelere bağlı olarak değişim gösterdiği ile ilgili yapılan çalışmalar derlenmiştir.

1.BAĞLANMA

İnsanların bir araya gelmesinden ve yakınlık kurmasından söz ediliyorsa yüzlerce şeklin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Yakın ilişki kavramı iki birey arasında kurulan bununla birlikte bağlanma, sevgi ya da aşk duyguları, psikolojik ihtiyaçların karşılanması ve karşılıklı bağımlılık olmak üzere dört temel özellikten en az birine sahip olmak anlamına gelmektedir (Hinde, 1979). Kirkpatrick veDavis (1994) ise yakın ilişkiyi yaşamın birçok alanında sık ve güçlü karşılıklı bağımlılık içeren bir ilişki türü olarak tanımlamaktadırlar.

İlişki içinde olan bireylerden herhangi birinin duygusal, bilişsel ve davranışlarında meydana gelen bir değişme diğer bireyi de etkiler. Yakın ilişkiler hayatımızın çok önemli ve büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Yakın ilişki olarak aşkı, evliliği, arkadaşlıklarımızı, dostluklarımızı sayabiliriz. Bunların içinde yaşadığımız duygusal ilişkileri ayrı bir yere koymamız gerekmektedir. Çünkü bireylerin hayatlarını mutlu kılmada diğer yakın ilişkilere nazaran duygusal ilişkilerimizin daha büyük etkisi ve anlamı vardır. (Hendrick ve Hendrick, 2002).

Duygusal ilişkiler insan hayatında büyük bir öneme sahip olmasına rağmen son zamanlarda boşanmaların ve evlilik öncesi ilişkilerin sonlanması giderek artmaktadır.Bu çerçevede incelenen bağlanma (attachment) kavramı, ilişkiyi başlatma, sürdürme ya da bitirme nedenlerinin anlaşılmasında hem önemli hem de karmaşık bir süreci ifade etmektedir (Büyükşahin, 2001).

Son yıllarda yapılan çoğu çalışma sonucunda 0-2 yaş dönemindeki bağlanma kalitesinin ileriki yıllarda yetişkin ilişkilerinin niteliği üzerinde etki sahibi olduğunu göstermiştir.
Anne bebek arasında güvenli bağlanma ilişkisi gelişmişse, yetişkin dönemde olan ilişkiler güvene dayalı ve istikrarlı, 0-2 yaş döneminde anne bebek arasında kurulan ilişki kaygılı ve kaçınmacı ise, bireyin yetişkinlikte ilişkileri de güvensiz, kaygılı ve kaçınmacı bir şekilde kurulmaktadır.. (Waters, Merrick, Albersheim ve Treboux, 2000).

Bunun yanında, erken çocukluk döneminde yeterli bakım alan bireylerin de ileriki yıllarda mutlu, güçlü evlilikler kurduğuna dair araştırmalarda mevcuttur. Yaşamın ilk dönemlerinde anne bebek arasında oluşan bağlanma stilleri yetişkinlik dönemindeki romantik ve aşk ilişkilerini de etkilemektedir. Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler ilişkilerini başlatma ve sürdürme konusunda daha istikrarlı olurken kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler ilişkiyi başlatma ve sürdürme konusunda birçok sorunla karşılaşmaktadır. Bu bireyler hep terk edilecekleri veya partnerinin onu bırakacağı kaygısıyla yaşamaktadırlar. Kaygılı bireyler romantik ilişkilerinin yanında sosyal ilişkilerinde de problem yaşamakta ve istikrarlı bir ilişki geliştirememektedir.

2.BAĞLANMA KURAMI

Bağlanma kuramı birçok kuramın etkileşimiyle oluşturulmuş bir kuramdır. John Bowlby (2012) Tarafından geliştirilmiştir. Bowlby araştırmaları sırasında bir süre yetim çocuklarla çalışmış ve anne babadan yoksun kalmanın çocukların yaşamında olumsuz etkiler oluşturduğunu fark etmiştir. Bowlby psikanaliz ekolünden gelen bir araştırmacıydı. Psikanalizin yaptığı çalışmaları açıklamak konusunda yetersiz kaldığını görünce farklı kuramların farklı araştırmalarını incelemiştir.

Bowlby kuramının anlaşılması için farklı kuramlardan yararlanılmasını düşünmüştür. Bowlby kuramıı,insanların kendileri için önem addettikleri başkalarıyla güçlü duygusal bağlar kurma eğiliminin nedenlerini açıklayan ve çocuk ile annesi arasındaki bağın,çocuğun güvenlik hissi ve psikolojik gelişimi üzerindeki önemini tanımlayan bir yaklaşım olduğunu ileri sürmektedir (Bretherton, 1992)

Çocuk ile onu yetiştiren arasındaki ilişkinin önemine dikkat çeken Bowlby ortaya koyduğu kurama “bağlanma” adını verdi.Anne ile çocuk arasında kurulan ilişkinin çocuk için güvenli bir dünya sağladığını,çocuğun ailesi dışındaki insanlarla yeni yaşantılara uzanmasında da çok önemli bir rol oynadığını ifade etti.

Anne ve babanın çocuklarının fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını nasıl ve ne kadar karşıladıklarına bağlı olarak, çocuğun güven ve güvensizlik duyguları gelişmektedir. Çocuğun ilk yıllarda ebeveynleriyle güvenli bir bağlanma ilişkisi geliştirememesi sonraki yaşamında psikolojik gelişimini aksatmakta ve yetişkinlikte sağlıklı, yakın ilişkiler kurma yeteneğini azaltmaktadır. (Bosma ve Gerslma, 2003).Ainsworth ve Bowlby’e göre (1991) bağlanma,insanın yaşamındaki önemli kişiler ile (significant others), özellikle stres altındayken yakınlaşmayı arama ve sürdürme ile karakterize olan duygusal bir bağdır.

Bowlby’e göre çocuğa birincil bakım verenler ile diğer önemli kişiler arasında duygusal ve sosyal bir bağ oluşur. Bu bağın belirleyicisi yakınlık ve duyarlılıktır. Başlangıçta çocuklar bağlanma ile ilgili davranışlarını ona yakın ve ulaşılabilir herhangi bir yetişkine yönlendirebilirler ama bebeğin ayrıldığında tepki verdiği ve onunla yakınlık kurmak istediği kişi bebeğin bağlanma figürüdür. Bağlanma figürünün, stres durumlarında üç temel işlevi vardır: yakınlık sağlama, güvenlik üssü ve güvenli bir sığınak olma. Bağlanma kuramına göre bebeğin yetersizliğinden dolayı sadece ona bakım veren ve buna istekli bir yetişkinin varlığı sayesinde hayatta kalabilmektedir.

0-2 yaş döneminde bebeğin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığı ve bunun derecesine göre bebekte güven ve güvensizlik duygusu oluşmaktadır. Bağlanma figürü yakın olduğunda bebek, bağlanma figürü dışındaki insanlarla ilişki kurabileceği ve çevreyi araştırabileceği bir güvenlik üssüne sahip olmaktadır. Sonuç olarak, bebek doğal seçilim sürecinde yakınlık ve bakım sağlamaya yönelik davranışlar geliştirmeye başlar. Bunun sonucunda bebek ilerleyen zamanda yakınlık sağlamaya uygun davranışlar geliştirmeye başlar.

Bebeğin geliştirdiği bu davranışlar, aynı amaca hizmet eden benzer davranışlardan oluştuğu için bir “davranışsal sistem” olarak değerlendirilir. Bağlanma figürü,kendisi uzaklaştığında, bebeğin yaşadığı sıkıntıyı, döndüğünde yatıştırmakta böylece güvenli bir sığınak işlevi görmektedir (Hazan ve Shaver, 2000).

Bağlanma kişisinin “yeterince yakın, olumlu tepkisel ve onaylayıcı mı?” Sorusu davranışsal bağlanma sistemiyle açıklanmaktadır. Bağlanma sistemi duygular ve değerlendirmeler sonucunda oluşan davranışları temsil eder. Bağlanma genel olarak keşif, bakım, toplumsallık ve cinsel birleşmeyi de içeren iç içe geçmiş ve belirgin davranışsal sistemler olarak tanımlanabilir. Sistemlerden her biri birbirinden bağımsız işlevleri yerine getirir. Bağlanma bebeklik ve ilk çocukluk sürecinde en etkili ve belirgin sistemdir. Bu sistemin tam olarak etkin olması diğer sistemleri de tetikler ve onlar için işaret fişeği niteliği taşır. Birey aile içerisinde güvenliği yaşarsa bağlanma sistemi diğer sistemlerle etkileşim için hazır hale gelir. Çocuk güvenli bağlanma sürecindeyken de bağlanma figürünün ulaşılabilirliğini daima kontrol eder. Başka bir deyişle, çocuk gereksinim duyduğu anda yanında karşılık bulabileceği birinin olması durumunda sosyal ortamlara katılmak, oyun oynamak, etrafı keşfetmek için kendini yeteri kadar güvende hisseder.

Bowlby dönemine göre ortaya çıkan tepkilerin oldukça uyumlu olduğunu söyler. Bireyin annesiyle geliştirdiği bağlanma stiline göre kendine ve çevresine karşı zihinsel (menthal representation) ya da içsel çalışan modeller( internal working models) diye adlandırılan yapılar geliştirdiğini söyler.

2.1İçsel Çalışan Modeller

Bağlanma kuramının önemli kavramlarından olan “içsel çalışan modellere (internal working models) göre, insanın kendini ve başkalarını algılamasına göre oluşturduğu zihinsel temsilleri vardır. Çocukların erken dönemde anneleriyle ya da bağlanma figürleriyle olan etkileşimleri içselleştirdikleri ve bu bireylerin etkileşimlerinin bağlanmalarını da şekillendirdikleri görülmüştür. Bireyler yeni ilişki kurarken bu temsillerden hareket etmektedirler. Bireylerin kendilerini değerlendirmesi ve dünyayı algılayış biçimlerini belirleyen şey erken dönem çocukluk yaşantılarında bağlanma figürleriyle kurdukları ilişki ve etkileşimdir. Bireyin bağlanma figürleriyle kurduğu ilişkideki zihinsel ve duygusal parametreler ilişkiyi belirlerken, yine bireyin kendini algılayışını belirleyen şey bağlanma figürünün bunu kabul edip etmediğidir. (Bretherton ve Munholland) (1999)

Bireyin geliştirmiş olduğu zihinsel temsiller bağlanma figürü ile kişinin bağlanma ile ilgili davranışlarını, düşüncelerini, duygu düzenlemesini, yorumlamasını ve tahmin etmesini sağlamaktadır. Bağlanma sistemi, sıkıntı sinyallerinin öncelikle temel bakım veren kişi olmak üzere sosyal çevre tarafından organize edilen ve düzenlenen organizma düzeyinde bir sistem olarak tanımlanmaktadır. Bebekler anneleriyle kurmuş oldukları ilişkide bir etkileşim ve iletişim halindedirler. Bu etkileşim ve iletişim sürecinde tekrar eden davranışlara ve etkileşimlere göre beklentilerini ve davranışlarını düzenlemektedirler. Bakım veren ve bebek arasında oluşan bilişsel temsillere (içsel çalışan modeller) göre bakım verenin ulaşılabilirliğini ve tepkiselliğini bebek tahmin edebilmektedir. (Hazan ve Shaver, 1994). Çocukluk döneminde oluşan bu içsel çalışan modeller yetişkin bağlanma davranışlarını da belirlemektedir. Bowlby(2012)’ye göre içsel çalışan modeller bireylerin daha sonra kuracakları ilişkilerdeki bireyler ve çevrelere göre uyarlanabilmektedir.

Yani ileriki dönemde kurulan ilişkiler, kurulan ilişkinin boyutuna ve derinliğine bağlı olarak bağlanma biçimlerini değiştirebilmektedir. (Egeland, Jacobvitz ve Sroufe, 1988). Örneğin, korkulu bağlanma geliştirmiş bir birey, daha sonra kuracağı ilişkide reddedilme ya da terk edilme durumu ile karşılaşırsa bireyin geliştirmiş olduğu korkulu stil güvensiz stile dönüşebilmektedir.İçsel çalışan modeller otomatik olarak başkalarının amaçlarını ve niyetlerini tahmin etmeye rehberlik eder. Kendiliğimiz ve başka insanlar için geliştirdiğimiz bu modeller,etkileşim halinde birbirlerine dönüt vererek zihinsel modelimizin kararlılık göstermesine katkıda bulunurlar. (Güngör, 2000)

3.YETİŞKİNLİKTE BAĞLANMA


Kişinin ilk çocukluk döneminde bağlanma figürüyle kurmuş olduğu ilişkiye bakarak ileriki dönemlerinde kurmuş olduğu ilişkiyi anlayabiliriz. İlk çocukluk dönemindeki bağlanma stili yetişkinlik döneminde kurulan bağlanma ilişkilerine benzerlik gösterse de birçok farklılıkta barındırmaktadır. Çocukluk ve yetişkinlik döneminde gösterilen bağlanma davranışlarının birçok farklılıkları vardır. Bu farklılıkların başında çocukluk döneminde bağlanma, çocuk ve bakım veren kişisi arasında gerçekleşirken yetişkinlik döneminde bağlanma ilişkisi, kişinin kendisinin seçtiği ve genellikle kendi yaş düzeyinde bir partnerle karşılıklı gelişir. Kişi yetişkinlik döneminde bağlanma figürüyle ilişkisinde gerçekleşen bir ayrılık durumunda veya onunla bilgili bir stres durumu ortaya çıkığında çocukluk döneminde ki gibi bağlanma sistemlerini hayata geçiremez. Yetişkin bağlanma biçimi; bağlanma, bakım verme ve cinsel davranış sistemlerinin bütünleşmesi olarak ifade edilmektedir (Ainsworth, 1982; Hazan ve Shaver, 1994; Weiss,1982).

Yakın ilişkiler ve aşk ilişkilerindeki bireysel farklılıkları anlama ve açıklamada bağlanma teorisi önemli ipuçları vermektedir. Güvenli, kaygılı, kaçıngan, korkulu bağlanma stiline sahip bireylerin her biri ilişkilerinde farklı davranmaktadır. Örneğin güvenli bağlanma stiline sahip bir birey ilişkilerinde mutlu, geleceğe dair umutlu beklentileri olan ve eşlerine karşı da destekleyici bir ilişki geliştirir. Bunun yanında kaçıngan bağlanma stiline sahip bir birey güven duygusu zedelendiği için partnerini kıskanan ve ona yakın olmaktan korkan ve kaçınan bir tavır ortaya koyar. (Hazan ve Shaver, 1987).

Bowlby bağlanma teorisini ortaya koymuş ve araştırmalarıyla desteklemiştir. Teorisinde bağlanmanın çocuğun bakıcısıyla kurmuş olduğu ilişki neticesinde oluştuğunu ifade etmiştir. Hazan ve Shaver ( 1987) bu teoriyi geliştirerek çocuklukta geliştirilen bağlanma stilinin yetişkinlikteki yakın ilişkileri de açıkladığını ortaya koymuşlardır. Yıllar boyunca birçok sınıflandırma yetişkin bağlanma stillerini açıklamaya çalışmıştır. Yetişkinlikteki bağlanma stillerindeki farklılıklar iki dikey boyut tarafından açıklanabilmektedir; kaçınma (avoidance) ve kaygı (anxiety).

Yetişkin bağlanma biçimlerinde ki farklılıklar temel olarak kaçınma (avoidance) ve kaygı (anxiety) olarak ayrılmaktadır. Bowlby’ın çalışmalarından sonra Ainsworth ve arkadaşları (1978) literatürde “garip durum (strange situation)” olarak bilinen çalışma sonucunda bebek ve bakıcısı arasında oluşan bağlanma konusunda üç temel tip belirlemişlerdir.

Hazan ve Shaver (1987)temel bağlanma figürü ile oluşan davranış örüntülerinin bir model oluşturduğunu ve buna uygun içsel çalışan modeller geliştirdiğimizi söyler. Bu örüntüler ile modellerin yetişkin dönemde girdiğimiz yakın ilişkilerde bize yön verdiğini ve rehber olduğunu ifade eder. Hazan ve Shaver Bowlby’nin görüşlerini, romantik ilişkiler bağlamında ele alan ilk araştırmacılardır.

Hazan ve Shaver (1987) Yetişkin dönemdeki aşk ilişkilerinin bağlanma figürü ile çocukları arasında gelişen ilişkiye benzediğini fark etmişlerdir. Örnek vermek gerekirse romantik ilişki yaşayan bireyler birbirlerine yakın olmak isterler. Romantik ilişki yaşayan bireyler partnerlerinin yanında kendilerini rahat ve huzurlu hissederler. Eşinden ayrı kaldıkları dönemde kaygılı ve yalnızlık duyguları ortaya çıkar. Bunun yanında yaşamlarında gelişen ani değişiklikler ve stres durumlarında eşler birbirleri için güvenli üs (secure base) haline gelirler.Berman ve Sperling (1994) Yetişkin dönemdeki bağlanmayı bir veya birkaç kişiyle hem fiziksel hem de psikolojik yakın olmayı isteme ve bunu devam ettirme eğilimi olarak tanımlamışlardır. Buna göre bağlanma sistemi, kişinin yaşamının herhangi bir anında eyleme geçme potansiyeli taşıyan davranışsal bir sistemdir.

Bu tanıma göre bağlanma sistemi, bireyin yaşamının farklı dönemlerinde potansiyelini gerçekleştirebilmek için harekete geçmesini sağlayan davranışsal bir sistemdir. Ortaya çıkması için bilişsel aktivitelere, duygusal tepkilere ve açık davranışlara bağlıdır.
Hazan Shaver yetişkin dönemdeki aşk ilişkilerinin anne-bebek ilişkisine benzer bağlanmalar gibi olduğunu ve romantik ilişkilerin bağlanma sürecinde oluşan davranışsal sistemin bir özelliği olduğunu iddia etmişlerdir. Bu ortaya atılan teorinin yanında şu da bir gerçektir ki yetişkinlikte ki bağlanma birçok nokta açısından birbirinden farklılaşır. Çocukluk dönemindeki bağlanmanın yapısı itibariyle tamamlayıcı olduğunu ifade eden Weiss ilk çocukluk dönemindeki bağlanmada bağlanma figürünün çocuğu gözettiğini fakat kendisinin bunu elde edemediğini belirtir.Bağlanma figürü ile çocuk arasında oluşan bağlanmada çocuğun güvenlik aradığını ancak bunu bağlanma figürüne veremediğini söyler. Bunun yanında yetişkinlik döneminde bağlanmanın tek taraflı olmadığını ve karşılıklı olduğunu ifade eder.

İlişki içerisinde olan partnerler birbirlerine hem bakım verirler hem de gözetim sağlarlar ve bunu birbirlerinden elde ederler. Bir diğer farklılık, yetişkin bağlanmasında bağlanma figürünün bir akran ve karşı cinsten bir eş olmasıdır. Yetişkinlikte ilişkinin ilk dönemlerinde, birliktelik arayışının motivasyon kaynağı cinsel çekiciliktir. (Shaver ve Hazan,1993). Bireyler yetişkin dönemlerinde partnerlerine yakın olmayı ve bunu devam ettirmeye yönelik davranışlar sergilerler, bunun tam tersi durum ise partnerden ayrılma ve izole olma ve yeniden ilişki başlatma arzusu olarak gözlemlenir. Bu dönemde birey partneriyle yakınlığını korumak ve sürdürmek ister. Partnerle yaşanılan ayrılık durumunda birey olumsuz duygular yaşar ve rahatsız olur. Bunun yanında partnerle yeniden bir araya gelme durumunda haz yaşanır. Bireyler partnerleriyle güvenli bir ilişki yaşarlarsa bu ilişki doyum getirir. Bu güven ve doyuma beraber her iki partner sosyal hayattaki diğer alanlara rahatça yönelebilir.

Yetişkin bağlanmasında evli bireylerin yaşadıkları ayrılıklarda benzer tepkiler verecekleri düşünülmektedir. (Berman ve Sperling, 1994). Bowlby ayrılık, kayıp vs. gibi durumlarda ayrı kalınan ve yitirilen kişiyle kurulan ilişkinin ve bağlanmanın verilecek tepkiyi belirlediğini ifade etmiştir. (Mikulincer, Florian ve Weller, 1993).

Hangi nedenle olursa olsun bağlanma ilişkisinin kopmasından sonra verilen ilk tepki protestodur. Eşler ayrılık, ölüm, kayıp vs. durumunda belli bir dönem kaybettiği partnerini bekler. Bu dönemde kaybın geri dönüşünün olmadığının anlaşıldığı ve bunun olanaksız olduğunun görüldüğünün farkına varılmasıyla beraber depresyon ve keder dönemi gözlenir. Bu dönem hayatın her alanına sirayet eder ve genel olarak hem hayata hem de başka insanlara karşı aşırı bir duyarsızlık ve ilgisizlik hisseder. Belli bir süre sonra bunun kabullenilmesiyle beraber normal yaşantısına devam eder. (Hazen ve Shaver, 1994).

Hazan ve Shaver’in belirledikleri bağlanma biçimlerine göre, güvenli bağlanma biçimine sahip yetişkinler, romantik ilişki kurdukları bireye güvenebilirler ve hem bağlanmayı hem de bağlanılmayı kolaylıkla gerçekleştirebilirler. Yapılan farklı araştırmalarda bağlanma ve kaygı düzeylerinin ilişkiler üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Bağlanma ilişkisinde kaygının ilişkiye nasıl yön verdiği ve ilişki üzerindeki negatif etkileri araştırma konusu olmuştur. Bağlanma ilişkisinde kişilerin bağlanma sistemlerini harekete geçiren bağlanma sistemleri mevcuttur. Harekete geçen sistemler bireylerin davranışlarına, duygularına ve bilişlerine yön verir. . Collins (2006) Kaygılı bağlanma stili geliştiren kişilerin terk edilme korkuları yoğundur. Partnerinin her davranışından onu bırakacağı yönünde varsayımsal çıkarımlar yapar.

Kaygılı bağlanma stili geliştiren bireyler reddedilmeye aşırı duyarlı ve sevilmemekten korkan bireyler olarak ifade edilmiştir. Bu bireylerin bu kaygıları ve korkuları hem zihinsel yapılarına hem de davranışlarına büyük bir etki etmektedir. Bu nedenle bu kişiler negatif partner davranışı gösterirler. Bu da onların en büyük korkuları olan terk edilme ve sevilmeme durumlarıyla tekrar tekrar karşılaşmalarına neden olur. Bununla beraber kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler partnerlerini kendilerini anlamaya çalışmayan, onunla birlikte vakit geçirmekten ve onunla beraber olmaktan hoşlanmayan ve güvenilmez olarak algılarlar. Ayrıca bu bireyler ilişkilerini olumsuz ve kötü algılama eğilimindedirler. (Marques, 2010). Bir diğer bağlanma stili olan kaygılı-kararsız bağlanmaya sahip olan bireyler, yakın ilişki kurduğu partnerlerinin kendisine bağlılığını güvenilir bulmaz ve hayal kırıklığı yaşayacaklarına dair bir korku yaşarlar. Bu bireyler partnerlerine yapışan, her şeyden ve herkesten kıskanan ve duygusal yakınlığa saplantılı derecede düşkün kişilerdir. Bunun yanında kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylerin yakın ve duygusal ilişkiden kaçındıkları belirtilmektedir. Bu bireyler hem yakın ilişki kurduğu bireylerin hem de kendilerinin bağlanma ile ilgili ihtiyaçlarını görmezden gelirler. Bu bireyler yakın ilişki kurduğu insanlarla romantik ilişki kurmakta güçlük yaşarlar. (Dönmez, 2000).Güvenli bağlanma stili geliştiren bireyler stres, kayıp, boşanma gibi durumlar karşısında belli bir süre bununla baş etmede güçlük yaşasalar bile ilerleyen zaman diliminde başkalarından yardım alarak ve kendi içsel sistemlerini devreye sokarak bu durumların üstesinden gelebilmektedirler.

Kaygılı bağlanma stili geliştiren bireyler bu durumlar karşısında zaten ilişki sürecinde yaşadıkları korkuları ve kaygıları başlarına geldiği için stres durumları çok daha fazla artar. Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylerde, partnerlerinin güvenirliliği hep bir soru işaretidir. Bu nedenle psikolojik ve duygusal olarak partnerinden ayrı olma eğilimindedir. Bunlara ek olarak kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler partnerlerinin onları her zaman terk edeceklerine inanırlar. Reddedilmeye aşırı duyarlılardır ve kendilerine yönelik değerlendirmeleri negatif yöndedir. Bu bireylerin özgüvenleri düşük ve ilişkilerinde ise terk edilip terk edilmeyeceklerine dair hep bir sorunsalla karşı karşıyadırlar.


3.1 Yetişkin Bağlanma Stilleri

3.1.1 Güvenli Bağlanma Stili:

Bu stilde bireyin kendine ve başkalarına yönelik tutumu olumludur. Bu stile sahip kişiler kendilerini sevilmeye değer ve değerli olarak görürler. Aynı zamanda başkalarını da bu şekilde algılar. (Bartholomew ve Horrowitz, 1991). Bu bireyler etraflarında ki insanlarla rahat bir şekilde yakınlık kurarlar aynı zamanda da bağımsız ve özerk olabilirler. Bu bireyler gerekli gördükleri takdirde başka bireylerden de destek alabilirler.

3.1.2 Saplantılı Bağlanma Stili

Bu bağlanma modelinde olan bireyler kendilerini değersiz görür ve sevilmeye layık bulmazlar. Kendi yaptıklarına güven duymayıp hep bir onay arayışındadırlar. Başkalarının onayına muhtaçtırlar. Hep bir yakınlık ararlar ama yakınlık duygusu hissettikleri bireylerin onu terk edeceğine dair bir güvensizlik duygusuna sahiptirler. Yakınlık kurmak isterler ama terk edileceklerine dair yoğun bir kaygıları vardır.(Colins,Feeney 2004) Bu bireyler ilişkilileri konusunda takıntılıdır ve ilişkilerinde gerçekçi olmayan beklentilere sahiptirler.

3.1.3 Kayıtsız Bağlanma Stili:

Bu stile sahip bireyler başkalarına reddeder tarzı bir tutum geliştirmişlerdir. Bireyselliğine ve özgürlüğüne çok önem verir. Bağlanma figürü ile yaşadıkları elde edilemez ve sorumsuz ilişkileri bu stilin oluşmasına neden olmuştur. Bu insanlarda reddedilmekten çok korku ve kaygı yaşadıkları için başkalarından uzak dururlar ve böylece olumlu benlik tasarımlarını korurlar.( Colins ve Feeney,2004) Bu bireyler başkalarına karşı güvensizdirler ve başkalarının onu desteklemeyeceklerine dair inançları vardır. Başkalarına kendilerini açmazlar ve onlarla ilişki kurmada isteksiz davranırlar.


3.1.4 Korkulu Stil

Başka insanlara aşırı bir bağımlılıkları söz konusudur.(Davies, 2004) Bu stile sahip bireyler kendilerini sevilmeye değer ve değerli olarak algılamazlar. Başka insanları da güven duyulmayan ve reddedici olarak algılarlar. Temelde başka insanlar tarafından kabul görmeyi ve sevilmeyi arzularlar ama kabul edilmeyeceklerine ve reddedileceğine dair o kadar yoğun korkuları vardır ki yakın olmaktan kaçınırlar. (Bartholomew ve Horowitz, 1991). Başka insanlara açılma, yakın olma ve zor durumlarında yardım isteme konusunda rahatsızlık hissederler. Özgüvenlerinin az olmasından dolayı sosyal ortamlarda varlık gösteremedikleri ve atılganlık sergilemedikleri bulunmuştur. (Bartholomew ve Horowitz, 1991).


4.KAYGILI BAĞLANMA STİLİ VE ROMANTİK YAKINLIK

Romantik ilişkiler ve aşk ilişkilerinde bağlanmanın gerçekleşmesini sağlayan duygulardan en önemlileri sevgi ve şefkattir. Bu duygular bağlanmayla paralel olarak ortaya çıkar. Sevgi ve şefkat bireyin hayatında önemli ve özel olduğuna inandığı kişiden hoşlanma, onun yanında olmayı isteme ve onun yanında huzurlu ve güvende hissetmeyi ifade etmektedir. (Berscheid, 1985). Başka bir açıdan güven, kişinin daha önce yaşamış olduğu ilişkilerde edindiği tecrübeleri temel alarak hayatında özel olarak gördüğü kişinin onun beklentilerine uygun davranıp davranmaması olarak ta ifade edilebilir. Bir önceki ilişkisinde kişinin güveninin suiistimale uğraması daha sonra kuracağı yakın ilişkide güven duygusunu negatif yönde etkiler. İlişkide güven kişilerin yakın olmasını ve bağlanma düzeyini belirleyen en önemli etmendir.

Kişilerin yakın ilişkileri ile sosyal ilişkilerinin niteliğini belirleyen güven duygusu bağlanmanın temeli olarak ifade edilmektedir. İlk bağlanma ilişkisinde bağlanma figürü ile kurulan ilişkide çocuğun gereksinimleri giderilmediği takdirde daha sonraki ilişkide kişi yakın olduğu kişinin de bu ihtiyaç ve gereksinimlerini karşılamayacağına yönelik algılar geliştirir. Bu duyguyu ve algıyı en çok hisseden bağlanma stiline sahip bireyler kaçıngan ve korkulu bağlanma stiline sahip kişilerdir. Bu bağlanma stiline sahip kişiler ilk bağlanma ilişkisinde de hep reddedilme yaşantılarına sahip oldukları için güven konusunda sıkıntılar yaşamaktadırlar. (Bartholomew ve Horowitz, 1991). Bireyin partnerine duyduğu romantik yakınlık, ona karşı hissettiği pozitif, duygusal, bilişsel ve fiziksel yakınlık düzeyi olarak tanımlanmaktadır.(Moss veSchewebel, 1993).

Birey her dönemde yakın ilişki kuracağı ve bağlanacağı birilerini arar. Bu gelişimsel
olarak bir ihtiyaç olarak ifade edilebilir. Bireyin gelişimsel olarak hem psikolojik hem gelişimsel görevleri hem de ruh sağlığının stabilitesinin devamı için yakın ilişki kurması ve bağlanacağı birilerini bulması gerekmektedir. (Hook ve ark., 2003). Bağlanma ile yapılan çalışmalara bakıldığında kişinin geliştirmiş olduğu bağlanma stili, bireyin yakın ilişkileri ile romantik ilişkilerinin belirleyicisi olduğu ifade edilmektedir. (Rholes ve Simpson, 2004).Bağlanma stilleri temelde iki boyutta tanımlanmıştır; kaçınma ve kaygı. Kaçınma sitiline sahip bireyler, başka birine bağlanmaktan ve yine başka insana yakın olmaktan kaçınırlar. (Collins, Guichard, Ford ve Feeney, 2006).Kaygı stiline sahip kişiler ise terk edilmekten, reddedilmekten ve sevilmemekten kaygı ve korku duyarlar. (Collins ve diğ., 2006)

Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler, hem kendilerine hem de başkalarına karşı negatif algılara sahip oldukları için romantik ve yakın ilişki kurmak konusunda kaygı ve sıkıntı yaşarlar. (Collins, 1996; Simpson, Rholes ve Philips, 1996; Vicary ve Fraley, 2007)
Kaygılı bağlanma stili geliştiren bireyler yakın ilişkiler ve romantik ilişkilerinde güvensizlik duygusunu yoğun bir şekilde hisseder. Bu nedenle birlikte olduğu kişinin kendisinin beklentilerini ve ihtiyaçlarını karşılamayacağını düşünürler. Aşk ilişkilerinde partnerinin onu bırakacağını ve ona ihtiyaç duyduğunda bu ihtiyacının karşılanmayacağıyla ilgili endişe ve korku geliştirirler

Sonuç olarak birey yakın ilişki kurmak istemekle beraber kurmuş olduğu ilişkide terk edilme, sevilmeme, reddedilme duygularına esir olmaktadır. Bu da kurmuş olduğu ilişkinin kalitesini düşürmekte ve korkularını tekrar tekrar yaşamasına neden olmaktadır.

Kaygılı bireylerin ilişkilere bakışı ile ilgili yapılan araştırmalarda bu bireylerin yakın ilişkileri ile ilgili negatif çıkarımlar yaptıkları ve ilişkinin geleceği ile ilgili olumsuz kanılara sahip oldukları görülmüştür. (Collins, 1996). Collins ve Feeney (2004)’e göre kaygılı bireyler kendilerini ilişkide değersiz hissettikleri için yakınlık kurmaktan korkmaktadırlar ve romantik ilişkilerinde otantikliklerini kaybetme eğilimleri bulunmaktadır.

Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler hep bir onay ihtiyacı duydukları için ilişki kurmak konusunda heveslidirler. Aşk ilişkilerinde partnerlerine karşı onu kaybetme korkusu ve kaygısı nedeniyle partnerine yapışma davranışı gözlemlenir. Kişi diğer sosyal ilişkilerinde ise kontrolünü kaybetmemeye yönelik olarak baskın bir tavır sergilemektedir. Kaygılı bireylerin eşine aşırı bağımlılığı ve baskın tutumu ilişkideki güveni ve uyumu negatif bir biçimde etkilemektedir. Korkulu bağlanmada ise bireyler ilişkide istenmeyeceğini ve reddedileceğini düşündüğü için ilişki kurmak istemelerine rağmen bundan kaçınma eğilimi gösterir. (Bartholomew, 1990; Bartholomew ve Horowitz, 1991). Bunun yanında korkulu bağlanma stiline sahip bireyler yakın ilişkilerinde partnerlerine güven duymamakta, ilişkilerinde bir problemle karşılaştıklarında ise partneriyle arasına mesafe koymakta ve fiziksel yakınlıktan kaçınmaktadırlar. (Brennan, Wu ve Love, 1998 Collins ve Feeney, 2004).

Bireyin romantik ilişkilerinde yaşadığı ilişkinin yakınlık düzeyi kişinin hem psikolojik hem duygusal hem de fiziksel iyi oluş halini belirler. Yapılan araştırmalarsa bunu desteklemektedir. Eğer bir insan romantik ilişkilerinde yakın olmada başarısız oluyorsa bu bireyin çökkün ruh haline girmesine ve yalnız kalmasına neden olmaktadır.(Derlega ve Margulis,1982), Eğer kişi bu yakın olamama durumunu evlilikte yaşarsa evliliğini sürdürmede sorunlar yaşar ve evlilik hayatında mutsuz olur. (Schaefer ve Olson, 1981; Waring, McElrath, Mitchell, ve Derry, 1981), Evlilikteki mutsuzluk depresyona, psikosomatik rahatsızlıklara neden olur. (Marshall, 1989)

4.1 Kaygılı Bağlanma Stiline Sahip Bireylerin Yakın İlişki Kurma Biçimleri


Kaygılı bağlanma stili genellikle borderline kişilik bozukluğu ile karıştırılır. Borderline kişilik bozukluğunda da ilişki de kaygı düzeyi yüksektir ancak borderline yaşamının her döneminde ve her ilişkisinde bunu yaşar. Kaygılı bağlanma stili olan birey ise yaşamında onun kaygısını tetikleyecek bir ilişki yaşadığı zaman bu kaygıyı yaşar,kaygısının tetiklenmediği ilişkilerde ise kaygı düzeyi kabul edilebilir düzeydedir.(Levine.2018) Bağlanma stililleri bireylerin ilişkilerine yön veren bir sistem meydana getirir.Bu sistem bireylerin bağlanma figürlerinin uygunluğunu ve güvenirliliğini gözlemekten sorumlu bir mekanizmadır. .(Levine.2018) Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler kaygılı bağlanma sistemi geliştirirler ve bu sistem ilişkinin tehdit altında olduğuna dair adeta bir yeti geliştirir. ( Levine, Heller.2018)


Başka bağlanma stiline sahip bireylerinde kendi bağlanma stillerine uygun olarak bağlanma sistemleri vardır ve zaman zaman harekete geçtiği olur ama kaygılı bağlananlar gibi üstü kapalı, örtük ayrıntıları yorumlamazlar. ( Levine, Heller.2018) Chris Fraley İllinois Üniversitesinde yaptığı araştırmalar ile Fransa’da Blaise Pascal Üniversitesinden Paula Neidenhhal’in yaptığı araştırmalarda kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin sosyal işaretlerin görünürlüğünü ölçmenin değişik bir yolunu denediler. “Değişim filmi” tekniği adını verdikleri bir yöntem belli bir duygusal ifadenin (mesela öfke) yüzde göründüğü ve kendiliğinden aşamalı olarak nötr bir ifadeye dönüştüğü, bilgisayarda yapıldığı bir filmdi. Katılımcılardan gerçek duygunun bozulduğuna inandıkları karede filmi durdurmaları istendi. Kaygılı bağlanan insanların, duygu ifadesinin değiştiği anı diğerlerinden daha önce fark etme eğilimi olduğunu buldular. Ayrıca görev tersine çevrildiğinde – görüntü nötr başlayıp ifade değiştiğinde- yine kaygılı bağlanan insanların daha erken fark ettiklerini gördüler. Bu bulgulara göre, kaygılı bağlanma stiline sahip insanlar başkalarının duygusal ifadelerindeki değişime karşı çok daha tetikte; dahası diğerlerinin verdiği ipuçlarına karşı daha hassaslar ve doğru okuyorlar.


Bu araştırmalara bakıldığında içerisinde bir uyarı barındırdığı da görülecektir. Çalışma gösteriyor ki kaygılı bağlanan insanlar yargıya varma konusunda fazla aceleci ve bunu yaptıklarında insanların duygu durumlarını yorumlama eğiliminde oluyorlar. ( Levine, Heller.2018) Deney kaygılı katılımcıların biraz daha fazla beklemeleri ve bir yargıya varmadan önce biraz daha bilgi edinmeleri şeklinde tasarlandığında, diğer katılımcıların avantajlı duruma geçtiği görüldü. Bu, kaygılı bağlanma stili sahibi biri için önemli bir ders niteliği taşımakta. Bu derste kaygılı bağlanan bireylerin tepki vermeden ve bir sonuca varmadan önce biraz daha beklemeleri, çevresinde olan bitenleri çözecek olağanüstü yetenekleri olmalarına rağmen biraz daha beklemeleri durumunda birçok şeyi daha iyi anlayabileceklerini ortaya koymuştur. .(Levine.2018)


Kaygılı bağlanma stiline sahip insanlar, diğerlerinden çak daha hızlı harekete geçer. Çok fazla detay fark ederler ve partnerlerinin beden dili olumsuz ya da reddeder şekilde olduğunda bunu hissederler. Bağlanma sistemi harekete geçtikten sonra düşünceleri tek bir amaç için çalışır: partneriyle yeniden yakınlık kurmak. Bu düşüncelere harekete geçirme stratejileri denir. Harekete geçirme stratejileri, sizi eşinize duygusal ya da fiziksel olarak daha yakın olmaya itecek düşünceler ve duygulardır. Eşiniz güvenliğinizi yeniden tesis edecek bir şekilde karşılık verdiğinde, yeniden normal, sakin benliğinize dönebilirsiniz. .(Levine.2018)


4.2 Kaygılı bağlanma Stiline sahip Bireylerin Partnerine Yakınlık Arama İten Duygu ve Düşünceler
- Partnerini sürekli düşünmek, başka şeylere odaklanmamak.
- Partnerinin sadece iyi niteliklerini hatırlamak.
- İdealize etmek: kendi yetenek ve becerilerini küçümsemek partnerininkini abartmak.
- Sadece partneriyle iletişim kurduğunda kaybolan kaygı hissi.
- İlişki yaşadığı partnerinin tek şansı olduğuna inanmak.
- Mutsuz olsa dahi bırakmaması gerektiğine inanmak.

Harekete geçirme sistemlerinin tek bir amacı vardır partneriyle yeniden yakınlığı sağlamak. Kaygılı birey yakınlığı sağlayana kadar bu sistemlerin etkisi altında kalır. Sağlıklı düşünme yetisini kaybeder ve zamanının çoğunu bu düşünceler alır. Başka hiçbir şeye odaklanamaz adeta bu düşüncelerin esiri haline gelir. .(Levine.2018) Bu sistemleri kullanan kaygılı birey eğer partneri tarafından sakinleştirilmez ve kaygılanan bireye güven telkin edilmezse kaygılı birey bu davranışlarını daha arttıracak ve ilişkiye çok daha zarar verecek tepkisel davranışlara başvuracaktır. Tepkisel davranışlarda partnerinin her hareketinden bir anlam çıkarmak, onunla ilişki kurmak istemesine rağmen geri çekilmek, tüm olumsuzlukları ortaya saçıp her şeyin kötü olduğunu algılamaya başlamak olarak ifade edilebilir. ( Levine, Heller.2018)


Omri Gillath, Silvia bunge, Carter Wendelkwn, iki önde gelen bağlanma araştırmacısı Philip Shaver ve Mario Mikulincer ile MRG teknolojisini kullanarak yaptıkları araştırmada kaygılı bağlanma stiline sahip kadınların çeşitli ilişki senaryolarını düşünmelerini ve düşünmeyi bırakmalarını istediler. Çıkan sonuçta olumsuz senaryolar (çatışma, ayrılma, partnerin vefatı) düşünen kaygılı bağlanma stiline sahip kadınların beyninin duyguyla ilgili bölümleri, diğer bağlanma stiline sahip kadınlarınkinden daha büyük ölçüde harekete geçti. Dahası orbito frontal korteks gibi duygusal regülasyonla ilişkili bölgeler, diğer bağlanma stilindeki kadınlara kıyasla daha az aktifti. Başka bir deyişle, kaygılı bağlanma stiline sahip insanların kayıp düşüncesine daha güçlü tepkiler verdiği ve aynı zamanda olumsuz duyguları düzenlemekte kullanılan bölgelerin daha az aktif olduğu tespit edildi. Yani kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin bağlanma sisteminin aktifleşmesi sonucunda on tekrar stabil hale getirebilmek için çok daha fazla çaba sarf etikleri anlaşıldı. (Omri Gillath, Silvia bunge, Carter Wendelkwn, Philip Shaver, Mario Mikulincer,2005) ( Levine, Heller.2018)


4.3 Kaygılı Bağlanma Stilinin Diğer Bağlanma Stilleriyle Kurduğu Romantik ve Aşk İlişkileri.


Yapılan araştırmalarda farklı bağlanma stiline sahip bireylerin hangi bağlanma stiline sahip bireyler ile ilişki kurduğu ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Massachusetts Üniversitesinden Paula Pietromonaco ile İngiltere Southampton Üniversitesinden Katherina Carnelley’in yaptığı araştırma sonuçlarına göre kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler genellikle kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerle ilişki kuruyordu. Yine başka bir araştırmada Minnesota Üniversitesinde Jeffry Simpson yaptığı araştırmada kaygılı bağlanma stiline sahip kadınların daha çok kaçıngan bireyleri tercih ettiğini ortay koydu. ( Levine, Heller.2018) Pietromonaco ve Carnelly, bu durumun nedenlerine dair açıklamalarında bu iki stilin birbirini bir şekilde tamamladığını ifade etmişlerdir. Her biri diğerinin kendisine ve ilişkiye dair inançlarını teyit eder. Kaçınganların kendilerini güçlü ve bağımsız gördüklerine dair savunmacı öz algıları, diğeri onları rahat hissettiklerinde daha fazla bir yakınlığa çekmek istediğinden doğrulanır. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin de partnerlerinin verebileceğinden daha fazla yakınlık istediklerine dair algıları, önem verdikleri birileri tarafından hayal kırıklığına uğrama beklentileri gerçekleştiğinde doğrulanır. Yani böylece her bağlanma stili aşina olduğu senaryoyu tekrarlar.( Pietromonaco ve Carnelly, 2012)


Kaygılı bireyler kaçıngan bireylerle kurdukları ilişkide bağlanma stiline uygun olarak harekete geçirici sistemlere otomatik olarak devreye sokarlar. Bu da onların kaçıngan bireyleri ilgi çekici ve ulaşılmaya değer birisi olarak algılamalarına neden olur. Bu sistemin devamı kaygılı bağlanma stiline sahip bireyin kaçıngan bireyden kopamamasına neden olabilir.. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin güvenli bağlanma stiline sahip bireylerle kurdukları ilişki daha stabildir. Bu İlişkide bağlanma stiline uygun olarak çıkan harekete geçirici stratejiler ortaya çıkmaz. Bu da kurulan ilişkide kaygılı bireyin güvenli bağlanma sistemine sahip bireyden uzaklaşmasına neden olur. Kaçıngan bireyin yakınlıktan uzak durma ve ilişkiye hep bir mesafe kurması sonucunda ortaya çıkan bu stratejiler güvenli bireyin yakınlıktan korkmama ve ilişkide dürüst davranması sonucunda ortaya çıkmaz. Bu da kaygılı bireyin örüntüsüne ilk başta uymadığı için güvenli bireyden uzak durmasına yol açar. İlerleyen süreçte ise kaygılarının azalması ve stabil hale dönen kaygılı birey güvenli bireyle ilişkiye devam edebilir. (Pietromonaco ve Carnelly.2012) ( Levine, Heller.201

4.4 Yakın ve Romantik İlişiklerde Kaygılı Bağlanma Stilinin Çatışma Çözme Davranışları


Romantik ilişkilerde çatışma çıkması kaçınılmazdır. Çatışma çözme davranışı bağlanma stillerine göre farklılıklar göstermektedir. Bu konuda birçok araştırma mevcuttur. Simpson ve arkadaşları (1996) yaptıkları araştırmada romantik ilişki yaşayan çiftlerin çatışma yaşadıktan sonra partnerleriyle ilgili algılarındaki değişim bağlanma stilleriyle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu araştırma sonuçlarına göre kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin çatışma durumunda partnerleriyle ilgili algılarının negatif yönde değiştiği tespit edilmiştir.


Araştırma sonucunda cinsiyet farklılığının bağlanmada etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Kaçınmacı bağlanma stiline sahip erkeklerin partnerleriyle çatışma durumlarında partnerlerine daha az destek verdikleri görülmüş ancak kadınlarda böyle bir sonuca varılamamıştır. Bağlanma kuramının bağlanma stillerinde kadın ve erkeklere özgü bir farklılığa ilişkin bir yordaması yoktur. Araştırmacılar bu farklılığın geleneksel cinsiyet rollerine dayalı olabileceği üzerinde durmaktadır.


Araştırmada kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin önemli bir çatışma durumunda öfkelerinin ve kaygılarının yükseldiği sonucuna varılmıştır. Öfke ve kaygı durumu bireyin romantik ilişki kurduğu partneriyle ilişkisini olumsuz olarak algılamasına neden olduğu görülmüştür.


Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler bağlanma figürünün ulaşılabilirliği konusunda aşırı duyarlıdır.( Collins ve Read 1990, Hazan ve Shaver 1987) Bu nedenle çatışma veya herhangi bir kriz anında partnerinin uzaklaşması kaygılı bireyin bir taraftan kaygısını yükseltirken bir taraftan da öfkelenmesine neden olmaktadır.( Collins ve Read,1990)


4.5 Kaygılı Bağlanma Stiline Sahip Bireylerin Romantik ilişkilerde Kıskançlık Gösterme Durumları İle İlgili Yapılan Çalışmalar.


Romantik ve aşk ilişkilerinde bağlanma stillerinin etkisi ile ilgili çalışmalar fazla sayıda olmasa da son dönemde bu yönde çalışmalar artış göstermeye başlamıştır. (Örn; Arslan, 2015; Çapkın, 2012; Levy ve Kelly, 2010; Marazziti ve ark., 2010; Tagler ve Gentry, 2011; Yeter, 2016) Bağlanma stilleri ile romantik kıskançlık arasındaki ilişkiye bakıldığında; bağlanma ve kıskançlığın ilişkiyi sürdüren süreç olma; sevilen birinden gerçek ya da olası bir ayrılma;kendiliğin ve ilişkilerin zihinsel modeli olma; öfke, korku, üzüntü gibi duyguları içerme gibiortak özelliklere sahip olduğu bazı araştırmacılar tarafından belirtilmiştir (Sharpsteen ve Kirkpatrick, 1997). Kıskançlık ve bağlanma stilleri arasında yukarıda sayılan benzerlikler olduğu gibi bunun yanında çeşitli nedenlerden dolayı bağlanma kıskançlık ilişkisi farklılaşmaktadır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki kişilerin kıskançlık düzeyleri sahip oldukları bağlanma stiline göre değişmektedir.

Karakurt’un (2001) üniversite öğrencilerinin romantik kıskançlık ve bağlanma boyutları arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmasında; kişilerin bağlanma stilleri ile bilişsel ve duygusal kıskançlıkları arasında bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanında bağlanma stilleri ile davranışsal kıskançlık arasında anlamlı bir ilişki olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Güvenli bağlanma stiline sahip bireylere nazaran kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin davranışsal kıskançlık düzeylerinin yüksek olduğu saptanmıştır.
Bu araştırmada aynı zamanda bağlanma stillerinin kıskançlığa verilen tepkiler olan şüphe, korku, kaygı üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kaygılı bağlanma stiline sahip kişilerde güvenli bağlanma stiline sahip kişilere göre daha yüksek düzeyde yetersizlik ve olumsuz duygular olduğu saptanmıştır.



Karakurt’un (2001) yaptığı çalışmasına benzer sonuçlara ulaşan Çapkın (2012) kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin, kıskançlığın bilişsel alt boyutu ile bir ilişkisi olduğu, bunun yanında kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin kıskançlığın bir diğer alt boyutu olan kaçınma ile arasında anlamlı bir ilişkisi olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Yeter’in (2016) yaptığı araştırmada ise, kıskançlık ile kaygılı bağlanma stili arasında bir ilişki olmadığı bunun yanında güvenli bağlanma stili ile kıskançlık arasında negatif bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır.


Kıskançlık ve bağlanma stillerini inceleyen bir diğer araştırmada Arslan (2015) ; kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin kıskançlık durumlarında iletişimlerinin bozulma eğilimi gösterdiği ve duygu durumlarının olumsuz etkilendiği sonucuna ulaşmıştır. Ancak güvenli bağlanma stiline sahip bireylerin kıskançlık durumlarında, kaygılı bağlanma stiline sahip bireylere göre iletişimlerinin ve duygu durumlarının daha az etkilendiği bulgularına ulaşmıştır.


Ülkemizde yapılan çalışmaların yanında yurt dışında da romantik ilişkiler ile kıskançlık arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar yapılmıştır. Sharspsten ve Kirkpatrick (1997) yaptıkları araştırmada kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin güvenli bağlanma stiline sahip bireylere göre daha fazla kıskançlık gösterdikleri sonucuna ulaşılmıştır. Benzer bir çalışmada Hazan ve Shaver ‘ de (1987) kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin, diğer bağlanma stillerine nazaran kıskançlık düzeylerinin yüksek olduğu bulgusunu elde etmiştir. Knobloch ve arkadaşlarının (2001) yaptığı araştırmada da kaygılı bağlanma stili ile kıskançlık arasında yüksek düzeyde ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır.


Guerrero da (1998) yaptığı araştırmada bağlanma stilleri ile kıskançlık arasında ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır. Araştırma da benlik saygısı düşük bireylerin daha fazla kıskançlık gösterdiği bulgusuna da ulaşılmıştır. Bunun yanında kaygılı bağlanma ile kıskançlığın alt boyutları olan şüphe, kaybetme korkusu ve özgüven arasında ilişki olduğu sonucuna varılmıştır.


SONUÇ


Bowlby bağlanmayı kişinin doğumundan ölümüne kadar devam edecek bir süreç olarak ifade etmiştir. İlk bebeklik döneminde anne ile kurulan ilişkide bağlanma ilişkisi başlar. Bu ilişkide anne çocuğun ihtiyaçlarını yerinde ve yeterince karşılarsa ve çocuğun ihtiyaç duyduğu zamanda yanında olursa anne ile bebek arasında güvenli bir bağlanma oluşur. Güvenli bağlanma ilişkisi oluşturacak bir ilişkinin olmaması durumunda ise annenin bebeğe yaklaşım tarzına göre kaygılı, korkulu, saplantılı ve kaçıngan bağlanma stilleri gelişir.


Bowlby’nin bağlanma ile ilgili çalışmalardan sonra birçok araştırmacı ilk bebeklik döneminde anne çocuk arasındaki ilişkiye yönelmişve birçok araştırma yapmıştır. Bu çalışmalardan çıkan sonuç; 0-2 yaş döneminde anne ile bebek arasında kurulan ilişkinin çok önemli olduğu ve bağlanma ilişkisinin temelinin bu dönemde atıldığına yöneliktir. Bu çalışmaların ardından yavaş yavaş bağlanma stillerinin kişinin ergenlik, gençlik ve yetişkinlikteki görünümleri incelenmeye başlanmıştır. Günümüzde yetişkin bağlanması ile ilgili araştırmalar yapılmakla beraber, bağlanma stillerinin romantik ve aşk ilişkileri konusuyla ilgili yeni yeni araştırmalar yapılmaktadır.


Kaygılı bağlanma stilinin romantik ve aşk ilişkilerini inceleyen araştırmalarda bu bağlanma stiline sahip bireylerin diğer bağlanma stiline sahip bireylerle ilişki kurma biçimleri incelenmiştir. Bu araştırmalarda kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin eş seçme, romantik ilişki kurma ve sürdürme, ilişki yaşadığı bireyleri kıskanma düzeyleri incelenmiştir. Sonuç olarak bu bağlanma stiline sahip bireylerin kendilerine ve ilişki yaşadığı bireylere güvenmediği, ilişkideki kriz anlarında hemen her şeyi olumsuz algıladıkları ve ilişkilerini istikrarlı bir şekilde sürdüremedikleri görülmüştür.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Yetişkin Bağlanma Stilleri ve Romantik İlişkileri." başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Lütfi ATABEY'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Lütfi ATABEY'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     5 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Lütfi ATABEY Fotoğraf
Psk.Lütfi ATABEY
Ankara (Online hizmet de veriyor)
Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi9 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Lütfi ATABEY'in Makaleleri
► Bağlanma Stilleri Psk.Yağmur Erişen YALDIZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,964 uzman makalesi arasında 'Yetişkin Bağlanma Stilleri ve Romantik İlişkileri.' başlığıyla benzeşen toplam 18 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Sınav Kaygısı Nedenleri Aralık 2019
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


13:43
Top