Başkasının Ölümü...
İçimizde derin bir moral bozukluğu var.. Suya damlayan bir mürekkep damlası gibi… Yavaş yavaş her tarafa dağılıyor.. Durduramıyoruz…
“Sakin olun..” diyor yeni yetme psikologlar.. “Aman sakin olun.. Zaman tanıyın kendinize ve çevrenizdeki tüm insanlara..”
Zamanla alışacağımızı söylemeye çalışıyorlar sanırım..
Zamanla alışacağız öyle ya..
Sevdiklerimiz ard arda kopup giderken yüreğimizden, amansız ve zamansız bir ayrılık bizi savururken yalnızlığın en karanlık kuytularına.. Biz alışacağız..
Zamanla alışacağız.. Her şeye.. Ölüme mesela…
Alışmasan, ne yapabilirsin ki; ölümün mutlak gerçekliği karşısında… Azrail’e meydan mı okuyacaksın…
Aslında konu ölüme alışmak değil… Alışsan da alışamasan da ölümle yüzleşmek mukadderat…
Benim derdim; ölüm bu kadar yakın bu denli bağırırken yüzümüze, “Başkasının Ölümüne” sevinenlerle… Ölüm gerçeğini, ötekinin kaybıyla bir ferahlama olarak algılayanlarla…
Sağıra sözünü, köre yüzünü süsleme demişler; boşuna yorulursun…
Sizin içinizde tutuşan yangınları görmek istemeyenler, yürek depremlerinizi fark edemeyenler için ne göstersen anlamsız, ne söylesen boş…
Her gün on binlerce insan yaşamını kaybederken “mortalite istatistikleri” kapsamında olayı değerlendirip, umarsızca kişisel mağaranızda zevk-ü sefa peşinde koşturuyorsanız, elbette anlamlı gelmeyecek sizin için hiçbir şey…
Oysa bu hikaye senin hikayen.. Senin serencamın ekranlardan yansıyan..
Şu hastane köşesinde acı çeken insanlar, yoğun bakım servislerinde nefes almakta zorlananlar, entübe edilmiş binlerce insan…
“Hey sıkılmaz! Ağlamazsan, bari gülmekten utan…”
Tüm bu yaşananlar hiç mi etkilemez seni.. Hiç mi dönüp bakmazsın yüreğine.. Hani o en çok ihmal ettiğin vicdanına..
Ölüm meleği senin kapını çalmadığı sürece, kime giderse gitsin, kimi yaşamdan koparırsa koparsın senin için sadece rakamlardan ibaret değil mi?...
Yeter ki sen evinde ol.. Sağlıklı ol…
Sokaklarda olanlar, çalışmak zorunda olanlar, hastane odalarında çırpınan insanlar… Hiçbir anlamı yok senin için değil mi?...
İçimde kök salan, büyüyen derin bir kırgınlık var.. Suya damlayan bir mürekkep damlası gibi… Yavaş yavaş her tarafa dağılıyor.. Durduramıyorum…
Kendi kutsal yaşamları dışındaki herkesle ve her şeyle arsızca dalga geçenleri, acı çeken insanları küçümseyenleri, hayatında bir kez bile kendini sorgulamayan, her yerde her zaman haklı olduğunu varsayan insanları gördükçe, kırgınlığım öfkeye dönüşüyor.. Midem bulanıyor…
Siz nasıl tahammül edebiliyorsunuz tüm bu olup bitene?..
Gerçekten sızlamıyor mu yüreğiniz?...
“Sosyal mesafeni arttır… Yiyip içtiklerine dikkat et… Evden dışarı çıkma!..” diyor buyurgan bir ses…
Öte yandan büyük bir müjde paylaşır gibi, günlük ölüm rakamları dönüp duruyor etrafımızda..
“Sakin olun..” diyor yeni yetme psikologlar.. “Aman sakin olun.. Zaman tanıyın kendinize ve çevrenizdeki tüm insanlara..”
Sakin olmayacağım..
Bana sunulan böyle bir yaşamı ölünceye kadar reddedeceğim… Lanetleyeceğim en kuvvetli sesimle…
“Akşam bir ummandır dalanlar için
Yarın yeni bir gün, kalanlar için..”
Biliyorum…
Biliyorum ama söylemeden de duramıyorum;
Ölen ölür… Kalan sağlar haindir!...
“Sakin olun..” diyor yeni yetme psikologlar.. “Aman sakin olun.. Zaman tanıyın kendinize ve çevrenizdeki tüm insanlara..”
Zamanla alışacağımızı söylemeye çalışıyorlar sanırım..
Zamanla alışacağız öyle ya..
Sevdiklerimiz ard arda kopup giderken yüreğimizden, amansız ve zamansız bir ayrılık bizi savururken yalnızlığın en karanlık kuytularına.. Biz alışacağız..
Zamanla alışacağız.. Her şeye.. Ölüme mesela…
Alışmasan, ne yapabilirsin ki; ölümün mutlak gerçekliği karşısında… Azrail’e meydan mı okuyacaksın…
Aslında konu ölüme alışmak değil… Alışsan da alışamasan da ölümle yüzleşmek mukadderat…
Benim derdim; ölüm bu kadar yakın bu denli bağırırken yüzümüze, “Başkasının Ölümüne” sevinenlerle… Ölüm gerçeğini, ötekinin kaybıyla bir ferahlama olarak algılayanlarla…
Sağıra sözünü, köre yüzünü süsleme demişler; boşuna yorulursun…
Sizin içinizde tutuşan yangınları görmek istemeyenler, yürek depremlerinizi fark edemeyenler için ne göstersen anlamsız, ne söylesen boş…
Her gün on binlerce insan yaşamını kaybederken “mortalite istatistikleri” kapsamında olayı değerlendirip, umarsızca kişisel mağaranızda zevk-ü sefa peşinde koşturuyorsanız, elbette anlamlı gelmeyecek sizin için hiçbir şey…
Oysa bu hikaye senin hikayen.. Senin serencamın ekranlardan yansıyan..
Şu hastane köşesinde acı çeken insanlar, yoğun bakım servislerinde nefes almakta zorlananlar, entübe edilmiş binlerce insan…
“Hey sıkılmaz! Ağlamazsan, bari gülmekten utan…”
Tüm bu yaşananlar hiç mi etkilemez seni.. Hiç mi dönüp bakmazsın yüreğine.. Hani o en çok ihmal ettiğin vicdanına..
Ölüm meleği senin kapını çalmadığı sürece, kime giderse gitsin, kimi yaşamdan koparırsa koparsın senin için sadece rakamlardan ibaret değil mi?...
Yeter ki sen evinde ol.. Sağlıklı ol…
Sokaklarda olanlar, çalışmak zorunda olanlar, hastane odalarında çırpınan insanlar… Hiçbir anlamı yok senin için değil mi?...
İçimde kök salan, büyüyen derin bir kırgınlık var.. Suya damlayan bir mürekkep damlası gibi… Yavaş yavaş her tarafa dağılıyor.. Durduramıyorum…
Kendi kutsal yaşamları dışındaki herkesle ve her şeyle arsızca dalga geçenleri, acı çeken insanları küçümseyenleri, hayatında bir kez bile kendini sorgulamayan, her yerde her zaman haklı olduğunu varsayan insanları gördükçe, kırgınlığım öfkeye dönüşüyor.. Midem bulanıyor…
Siz nasıl tahammül edebiliyorsunuz tüm bu olup bitene?..
Gerçekten sızlamıyor mu yüreğiniz?...
“Sosyal mesafeni arttır… Yiyip içtiklerine dikkat et… Evden dışarı çıkma!..” diyor buyurgan bir ses…
Öte yandan büyük bir müjde paylaşır gibi, günlük ölüm rakamları dönüp duruyor etrafımızda..
“Sakin olun..” diyor yeni yetme psikologlar.. “Aman sakin olun.. Zaman tanıyın kendinize ve çevrenizdeki tüm insanlara..”
Sakin olmayacağım..
Bana sunulan böyle bir yaşamı ölünceye kadar reddedeceğim… Lanetleyeceğim en kuvvetli sesimle…
“Akşam bir ummandır dalanlar için
Yarın yeni bir gün, kalanlar için..”
Biliyorum…
Biliyorum ama söylemeden de duramıyorum;
Ölen ölür… Kalan sağlar haindir!...
30 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.