2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Meme Büyütme Ameliyatı ve Komplikasyonları
MAKALE #3150 © Yazan Prof.Dr.Serdar ÖZTÜRK | Yayın Haziran 2009 | 11,083 Okuyucu
İMPLANT (PROTEZ)

Scales, başarılı olacak bir implantın özelliklerini fiziksel ve fizyolojik olarak ortaya koymuştur;
  • Doku sıvısını geçirmeyecek özellikte olmalı
  • Kimyasal olarak inert olmalı
  • İrritan olmamalı (inflamatuar ve yabancı cisim reaksiyonuna neden olmamalı)
  • Karsinojen olmamalı
  • Allerjik olmamalı
  • Mekanik gerilimlere dayanıklı olmalı
  • İstenen form ve şekilde yerleştirilmeye müsait olmalı
  • Sterilize edilmeye müsait olmalı
Çeşitli farklılıklar gösteren implantlar mevcuttur. Bunlar
1. içerdiği maddenin çeşidi
2. yüzey dokusu
3. volümü
4. şekli
Salin veya silikon jell implant gibi tüm modern implantların dış yüzeyi silikon elastomerleri ile kaplıdır. Bu silikon tabakanın kimyasal kompozisyonu, 14 prekürsörden meydana gelen kompleks bir yapıdır. Bu tabakanın yapısındaki polimerler silika ile bileşik halde bulunurlar.
Beş tip meme implantı tanımlanmıştır
1)Silikon-jel ile şişirilmiş
2)Salin ile şişirilmiş
3)Çift lümenli ve jel ile şişirilmiş
4)Poliüretan ile kaplı ve jel ile şişirilmiş
5)Silikon yapıda ve jel ile şişirilmiş implantlar
Yaklaşık 10 yıl önce A.B.D. de İlaç ve Gıda Dairesi tarafından silikon implantların kullanımı sınırlandırılmış ve implant seçenekleri bu yüzden oldukça daraltılmış ve kozmetik meme büyütme mammoplastisinde salin implantlar tek seçenek haline gelmiştir. Silikon implantlar A.B.D. de yalnızca sekonder meme augmentasyonlarında ve F.D.A. destekli araştırmalarda kullanılabilmektedir. Oysa bu günlerde yapılan araştırmalar sonucunda silikon jel implantların kullanımı sonrasında sistemik medikal hastalıkların, konnektif doku hastalıklarının veya kanser gelişiminin rastlandığına dair kanıt bulunamamıştır. Son on yılda üretim ve kalite standartlarının yükselmesi, implant kalite ve dizaynlarının ilerlemesi, oldukça düşük sızdırma riski mevcut silikon elastomer dış yapıların ve sıkı ve yapışkan silikon jellerin üretimi, implantların dış yüzey dokularının sağlamlaştırılması sayesinde silikon jel implantlar kaliteli ve güvenli hale gelmişlerdir.
Anatomik şekilli veya damla şekilli implant terimi vertikal aksisinin horizontal aksisinden farklı bir boyutta olduğunu tanımlamak için kullanılmaktadır. Anatomik şekilli implantlar üst poldeki kabarıklığın azaltılması, distorsiyonun önlenmesi ve implant hacminin alt meme tarafından karşılanarak çok daha estetik bir sonuç elde edilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Özellikle ince, yüksek meme altı kıvrımı olan, vertikal veya horizontal göğüs deformiteli hastalar ile pitotik memelerde ileri derecede üst pol kabarıklığının ve distorsiyonun önlenmesi amacıyla anatomik şekilli (damla şekil) implantlar kullanılabilir.
Jel ile doldurulmuş implantlar
Cronin ve Gerow tarafından dizayn edilmiş olan jel ile doldurulmuş damla şekilli protezlerin posterioru dakron ile kaplıdır. Modifikasyonları üretilen bu basit dizayn ile kapsüler kontraktür oranının düşürülmesi hedeflenmiştir; ilk olarak dakron kaplama kaldırılmış ve duvarlar bu sayede inceltilmiş, en son olarakta damla şeklindeki dizayn terk edilerek, daha yumuşak, düşük profilli yumuşak implantlar kullanılmaya başlanmıştır.
İlk protez içinden sızma, 1970’lerin sonunda rapor edilmiştir. Silikonun “kanama” veya “terleme” fenomeni olarak adlandırılan bu fenomen, implantın hava ile temas etmesinin ardından, günler sonra gelişen yapışkan duruma geçmesidir ve bu laboratuar ortamında gösterilmiştir. Buna cevap olarak, Dow-Corning, silastic 2 implantını geliştirmiş ve klasik jel implantın içine bir silikon “bariyer” yerleştirilmesi ile bu fenomenin 1/10 oranına düşeceğini iddia etmiştir. Bu düşük sızdırma oranına sahip implantlar için yapılan fare ve ratlarda invivo çalışmalarda, kontraktür oluşma şiddeti ve sıklığı karşılaştırıldığında, konvansiyonel veya klasik implantlardan daha düşük oranda olduğu gözlenmiştir.
Şişirilebilen İmplantlar
Arion, şişirilebilen ilk implantı 1965 yılında tarif etmiştir. Dow-Corning versiyonu Regnault tarafından denenmiş ve 1972 yılında sonuçlarını yayınlamıştır. Bu prototip implant simaplast adıyla pazarlanmış ve Rees, Guy ve Coburn tarafından kullanılmış ve deneyimleri 1973 yılında yayınlanmıştır. Diğer üretici firmalarda kendi üretimi olan şişirilebilir implantları piyasaya sürmüşlerdir.
Şişirilebilir meme implantlarına olan bu heves, bu implantın güvenilmez oluşu nedeni ile, giderek azalmaya başladı. İmplanttaki beklenmedik şekilde oluşan bu inme ve sönme, ilk önce valv’indeki bir kaçağa bağlandı, ancak daha sonra yapılan araştırmalar, silikon implantın kendi yapısındaki çatlakların bu sönmenin sorumlusu olduğunu ortaya çıktı. Heyer-Schulte implantlarında sönme insidansı %0.5-16 olarak yayınlandı.
Üretici firmalar, bu yüksek sönme oranına cevap olarak daha kalın tabakalı ve katlantı yorgunluğuna engel olarak silikon implantlar geliştirdiler ve portlarda değişiklik yaptılar. Bu değişikliklerin başarısı, uzun dönemde yapılan klinik çalışmalar ile ortaya konulacaktır. Şu an bu konuda yeterli çalışma yoktur.
Prepektoral olarak yerleştirilen salin ile dolu implantlarda, jel ile dolu implantlara göre daha iyi sonuçlar alınmıştır. Gylbert ve arkadaşlarının yaptıkları araştırmalara göre,salin ile dolu implantlar daha tatmin edici ve meme dolgunluğunu sağlayıcı sonuçlar alınmıştır. Her iki grup arasında deri kırışıklığı ile ilgili fark bulunmamış. Kontraktür ve sönme komplikasyon oranları ise, salin implantlarda %30 ve jel implantlarda %50 olarak bulunmuştur. Komplikasyon olarak sönme meydana gelmiş hastaların hepsinde tekrar operasyon gerekmiştir. Buna rağmen jel implant bulunan grupta meydana gelen kapsüler kontraktürlerin %85 inde hastalar bu durumdan rahatsız olmamışlar ve tekrar cerrahi gerekmemiştir.
Çift Lümenli İmplantlar
Çift lümenli implantları üreten firmalar, kapsüler kontraktür oluşumunu jel ile dolu ve şişirilebilir implantlar ile kombine ederek ortadan kaldırabileceklerini öne sürmüşler. Steroid ve antibiyotikler salin ile karıştırılarak implantın dış rezervuarına yerleştirilmişler ve yarı geçirgen dış membrandan yavaş difüzyona uğratılmışlar bununla beraber yarı geçirgenlik sayesinde jelin difüze olmasını engellemişlerdir. Salin ile dolu lümen sayesinde, implantta kapsüler kontraktür meydana gelirse, perkutanöz olarak aspire edilerek daha doğal meme şekli elde edilebileceğini öne sürmüşlerdir. Buna ek olarak dış lümende bir yırtılma meydana gelse bile, geriye kalan jel tabakası sayesinde meme şeklini kısmen korumuş olur.
Ellenberg ve Braun 291 hastada yaptıkları çalışmada Jel ile şişirilmiş ve steroid içeren çift lümenli implantları karşılaştırmışlardır. Kapsüler kontraktür meydana gelme insidansı, çift lümenli implantlarda oldukça düşük bulunmuştur.
Becker, salin ve jel rezervuardan oluşan expander protezini tanımlamıştır. Bu implant, içlümen salin ile doludur ve bunu çevreleyen silikon jel tabakadan oluşmuştur. İç rezervuardaki salin, iki valv sistemiyle dış ortamla ilişkilidir ve istenen volümün sağlanmasının ardından bu valvler çıkarılır. Becker implant, istenen yoğunlukta meme dokusu elde etmeyi, jel implant sayesinde daha az kaçak olmasını sağlamayı, salin implantın tek başına olduğunda meydana gelen kollapsa meyili azaltmayı, doku expanderi gibi kolay şişirilebilmesini amaçlar. Ancak implantın valv çıkarılması operasyonu sırasında enfekte olma gibi bir riski de vardır.
Becker, 200 hasta üzerinde yaptığı expander implant yerleştirilmesi operasyonu sonrasında kapsüler kontraktür oranını %5 olarak açıklamıştır.
Poliüretan İle Çevrili Jel İmplantlar
Meme büyütme ameliyatlarında poliüretan süngerler kullanımının başarısız sonuçlarına rağmen, 1970 lerde Ashley bu konudaki çalışmalarını sürdürmüş ve silikon jel doldurulmuş implantı ince bir poliüretan tabaka ile çevirerek Naturel-Y-protezi elde etmiştir. İki yıl sonra bu implantı uyguladığı 200 hastalık serisini yayınlamış ve bu implantın yeni versiyonları üzerinde de çalışmıştır. Birçok otör, PU implantın %3 den az enfeksiyon ve kapsüler kontraktür komplikasyonu oluşturduğunu açıklamışlardır.
Brand, PU implantı ratlara yerleştirmiş ve 12 ay boyunca oluşan doku değişikliklerini incelemiş. Poliüretan tabakanın, uzamış yabancı cisim reaksiyonuna, makrofaj ve dev hücrelerin ortamda artmasına, histiosit artışına, vasküler geçirgenliğin artışına ve fibröz doku oluşumunun hızlandığına sebep olduğunu gördü. Poliüretan kılıfın parçalanmasının bu inflamasyon kaskadını ortaya çıkardığını açıkladı. 12 ayın sonunta hayatta kalan 2 rat üzerinde yaptığı incelemelerde, dikkate değer şekilde implantasyondan sonra erken dönemlerde meydana gelen kalın kapsülün, daha sonra giderek küçüldüğünü görmüşler ve bu fenomeni şu şekilde açıklamışlardır; yumuşak yüzeyli silikon implantlar devamlı kollajenöz makrokapsüler gelişim ile uyum içinde tüm kapsüler elementleri çekerler. Poliüretan ile çevrili implantlarda ise oluşan süngerimsi fibrotik doku, kontraktif güçleri mikrokapsüller arasında dağıtır ve yönünü değiştirir (Brand 1984).
Salvatore ve arkadaşları, poliüretan kapsülün poröz yapısını ve por yoğunluğunu değiştirerek, oluşan doku değişikliklerini incelemişler, küçük porlu kapsülle hızlı ve yoğun kollajenöz doku oluşturduğunu, büyük poröz yapıda ise yavaş dolan gevşek areolar dokunun çok az miktarda kollajen ile birlikte oluştuğunu görmüşler. Picha ve Siedlak, poliüretan ile çevrili jel implantın düşük oranda kapsüler kontraktür oluşturma nedenini poliüretanın kendi yapısından çok yüzey morfolojisine bağlamışlardır.
Hestek ve arkadaşları PU çevrili implantlarla yaptıkları geniş hasta serili meme augmentasyonlarında, %0.2 oranda baker 3 ve 4 tipi kontraktür oluştuğunu ve protezin pektoral kasın üzerine veya altına yerleştirilmesi ile kontraktür oluşumunun etkilenmediğini açıklamışlardır. Herhangi bir sebeple implantın çıkarılması gereken hastalarda, parmak diseksiyonu ile jel koru PU kapsülden ayırmış ve sadece jel koru çıkarmış. Daha büyük oranda total kapsülektomi yapılan hastalarda inatçı organizmalarla oluşan enfeksiyonların meydana geldiğini öne sürmüştür.
Pensini PU kaplı protezler ile 14 yıllık deneyimlerini açıklamış ve 20 hastadan 1 inde (%5) hematom, 3 kapsüler kontraktür (%15) meydana gelmiştir. Kapsül gelişimi ortalama 6.3 yıl sonra meydana gelmiş. Subkutanöz mastektomi sonrası yapılan PU implant yerleştirilmesinin ardından yüksek oranda (%22) kapsüler kontraktür geliştiğini ve postmastektomi sonrası yapılan rekonstrüksiyonda expojur ve rüptür gelişiminin daha fazla olduğunu görmüş ve daha dayanıklı replicon implant kullanmaya başlamıştır. 220 hastalık serisinde sadece 1 hastada S.Aureus enfeksiyonu meydana gelmiş.
Bruck, 42 hastada bilateral augmentasyon mammoplastisi esnasında Ashleyin Naturel-Y PU kaplı protezini subglandüler olarak yerleştirmiş ve hastaları 15-17 yıl takip etmiş. Buna rağmen sonuçlar diğer tekniklerdeki gibi benzer kapsül oluşumu ile sonuçlanmış. Otör sonuç olarak PU kaplı implantların kullanılmamasını çünkü PU tabakanın yıllar içinde kötüleşmesi ile implantın çıkarılmasının daha da zorlaşacağını açıklamıştır.
PU tabaka silikon kılıfından aylar ve haftalar sonra ayrılır ve oluşan periprostatik kapsül ile inkorpere olur. Bunun sonrasında yabancı cisim dev hücreli enflamasyon meydana gelir ve fragmente PU meydana gelen microenkapsülasyon ile birden çok yönde kontraktil güçlere maruz kalır ama bu güçlerin her biri diğerini nötralize eder. Bu yüzden daha az oranda kapsül kontraktürü oluşur.
1991 yılında PU kaplı implantlar, PU yıkım ürünlerinin toksisitesi nedeniyle üreticisi olan BMS ve Surgitec tarafından piyasadan toplandı. Bu implant yumuşak ve kolay şekle girebilmesi nedeniyle polyester PU dan yapılmıştı. İnvivo deneyler ile hidroliz ile degrade olacak bu PU, vücut esterazları ile parçalanarak TDI (toluen di izosiyanat) ın kardiotoksik olan TDA (toluen di amin) meydana gelir. TDI piyasada astma benzeri alerjik reaksiyon meydana getirmek için kullanılmakta, PU implant kullanılan hastaların idrarında yaptıkları araştırmada, PU ın TDA ya degrade olarak idrarla atıldığını buldular.
Batich ve Williams’ın invitro yaptığı çalışmalarda ise PDA nın kanser riskini 1 milyonda 1 oranda arttırdığı açıklandı ve FDA da bu verilen doğru olduğunu açıkladı.
Pürüzlü Yüzeyli İmplantlar
Augmentasyon mammoplasti sonrasında oluşacak olan kapsüler kontraktür oranını azaltmak için bu tip implantlar geliştirilmeye başlandı. 1970 lerde iyon salıcıların geliştirilmesi ile biyolojik implant materyallerinin yüzeyini değiştirme şansı elde edildi. Picha ve arkadaşları, çeşitli boyutlardaki implantların yüzeyini iyonize ettikten sonra bu yüzeylere kollojen ilerleyişini araştırdılar ve en kullanışlı yüzeyi saptamaya çalıştılar.
İyon ile ışınlanmış mikro-dokumalı implant yüzeylerinde, implantı saran yumuşak dokunun cevap olarak sıkı sarılı ve organize bir kollojen kapsül tabakası meydana getirdiği görüldü. Picha, pürüzlü yüzeyli implantların çevresindeki kollojen kapsülün, düz yüzeyli olana göre daha az organize olduğunu ve daha az yoğun olduğunu gördü.
Cherup ve arkadaşlarıda düz yüzeyli implantlarla, dokumalı pittsburg implantının çevresi 1 mm.lik silindirik dokumalardan oluşmaktaydı. Kapsül yüzeyindeki fibroblast ve myofibroblastların düz yüzeyli implantlarda daha organize kollojen tabakası meydana getirdiğini gözlediler.
Ersek, uzun dönemde dokumalı yüzeyli implantların klinik sonuçları ile ilgili tek çalışmayı yapmıştır. En az 2 ay ve ortalama 1 yıl hastalar takip edilmiş. %4.8 oranında baker 3 ve üstü kapsüler kontraktür oranı bildirmiş. İmplantasyondan 1 ay sonra kapsül oluşmuş ve erken tedavide metilprednisolon ve drenaj uygulanarak 3 hastada yumuşak bir meme elde edilmiş.
Farklı bir çalışmada, yine Ersek ve arkadaşları 28 hastada uyguladıkları MISTI (moleküler impact surface textured implant) implantlarda, ki bu hastalardan 20 sinde daha önce düz yüzeyli implantlara karşı kapsüler kontraktür oluşmuş. Tekrar augmentasyon yapılmış bu hastaların 4 ünde komplikasyon meydana gelmiş, bunlardan 3 ünde tek taraflı fulminan fibrosis ve 1 hastada enfeksiyon, cerrahi uygulamasının ardından haftalar içinde meydana gelmiş. Kapsülektomi,steroid ile irrigasyon ve suction drenajı takiben hastalar asemptomatik hale gelmişler ve memeleri 2 yıllık takipte yumuşak olarak kalmış. Armstrong, 123 hastada MISTI implant kullanmış ve 3 yıllık takipte 4 kontraktür ile karşılaşmış.
Otolog Yağ Enjeksiyonu
Bicoll ve arkadaşları, suction lipektomi ile aldıkları yağ ile meme augmentasyonu yapmışlar. Yağ enfeksiyonu 5 cc.lik artışlarla maksimum 130 cc olarak yapılmış. Otörlere göre hastalar gayet memnun olmuş ancak yayındaki resimler ve datalar bu memnuniyeti anlatmaktan uzak. Buna ek olarak postoperatif dönemde ne kadar yağ dokusunu absorbe olduğu ve ne kadarının kaldığı ile ilgili klinik ve mammografik bir çalışma yok.
Birçok klinisyene göre, yağ nekrozu riski nedeniyle ve yağ dokusunun kalsifiye olarak palpabl kitle halini alması nedeniyle meme kanseri ile karıştırılabilir.


PREOPERATİF EVALUASYON

Meme augmentasyonundan önce anatomik değerlendirme yapılmalıdır. Özellikle dikkat edilecek noktalar;
1-Meme kitlesi ve nipple’lar arası simetri ve eksiklik
2-Vücuda göre thoraks’ın uzunluk oranı
3-Thorax ın şekli
4-Hastanın uzunluğu
Kostalar arası asimetri, pectus excavatum, pectus carinatum
Poland sendromu tam olarak ortaya konulmalı, dokümante edilmeli, prosedür buna göre belirlenmelidir.
Birçok metodla yapılacak olan operasyonda kullanılacak çeşitli boyutlarda ve çeşitte implant mevcuttur. Hastaya kullanılacak implant boyutunda plastik veya sizer, sütyen içine konularak operasyon ve implant planı yapılabilir. Bunun için şişirilebilir implant sizer larıda kullanışlı olacaktır.


İNSİZYONLAR

İmplant insersiyosunda kullanılabilecek insizyonlar; inframammary, periaerolar ve transaksiller insizyonlardır. Birçok faktör – implant planı, implant tipi, preoperatif meme hacmi, meme şekli, areolar karakteristik, iferior meme çizgisi, sekonder prosedür olması- insizyon seçimini etkilemektedir.
İnframammary;
Cronin ve gerow, subglandular yerleştirilecek implantın inframammary insizyonla yerleştirilmesini, tam vizualizasyon olması nedeniyle savunmuşlardır. Periareolar insizyon gibi çok yönlü insizyondur. Postpartum atrofisi bulunan, meme hacmi fazla, glanduler pitozu bulunan hastalarda tercih edilmektedir. Hafif pitotik memelerde skar iyi tolere edilmekle beraber, çoğunlukla istenmeyen skar nedeniyle bu yaklaşım çoğunlukla terkedilmiştir. Ayrıca meme onarımı sırasında gerçekleştirilecek tek taraflı simetri prosedürlerinde oluşan skar alt kısımdaki flep dolaşımını bozabileceğinden bu tişp insizyonlardan kesinlikle sakınılması gerekmektedir.
Periaerolar;
1970 lerin erken dönemlerinde Jenny tarafından pariaerolar yaklaşımla augmentasyon mammoplasti popülarize edildi. Rees ve arkadaşları ile Mc Kinney-Shedbalker meme dokusunun direkt içinden diseksiyon yapmışlar ancak Jones ve Tauras, inframammari foldun hemen altından subkutanöz diseksiyon yapmışlardır. Pitenguy, nipple-aerolar kompleksin içinden direk olarak transvers insizyon yapılmasını tanımlamış ve Ely, üçlü V insizyon ile intramammarial olarak ekspojuru sağlamıştır. Tüm bu tekniklerde implantın subglanduler yerleşimi planlanmıştır.
1981 yılına kadar periaerolar insizyonla subpektoral augmentasyon tanımlanmamıştır. Spear ve arkadaşları, medial periaerolar insizyonla total submusküler implant kaplanmasını düşünmüşler ancak implant parsiyel olarak kasla kuşatılabilmiştir. En çok seçildiği durum aşağı yerleşimli meme alı çizgisinin olduğu hastalardır. Tubuler tip meme hipomastisinde de periareolar insizyon sirkümareolar cilt ve parenkimal eksizyona izin verdiğinden dolayı periareolar insizyon en iyi seçim olacaktır. Periareolar insizyon kapsulektomi ve kapsulorafi ile beraber eski implantın değişmesi gereken sekonder girişimlerde ve implant malpozisyonunun düzeltilmesini gerektiren sekonder girişimlerde de iyi bir insizyon seçimi olacaktır.
Periaerolar insizyonun başlıca avantajları;
1.Skarın aerolar kenar ile gizlenebilmesi
2.Direk olarak görerek diseksiyona izin vermesi
3.Hemostazın kolay olması
4.İnframammary fold, implantın yerleşimine daha iyi uyum sağlar
5.Tübüler meme deformitesinde glandın inferior kısmı işaretlenebilir.
Dezavantajları ise;
1.Özellikle aerolar uzunluğun 3 cm.den küçük olduğu durumlarda poş oluşturulurken ekspojurun limitli olması
2.İmplantın yerleştirilmesinde küçük açıklık
3.Primer laktiferöz kanallardan artan oranda bakteriyel kontaminasyon riski
4.Nipple duyusu ve laktiferöz kanalların duyusunun engellenme riski
5.Meme dokusu üzerindeki görünür skar dokusu olup major kontrendike olduğu durum çok açık renkte areolanın bulunduğu hastalardır.
Transaksiller;
Hoehler tarafından 1973 yılında ilk kez subglandüler mammaplasti için transvers aksiller yaklaşım uygulanmıştır. Aksillaya yapılan küçük transvers insizyon ardından geniş Hegar dilatatörü ile künt diseksiyon yapılmasını takiben gland altında poş oluşturulur. Transaksiller teknikte, subpektoral implant yerleştirilmesine imkan tanır ve protezin tamamen kas ile kaplanması avantajdır.
Erken sonuçlara göre, limitli diseksiyon ve homeostaza rağmen az komplikasyon oranı bildirilmiştir. Tebbets yaptığı 600 vakalık seride 1 hematom bildirmiş, enfeksiyon oranı 0 olmuştur. Lokalizasyonu nedeniyle skar minimal olarak görülür.
1. Meme hacmi az
2. Yüksek meme yerleşimli
3. Küçük areolar çaplı hastalarda iyi bir tercihtir.
4. Meme altı çizgisinin belirsiz olduğu
Genellikle tip I pitozlarda kullanılabilen bu teknik ile Barnett, orta dereceli ptotik memelerde transaksiller subpektoral tekniğin yetersiz olduğu ve büyük augmentasyonlarda uyumsuzluk olduğu suçlamasına karşı, inframamary folddaki genişleyen pektoral fasyanın glanduler dokuyu öne itmesini anterior parankimal sürürme manevrası ile açıklamıştır. Ayrıca bu teknik subglanduler augmentasyon için pratik bir yaklaşım değildir. Kontrendikasyonu ise ubuler tip memelerdir.
Sekonder prosedürlerde genellikle aksiller insizyon kontrendikasyon oluşturur.

İMPLANT POŞU

1.Subglandüler:
Meme büyütme mammoplastisinin ilk uygulandığı dönemlerden bu yana subglandüler plan kullanılmaktadır. Özellikle ciltaltı meme dokusu yeterli hastalarda kullanılabilir. Tersi olarak yetersiz ciltaltı dokusu olanhastalarda kullanıldığında meme üst polünde keskin bir geçiş hattı görünür ki bu kesinlikle istenmeyen bir durumdur. Ayrıca yapılan çalışmalarda subglandüler yerleşimli implantlardansonra kapsüler kontraktür gelişme olasılığıartmış olarak bulunmaktadır. Ayrıca bu plan mammografi çalışmalarında da çeşitli tartışmalar yaratmıştır. Hazırlanan cep implanttan hafif büyük olarak hazırlanır. Sinir ve arter yaralanma riski daha fazladır.
2.Submusküler:
1968 yılında ilk kez Dempsey ve lathambu yöntemle implant yerleştirmişlerdir. Parsiyel bir kas kitlesi tarafından implantın kaplanması esasına dayanır. Serratus ant. Ve rektus sheat ının da katıldığı komplet kaplamalar ise genellikle ekspander yerleştirirlmesi sırasında kullanılmaktadır. Fakat bu plan estetik meme büyütme prosedürlerinde uygun değildir. Subpektoral plan bir çok hastada rahatlıkla kullanılabilecek bir yöntemdir. Ancak postpartum glandüler atrofisi olan, gevşek ciltli, ve pitozu bulunan hastalarda bu yöntem ile pitoz düzeltilemez ve çift kontur deformitesi ortaya çıkar. Bu tip hastalarda subglandüler plan implantın vizualizasyonunu önleyeceğinden daha kullanışlıdır. Subpektoral plan kapsüler kontraktür gelişimini çeşitli derecelerde önlemektedir. İmplantın görünürlüğü ve palpasyonda ele gelmesi bu yöntemle azaltılmıştır. Ancak bu yöntemde meme alt pol şekli ve alt meme kıvrımı görünümü istenilen düzeye ulaşmak oldukça güçtür. Ek olarak geç dönemde gravitasyonel kuvvetler ile kas gücü arasındaki vektörel kuvvetler nedeniyle implant yüzeyele yer değiştirebilir ve pseudoptozis izlenebilir.
Avantajları;
  • Kapsüler kontraktüre düşük insidans
  • Meme konturları implant kasa gömülü olduğu için daha düzgündür.
  • Bakteriyel kontaminasyon riski daha düşüktür
  • Vasküler ve sinir yapılarına verilen zarar daha azdır
  • NAK inin duyusu daha iyi korunur.
Biggs in yaptığı serilerde de submusküler yerleştirilen implantta kontraktür oranı daha düşük olarak kalmıştır.
3. Dual Plan:
Çift kontur deformitesinin önlenmesi amacıyla subpektoral planın bir varyasyonu olarak geliştirilmiştir. İlk olarak Tebbett’s tarafından tanımlanmıştır. Özellikle nullipar pitozu düşük derecede olan hastalar ideal hastalardır. Meme şeklinin oluşturulmasına subglandüler ile submuskuler plan arasında yapılan diseksiyon ile oluşturulan bağlantı yardım eder. Bu diseksiyon meme dokusu az olan hastalarda birkaç cm ile sınırlı iken meme dokusu fazla olan hastalarda areolanın üst kutpuna kadar yapılabilir. İmplant parsiyel olarak pektoralis maj. ün, parsiyel olarak meme parankiminin altına yerleştirilir. Kimi hastalarda implant - yumuşak doku dinamiklerine bağlı olarak pec. maj. insersiyoları total olarak diseke edilmekle beraber bazı hastalarda yine bu dinamikler esas alınarak parankim - kas arasında yapılan diseksiyon sınırlı kalır.
Avantajları
1. Alt meme şekli korunur
2. Postoperatif iyileşme subglandülere benzer şekilde hızlı olur
3. Mamografik görünümler subglandüler de ki kadar bozulmaz
4. Kapsüler kontraktür gelişme riski azalır.

KAPSÜLER KONTRAKTÜR

İster subglandüler ister submuskuler planda olsun meme augmentasyonundan sonra en sık karşılaşılan komplikasyon kapsüler kontraktürdür. Esas olarak subglanduler yerleşim kapsuler kontraktür gelişimine zemin hazırlar. Düz veya dokulu yüzeyli implantlarda görülmekle beraber yapılan çalışmalarda dokulu yüzeyli implantların kapsüler kontraktür insidansını azalttığına yönelik birçok çalışma mevcuttur. 1976 yılında Baker subjektif yöntemlerle kontraktür oranını saptamaya yönelik klinik çalışma yapmış ve 4 derecede toplamıştır.
1.derece; palpabl kapsül yok, normal yumuşak ve doğal görünüm,
2.derece; implant palpabl, doğal görünüm,
3.derece; meme sert ve distorsiyon mevcu,t
4.derece; ileri derecede konkraktür. Sferik distorsiyon, meme sert, hassas, ağrılı.
Etiyoloji:
1. Silikon sızdırması
2. Subklinik infeksiyon
3. Klinik infeksiyon
4. Hematom
5. Yabancı cisimler
6. Operatif travma
Fizyopatoloji:
Oluşumunda 2 teori ileri sürülmüştür:
1.Hipertrofik skar hipotezi: Düzgün yüzeyli implantların çevresindeki kapsül çevresindeki histolojik yapı ortaya konulmuş ve membran inve bir kat halinde fibrosit ve histiositleri içerir, kalın tabaka ise asellüler kollojen lifler içerir. En dış tabaka gevşek bağ dokudan oluşur.
Myofibroblastlardan ilk sinyalin ortaya çıktığı ve yabancı cisim reaksiyonunda bu tetiklemeye katkıda bulunduğu düşünülür.
2.Enfeksiyon hipotezi: Bazı çalışmalarda kapsüler kontraktürün nedeninin subklinik enfeksiyon olduğu gösterildi. Açık kapsülektomi yapılan 42 hastada %71 oranında S.Epidermidis üredi. Ayrıca yine S.Aureus da idantifiye edildi. Bazı otörler implant yerleştirilmetden önce povidon iyot uygulamasının kapsül oluşumunu engelleyeceğini öne sürdüler.
1996 yılında yapılan bir çalışmada doktor değerlendirmesi, hasta değerlendirmesi ve Aplanasyon tonometrsi kullanılarak dokulu ve düz yüzeyli implantarın kapsüler kontraktür derecesi ile ilgileri araştırılmış ve dokulu yüzeyli implantlarda kapsuler kontraktür şiddetinin daha az olarak bulunduğu bildirilmiştir.



Kapsüler kontraktür tedavisinde;
  • Kapalı kapsülektomi
  • Açık kapsülektomi
  • Parsiyel kapsülektomi
  • İntraluminal kapsülektomi
  • Siklosporin
  • E vitamini
  • Meme masajı gibi birçok yöntem denenmiş ve hala araştırma aşamasındadır. Ancak henüz kapsüler kontraktür oluşumunu engelleyecek gold standart bir yöntem yoktur.
KOMPLİKASYONLAR
Meme büyütme mammaplastisinden sonra ortaya çıkabilecek geç ve erken dönem komplikasyonları sıralayacak olursak;
Erken dönemde;
  • Hematom ve seroma
  • Enfeksiyon
  • NAK duyusunun değişmesi
  • Asimetri
Geç dönemde ise;
  • Kapsüler kontraktür
  • Rüptür ve sönme
  • Bağ dokusu hastalıkları
  • Mondor hastalığı
  • Galaktore
  • Subkutanöz fleksiyon kontraktür bandları
  • Pnömotoraks sayılabilir.








KAYNAKLAR
  • Textured or Smooth Implants for Submuscular Breast Augmentation
Asplund, Olle M.D., Gylbert, Leif M.D. PRS 97(6);1200-1206
  • Breast Augmentation
Scott L. Spear, M.D., Erwin J. Bulan, M.D., Mark L. Venturi, M.D.
PRS 114(5); 73e-81e
  • Breast Augmentation: Choosing the optimal incision, implant, and the pocket plane
David A. Hidalgo, M.D. PRS 105(6); 2202-2216
  • Plastic and Reconstructive Breast Surgery
John Bostwick III Sec. Ed. St. Louis, Missouri 2000
  • Grabb and Smith’s Plastic Surgery
Sherrel J. Aston, Robert W. Beasley, Charles H. M. Thorne
5. Ed. Philadelphia New York 1997
  • Plastic Surgery indications, Operations, and Outcomes
Bruce M. Achauer, M.D., Elof Eriksson, M.D. Bahman Guyuron, M.D.
St. Louis, Missouri 2000

7. Dual Plane Breast Augmentation: Optimizing Implant–Soft-Tissue Relationships

in a Wide Range of Breast Types
John B. Tebbetts, M.D. PRS 107(5); 1255-1272
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Meme Büyütme Ameliyatı ve Komplikasyonları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Prof.Dr.Serdar ÖZTÜRK'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Prof.Dr.Serdar ÖZTÜRK'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Serdar ÖZTÜRK Fotoğraf
Prof.Dr.Serdar ÖZTÜRK
Ankara
Doktor "Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi - Estetik"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi20 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Prof.Dr.Serdar ÖZTÜRK'ün Makaleleri
► Meme Büyütme Ameliyatı Op.Dr.Murat ATASEVEN
► Meme Büyütme Ameliyatı Prof.Dr.Aylin BİLGİN KARABULUT
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Meme Büyütme Ameliyatı ve Komplikasyonları' başlığıyla benzeşen toplam 12 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Yüz Germe - Facelift Haziran 2009
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


11:02
Top