Aile İçinde Çatışma ve Çözümü
“Çatışma”, iki tarafın isteklerinin ve ihtiyaçlarının birbiriyle uzlaşamaması (çakışması) durumudur.
Tüm ilişkilerde olduğu gibi çocuk ile ebeveynleri arasında çatışma olması da çok doğaldır, normaldir ve hatta gereklidir. Bu çatışma doğaldır ve normaldir, çünkü ilişkilerde bir tarafın istek ve ihtiyaçlarının diğer tarafın istek ve ihtiyaçlarıyla birebir örtüşmesi neredeyse imkansızdır. Bu çatışma gereklidir, çünkü çocuğun anne-babasından ayrı ve kendine has bir kişilik geliştirmesine hizmet eder.
Önemli olan, çatışma yaşayan tarafların arasındaki ilişkinin/iletişimin kalitesi ve çatışmanın nasıl çözümlendiğidir. İki taraftan birinin ‘kazandığını’, diğerinin ise ‘kaybettiğini/yenildiğini’ hissettiği bir çatışmada (kazan ya da kaybet yöntemi) asıl kaybeden, ilişkinin kendisidir. Çünkü bu çözüm yönteminde, bir güç mücadelesi, zorbalık ve dayatma vardır, diğeri üzerinde kazanılan bir “zafer” vardır. Bu yöntemle çözülen çatışmalarda “patronun kim olduğu” belirlenir. Ve çoğunlukla “fiziksel” ya da “maddi” ya da “psikolojik” gücü elinde tutan, bu güç mücadelesinin galibidir.
Çatışmalar, ilişkinin kalitesinin, sağlığının, ve sağlamlığının sınandığı durumlardır. Çatışmanın çözüm sürecine bağlı olarak, çatışmanın sonucunda ilişki ya daha da güçlenir ya da daha yıpranır, zedelenir. Bu anlamda, bir fırsattır.
Çatışma, “iki tarafın ihtiyaç ve isteklerinin uzlaşamaması durumudur” demiştik. Örn: “Bir dilim pasta, iki kişi….” veya “bir oyuncak, iki çocuk…” veya “dinlenmek isteyen bir anne, annesiyle oynamak isteyen bir çocuk…”
Ama bazen çatışmalar her iki tarafın istek ve ihtiyaçlarının değil de “değer yargılarının, tercihlerinin, kişilik özelliklerinin” çatışması şeklinde olur. Örn: “yemekten önce mutlaka eller yıkanmalı” diyen bir anne ile “yıkanmasa da olur” diyen bir çocuk… veya “düzenli olmak iyidir” diyen bir baba ile “dağınıklığı tercih eden bir çocuk”… veya “çocukların mutlaka süt içmesi gerektiğini düşünen bir anne” ile “sütü sevmeyen bir çocuk”…. Bu tür çatışmaların bir uzlaşmayla çözülme ihtimali çok düşüktür, çünkü her iki tarafın gerçek ihtiyaçları değil, inançları, değer yargıları, tercihleri çatışmaktadır. Bu tür çatışmalar, büyük ihtimalle, taraflar arasındaki bir güç savaşına ve karşılıklı inatlaşmaya dönüşecektir.
Anne babayla çatışma çocuğun neredeyse tüm gelişim dönemlerinde görülür ama bu çatışmaların en sık ve yoğun yaşandığı dönemler, çocuğun 2-4 yaşları ve ergenlik yaşlarıdır. Çünkü her iki dönem de çocuğun aileden ayrılma ve bireyleşme ihtiyaçlarının doruğa çıktığı dönemlerdir. Her iki dönemde de başlıca çatışma konularının, “kendi başına yapmak”, “temizlik”, “yemek”, “uyku”, “giyim”, “evin kuralları” olduğu söylenebilir.
GELENEKSEL ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ YÖNTEMLERİ:
1) Anne/baba, çocuğun kendileri için “kabul edilemez” olan davranışını değiştirmeye çalışır ve bunu fiziksel veya psikolojik güçlerini kullanarak yapar. Anne-babanın fiziksel ve/ya manevi gücü karşısında çocuk sessizce boyun eğer (ille de zor kullanmak, tehdit, yaptırım, vb. şart değil. Bazı aileler kendi dediğini çocuğa yaptırmak için daha “ince” yöntemler de kullanır... “böyle yapman çok ayıp, kötü... böyle yaparsan seni sevmeyiz”... vb.).
SONUÇ: çocuk anne-babasından “korktuğu” için, veya onların sevgisini kaybetmemek için, “kendi” ihtiyaç ve isteklerinden tamamen vazgeçip sahte bir kişilik oluşturabilir, özsaygısını ve özgüvenini yitirir, özdenetim geliştiremez, ve anne-babasına öfke/düşmanlık beslemeye başlar.
Aşırı koruyucu, aşırı müdahaleci ve otoriter ailelerde (anne-baba merkezli aileler… anne-babanın KRAL olduğu aileler) işler böyle yürür, ve çoğu zaman ‘çatışma’ yaşanmaz. Kazanan, hep anne-babadır. Kaybeden ise hep çocuktur.
2) Çocuğun fiziksel ve/ya manevi gücü karşısında anne-baba sessizce boyun eğer (çocuk, istediğini zor kullanarak, tehdit ederek, veya başka “silahlar” kullanarak elde eder. Hiçbir isteği engellenmez ve ertelenmez.) Anne/baba, çocuğun kendileri için kabul edilemez olan davranışı yerine, kendilerini değiştirmeye yönelir.
SONUÇ: anne-babanın “kendi” ihtiyaç ve isteklerinden tamamen vazgeçip kendilerini çocuklarına adamaları. İstek ve ihtiyaçların hiçbir engellenmeyle karşılanmaması, çocuk için kısa vadede doyum anlamına gelse de uzun vadede doyumsuz, sınır tanımayan, ve bencil bir kişilik gelişimine neden olabilir. Ya da, çocuk anne-babasıyla özdeşim kurup, sınırlarının ihlal edilmesine izin veren ve kendisinden tamamen vazgeçip karşı tarafa boyun eğen bir kişilik geliştirecektir.)
Çocuk merkezli (çocuğun evde KRAL olduğu) ailelerde işler böyle yürür. Kazanan hep çocuktur, kaybeden ise hep anne-babadır.
**1.tür aileler “geleneksel”, 2.tür aileler ise “modern” değildir. Çünkü her ikisi de “krallık”la yönetiliyor!!
**Anne-babadan birisinin “anne-baba merkezli” diğerinin ise “çocuk merkezli” olduğu ailelerde, veya anne-babanın bazen “anne-baba merkezli” bazen ise “çocuk merkezli” olduğu ailelerde durum daha kötüdür, çünkü bu tutarsızlık ve dengesizlik çocuğa daha çok zarar verir, onun kafasını karıştırır ve onu dengesiz yapar.
**Bazen anne-babalar önce çocuğa boyun eğip (çocuk merkezli aile) onu fazla şımartırlar. Ama iş çığrından çıkmaya başlayınca “dizginleri ele alma” ihtiyacı hissedip kendi yarattıkları bu “sosyal canavar” üzerinde otorite kurmaya (anne-baba merkezli) çalışırlar… elbette bu nafile olur!! Ve, “mecburen” uyguladıkları sert otoriter yöntemlerden dolayı suçluluk duyup bunu telafi etme çabasıyla tekrar “çocuk merkezli” olmaya başlarlar. Ve bu kısırdöngü böyle devam eder.
**Bazen de, ilk çocukta “anne-baba merkezli”, sonraki çocuklarda ise “çocuk merkezli” olurlar. Ve sonuçta da kendisi çok kısıtlanmışken kardeşinin tamamen serbest bırakıldığını görerek kardeş kıskançlığı iyice körüklenen “bastırılmış, sindirilmiş” abiler/ablalar ve tüm evi parmağının ucunda oynatan şımartılmış kardeşler çıkar ortaya!!
ÇATIŞMALARIN ÇÖZÜMÜNDE ETKİLİ BİR YÖNTEM (3.YÖNTEM):
“Krallıkla yönetilen” ailelerden farklı olarak, “eşitlikçi” (demokratik) ailelerde uzlaşmazlıklar gayet doğaldır (aynı demokrasilerde olduğu gibi). Anne-baba ve çocuk elbette “eşit” değildir. Çocuk anne-babaya bağımlıdır ve onlardan güçsüzdür. Ama bu durum, anne-babaya çocuğu yönetme ve onun üstünde tahakküm kurma hakkı vermez. Kendi anne-babamız da yaşlanıp bize muhtaç duruma düştüğünde onlar üzerinde iktidar kuruyor muyuz??
Öncelikle “SORUN KİMİN?” sorusunu cevaplamak gerekiyor:
· Ortada bir “sorun” (birisi için sıkıntı, rahatsızlık, engellenme, olumsuz duygular yaratan bir durum, bir çatışma) olduğunda, önce “sorun kime ait?” sorusunu cevaplandırmak gerekiyor… yani, sıkıntıyı kim yaşıyor, kim bu durumdan rahatsız, varolan durumdan doğrudan etkilenen kim?
- Örn: çocuk ağlayarak okuldan geldi… ve okulda arkadaşıyla kavga ettiğini söyledi… BURADA SORUN KİME AİT?................ çocuğa ait…çünkü sıkıntıyı yaşayan, durumdan doğrudan etkilenen, çocuğunuz… çatışma, çocuğunuz ile arkadaşı arasında…
- Örn: Öğretmeni, çocuğunuzun okulda derse hiç katılmayıp dersi dinleyenleri de rahatsız ettiğini söyledi… BURADA SORUN KİME AİT?................ öncelikle öğretmene ait…çünkü, sıkıntı yaşıyor, çocuğunuzun davranışından doğrudan etkileniyor… çatışma, çocuğunuz ile öğretmeni arasında…eğer siz de öğretmeninden böyle bir şey duyduğunuz için rahatsız olduysanız, sorun size de ait… o zaman, çatışma aynı zamanda çocuğunuz ile siz arasında…ama çocuğunuz bu durumdan hiç rahatsız değilse, sorun ona ait değil…
- Örn: çocuk, salondaki oyuncakları toplamak istemiyor… ve birazdan eve misafir geleceği için siz salonun düzenli olmasını istiyorsunuz…. BURADA SORUN KİME AİT?................ size ait… çünkü sıkıntıyı yaşayan, durumdan etkilenen sizsiniz. Bu durum, çocuğunuz için bir rahatsızlık kaynağı değil. çatışma, çocuğunuz ile sizin aranızda…
- Örn: çocuk, oyuncağını kaybetmiş… sıkıntılı bir şekilde arıyor…. BURADA SORUN KİME AİT?................ çocuğa ait… çatışma yok…
· Eğer sorun diğer kişiye (çocuğa, vb.) aitse, “onun ihtiyacını, isteklerini, duygularını, sıkıntısını “etkili bir şekilde dinlemek” gerekiyor. Çoğu zaman, sadece bu bile yeterlidir, fazladan bir şey yapmanıza gerek kalmaz. (Etkili dinleme, daha sonra detaylı olarak anlatılacak)
· Eğer sorun size aitse, kendi isteklerinizi, ihtiyaçlarınızı, duygularınızı, sıkıntınızı “ben dili”yle ifade etmeniz gerekiyor. (Ben dili, daha sonra detaylı olarak anlatılacak)
· Her iki tarafın da kendi isteklerini, ihtiyaçlarını, duygularını, sıkıntısını ifade edebildiği ve her iki tarafın da birbirini etkili bir şekilde dinleyerek anlayabildiği bu sürecin sonunda, varolan çatışmanın çözümü için olası tüm fikirler beyin fırtınası ile dile getirilir. Ve daha sonra da tüm bu fikirler karşılıklı olarak gözden geçirilerek, her iki tarafın da “yenildiğini” hissetmeden üzerinde uzlaştığı bir yol belirlenir.
· Bu uzlaşımda, her iki tarafın da kendi istek ve ihtiyaçlarının “bir kısmından” feragat etmesi gerekebilir. Bu sürecin sonunda uzlaşma sağlanamasa bile, ilişki kazanır!! En azından, her iki taraf da bu konuda ‘uzlaşamadığı’ konusunda anlaşmış olur!! Ve başka çözüm yollarının (üçüncü bir kişi, bir uzman yardımı, vb.) arayışına geçilebilir.
· Çatışmanın bu şekilde çözülmesi (hiçbir tarafın da “kazandığını” veya “kaybettiğini/yenildiğini” hissetmeden), çocuğun (ve sizin!!) yaratıcılığını, düşünme ve sorun çözme becerilerini, özsaygısını, anne-babasına olan sevgisini, saygısını ve güvenini geliştirir….
· Bu yöntemde, çatışmaların çözüm sürecinden herkes kazançlı çıkar (ama en çok da ilişki kazançlı çıkar!!), kimse “yenilgi” duygusu yaşamaz.
3.YÖNTEMLE ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜNE BİR ÖRNEK:
* Çocuk, yuvaya gitmek istemiyor.
* Geleneksel anne-baba tavırları: zorla, tehdit yoluyla, ödül yoluyla, vb. onu yuvaya göndermeye çalışmak; veya geri adım atıp yuvaya göndermemek)
* 3.YÖNTEM:
Çocuk:Yuvaya gitmeyeceğim….
Anne/baba:Yuvaya gitmek istemiyorsun…
Çocuk: Evet…
Anne/baba: Peki, yuvaya gitmek yerine ne yapmak istiyorsun?
Çocuk: Seninle evde kalmak istiyorum…
Anne/baba: Benimle evde kalmak istiyorsun, yuvaya gidip benden ayrılmak istemiyorsun. Yuvadayken beni özlüyorsun herhalde?
Çocuk: evet… seni çok özlüyorum..
Anne/baba: Ben de seni çok özlüyorum, ayrılmak istemiyorum. Ama, bütün gün evde kalmak da istemiyorum. İşimi seviyorum ve işe gitmek istiyorum. Ayrıca, para kazanabilmek için işe gitmek zorundayım.
(“etkili dinleme” ve “ben dili” yoluyla her iki tarafın da istekleri, ihtiyaçları, duyguları açık bir şekilde dile getirildi. Bu, çatışma çözümünde en önemli adım. Çoğu zaman, sadece bu kadarlık bir iletişimle bile çatışma çözülür…)
Anne/baba: Bu soruna birlikte bir çözüm bulalım… neler yapabiliriz bir düşünelim…
Çocuk: Sen işe gitme…
Anne/baba: Tamam, bu fikri aklımızda tutalım veya bir kağıda yazalım.
(“beyin fırtınası” sırasında, size hiç mantıklı veya kabul edilebilir gelmese bile, yargılarınızı bir kenara koyarak tüm fikirleri ortaya çıkartmak çok önemlidir. Bir fikir ortaya atıldığında hemen “ama….” şeklinde karşı çıkmak, beyin fırtınası sırasında elzem olan serbest düşünceyi ve yaratıcılığı engelleyecektir)
Anne/baba: Başka ne yapabiliriz?
Çocuk: Beni de işe götürebilirsin…
Anne/baba: Peki, bu fikri de yazalım… Benim de aklıma bir fikir geldi: Haftanın belli günleri işten erken çıkıp seni yuvadan erken alabilirim.
Çocuk: Bu da olabilir…
Vb. vb………
* En sonunda, üretilmiş olan tüm fikirler gözden geçirilir. Her iki taraf da bu yollar kendisi için neden kabul edilebilir olup olmadığını dile getirir… pazarlık yapılır… ve her iki tarafın da uzlaştığı bir çözüm üzerinde anlaşılır…
* Burada, “sonuç”tan çok, “süreç” önemlidir:
- Her iki tarafın da istekleri, ihtiyaçları, ve duyguları diğeri tarafından etkili bir şekilde dinlenmiş, anlaşılmış, ve saygı görmüştür
- Çözüm sürecinde her iki tarafın yaratıcı düşünce becerileri harekete geçirilmiştir
- Çözüm sürecinde her iki tarafın fikirleri de eşit biçimde dikkate alınmıştır
- Bu süreçte, “çatışan, güç mücadelesi veren, diğeri üzerinde zafer kazanmaya çalışan” iki kişi yerine, “yaşanılan bir sıkıntıya birlikte çözüm bulmaya çalışan” iki kişi arasındaki ilişki daha da güçlenmiştir.
3.YÖNTEMLE ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜNE BİR BAŞKA ÖRNEK:
* İki çocuk, bir oyuncağı paylaşamıyor. Ve sizden yardım istiyorlar.
Anne: Bir tane oyuncak var, ve ikiniz de aynı anda bu oyuncakla oynamak istiyorsunuz. Bunu nasıl çözebiliriz? Hadi aklınıza gelen tüm fikirlere bir bakalım…
1.çocuk: Ben oynayacağım… (oyuncağı çekiştirerek)
Anne: Sen oynamak istiyorsun, ve gördüğüm kadarıyla, gücünü kullanarak oyuncağı kardeşinden almaya çalışıyorsun. O zaman sen kazanacaksın, kardeşin kaybedecek…
2.çocuk: O zaman ben de ona kendi oyuncaklarımı vermem… ve onunla hiç oyun oynamam…
1.çocuk: Hayırrr…… oynamanı istiyorum….
Anne: Yalnız kalmak istemiyorsun. Ama her ikinizin de tam olarak istediği olmasa bile biraz memnun kalacağı bir çözüm bulmaya da yanaşmıyorsun?
2.çocuk: Şimdi abim oynasın madem, ama benim de onun diğer oyuncağıyla oynamama izin versin…
Anne: Evet, bu fikri aklımızda tutalım… Başka neler yapılabilir?
1.çocuk:Hayır, diğer oyuncağımı veremem… Bu oyuncağı şimdi alsın, ama biraz oynadıktan sonra bana versin.
Anne: Bu da olabilir. Başka ne olabilir?
2.çocuk: Bu iyi… şimdi ben biraz oynayayım, sonra abime veririm.
Anne: İsterseniz ben size zamanı hatırlatabilirim, ya da radyoda çalan şu şarkı bittiğinde oyuncakları değişirsiniz, ne dersiniz?
1.çocuk: Tamam…
2.çocuk: Peki…
**Anne, sorunun çözümünü hemen onlara sunmadı. Aralarındaki çatışmayı kendi gücünü/otoritesini kullanarak çözmeye kalkışmadı, onların arasında “hakem/yargıç” rolüne soyunmadı (kimin “haklı” kimin “haksız” olduğunu belirlemeye çalışmadı), sadece istekleri ve ihtiyaçları çatışan iki taraf arasında “arabulucu” oldu…. (gerçek ihtiyaç çatışmalarında “haklı/haksız” yoktur!!)
3.YÖNTEM KULLANILIRKEN YAŞANABİLEN ZORLUKLAR:
A) Bazen çatışmalar her iki tarafın istek ve ihtiyaçlarının değil de “değer yargılarının, tercihlerinin, kişilik özelliklerinin” çatışması şeklinde olur. Anne-babanın, “yapılmasını istediği/uygun gördüğü/doğru bulduğu” bir şeyi çocuğa yaptırmaya çalışması için bir araç olarak kullanıldığında, 3.yöntem işe yaramaz.
Örn: Çocuk kırmızı paltosunun üstüne mavi şapkasını giymek istiyor. Annesi ise bunun uyumsuz olacağını, yakışmayacağını düşünüyor. Ve çocuğa kırmızı şapkasını giydirmeye çalışıyor. Burada gerçek bir “ihtiyaçlar çatışması” yoktur. İstediğiniz kadar “etkili dinleme” yapın ve “ben dili” kullanın, işe yaramaz.
Örn: Babası, çocuğun odasının dağınıklığından rahatsız, ve çocuğun odasının düzenli olmasını istiyor çünkü babanın değer yargısı “düzenli olmak iyidir” şeklinde ve bu değer yargısını çocuğa dayatmaya çalışıyor. (ama çocuk babasının da kullandığı bir ortak mekanı dağıtıyor olsaydı, ancak o zaman bir ihtiyaçlar çatışmasından söz edilebilirdi)
Bu tür çatışmaların bir uzlaşmayla çözülme ihtimali çok düşüktür, çünkü her iki tarafın gerçek ihtiyaçları değil, inançları, değer yargıları, tercihleri çatışmaktadır. Bu tür çatışmalar, büyük ihtimalle, taraflar arasındaki bir güç savaşına ve karşılıklı inatlaşmaya dönüşecektir. Çocuğunuzun, sizinle aynı değer yargılarını, tercihleri, kişilik özelliklerini paylaşması şart değil. Ama siz yine de böyle olmasını istiyorsanız bile, bunu sağlamanın en etkisiz (hatta ters tepen) yolu, onunla bu konularda bir çatışmaya ve güç mücadelesine girmektir (“malını zorla satmaya çalışan satıcı”).
B) Anne-babalar, kendi aralarında hangi yöntemin (1., 2. veya 3. yöntem) kullanılacağı konusunda anlaşamayabilir. Bu durumda, anne ile baba arasında bir çatışma vardır.
Örn: Baba, 1.yöntemi kullanıyor. Anne ise 3.yöntemi kullanıyor. Zaman içinde, 1.yöntemi kullanan baba, çocuğuyla ilişkisinin bozulduğunu ve annenin kullandığı yöntemden dolayı çocukla ilişkisinin çok iyi olduğunu fark edecektir… ve 3.yönteme geçmeye istekli hale gelecektir.
Örn:Baba, 2.yöntemi kullanıyor. Anne ise 3.yöntemi kullanıyor. Bu durumda, baba ile çocuk arasında bir ittifak kurulma ihtimali yüksektir. Çocuğun gözünde, kendisinin her istediğini yapan baba “iyi”, anne ise “kötü” olacaktır. Bu durumda, bir sıkıntı yaşayan anne, eşini bu çatışmanın çözümü için uzlaşıma davet edebilir:
“Çocuğumuz yuvaya gitmek istemiyor. Evde kalmak istiyor. Sen de işe gitmek istiyorsun. Ben ise sen işe gittiğinde ve çocuk da yuvaya gittiğinde biraz dinlenmek ve öğleden sonraları da ev işleriyle uğraşmak istiyorum. Çocuk yuvaya gitmediğinde hem onunla ilgilenmek hem de ev işlerini yapmak beni çok yoruyor. Sen, çocuğa yuvaya gitmek zorunda olmadığını söylüyorsun. Bu soruna birlikte bir çözüm bulalım… Ne yapabiliriz??”
(bu iletişim, çocuğun da olduğu bir ortamda yapılabilir. Çünkü onun da dahil olduğu bir çatışma sözkonusu… çocuk, bu iletişime tanık olduğunda aslında annesinin “kötü” olduğu için kendisini engellemediğini, sadece kendi ihtiyaçlarını savunmaya çalıştığını görecek, ve annesinin kendi önceliklerini savunmak konusunda bu ilkeli duruşunu saygıyla karşılayacaktır)
****ancak, ebeveynlerden biri ile çocuk arasında “değer yargılarının, tercihlerin,vb.” çatışması varsa, ve diğer ebeveyn bu çatışmadan uzak durmak istiyorsa, burada ebeveynler arasında bir “ihtiyaçlar çatışması” yoktur (örn, çocuğa odasını toplatmaya çalışan bir anne, ve “bırak nasıl istiyorsa öyle kalsın” diyen bir baba). Çocukla böyle bir çatışmaya girişen ebeveynin onunla ilişkisi bozulacak, diğer ebeveynin ilişkisi ise iyiye gidecektir.
C) 3.yöntemi ayaküstü, aceleniz varken, ve duygular çok sıcakken uygulamaya çalışmak, onu işe yaramaz hale getirebilir.
Örn: Sabah işe geç kaldınız. Çocuğunuz ise yavaş davranıyor. Belli ki yuvaya gitmeye isteksiz. O anda, ayaküstü, telaşlıyken, ve öfkeliyken bu çatışmayı çözmeye çalışmak yerine, akşam eve geldiğinizde çatışma çözümüne yeteri kadar zaman ayırabileceğiniz bir “toplantı”ya çocuğunuzu davet ederek bu konuyu gündeme getirebilirsiniz. Bir çözümde uzlaştığınızda, ertesi sabah çatışma tekrar yaşandığında bu çözümü hatırlatacak bir yöntem de bulmalısınız…
D) Yıllardır çatışmaların çözümünde geleneksel yöntemleri kullanan anne-babalar (ve çocuklar) bu alışıldık yöntemleri bir yana bırakıp yeni yönteme uyum sağlamakta zorlanabilir. Her iki taraf da (özellikle de şimdiye dek çatışmalardan “galibiyet” ile çıkmaya alışmış olan taraf!!) direnecektir, alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyecektir. Sabırlı olun. İlk denemelerde 3.yöntem işe yaramıyor gibi görünse ile hemen pes edip eski alışkanlıklara geri dönmeyin. Taraflardan biri, üzerinde uzlaşılmış olan çözüm yoluna uymakta direnirse (yan çizerse!!) bu durumdan kaynaklanan duygularınızı (hayalkırıklığı, üzüntü, öfke, vb.) ben dili ile ifade edin. Sen dili kullanmayın. Ve gerekirse çözüm sürecini tekrar başlatın (tekrar masaya oturun).
E) Çocuk, yeterince “dürtü kontrolü”ne sahip değilse, “empati” becerisi çok kısıtlıysa, “engellenmeye tahammülü” çok kısıtlıysa, 3.yöntem işe yaramayabilir. Çünkü bu durumda çocuk anne-babasının “ben iletileri”ne duyarsız kalacaktır. Veya anne-babasının ihtiyaçlarını, isteklerini dikkate alıyor olsa bile, dürtülerini kontrol edip kendini engellemekte zorlanacaktır. Ve “anlaşmayı” istemeden bozacaktır.
Tüm ilişkilerde olduğu gibi çocuk ile ebeveynleri arasında çatışma olması da çok doğaldır, normaldir ve hatta gereklidir. Bu çatışma doğaldır ve normaldir, çünkü ilişkilerde bir tarafın istek ve ihtiyaçlarının diğer tarafın istek ve ihtiyaçlarıyla birebir örtüşmesi neredeyse imkansızdır. Bu çatışma gereklidir, çünkü çocuğun anne-babasından ayrı ve kendine has bir kişilik geliştirmesine hizmet eder.
Önemli olan, çatışma yaşayan tarafların arasındaki ilişkinin/iletişimin kalitesi ve çatışmanın nasıl çözümlendiğidir. İki taraftan birinin ‘kazandığını’, diğerinin ise ‘kaybettiğini/yenildiğini’ hissettiği bir çatışmada (kazan ya da kaybet yöntemi) asıl kaybeden, ilişkinin kendisidir. Çünkü bu çözüm yönteminde, bir güç mücadelesi, zorbalık ve dayatma vardır, diğeri üzerinde kazanılan bir “zafer” vardır. Bu yöntemle çözülen çatışmalarda “patronun kim olduğu” belirlenir. Ve çoğunlukla “fiziksel” ya da “maddi” ya da “psikolojik” gücü elinde tutan, bu güç mücadelesinin galibidir.
Çatışmalar, ilişkinin kalitesinin, sağlığının, ve sağlamlığının sınandığı durumlardır. Çatışmanın çözüm sürecine bağlı olarak, çatışmanın sonucunda ilişki ya daha da güçlenir ya da daha yıpranır, zedelenir. Bu anlamda, bir fırsattır.
Çatışma, “iki tarafın ihtiyaç ve isteklerinin uzlaşamaması durumudur” demiştik. Örn: “Bir dilim pasta, iki kişi….” veya “bir oyuncak, iki çocuk…” veya “dinlenmek isteyen bir anne, annesiyle oynamak isteyen bir çocuk…”
Ama bazen çatışmalar her iki tarafın istek ve ihtiyaçlarının değil de “değer yargılarının, tercihlerinin, kişilik özelliklerinin” çatışması şeklinde olur. Örn: “yemekten önce mutlaka eller yıkanmalı” diyen bir anne ile “yıkanmasa da olur” diyen bir çocuk… veya “düzenli olmak iyidir” diyen bir baba ile “dağınıklığı tercih eden bir çocuk”… veya “çocukların mutlaka süt içmesi gerektiğini düşünen bir anne” ile “sütü sevmeyen bir çocuk”…. Bu tür çatışmaların bir uzlaşmayla çözülme ihtimali çok düşüktür, çünkü her iki tarafın gerçek ihtiyaçları değil, inançları, değer yargıları, tercihleri çatışmaktadır. Bu tür çatışmalar, büyük ihtimalle, taraflar arasındaki bir güç savaşına ve karşılıklı inatlaşmaya dönüşecektir.
Anne babayla çatışma çocuğun neredeyse tüm gelişim dönemlerinde görülür ama bu çatışmaların en sık ve yoğun yaşandığı dönemler, çocuğun 2-4 yaşları ve ergenlik yaşlarıdır. Çünkü her iki dönem de çocuğun aileden ayrılma ve bireyleşme ihtiyaçlarının doruğa çıktığı dönemlerdir. Her iki dönemde de başlıca çatışma konularının, “kendi başına yapmak”, “temizlik”, “yemek”, “uyku”, “giyim”, “evin kuralları” olduğu söylenebilir.
GELENEKSEL ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ YÖNTEMLERİ:
1) Anne/baba, çocuğun kendileri için “kabul edilemez” olan davranışını değiştirmeye çalışır ve bunu fiziksel veya psikolojik güçlerini kullanarak yapar. Anne-babanın fiziksel ve/ya manevi gücü karşısında çocuk sessizce boyun eğer (ille de zor kullanmak, tehdit, yaptırım, vb. şart değil. Bazı aileler kendi dediğini çocuğa yaptırmak için daha “ince” yöntemler de kullanır... “böyle yapman çok ayıp, kötü... böyle yaparsan seni sevmeyiz”... vb.).
SONUÇ: çocuk anne-babasından “korktuğu” için, veya onların sevgisini kaybetmemek için, “kendi” ihtiyaç ve isteklerinden tamamen vazgeçip sahte bir kişilik oluşturabilir, özsaygısını ve özgüvenini yitirir, özdenetim geliştiremez, ve anne-babasına öfke/düşmanlık beslemeye başlar.
Aşırı koruyucu, aşırı müdahaleci ve otoriter ailelerde (anne-baba merkezli aileler… anne-babanın KRAL olduğu aileler) işler böyle yürür, ve çoğu zaman ‘çatışma’ yaşanmaz. Kazanan, hep anne-babadır. Kaybeden ise hep çocuktur.
2) Çocuğun fiziksel ve/ya manevi gücü karşısında anne-baba sessizce boyun eğer (çocuk, istediğini zor kullanarak, tehdit ederek, veya başka “silahlar” kullanarak elde eder. Hiçbir isteği engellenmez ve ertelenmez.) Anne/baba, çocuğun kendileri için kabul edilemez olan davranışı yerine, kendilerini değiştirmeye yönelir.
SONUÇ: anne-babanın “kendi” ihtiyaç ve isteklerinden tamamen vazgeçip kendilerini çocuklarına adamaları. İstek ve ihtiyaçların hiçbir engellenmeyle karşılanmaması, çocuk için kısa vadede doyum anlamına gelse de uzun vadede doyumsuz, sınır tanımayan, ve bencil bir kişilik gelişimine neden olabilir. Ya da, çocuk anne-babasıyla özdeşim kurup, sınırlarının ihlal edilmesine izin veren ve kendisinden tamamen vazgeçip karşı tarafa boyun eğen bir kişilik geliştirecektir.)
Çocuk merkezli (çocuğun evde KRAL olduğu) ailelerde işler böyle yürür. Kazanan hep çocuktur, kaybeden ise hep anne-babadır.
**1.tür aileler “geleneksel”, 2.tür aileler ise “modern” değildir. Çünkü her ikisi de “krallık”la yönetiliyor!!
**Anne-babadan birisinin “anne-baba merkezli” diğerinin ise “çocuk merkezli” olduğu ailelerde, veya anne-babanın bazen “anne-baba merkezli” bazen ise “çocuk merkezli” olduğu ailelerde durum daha kötüdür, çünkü bu tutarsızlık ve dengesizlik çocuğa daha çok zarar verir, onun kafasını karıştırır ve onu dengesiz yapar.
**Bazen anne-babalar önce çocuğa boyun eğip (çocuk merkezli aile) onu fazla şımartırlar. Ama iş çığrından çıkmaya başlayınca “dizginleri ele alma” ihtiyacı hissedip kendi yarattıkları bu “sosyal canavar” üzerinde otorite kurmaya (anne-baba merkezli) çalışırlar… elbette bu nafile olur!! Ve, “mecburen” uyguladıkları sert otoriter yöntemlerden dolayı suçluluk duyup bunu telafi etme çabasıyla tekrar “çocuk merkezli” olmaya başlarlar. Ve bu kısırdöngü böyle devam eder.
**Bazen de, ilk çocukta “anne-baba merkezli”, sonraki çocuklarda ise “çocuk merkezli” olurlar. Ve sonuçta da kendisi çok kısıtlanmışken kardeşinin tamamen serbest bırakıldığını görerek kardeş kıskançlığı iyice körüklenen “bastırılmış, sindirilmiş” abiler/ablalar ve tüm evi parmağının ucunda oynatan şımartılmış kardeşler çıkar ortaya!!
ÇATIŞMALARIN ÇÖZÜMÜNDE ETKİLİ BİR YÖNTEM (3.YÖNTEM):
“Krallıkla yönetilen” ailelerden farklı olarak, “eşitlikçi” (demokratik) ailelerde uzlaşmazlıklar gayet doğaldır (aynı demokrasilerde olduğu gibi). Anne-baba ve çocuk elbette “eşit” değildir. Çocuk anne-babaya bağımlıdır ve onlardan güçsüzdür. Ama bu durum, anne-babaya çocuğu yönetme ve onun üstünde tahakküm kurma hakkı vermez. Kendi anne-babamız da yaşlanıp bize muhtaç duruma düştüğünde onlar üzerinde iktidar kuruyor muyuz??
Öncelikle “SORUN KİMİN?” sorusunu cevaplamak gerekiyor:
· Ortada bir “sorun” (birisi için sıkıntı, rahatsızlık, engellenme, olumsuz duygular yaratan bir durum, bir çatışma) olduğunda, önce “sorun kime ait?” sorusunu cevaplandırmak gerekiyor… yani, sıkıntıyı kim yaşıyor, kim bu durumdan rahatsız, varolan durumdan doğrudan etkilenen kim?
- Örn: çocuk ağlayarak okuldan geldi… ve okulda arkadaşıyla kavga ettiğini söyledi… BURADA SORUN KİME AİT?................ çocuğa ait…çünkü sıkıntıyı yaşayan, durumdan doğrudan etkilenen, çocuğunuz… çatışma, çocuğunuz ile arkadaşı arasında…
- Örn: Öğretmeni, çocuğunuzun okulda derse hiç katılmayıp dersi dinleyenleri de rahatsız ettiğini söyledi… BURADA SORUN KİME AİT?................ öncelikle öğretmene ait…çünkü, sıkıntı yaşıyor, çocuğunuzun davranışından doğrudan etkileniyor… çatışma, çocuğunuz ile öğretmeni arasında…eğer siz de öğretmeninden böyle bir şey duyduğunuz için rahatsız olduysanız, sorun size de ait… o zaman, çatışma aynı zamanda çocuğunuz ile siz arasında…ama çocuğunuz bu durumdan hiç rahatsız değilse, sorun ona ait değil…
- Örn: çocuk, salondaki oyuncakları toplamak istemiyor… ve birazdan eve misafir geleceği için siz salonun düzenli olmasını istiyorsunuz…. BURADA SORUN KİME AİT?................ size ait… çünkü sıkıntıyı yaşayan, durumdan etkilenen sizsiniz. Bu durum, çocuğunuz için bir rahatsızlık kaynağı değil. çatışma, çocuğunuz ile sizin aranızda…
- Örn: çocuk, oyuncağını kaybetmiş… sıkıntılı bir şekilde arıyor…. BURADA SORUN KİME AİT?................ çocuğa ait… çatışma yok…
· Eğer sorun diğer kişiye (çocuğa, vb.) aitse, “onun ihtiyacını, isteklerini, duygularını, sıkıntısını “etkili bir şekilde dinlemek” gerekiyor. Çoğu zaman, sadece bu bile yeterlidir, fazladan bir şey yapmanıza gerek kalmaz. (Etkili dinleme, daha sonra detaylı olarak anlatılacak)
· Eğer sorun size aitse, kendi isteklerinizi, ihtiyaçlarınızı, duygularınızı, sıkıntınızı “ben dili”yle ifade etmeniz gerekiyor. (Ben dili, daha sonra detaylı olarak anlatılacak)
· Her iki tarafın da kendi isteklerini, ihtiyaçlarını, duygularını, sıkıntısını ifade edebildiği ve her iki tarafın da birbirini etkili bir şekilde dinleyerek anlayabildiği bu sürecin sonunda, varolan çatışmanın çözümü için olası tüm fikirler beyin fırtınası ile dile getirilir. Ve daha sonra da tüm bu fikirler karşılıklı olarak gözden geçirilerek, her iki tarafın da “yenildiğini” hissetmeden üzerinde uzlaştığı bir yol belirlenir.
· Bu uzlaşımda, her iki tarafın da kendi istek ve ihtiyaçlarının “bir kısmından” feragat etmesi gerekebilir. Bu sürecin sonunda uzlaşma sağlanamasa bile, ilişki kazanır!! En azından, her iki taraf da bu konuda ‘uzlaşamadığı’ konusunda anlaşmış olur!! Ve başka çözüm yollarının (üçüncü bir kişi, bir uzman yardımı, vb.) arayışına geçilebilir.
· Çatışmanın bu şekilde çözülmesi (hiçbir tarafın da “kazandığını” veya “kaybettiğini/yenildiğini” hissetmeden), çocuğun (ve sizin!!) yaratıcılığını, düşünme ve sorun çözme becerilerini, özsaygısını, anne-babasına olan sevgisini, saygısını ve güvenini geliştirir….
· Bu yöntemde, çatışmaların çözüm sürecinden herkes kazançlı çıkar (ama en çok da ilişki kazançlı çıkar!!), kimse “yenilgi” duygusu yaşamaz.
3.YÖNTEMLE ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜNE BİR ÖRNEK:
* Çocuk, yuvaya gitmek istemiyor.
* Geleneksel anne-baba tavırları: zorla, tehdit yoluyla, ödül yoluyla, vb. onu yuvaya göndermeye çalışmak; veya geri adım atıp yuvaya göndermemek)
* 3.YÖNTEM:
Çocuk:Yuvaya gitmeyeceğim….
Anne/baba:Yuvaya gitmek istemiyorsun…
Çocuk: Evet…
Anne/baba: Peki, yuvaya gitmek yerine ne yapmak istiyorsun?
Çocuk: Seninle evde kalmak istiyorum…
Anne/baba: Benimle evde kalmak istiyorsun, yuvaya gidip benden ayrılmak istemiyorsun. Yuvadayken beni özlüyorsun herhalde?
Çocuk: evet… seni çok özlüyorum..
Anne/baba: Ben de seni çok özlüyorum, ayrılmak istemiyorum. Ama, bütün gün evde kalmak da istemiyorum. İşimi seviyorum ve işe gitmek istiyorum. Ayrıca, para kazanabilmek için işe gitmek zorundayım.
(“etkili dinleme” ve “ben dili” yoluyla her iki tarafın da istekleri, ihtiyaçları, duyguları açık bir şekilde dile getirildi. Bu, çatışma çözümünde en önemli adım. Çoğu zaman, sadece bu kadarlık bir iletişimle bile çatışma çözülür…)
Anne/baba: Bu soruna birlikte bir çözüm bulalım… neler yapabiliriz bir düşünelim…
Çocuk: Sen işe gitme…
Anne/baba: Tamam, bu fikri aklımızda tutalım veya bir kağıda yazalım.
(“beyin fırtınası” sırasında, size hiç mantıklı veya kabul edilebilir gelmese bile, yargılarınızı bir kenara koyarak tüm fikirleri ortaya çıkartmak çok önemlidir. Bir fikir ortaya atıldığında hemen “ama….” şeklinde karşı çıkmak, beyin fırtınası sırasında elzem olan serbest düşünceyi ve yaratıcılığı engelleyecektir)
Anne/baba: Başka ne yapabiliriz?
Çocuk: Beni de işe götürebilirsin…
Anne/baba: Peki, bu fikri de yazalım… Benim de aklıma bir fikir geldi: Haftanın belli günleri işten erken çıkıp seni yuvadan erken alabilirim.
Çocuk: Bu da olabilir…
Vb. vb………
* En sonunda, üretilmiş olan tüm fikirler gözden geçirilir. Her iki taraf da bu yollar kendisi için neden kabul edilebilir olup olmadığını dile getirir… pazarlık yapılır… ve her iki tarafın da uzlaştığı bir çözüm üzerinde anlaşılır…
* Burada, “sonuç”tan çok, “süreç” önemlidir:
- Her iki tarafın da istekleri, ihtiyaçları, ve duyguları diğeri tarafından etkili bir şekilde dinlenmiş, anlaşılmış, ve saygı görmüştür
- Çözüm sürecinde her iki tarafın yaratıcı düşünce becerileri harekete geçirilmiştir
- Çözüm sürecinde her iki tarafın fikirleri de eşit biçimde dikkate alınmıştır
- Bu süreçte, “çatışan, güç mücadelesi veren, diğeri üzerinde zafer kazanmaya çalışan” iki kişi yerine, “yaşanılan bir sıkıntıya birlikte çözüm bulmaya çalışan” iki kişi arasındaki ilişki daha da güçlenmiştir.
3.YÖNTEMLE ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜNE BİR BAŞKA ÖRNEK:
* İki çocuk, bir oyuncağı paylaşamıyor. Ve sizden yardım istiyorlar.
Anne: Bir tane oyuncak var, ve ikiniz de aynı anda bu oyuncakla oynamak istiyorsunuz. Bunu nasıl çözebiliriz? Hadi aklınıza gelen tüm fikirlere bir bakalım…
1.çocuk: Ben oynayacağım… (oyuncağı çekiştirerek)
Anne: Sen oynamak istiyorsun, ve gördüğüm kadarıyla, gücünü kullanarak oyuncağı kardeşinden almaya çalışıyorsun. O zaman sen kazanacaksın, kardeşin kaybedecek…
2.çocuk: O zaman ben de ona kendi oyuncaklarımı vermem… ve onunla hiç oyun oynamam…
1.çocuk: Hayırrr…… oynamanı istiyorum….
Anne: Yalnız kalmak istemiyorsun. Ama her ikinizin de tam olarak istediği olmasa bile biraz memnun kalacağı bir çözüm bulmaya da yanaşmıyorsun?
2.çocuk: Şimdi abim oynasın madem, ama benim de onun diğer oyuncağıyla oynamama izin versin…
Anne: Evet, bu fikri aklımızda tutalım… Başka neler yapılabilir?
1.çocuk:Hayır, diğer oyuncağımı veremem… Bu oyuncağı şimdi alsın, ama biraz oynadıktan sonra bana versin.
Anne: Bu da olabilir. Başka ne olabilir?
2.çocuk: Bu iyi… şimdi ben biraz oynayayım, sonra abime veririm.
Anne: İsterseniz ben size zamanı hatırlatabilirim, ya da radyoda çalan şu şarkı bittiğinde oyuncakları değişirsiniz, ne dersiniz?
1.çocuk: Tamam…
2.çocuk: Peki…
**Anne, sorunun çözümünü hemen onlara sunmadı. Aralarındaki çatışmayı kendi gücünü/otoritesini kullanarak çözmeye kalkışmadı, onların arasında “hakem/yargıç” rolüne soyunmadı (kimin “haklı” kimin “haksız” olduğunu belirlemeye çalışmadı), sadece istekleri ve ihtiyaçları çatışan iki taraf arasında “arabulucu” oldu…. (gerçek ihtiyaç çatışmalarında “haklı/haksız” yoktur!!)
3.YÖNTEM KULLANILIRKEN YAŞANABİLEN ZORLUKLAR:
A) Bazen çatışmalar her iki tarafın istek ve ihtiyaçlarının değil de “değer yargılarının, tercihlerinin, kişilik özelliklerinin” çatışması şeklinde olur. Anne-babanın, “yapılmasını istediği/uygun gördüğü/doğru bulduğu” bir şeyi çocuğa yaptırmaya çalışması için bir araç olarak kullanıldığında, 3.yöntem işe yaramaz.
Örn: Çocuk kırmızı paltosunun üstüne mavi şapkasını giymek istiyor. Annesi ise bunun uyumsuz olacağını, yakışmayacağını düşünüyor. Ve çocuğa kırmızı şapkasını giydirmeye çalışıyor. Burada gerçek bir “ihtiyaçlar çatışması” yoktur. İstediğiniz kadar “etkili dinleme” yapın ve “ben dili” kullanın, işe yaramaz.
Örn: Babası, çocuğun odasının dağınıklığından rahatsız, ve çocuğun odasının düzenli olmasını istiyor çünkü babanın değer yargısı “düzenli olmak iyidir” şeklinde ve bu değer yargısını çocuğa dayatmaya çalışıyor. (ama çocuk babasının da kullandığı bir ortak mekanı dağıtıyor olsaydı, ancak o zaman bir ihtiyaçlar çatışmasından söz edilebilirdi)
Bu tür çatışmaların bir uzlaşmayla çözülme ihtimali çok düşüktür, çünkü her iki tarafın gerçek ihtiyaçları değil, inançları, değer yargıları, tercihleri çatışmaktadır. Bu tür çatışmalar, büyük ihtimalle, taraflar arasındaki bir güç savaşına ve karşılıklı inatlaşmaya dönüşecektir. Çocuğunuzun, sizinle aynı değer yargılarını, tercihleri, kişilik özelliklerini paylaşması şart değil. Ama siz yine de böyle olmasını istiyorsanız bile, bunu sağlamanın en etkisiz (hatta ters tepen) yolu, onunla bu konularda bir çatışmaya ve güç mücadelesine girmektir (“malını zorla satmaya çalışan satıcı”).
B) Anne-babalar, kendi aralarında hangi yöntemin (1., 2. veya 3. yöntem) kullanılacağı konusunda anlaşamayabilir. Bu durumda, anne ile baba arasında bir çatışma vardır.
Örn: Baba, 1.yöntemi kullanıyor. Anne ise 3.yöntemi kullanıyor. Zaman içinde, 1.yöntemi kullanan baba, çocuğuyla ilişkisinin bozulduğunu ve annenin kullandığı yöntemden dolayı çocukla ilişkisinin çok iyi olduğunu fark edecektir… ve 3.yönteme geçmeye istekli hale gelecektir.
Örn:Baba, 2.yöntemi kullanıyor. Anne ise 3.yöntemi kullanıyor. Bu durumda, baba ile çocuk arasında bir ittifak kurulma ihtimali yüksektir. Çocuğun gözünde, kendisinin her istediğini yapan baba “iyi”, anne ise “kötü” olacaktır. Bu durumda, bir sıkıntı yaşayan anne, eşini bu çatışmanın çözümü için uzlaşıma davet edebilir:
“Çocuğumuz yuvaya gitmek istemiyor. Evde kalmak istiyor. Sen de işe gitmek istiyorsun. Ben ise sen işe gittiğinde ve çocuk da yuvaya gittiğinde biraz dinlenmek ve öğleden sonraları da ev işleriyle uğraşmak istiyorum. Çocuk yuvaya gitmediğinde hem onunla ilgilenmek hem de ev işlerini yapmak beni çok yoruyor. Sen, çocuğa yuvaya gitmek zorunda olmadığını söylüyorsun. Bu soruna birlikte bir çözüm bulalım… Ne yapabiliriz??”
(bu iletişim, çocuğun da olduğu bir ortamda yapılabilir. Çünkü onun da dahil olduğu bir çatışma sözkonusu… çocuk, bu iletişime tanık olduğunda aslında annesinin “kötü” olduğu için kendisini engellemediğini, sadece kendi ihtiyaçlarını savunmaya çalıştığını görecek, ve annesinin kendi önceliklerini savunmak konusunda bu ilkeli duruşunu saygıyla karşılayacaktır)
****ancak, ebeveynlerden biri ile çocuk arasında “değer yargılarının, tercihlerin,vb.” çatışması varsa, ve diğer ebeveyn bu çatışmadan uzak durmak istiyorsa, burada ebeveynler arasında bir “ihtiyaçlar çatışması” yoktur (örn, çocuğa odasını toplatmaya çalışan bir anne, ve “bırak nasıl istiyorsa öyle kalsın” diyen bir baba). Çocukla böyle bir çatışmaya girişen ebeveynin onunla ilişkisi bozulacak, diğer ebeveynin ilişkisi ise iyiye gidecektir.
C) 3.yöntemi ayaküstü, aceleniz varken, ve duygular çok sıcakken uygulamaya çalışmak, onu işe yaramaz hale getirebilir.
Örn: Sabah işe geç kaldınız. Çocuğunuz ise yavaş davranıyor. Belli ki yuvaya gitmeye isteksiz. O anda, ayaküstü, telaşlıyken, ve öfkeliyken bu çatışmayı çözmeye çalışmak yerine, akşam eve geldiğinizde çatışma çözümüne yeteri kadar zaman ayırabileceğiniz bir “toplantı”ya çocuğunuzu davet ederek bu konuyu gündeme getirebilirsiniz. Bir çözümde uzlaştığınızda, ertesi sabah çatışma tekrar yaşandığında bu çözümü hatırlatacak bir yöntem de bulmalısınız…
D) Yıllardır çatışmaların çözümünde geleneksel yöntemleri kullanan anne-babalar (ve çocuklar) bu alışıldık yöntemleri bir yana bırakıp yeni yönteme uyum sağlamakta zorlanabilir. Her iki taraf da (özellikle de şimdiye dek çatışmalardan “galibiyet” ile çıkmaya alışmış olan taraf!!) direnecektir, alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyecektir. Sabırlı olun. İlk denemelerde 3.yöntem işe yaramıyor gibi görünse ile hemen pes edip eski alışkanlıklara geri dönmeyin. Taraflardan biri, üzerinde uzlaşılmış olan çözüm yoluna uymakta direnirse (yan çizerse!!) bu durumdan kaynaklanan duygularınızı (hayalkırıklığı, üzüntü, öfke, vb.) ben dili ile ifade edin. Sen dili kullanmayın. Ve gerekirse çözüm sürecini tekrar başlatın (tekrar masaya oturun).
E) Çocuk, yeterince “dürtü kontrolü”ne sahip değilse, “empati” becerisi çok kısıtlıysa, “engellenmeye tahammülü” çok kısıtlıysa, 3.yöntem işe yaramayabilir. Çünkü bu durumda çocuk anne-babasının “ben iletileri”ne duyarsız kalacaktır. Veya anne-babasının ihtiyaçlarını, isteklerini dikkate alıyor olsa bile, dürtülerini kontrol edip kendini engellemekte zorlanacaktır. Ve “anlaşmayı” istemeden bozacaktır.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Aile İçinde Çatışma ve Çözümü" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Serhat TÜRKTAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Serhat TÜRKTAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
8 Beğeni
Yazan Uzman
|
ailede iletişim, ailede çatışma, evlilikte çatışma, kuşak çatışması, etkili iletişim, çocuklarla ilişki, aile içi çatışma, aile içinde çatışma, anne babayla çatışma, çocukla çatışma
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.