Depresyonun Cinsiyet Değişkenine Göre Dikkat Sürecine Etkisi
GİRİŞ
1.1. Depresyon: Sözcük anlamıyla çökkünlük olan depresyon bir ruh halidir. Kişide kalıtımsal, çevresel ya da hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük hali. (Savrun, 1999). Depresyon, genel anlamda kişideki çökkünlük hali için kullanılan terimdir. DSM IV tanı kriterleri kitabında depresyon ikiye ayrılmıştır; Major depresyon ve bipolar depresyon. Major depresif bozukluğun kadınlardaki yaşam boyu yaygınlığı % 10-25, erkeklerdeki ise % 5-12 arasındadır. Depresyonda duygusal ve bedensel belirtilerin yanında bilişsel bozulmanın da olduğu bilinmektedir. Depresif bireylerin nöropsikolojik değerlendirmelerinde sağlıklı kontrollere göre psikomotor hız, dikkat, bellek ve yönetici işlevlerde bozulmalar ortaya konmuştur. Majör depresyonda yönetici işlevleri değerlendiren çalışmalarda, işlem belleğinde, bilişsel kategori değiştirmede, planlamada ve duygusal içeriği anlamada bozulmalar tespit edilmiştir (Karabekiroğlu, 2010). Davranış bilimcilerine göre depresyon, uygunsuz ve yetersiz etkenlerin pekiştirilmesi bazı destekleyici etkenlerin ise geri çekilmesi sonucu gelişir.
Depresyonun psikoanalitik kurama göre açıklanması da geleceğe yönelik karamsarlık duygusu ve özsaygının kaybı temel alınarak yapılmıştır. Özsaygı yitiminin geleceğe yönelik umutsuzluğu etkilediği gösterilmiştir. Psikoanalitik kurama ait ilk bilgiler, Freud (1957) tarafından "Yas ve Melankoli" adlı eserinde sunulmuştur. Freud, yas olayı ile melankoliyi karşılaştırırken, melankolide gerçek bir sevgi nesnesinin kaybı olmayabileceği üzerinde durarak yastan farklı olduğunu vurgulamıştır.
Depresyonda gerçek ya da bilinç dışı sevgi nesnesi yitimi vardır. Bu birey tarafından sevdiğinin onu terk etmesi, sevilmeme, hatta beni kimse sevmiyor, ben işe yaramam, yeterli değilim duyguları şeklinde içe yansıtılır. Bu arada katı bir üstbenlik ve özel savunmalar depresyonun görünümünü belirler (Akt. Dilbaz, 2001). Birey sevgi yitimini değersizlik, kötümserlik duygularına çevirir ve bu duygulan kendi içine yöneltmesi intihara neden olabilir. Fenichel (1945), depresyon ve özsaygı üzerinde durmuş, özsaygı yitimi ile özsever emellerin zedelenmesinin depresyonun ortaya çıkmasında önemli olduğu fikrine dikkat çekmiştir (Akt. Dilbaz, 2001). Bibring’e (1953) göre, depresyonun psikopatolojisini ego kavramı içinde açıklamıştır. Buna göre her bireyin güçlü ve özsever nitelikte uyumlu ve değerli olması için gerçekleştirmeye çalıştığı beklentileri vardır. Depresyon ise bu beklentilerin kesintiye uğrayarak güçsüz ve çaresiz olma durumudur (Akt. Dilbaz, 2001). Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depresyon fiziksel, duygusal, toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açan hastalıklar arasında dördüncü sırada yer almaktadır. Sıklığı ve süresi yaşla giderek artan bu bozukluk yineleyici bir hastalıktır ve uzun süreli tedavisi gerekir. Toplumsal ve mesleki işlevsellik üzerindeki etkileri çok önemli olmakla birlikte gerektiğinden az vurgulanmaktadır. Yoğunlaşamama ve dikkat eksikliği depresyonun öncül belirtilerindendir. Zihin süreçlerinde genel olarak yavaşlamanın yanında kısa süreli bellek, öğrenme, istemli dikkat, amaca yönelik işlevler gibi yüksek bilişsel işlevlerde önemli ancak geri dönüşlü bozukluklara yol açmaktadır (Göktaş, 2006). Depresyon hastalarında görsel bellek, görsel motor izleme, odaklanmış dikkat ve sözel akıcılık becerilerinde bozukluklar saptanmıştır. Öğrenme sürecinde iki bilişsel işlem aşaması tanımlanmıştır: ilki, otomatik, ön dikkat süreci; ikincisi stratejik, dikkat gerektiren süreçtir. Pek çok çalışmada, depresyonda açık bellekte genel bir bozukluk olduğu gösterilmiştir.
Açık bellek performanslarına bakılınca, tüm olguların negatif duygusal içerikli kelimeleri daha iyi hatırladıkları görülmüştür. Ancak, bilinçli ve istemli olarak hatırlamaları istendiğinde, kelimelerin duygu-durumsal içeriği bellek üzerine etkili olabilmiştir (Karabekiroğlu ve ark., 2005). Depresyon toplumda sık görülen bir bozukluktur, tanımlanması Hipokrat dönemine kadar uzanır. Depresyonun temelinde daha önceden isteyerek ve severek yaptığı günlük etkinliklere karşı isteksizlik ve yaşamdan zevk alamama durumu vardır. Ek olarak zamanla kişide kederli ve üzgün bir duygu durumu ile birlikte görülen bazı değişiklikler oluşur. Bu durumda kişi her şeyi olumsuz olarak değerlendirerek karamsarlık düşünceleri ile geçmişi ve geleceği düşünmeye başlar. Geçmişte yaşanmış olayların olumsuz ve kötü taraflarını görerek kendisini suçlu ve cezalandırılmış hisseder. Aynı şekilde geleceği de umutsuz ve karamsar görerek gelecek adına çaresizlik düşünceleri iyice pekişir. Kişi yaşamdan zevk alamaz hale gelerek yaşamanın anlamsız olduğunu düşünecek kadar kendini çökkün hissedebilir. Bu olumsuz bakış günlük yaşamına, kişilerarası ilişkilerine yansıyarak onun okul ve/veya iş yaşamındaki performansının düşmesine neden olabilir (Taycan,2006). Zakzanis (1998) göre, depresyonda duygusal ve bedensel belirtilerin yanında bilişsel bozulmanın da olduğu bilinmektedir. Depresif bireylerin nöropsikolojik değerlendirmelerinde sağlıklı kontrollere göre psikomotor hız, dikkat, bellek ve yönetici işlevlerde bozulmalar ortaya konmuştur. Atre-Vaidya (1998) göre, yönetici işlevler, günlük hayatta karşılaşılabilecek sorunları çözmek için gerekli beyin işlevleridir. Değişen koşullar altında ve alınan geribildirime bağlı olarak zihinsel ve davranışsal yanıtların değiştirilebilmesi ancak yönetici işlevler sağlam olduğunda gerçekleşebilir. Yönetici işlevlerin bozulması bireyin bağımsız yaşayabilme yetisini ve sosyal ilişkilerini sürdürebilmesini engelleyebilir (Akt., Karabekiroğlu, 2010 ).
Öte yandan, beyin görüntüleme yöntemlerinin kullanıldığı araştırmalarda majör depresyonla ilişkili beyin bölgelerinin frontal korteks, limbik sistem, talamus ve striatum olduğu belirlenmiştir. Yönetici işlevler başlığı altında toplanan faaliyetlerin prefrontal korteksin disfonksiyonundan olumsuz etkilendiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, majör depresyon hastalarının yönetici işlev testlerinde bozulmalar göstermesi beklenebilecek bir durumdur (Karabekiroğlu,2010).
1.2. Dikkat süreçleri: uyarıcılar üzerinde bilinçli bir odaklaşma sürecidir. Bu süreçte önemli bilgiye karar verilir. Önemli bilgi üzerinde odaklanma sağlanır (Kocaman, 2006).
1.3. Bellek: Bellek bilginin depolanabilme ve yeniden kullanılabilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Keleş & Çepni, 2006)
1.4. Kısa Süreli Bellek: Düşünmenin çoğunun ve bilgi işlemenin gerçekleştiği kısa süreli bellek, belleğimizin en fazla iş gören bölümü olarak kabul edilmektedir. Gelen bilgiyi görüntülemesi ve sınırlı kapasite ve sürece sahip olması en belirgin özellikleridir. Kısa süreli bellekte bilgileri çoğu ses olarak saklanmaktadır. Bu bellekte tutulan bilginin miktarı ve bilginin tutulma süresi yaşa göre değişmektedir. Örneğin bir yetişkin tekrarlama yapmaksızın 10 ile 20 saniye arasında 5 ila 9 öğeyi kısa süreli bellekte tutabilmektedir. Ancak çoğu kişi bir seferde yedi şeyden fazlasını hatırlayamamaktadır.
Yoğunlaşamama ve dikkat eksikliği, depresyonun öncül belirtilerindendir. Zihin süreçlerinde genel olarak yavaşlamanın yanında kısa süreli bellek, öğrenme, istemli dikkat, amaca yönelik işlevler gibi yüksek bilişsel işlevlerde önemli ancak geri dönüşlü bozukluklara yol açmaktadır (Göktaş, 2006).
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, dikkati sürdürmede güçlük ve yetersiz dürtü kontrolü gibi temel belirtilerin gözlendiği bir bozukluktur. Greenhill (1998) göre, DEHB’nin okul çağı çocukları için genel toplumdaki yaygınlığı %3-5 arasında bildirilmektedir. Ülkemizde de, kentsel kesimdeki çocuklarda yapılan bir çalışmada DEHB yaygınlığı %5 olarak bulunmuştur. Erkek çocuklarda daha yüksek sıklıkta gözlenmektedir. Gaub ve Carlson’a (1997) göre; Klinik örneklemlerde erkek kız oranı 9/1; epidemiyolojik örneklemlerde ise 4/1 olarak bulunmuştur (Akt. Güçlü, 2004). Robert ve Ferdinand (1955) yaptığı araştırmalar ergenlik döneminde bildirilen sorunların, ergenliğin %40’ında genç erişkinlik dönemine geldiklerinde de sürdüğünü göstermiştir. Ruhsal ve bedensel değişim ile sosyal değişim yaşandığı bu geçici dönemin doğal seyrinde uyum zorlukları yaşandığı kadar, bu değişimler psikiyatrik bozuklukların oluşmasına da zemin hazırlayabilmektedir. Bu dönemde ortaya çıkan ruh sağlığı sorunları arasında en sık görülen psikiyatrik bozuklukların, anksiyete bozuklukları ve depresyon olduğu belirtilmektedir (Akt. Görker, 2004). Depresyon tanısı almış olan ergenlerin, hastalık öncesi dönemde sağlıklı ergenlere göre daha fazla stresli yaşam olaylarına maruz kaldıkları ve gösterdikleri belirtilerin tipi ve şiddeti ile stresli yaşam olayları arasında anlamlı bir ilişki olduğu belirtilmektedir. Wade ve arkadaşları (2002), okulu erken bırakan ya da okula bağlılığı ve okul performansı düşük olan öğrenciler ile depresyonun korelasyonunun yüksek olduğunu belirtmektedirler (Akt. Görker, 2004). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, genetik geçişi olan bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır.
Son yıllardaki çalışmalarda çocuklardaki yaygınlığı %3-9 olarak bildirilmiştir. Bazı çalışmalarda DEHB'nin ailesel ve ailesel olmayan tiplerinin bulunduğu, ailesel tipin daha çok genetik nedenlerle ilişkili olduğu bildirilmektedir. Aile, evlat edinme ve ikiz araştırmaları DEHB semptomlarının ailesel olanlarda daha çok arttığını, aileselliğin geniş bir genetik faktörden etkilendiğini ve DEHB'nin kalıtsallığının yaklaşık olarak 0.8 olduğunu göstermiştir (Aydın, 2006). Faraone ve arkadaşları (1998) göre, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların ebeveynlerinde psikiyatrik rahatsızlıklar araştırılmıştır. Etyolojiyi aydınlatmaya yönelik aile ve genetik çalışmalar yapılmış olup, oluşumunda genetik faktörlerin önemi vurgulanmıştır. DEHB; öğrenme bozukluğu, davranım bozukluğu, duygu durum ve anksiyete bozuklukları ile birlikte görülebilir. Çalışmalarda davramm bozukluğu ve iki uçlu duygu durum bozukluğu eş tanılarının ailesel alt grupları düşündürmekte olduğuna değinilmiştir. DEHB ve iki uçlu duygu durum bozukluğu eş tanısı alanların akrabalarında, tek başına DEHB olan yakın akrabalarına oranla beş kat fazla iki uçlu duygu durum bozukluğu tespit edilmiştir (Akt. Güçlü, 2002). Davranım bozukluğu ve/veya iki uçlu duygu durum bozukluklarının DEHB'i için birer genetik heterojenite işareti olduğu belirtilirken, DEHB ve majör depresyonun ortak ailesel yatkınlıklar göstermesine rağmen farklı bir alt tip olmadığı ve fenotipik heterojenite işareti olduğu belirtilmiştir (Güçlü, 2002). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)'nun temel özelliği ise kalıcı ve sürekli bir dikkatsizlik örüntüsü ya da benzer gelişim düzeyindeki bireylere göre daha sık ve şiddetli hiperaktivite/impulsivitenin olmasıdır. Bu bozukluğun okul yaşı çocuklarındaki yaygınlığı nın % 3-5 arasında olduğu öngörülmektedir (Öztürk, 2000).
Kadın olmanın depresyon riskini artırdığı bilinmektedir. Aile içinde önemli bir sıkıntı yaratabilen DEHB'lu çocukların annelerinde depresyon yaygınlığını araştıran çalışmalar, sağlıklı çocuk annelerine göre daha yüksek bir yaygın bildirmişlerdir. DEHB'lü çocukların annelerinin demografik açıdan eşleştirilmiş kontrollere göre çocuklarına hükmetmekte yetersiz kaldıklarını düşündükleri, iyi anne olmadıkları hissine daha çok kapıldıkları ve daha fazla olumsuz duygulanım gösterdikleri bulunmuştur. DEHB'li çocukların anne babalarının aile algılarını inceleyen bir çalışma, bu anne ve babaların aile ortamlarını klinik veya yeti yitimi olmayan kontrollere göre daha az destekleyici ve daha çok stres verici olarak algıladıklarını, kontrol gruplarına göre anne ve babanın anlamlı ölçüde daha fazla depresif semptomatoloji gösterdiğini ortaya koymuştur. Bir başka çalışmada da DEHB olan çocukların anneleri daha fazla depresyon bildirmişlerdir. DEHB'li çocukların annelerinde Zung depresyon ölçeği ile yürütülen bir çalışmada % 17.9 oranında major depresyon saptanmıştır. Annelerinin depresyonu olan 8-11 yaşı arası DEHB çocuklarının uzun süreli izleminde, anneleri depresif olmayan çocuklara göre daha fazla davranış sorunu gösterdikleri bulunmuştur (Öztürk, 2000). Nörobilişsel bozukluklar içinde bipolar bozukluk ile en sık bildirilen psikomotor yavaşlama ve dikkat eksikliğidir. Bu alanlarda değer düşüklüğü, diğer bilişsel işlevler temel bilişlerini temsil eden ve öğrenme, bellek ve yürütücü işlevlerde görülen açıklara katkıda bulunabilir ve sürece önem katabilir. Psikomotor değişiklikler depresyonda yaygındır ve görünen davranış ve duyguların hemen hemen tümünde yavaşlama içerir. Psikomotor gerilik major depresyona göre, bipolar depresyonda daha belirgindir (Burdick, 2009).
1.5. Araştırmanın Önemi: Literatürde kadınların erkeklere göre daha fazla depresyonda olduğu bildirilmiştir ve depresyonun kadınlardaki dikkat düzeyine daha fazla etkisi olduğu öne sürülmüştür. Mevcut araştırma literatürde kabul edilmiş bu bulgunun depresyonun erkelerdeki dikkat düzeyine etkisiyle karşılaştırılarak literatürde elde edilmiş bu bulguları test edilmiştir.
1.6. Araştırmanın Amacı: Bu araştırmanın amacı, depresyonun kadın ve erkeklerdeki dikkat düzeyine etkisini araştırmaktır. Hipotezimiz depresyonun kadınlardaki dikkat düzeyine etkisi erkeklerin dikkat düzeyine etkisine oranla daha fazla olacaktır. Buradan yola çıkarak depresyon halindeki erkeklerin dikkat düzeyi ile depresyon halindeki kadınların dikkat düzeyleri karşılaştırılmıştır. Hipotezde bağımsız değişken depresyon, bağımlı değişkenler ise kadınlarda ve erkeklerdeki dikkat düzeyidir.
YÖNTEM
2.1. Örneklem
Araştırmanın örneklemini oluşturan kadın ve erkekler, yaşları 18-25 arasında değişen, Maltepe Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi ve Pamukkale üniversitesi öğrencilerinden seçilmiştir. 17 kadın ve 17 erkek olmak üzere toplam 34 üniversite öğrencisi gönüllülük esasına göre seçilmiştir.
2.2. Veri Toplama Araçları
2.2.1. Sosyodemografik Form: Her araştırmaya göre farklı şekillerde hazırlanabilen, katılımcılar hakkında genel bilgi almak amaçlanarak hazırlanan bir bilgi formudur. Katılımcıların cinsiyeti, yaşı, okuduğu üniversite ve bölümü, daha önce depresyon tanısı alıp almadığı ve düzenli olarak ilaç kullanıp kullanmadıklarını öğrenmek için hazırlanmış formdur.
2.2.2. Beck Depresyon Ölçeği: Depresyonda görülen bedensel, duygusal, bilişsel ve motivasyonel belirtileri ölçmektedir. Ölçeğin amacı depresyon tanısı koymak değil, depresyon belirtilerinin derecesini objektif olarak belirlemektir. 21 belirti kategorisinin her birinde dört seçenek vardır. Her madde 0 ile 3 arasında puan alır. Bu puanların toplanmasıyla depresyon puanı elde edilir. Toplam puanın yüksek oluşu depresyon şiddetinin yüksekliğini gösterir. Ülkemizde geçerlik ve güvenirliği yapılmıştır. Hisli poliklinik hastalarıyla yaptığı geçerlik ve güvenirlik çalışmasında 17 puanı BDÖ için kesim noktası olarak belirlemiştir.
2.2.3. Sözel Akıcılık Testi:. Katılımcılar belirli bir süre (genellikle 60 saniye) bir kategori mümkün olduğu kadar çok kelime söylemek zorunda olduğu bir tür psikolojik testtir. Testin orijinalinde F, A, S kelimeleri kullanılmasına rağmen ülkemizde yapılan standardizasyon çalışmasında K, A, S kelimeleri kullanılmıştır (Umaç, 1997). Bu kategori semantik hayvan veya meyve, ya da, fonemik k ya da m harfi ile başlayan kelime olabilir. Normal kişi en az 20 sayar, 10’un altı patolojik kabul edilir. Bu çalışmada, veri olarak deneklerin ürettikleri toplam kelime sayısı alınmıştır.
2.3. İşlem
Üniversitede boş sınıflar belirlenerek ilgili kişilerden izin istenmiştir. Boş sınıflar kullanılarak katılımcılar tek tek uygulamaya alınmıştır. Görüşme zamanı ve yeri daha önceden kararlaştırılmıştır. Öncelikle katılımcıların gönüllü katılacaklarına dair bilgilendirilmiş onay formu doldurmaları istenmiştir. Görüşmede ilk önce sosyodemografik form verilerek katılımcıların sosyodemografik bilgileri alınmıştır. Sosyodemografik formda, yaş cinsiyet, okuduğu üniversite ve bölümü, düzenli olarak ilaç kullanıp kullanmadığı ve daha önce depresyon tanısı alıp almadığına dair bilgiler sorulmuştur. Daha sonra Beck Depresyon Ölçeği verilerek katılımcının depresyon seviyesi belirlenmiştir. Son olarak Sözel Akıcılık Testi uygulanarak, katılımcıya bir harf söyleyerek 60 saniye içerisinde verilen harf ile kelime türetmesi istenilmiştir. Katılımcılara iki şekilde sözel akıcılık testi uygulanmıştır. Katılımcılara 60 saniye verilip K harfi ile kelime türetmeleri istenmiş ve ardından tekrar 60 saniye verilip M harfi ile kelime türetmeleri istenmiştir. Katılımcının dikkat düzeyi 60 saniye içerisinde türettiği kelime sayısı ile belirlenmiştir.
BULGULAR
Araştırmamıza yaş ortalaması 21,11±1,31 olan 17 (%50) kadın ve yaş ortalaması 20,47±1,69 olan 17 (%50) erkek katılmıştır. Araştırmaya katılan katılımcıların % 8,8’i düzenli olarak ilaç kullanmakta iken, %91,2’si herhangi bir ilaç kullanmamaktadır. Araştırmaya katılanların %14,7’si daha önce depresyon tanısı almış iken, %85,3’ü daha önce depresyon tanısı almamıştır.
Tablo 1. Cinsiyete göre Beck Depresyon Ölçeği puanlarının bağımsız t analizi ile karşılaştırılması
Ort. S.S. t Sd p
Kadın 20,65 9,58 2,149 32 0,39
Erkek 13,59 9,56
Tablo 1’de görüldüğü gibi araştırmaya katılan kadın ve erkeklerin beck depresyon ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşma bulunmuştur (p=.039), (p<.05). Kadınlarda beck depresyon ölçeğinin puan ortalaması 20,65 iken, erkeklerde beck depresyon ölçeğinin puan ortalaması 13,59’dur.
Tablo 2. Cinsiyete göre Sözel Akıcılık Testi toplam puanlarının bağımsız t analizi ile karşılaştırılması
Ort. S.S. t Sd p
Kadın 26,41 6,305 -1,984 32 0,56
Erkek 30,76 6,486
Tablo 2’de görüldüğü gibi araştırmaya katılan kadın ve erkeklerin sözel akıcılık toplam puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaşma bulunmamıştır (p=.056), (p>.05). Kadınlarda sözel akıcılık testi toplam puan ortalaması 26,41 iken, erkeklerde sözel akıcılık testi toplam puan ortalaması 30,76’dır.
TARTIŞMA
Bu araştırmada depresyonun, cinsiyete göre dikkat düzeyine etkisi araştırılmıştır. Sonuçlarda depresyonun kadın ve erkeklere göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. Araştırmaya katılan 17 kadın ve 17 erkek katılımcılarda, kadınların erkeklere göre daha çok depresyonda oldukları bulunmuştur. Literatürdeki araştırmalarla bu bulgu desteklenmiştir. Depresyonda olan kadın ve erkeklerin Sözel Akıcılık Testi puanları sonucunda dikkat düzeyinde anlamlı farklılaşma bulunmamıştır. Psikiyatrik bozukluklarda bellek işlevlerini inceleyen çalışmalar gözden geçirildiğinde, tutarlı sonuçlar dikkati çekmektedir. Depresif atak içindeki bir kişinin bilişsel işlevlerinde bozulma olduğu bilinmektedir. Depresyon dikkat, yoğunlaşma, yakın-bellek, uzak bellek, karar alma, reaksiyon süresi ve bütünleştirici işlevler gibi bilişsel süreçleri etkiler. Yapılan bir araştırmada, Panik bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğunda, anksiyete ya da travmatik olaya ilişkin açık bellek taraflılığı daha anlamlı olarak ortaya konmakta iken, Yaygın anksiyete bozukluğunda örtük bellek taraflılığı öne çıkmaktadır. Obsesif kompulsif bozuklukta ise, bellek sorunundan çok, karar verme ile ilgili sorunlar olabileceği düşünülebilir. Depresyonda, özellikle duygudurumla uyumlu açık bellek sorunları ön plana çıkmaktadır. Öte yandan, birçok çalışma, bipolar bozukluk olgularının ötimik olduğu zamanlarda da belirli bilişsel işlev sorunlarının, özellikle çalışan bellekte yetersizliklerin ve sözel otobiyografik bellek sorunlarının olduğunu ortaya koymuştur. Şizofrenide örtük bellek işlevleri korunurken, açık bellek ve çalışan bellek sorunları belirgindir (Karabekiroğlu ve ark., 2005).
Yapılan bir çalışmada, yaş, cinsiyet, eğitim durumu açısından fark bulunmayan İlk Epizod Major Depresyon(İEMD), Yineleyici Major Depresyon(YMD) ve sağlıklı kontrol gruplarının yönetici işlev performansları karşılaştırılmıştır. Yönetici işlev testlerinde ise özellikle perseverasyon eğilimini gösteren testlerde Yineleyici Major Depresyon grubunun İlk Epizod Major Depresyon ve sağlıklı kontrol grubundan daha başarısız oldukları gözlenmiştir. Bu başarısızlığında epizot sayısıyla arttığı belirlenmiştir. Sözel Akıcılık Testi’nde üretilen toplam kelime sayısı açısından YMD hastalarının, hem İEMD hastalarından hem de kontrol grubundan anlamlı farklılık gösterdiği bulunurken, İEMD hastaları ile kontrol grubu arasında ise farklılık bulunamamıştır. Majör depresyonun tekrarlamalarının hastaların kelime üretmelerini olumsuz etkilediği düşünülebilir. Bu sonuç da, YMD’si olan bireylerdeki yönetici işlevlerdeki bozulmanın bir başka göstergesidir (Karabekiroğlu ve ark., 2010). Bizim araştırmamızda depresyonu olan kadın ve erkeklerin sözel akıcılık testine göre türettikleri kelime sayısı, cinsiyete göre anlamlı farklılaşma göstermemiştir.
Literatürde yapılan araştırmalar göz önüne alındığında, araştırmamız kısmen desteklenmiştir. Depresyonda olan kadınlar erkeklere oranla daha fazla sayıdadır. Ancak örneklemimizin çok küçük olması araştırmamızın sınırlılıklarındandır. Örneklemimiz sadece üniversite öğrencilerinden oluşması da araştırmamızın kısıtlılıklarındandır. Sadece üniversite öğrencilerinden yola çıkılarak kadın ve erkeklerde bir genelleme yapılması mümkün değildir. Araştırmada depresyonu ölçmek için sadece Beck Depresyon Ölçeği’ni kullanmamız yeterli olmamıştır, beck depresyon ölçeği sadece tanı koymaya yardımcı bir testtir. Daha sonra yapılacak araştırmalarda daha büyük bir örneklem alınarak çalışma genişletilebilir.
KAYNAKÇA
Aydın, H., Diler, R., Yurdagül, E., Uğuz, Ş. ve Şeydaoğu, G. (2006). DEHB Tanılı Çocukların Ebeveynlerinde DEHB Oranı. Klinik Psikiyatri, 9, 70-74.
Alptekin, K. ve Ark. (2004). Şizofreni ve Yaşlanma: Şizofrenide Klinik Belirtilerin ve Bilişsel İşlevlerin Yaşla İlişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi, 15(2), 91-97.
Berkem, M., Gımzal, A., Karabekiroğlu, K. (2005). Psikiyatrik Bozukluklarda Bellek Sorunları. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 6, 188-196.
Burdick, K. & ark. (2009). Attention and psychomotor functioning in bipolar depression. Psychiatry Research, 166, 192–200.
Cangöz, B., Selekler, K. (2003). Hafif Kognitif Bozukluğu Olan Hastalarda Bellek İşlevlerinin Nöropsikolojik Değerlendirmesi. Demans Dergisi, 3, 105-111.
Çepni, S., Keleş, E. (2006). Beyin ve Öğrenme. Türk Fen Eğitimi Dergisi, 2, 65-82.
Demir. B., Göğüş, A., Savaşır, I. (2000). Depresyon Hastalarında Bilişsel İşlevler. Türk Psikiyatri Dergisi, 3, 179-189.
Dilbaz, N., Seber, G. (belirtilmemiş). Umutsuzluk Kavramı: Depresyon ve İntiharda Önemi. Kriz Dergisi, 1(3), 134-138.
Erden, Ö. (2010). Yaşlı Bireylerde Demans ve Depresyonun Ayırıcı Tanısı. Türk Geriatri Dergisi, 3. 37-42.
Erol, A., Büyükçatalbaş, S. ve Mete, L. (2004). Şizofreni Tanılı Hastaların Anne-Babalarında Frontal Lob İşlevleri. Türk Psikiyatri Dergisi, 15(2), 98-104.
Gımzal, A., Karabekiroğlu, A., K., Topçuoğlu, V. (2010). İlk Epizod Major Depresyon ve Yineleyici Major Depresyon Grupları Arasında Yönetici İşlev Farklılıkları. Türk Psikiyatri Dergisi, 4, 280-288.
Göktaş, K., Özkan, İ.(2006). Yaşlılarda Depresyon. Türkiye’ de Psikiyatri, 1, 30-37.
Görker, I., Korkmazlar, Ü., Durukan, M. ve Aydoğdu, A. (2004). Çocuk ve Ergen Psikiyatri Kliniğine Başvuran Ergenlerde Belirti ve Tanı Dağılımı. Klinik Psikiyatri, 7, 103-110.
Güçlü, O., Kamberyan, K., Kutlar, T. ve Yaman, M. (2002). Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocukların Anne Babalarında İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu. Düşünen Adam, 15(3), 164-172.
Güçlü, O., Erkıran, M. (2004). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tanısı Konmuş Çocukların Ebeveynlerinde Psikiyatrik Yüklülük. Klinik Psikiyatri, 7, 32-41.
Güçlü, O., Erkıran, M. (2005). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tanısı Alan Çocukların Ebeveynlerinde Kişilik Bozuklukları. Klinik Psikiyatri, 8, 18-23.
İlhan, M., Maral, I., Kitapçı, M., Aslan, M., Çakır, N., Bumin, M. (2006). Yaşlılarda Depresif Belirtiler ve Bilişsel Bozukluğu Etkileyebilecek Etkenler. Klinik Psikiyatri, 9, 177-184.
Karabekiroğlu, A., Gımzal, A. ve Topçuoğlu, V. (2010). İlk Epizod Major Depresyon ve Yineleyici Major Depresyon Grupları Arasında Yönetici İşlev Farklılıkları. Türk Psikiyatri Dergisi, 21(4), 280-288.
Karakaş, S., Kafadar, H. (1999). Şizofrenideki Bilişsel Süreçlerin Değerlendirilmesinde Nöropsikolojik Testler: Bellek ve Dikkatin Ölçülmesi. Şizofreni Dizisi, 4. 132-152.
Kesebir, S. (2004). Depresyon ve Somatizasyon. Klinik Psikiyatri. 1. 14-19.
Kocaman, Ö., (2006). Bilişsel Süreçler. Eğitim Psikolojisi, 289-299.
Öncü, B., Ölmez, Ş. (2004). Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Erişkinlerde Nropsikolojik Bulgular. Türk Psikiyatri Dergisi, 15(1), 41-46.
Öncü, B., Ölmez, Ş. ve Şentürk, V. (2005). Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği Türkçe Formunun Erişkin Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu’nda Geçerlik ve Güvenilirlik Çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi, 16(4), 252-259.
Özpoyraz, N., (2002). Depresyonda Nöroanatomik Bağlantılar. Klinik Psikiyatri. 4, 68-72.
Öztürk, M. ve Ark. (2000). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocukların Annelerinde Depresyon ve Anksiyete Düzeyleri. Düşünen Adam, 13(3), 170-174.
Öztürk, E., Aydın, H. (2001). Depresyonla İlgili Nöroanatomik Çalışmalar. Duygudurum Dizisi, 3, 126-131.
Palabıyıkoğlu, R., Haran, S., Yücat, T. ve Köse, K. (belirtilmemiş). Yaşlılarda Depresyon ve Yaşam Doyumu. Kriz Dergisi, 1(1), 26-31.
Tahiroğlu, A., Avcı, A., Fırat, S. ve Seydaoğlu, G. (2005). Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu: Alt tipleri. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 6, 5-10.
Taycan, O., Kutlu, L., Çimen, S. ve Aydın, N. (2006). Hemşirelerde depresyon ve tükenmişlik düzeyinin sosyodemografik özelliklerle ilişkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 7, 100-108.
Vahip, S. (2004). Bipolar Depresyon. Klinik Psikiyatri, 1, 141-144.
1.1. Depresyon: Sözcük anlamıyla çökkünlük olan depresyon bir ruh halidir. Kişide kalıtımsal, çevresel ya da hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük hali. (Savrun, 1999). Depresyon, genel anlamda kişideki çökkünlük hali için kullanılan terimdir. DSM IV tanı kriterleri kitabında depresyon ikiye ayrılmıştır; Major depresyon ve bipolar depresyon. Major depresif bozukluğun kadınlardaki yaşam boyu yaygınlığı % 10-25, erkeklerdeki ise % 5-12 arasındadır. Depresyonda duygusal ve bedensel belirtilerin yanında bilişsel bozulmanın da olduğu bilinmektedir. Depresif bireylerin nöropsikolojik değerlendirmelerinde sağlıklı kontrollere göre psikomotor hız, dikkat, bellek ve yönetici işlevlerde bozulmalar ortaya konmuştur. Majör depresyonda yönetici işlevleri değerlendiren çalışmalarda, işlem belleğinde, bilişsel kategori değiştirmede, planlamada ve duygusal içeriği anlamada bozulmalar tespit edilmiştir (Karabekiroğlu, 2010). Davranış bilimcilerine göre depresyon, uygunsuz ve yetersiz etkenlerin pekiştirilmesi bazı destekleyici etkenlerin ise geri çekilmesi sonucu gelişir.
Depresyonun psikoanalitik kurama göre açıklanması da geleceğe yönelik karamsarlık duygusu ve özsaygının kaybı temel alınarak yapılmıştır. Özsaygı yitiminin geleceğe yönelik umutsuzluğu etkilediği gösterilmiştir. Psikoanalitik kurama ait ilk bilgiler, Freud (1957) tarafından "Yas ve Melankoli" adlı eserinde sunulmuştur. Freud, yas olayı ile melankoliyi karşılaştırırken, melankolide gerçek bir sevgi nesnesinin kaybı olmayabileceği üzerinde durarak yastan farklı olduğunu vurgulamıştır.
Depresyonda gerçek ya da bilinç dışı sevgi nesnesi yitimi vardır. Bu birey tarafından sevdiğinin onu terk etmesi, sevilmeme, hatta beni kimse sevmiyor, ben işe yaramam, yeterli değilim duyguları şeklinde içe yansıtılır. Bu arada katı bir üstbenlik ve özel savunmalar depresyonun görünümünü belirler (Akt. Dilbaz, 2001). Birey sevgi yitimini değersizlik, kötümserlik duygularına çevirir ve bu duygulan kendi içine yöneltmesi intihara neden olabilir. Fenichel (1945), depresyon ve özsaygı üzerinde durmuş, özsaygı yitimi ile özsever emellerin zedelenmesinin depresyonun ortaya çıkmasında önemli olduğu fikrine dikkat çekmiştir (Akt. Dilbaz, 2001). Bibring’e (1953) göre, depresyonun psikopatolojisini ego kavramı içinde açıklamıştır. Buna göre her bireyin güçlü ve özsever nitelikte uyumlu ve değerli olması için gerçekleştirmeye çalıştığı beklentileri vardır. Depresyon ise bu beklentilerin kesintiye uğrayarak güçsüz ve çaresiz olma durumudur (Akt. Dilbaz, 2001). Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depresyon fiziksel, duygusal, toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açan hastalıklar arasında dördüncü sırada yer almaktadır. Sıklığı ve süresi yaşla giderek artan bu bozukluk yineleyici bir hastalıktır ve uzun süreli tedavisi gerekir. Toplumsal ve mesleki işlevsellik üzerindeki etkileri çok önemli olmakla birlikte gerektiğinden az vurgulanmaktadır. Yoğunlaşamama ve dikkat eksikliği depresyonun öncül belirtilerindendir. Zihin süreçlerinde genel olarak yavaşlamanın yanında kısa süreli bellek, öğrenme, istemli dikkat, amaca yönelik işlevler gibi yüksek bilişsel işlevlerde önemli ancak geri dönüşlü bozukluklara yol açmaktadır (Göktaş, 2006). Depresyon hastalarında görsel bellek, görsel motor izleme, odaklanmış dikkat ve sözel akıcılık becerilerinde bozukluklar saptanmıştır. Öğrenme sürecinde iki bilişsel işlem aşaması tanımlanmıştır: ilki, otomatik, ön dikkat süreci; ikincisi stratejik, dikkat gerektiren süreçtir. Pek çok çalışmada, depresyonda açık bellekte genel bir bozukluk olduğu gösterilmiştir.
Açık bellek performanslarına bakılınca, tüm olguların negatif duygusal içerikli kelimeleri daha iyi hatırladıkları görülmüştür. Ancak, bilinçli ve istemli olarak hatırlamaları istendiğinde, kelimelerin duygu-durumsal içeriği bellek üzerine etkili olabilmiştir (Karabekiroğlu ve ark., 2005). Depresyon toplumda sık görülen bir bozukluktur, tanımlanması Hipokrat dönemine kadar uzanır. Depresyonun temelinde daha önceden isteyerek ve severek yaptığı günlük etkinliklere karşı isteksizlik ve yaşamdan zevk alamama durumu vardır. Ek olarak zamanla kişide kederli ve üzgün bir duygu durumu ile birlikte görülen bazı değişiklikler oluşur. Bu durumda kişi her şeyi olumsuz olarak değerlendirerek karamsarlık düşünceleri ile geçmişi ve geleceği düşünmeye başlar. Geçmişte yaşanmış olayların olumsuz ve kötü taraflarını görerek kendisini suçlu ve cezalandırılmış hisseder. Aynı şekilde geleceği de umutsuz ve karamsar görerek gelecek adına çaresizlik düşünceleri iyice pekişir. Kişi yaşamdan zevk alamaz hale gelerek yaşamanın anlamsız olduğunu düşünecek kadar kendini çökkün hissedebilir. Bu olumsuz bakış günlük yaşamına, kişilerarası ilişkilerine yansıyarak onun okul ve/veya iş yaşamındaki performansının düşmesine neden olabilir (Taycan,2006). Zakzanis (1998) göre, depresyonda duygusal ve bedensel belirtilerin yanında bilişsel bozulmanın da olduğu bilinmektedir. Depresif bireylerin nöropsikolojik değerlendirmelerinde sağlıklı kontrollere göre psikomotor hız, dikkat, bellek ve yönetici işlevlerde bozulmalar ortaya konmuştur. Atre-Vaidya (1998) göre, yönetici işlevler, günlük hayatta karşılaşılabilecek sorunları çözmek için gerekli beyin işlevleridir. Değişen koşullar altında ve alınan geribildirime bağlı olarak zihinsel ve davranışsal yanıtların değiştirilebilmesi ancak yönetici işlevler sağlam olduğunda gerçekleşebilir. Yönetici işlevlerin bozulması bireyin bağımsız yaşayabilme yetisini ve sosyal ilişkilerini sürdürebilmesini engelleyebilir (Akt., Karabekiroğlu, 2010 ).
Öte yandan, beyin görüntüleme yöntemlerinin kullanıldığı araştırmalarda majör depresyonla ilişkili beyin bölgelerinin frontal korteks, limbik sistem, talamus ve striatum olduğu belirlenmiştir. Yönetici işlevler başlığı altında toplanan faaliyetlerin prefrontal korteksin disfonksiyonundan olumsuz etkilendiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, majör depresyon hastalarının yönetici işlev testlerinde bozulmalar göstermesi beklenebilecek bir durumdur (Karabekiroğlu,2010).
1.2. Dikkat süreçleri: uyarıcılar üzerinde bilinçli bir odaklaşma sürecidir. Bu süreçte önemli bilgiye karar verilir. Önemli bilgi üzerinde odaklanma sağlanır (Kocaman, 2006).
1.3. Bellek: Bellek bilginin depolanabilme ve yeniden kullanılabilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Keleş & Çepni, 2006)
1.4. Kısa Süreli Bellek: Düşünmenin çoğunun ve bilgi işlemenin gerçekleştiği kısa süreli bellek, belleğimizin en fazla iş gören bölümü olarak kabul edilmektedir. Gelen bilgiyi görüntülemesi ve sınırlı kapasite ve sürece sahip olması en belirgin özellikleridir. Kısa süreli bellekte bilgileri çoğu ses olarak saklanmaktadır. Bu bellekte tutulan bilginin miktarı ve bilginin tutulma süresi yaşa göre değişmektedir. Örneğin bir yetişkin tekrarlama yapmaksızın 10 ile 20 saniye arasında 5 ila 9 öğeyi kısa süreli bellekte tutabilmektedir. Ancak çoğu kişi bir seferde yedi şeyden fazlasını hatırlayamamaktadır.
Yoğunlaşamama ve dikkat eksikliği, depresyonun öncül belirtilerindendir. Zihin süreçlerinde genel olarak yavaşlamanın yanında kısa süreli bellek, öğrenme, istemli dikkat, amaca yönelik işlevler gibi yüksek bilişsel işlevlerde önemli ancak geri dönüşlü bozukluklara yol açmaktadır (Göktaş, 2006).
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, dikkati sürdürmede güçlük ve yetersiz dürtü kontrolü gibi temel belirtilerin gözlendiği bir bozukluktur. Greenhill (1998) göre, DEHB’nin okul çağı çocukları için genel toplumdaki yaygınlığı %3-5 arasında bildirilmektedir. Ülkemizde de, kentsel kesimdeki çocuklarda yapılan bir çalışmada DEHB yaygınlığı %5 olarak bulunmuştur. Erkek çocuklarda daha yüksek sıklıkta gözlenmektedir. Gaub ve Carlson’a (1997) göre; Klinik örneklemlerde erkek kız oranı 9/1; epidemiyolojik örneklemlerde ise 4/1 olarak bulunmuştur (Akt. Güçlü, 2004). Robert ve Ferdinand (1955) yaptığı araştırmalar ergenlik döneminde bildirilen sorunların, ergenliğin %40’ında genç erişkinlik dönemine geldiklerinde de sürdüğünü göstermiştir. Ruhsal ve bedensel değişim ile sosyal değişim yaşandığı bu geçici dönemin doğal seyrinde uyum zorlukları yaşandığı kadar, bu değişimler psikiyatrik bozuklukların oluşmasına da zemin hazırlayabilmektedir. Bu dönemde ortaya çıkan ruh sağlığı sorunları arasında en sık görülen psikiyatrik bozuklukların, anksiyete bozuklukları ve depresyon olduğu belirtilmektedir (Akt. Görker, 2004). Depresyon tanısı almış olan ergenlerin, hastalık öncesi dönemde sağlıklı ergenlere göre daha fazla stresli yaşam olaylarına maruz kaldıkları ve gösterdikleri belirtilerin tipi ve şiddeti ile stresli yaşam olayları arasında anlamlı bir ilişki olduğu belirtilmektedir. Wade ve arkadaşları (2002), okulu erken bırakan ya da okula bağlılığı ve okul performansı düşük olan öğrenciler ile depresyonun korelasyonunun yüksek olduğunu belirtmektedirler (Akt. Görker, 2004). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, genetik geçişi olan bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır.
Son yıllardaki çalışmalarda çocuklardaki yaygınlığı %3-9 olarak bildirilmiştir. Bazı çalışmalarda DEHB'nin ailesel ve ailesel olmayan tiplerinin bulunduğu, ailesel tipin daha çok genetik nedenlerle ilişkili olduğu bildirilmektedir. Aile, evlat edinme ve ikiz araştırmaları DEHB semptomlarının ailesel olanlarda daha çok arttığını, aileselliğin geniş bir genetik faktörden etkilendiğini ve DEHB'nin kalıtsallığının yaklaşık olarak 0.8 olduğunu göstermiştir (Aydın, 2006). Faraone ve arkadaşları (1998) göre, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların ebeveynlerinde psikiyatrik rahatsızlıklar araştırılmıştır. Etyolojiyi aydınlatmaya yönelik aile ve genetik çalışmalar yapılmış olup, oluşumunda genetik faktörlerin önemi vurgulanmıştır. DEHB; öğrenme bozukluğu, davranım bozukluğu, duygu durum ve anksiyete bozuklukları ile birlikte görülebilir. Çalışmalarda davramm bozukluğu ve iki uçlu duygu durum bozukluğu eş tanılarının ailesel alt grupları düşündürmekte olduğuna değinilmiştir. DEHB ve iki uçlu duygu durum bozukluğu eş tanısı alanların akrabalarında, tek başına DEHB olan yakın akrabalarına oranla beş kat fazla iki uçlu duygu durum bozukluğu tespit edilmiştir (Akt. Güçlü, 2002). Davranım bozukluğu ve/veya iki uçlu duygu durum bozukluklarının DEHB'i için birer genetik heterojenite işareti olduğu belirtilirken, DEHB ve majör depresyonun ortak ailesel yatkınlıklar göstermesine rağmen farklı bir alt tip olmadığı ve fenotipik heterojenite işareti olduğu belirtilmiştir (Güçlü, 2002). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)'nun temel özelliği ise kalıcı ve sürekli bir dikkatsizlik örüntüsü ya da benzer gelişim düzeyindeki bireylere göre daha sık ve şiddetli hiperaktivite/impulsivitenin olmasıdır. Bu bozukluğun okul yaşı çocuklarındaki yaygınlığı nın % 3-5 arasında olduğu öngörülmektedir (Öztürk, 2000).
Kadın olmanın depresyon riskini artırdığı bilinmektedir. Aile içinde önemli bir sıkıntı yaratabilen DEHB'lu çocukların annelerinde depresyon yaygınlığını araştıran çalışmalar, sağlıklı çocuk annelerine göre daha yüksek bir yaygın bildirmişlerdir. DEHB'lü çocukların annelerinin demografik açıdan eşleştirilmiş kontrollere göre çocuklarına hükmetmekte yetersiz kaldıklarını düşündükleri, iyi anne olmadıkları hissine daha çok kapıldıkları ve daha fazla olumsuz duygulanım gösterdikleri bulunmuştur. DEHB'li çocukların anne babalarının aile algılarını inceleyen bir çalışma, bu anne ve babaların aile ortamlarını klinik veya yeti yitimi olmayan kontrollere göre daha az destekleyici ve daha çok stres verici olarak algıladıklarını, kontrol gruplarına göre anne ve babanın anlamlı ölçüde daha fazla depresif semptomatoloji gösterdiğini ortaya koymuştur. Bir başka çalışmada da DEHB olan çocukların anneleri daha fazla depresyon bildirmişlerdir. DEHB'li çocukların annelerinde Zung depresyon ölçeği ile yürütülen bir çalışmada % 17.9 oranında major depresyon saptanmıştır. Annelerinin depresyonu olan 8-11 yaşı arası DEHB çocuklarının uzun süreli izleminde, anneleri depresif olmayan çocuklara göre daha fazla davranış sorunu gösterdikleri bulunmuştur (Öztürk, 2000). Nörobilişsel bozukluklar içinde bipolar bozukluk ile en sık bildirilen psikomotor yavaşlama ve dikkat eksikliğidir. Bu alanlarda değer düşüklüğü, diğer bilişsel işlevler temel bilişlerini temsil eden ve öğrenme, bellek ve yürütücü işlevlerde görülen açıklara katkıda bulunabilir ve sürece önem katabilir. Psikomotor değişiklikler depresyonda yaygındır ve görünen davranış ve duyguların hemen hemen tümünde yavaşlama içerir. Psikomotor gerilik major depresyona göre, bipolar depresyonda daha belirgindir (Burdick, 2009).
1.5. Araştırmanın Önemi: Literatürde kadınların erkeklere göre daha fazla depresyonda olduğu bildirilmiştir ve depresyonun kadınlardaki dikkat düzeyine daha fazla etkisi olduğu öne sürülmüştür. Mevcut araştırma literatürde kabul edilmiş bu bulgunun depresyonun erkelerdeki dikkat düzeyine etkisiyle karşılaştırılarak literatürde elde edilmiş bu bulguları test edilmiştir.
1.6. Araştırmanın Amacı: Bu araştırmanın amacı, depresyonun kadın ve erkeklerdeki dikkat düzeyine etkisini araştırmaktır. Hipotezimiz depresyonun kadınlardaki dikkat düzeyine etkisi erkeklerin dikkat düzeyine etkisine oranla daha fazla olacaktır. Buradan yola çıkarak depresyon halindeki erkeklerin dikkat düzeyi ile depresyon halindeki kadınların dikkat düzeyleri karşılaştırılmıştır. Hipotezde bağımsız değişken depresyon, bağımlı değişkenler ise kadınlarda ve erkeklerdeki dikkat düzeyidir.
YÖNTEM
2.1. Örneklem
Araştırmanın örneklemini oluşturan kadın ve erkekler, yaşları 18-25 arasında değişen, Maltepe Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi ve Pamukkale üniversitesi öğrencilerinden seçilmiştir. 17 kadın ve 17 erkek olmak üzere toplam 34 üniversite öğrencisi gönüllülük esasına göre seçilmiştir.
2.2. Veri Toplama Araçları
2.2.1. Sosyodemografik Form: Her araştırmaya göre farklı şekillerde hazırlanabilen, katılımcılar hakkında genel bilgi almak amaçlanarak hazırlanan bir bilgi formudur. Katılımcıların cinsiyeti, yaşı, okuduğu üniversite ve bölümü, daha önce depresyon tanısı alıp almadığı ve düzenli olarak ilaç kullanıp kullanmadıklarını öğrenmek için hazırlanmış formdur.
2.2.2. Beck Depresyon Ölçeği: Depresyonda görülen bedensel, duygusal, bilişsel ve motivasyonel belirtileri ölçmektedir. Ölçeğin amacı depresyon tanısı koymak değil, depresyon belirtilerinin derecesini objektif olarak belirlemektir. 21 belirti kategorisinin her birinde dört seçenek vardır. Her madde 0 ile 3 arasında puan alır. Bu puanların toplanmasıyla depresyon puanı elde edilir. Toplam puanın yüksek oluşu depresyon şiddetinin yüksekliğini gösterir. Ülkemizde geçerlik ve güvenirliği yapılmıştır. Hisli poliklinik hastalarıyla yaptığı geçerlik ve güvenirlik çalışmasında 17 puanı BDÖ için kesim noktası olarak belirlemiştir.
2.2.3. Sözel Akıcılık Testi:. Katılımcılar belirli bir süre (genellikle 60 saniye) bir kategori mümkün olduğu kadar çok kelime söylemek zorunda olduğu bir tür psikolojik testtir. Testin orijinalinde F, A, S kelimeleri kullanılmasına rağmen ülkemizde yapılan standardizasyon çalışmasında K, A, S kelimeleri kullanılmıştır (Umaç, 1997). Bu kategori semantik hayvan veya meyve, ya da, fonemik k ya da m harfi ile başlayan kelime olabilir. Normal kişi en az 20 sayar, 10’un altı patolojik kabul edilir. Bu çalışmada, veri olarak deneklerin ürettikleri toplam kelime sayısı alınmıştır.
2.3. İşlem
Üniversitede boş sınıflar belirlenerek ilgili kişilerden izin istenmiştir. Boş sınıflar kullanılarak katılımcılar tek tek uygulamaya alınmıştır. Görüşme zamanı ve yeri daha önceden kararlaştırılmıştır. Öncelikle katılımcıların gönüllü katılacaklarına dair bilgilendirilmiş onay formu doldurmaları istenmiştir. Görüşmede ilk önce sosyodemografik form verilerek katılımcıların sosyodemografik bilgileri alınmıştır. Sosyodemografik formda, yaş cinsiyet, okuduğu üniversite ve bölümü, düzenli olarak ilaç kullanıp kullanmadığı ve daha önce depresyon tanısı alıp almadığına dair bilgiler sorulmuştur. Daha sonra Beck Depresyon Ölçeği verilerek katılımcının depresyon seviyesi belirlenmiştir. Son olarak Sözel Akıcılık Testi uygulanarak, katılımcıya bir harf söyleyerek 60 saniye içerisinde verilen harf ile kelime türetmesi istenilmiştir. Katılımcılara iki şekilde sözel akıcılık testi uygulanmıştır. Katılımcılara 60 saniye verilip K harfi ile kelime türetmeleri istenmiş ve ardından tekrar 60 saniye verilip M harfi ile kelime türetmeleri istenmiştir. Katılımcının dikkat düzeyi 60 saniye içerisinde türettiği kelime sayısı ile belirlenmiştir.
BULGULAR
Araştırmamıza yaş ortalaması 21,11±1,31 olan 17 (%50) kadın ve yaş ortalaması 20,47±1,69 olan 17 (%50) erkek katılmıştır. Araştırmaya katılan katılımcıların % 8,8’i düzenli olarak ilaç kullanmakta iken, %91,2’si herhangi bir ilaç kullanmamaktadır. Araştırmaya katılanların %14,7’si daha önce depresyon tanısı almış iken, %85,3’ü daha önce depresyon tanısı almamıştır.
Tablo 1. Cinsiyete göre Beck Depresyon Ölçeği puanlarının bağımsız t analizi ile karşılaştırılması
Ort. S.S. t Sd p
Kadın 20,65 9,58 2,149 32 0,39
Erkek 13,59 9,56
Tablo 1’de görüldüğü gibi araştırmaya katılan kadın ve erkeklerin beck depresyon ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşma bulunmuştur (p=.039), (p<.05). Kadınlarda beck depresyon ölçeğinin puan ortalaması 20,65 iken, erkeklerde beck depresyon ölçeğinin puan ortalaması 13,59’dur.
Tablo 2. Cinsiyete göre Sözel Akıcılık Testi toplam puanlarının bağımsız t analizi ile karşılaştırılması
Ort. S.S. t Sd p
Kadın 26,41 6,305 -1,984 32 0,56
Erkek 30,76 6,486
Tablo 2’de görüldüğü gibi araştırmaya katılan kadın ve erkeklerin sözel akıcılık toplam puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaşma bulunmamıştır (p=.056), (p>.05). Kadınlarda sözel akıcılık testi toplam puan ortalaması 26,41 iken, erkeklerde sözel akıcılık testi toplam puan ortalaması 30,76’dır.
TARTIŞMA
Bu araştırmada depresyonun, cinsiyete göre dikkat düzeyine etkisi araştırılmıştır. Sonuçlarda depresyonun kadın ve erkeklere göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. Araştırmaya katılan 17 kadın ve 17 erkek katılımcılarda, kadınların erkeklere göre daha çok depresyonda oldukları bulunmuştur. Literatürdeki araştırmalarla bu bulgu desteklenmiştir. Depresyonda olan kadın ve erkeklerin Sözel Akıcılık Testi puanları sonucunda dikkat düzeyinde anlamlı farklılaşma bulunmamıştır. Psikiyatrik bozukluklarda bellek işlevlerini inceleyen çalışmalar gözden geçirildiğinde, tutarlı sonuçlar dikkati çekmektedir. Depresif atak içindeki bir kişinin bilişsel işlevlerinde bozulma olduğu bilinmektedir. Depresyon dikkat, yoğunlaşma, yakın-bellek, uzak bellek, karar alma, reaksiyon süresi ve bütünleştirici işlevler gibi bilişsel süreçleri etkiler. Yapılan bir araştırmada, Panik bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğunda, anksiyete ya da travmatik olaya ilişkin açık bellek taraflılığı daha anlamlı olarak ortaya konmakta iken, Yaygın anksiyete bozukluğunda örtük bellek taraflılığı öne çıkmaktadır. Obsesif kompulsif bozuklukta ise, bellek sorunundan çok, karar verme ile ilgili sorunlar olabileceği düşünülebilir. Depresyonda, özellikle duygudurumla uyumlu açık bellek sorunları ön plana çıkmaktadır. Öte yandan, birçok çalışma, bipolar bozukluk olgularının ötimik olduğu zamanlarda da belirli bilişsel işlev sorunlarının, özellikle çalışan bellekte yetersizliklerin ve sözel otobiyografik bellek sorunlarının olduğunu ortaya koymuştur. Şizofrenide örtük bellek işlevleri korunurken, açık bellek ve çalışan bellek sorunları belirgindir (Karabekiroğlu ve ark., 2005).
Yapılan bir çalışmada, yaş, cinsiyet, eğitim durumu açısından fark bulunmayan İlk Epizod Major Depresyon(İEMD), Yineleyici Major Depresyon(YMD) ve sağlıklı kontrol gruplarının yönetici işlev performansları karşılaştırılmıştır. Yönetici işlev testlerinde ise özellikle perseverasyon eğilimini gösteren testlerde Yineleyici Major Depresyon grubunun İlk Epizod Major Depresyon ve sağlıklı kontrol grubundan daha başarısız oldukları gözlenmiştir. Bu başarısızlığında epizot sayısıyla arttığı belirlenmiştir. Sözel Akıcılık Testi’nde üretilen toplam kelime sayısı açısından YMD hastalarının, hem İEMD hastalarından hem de kontrol grubundan anlamlı farklılık gösterdiği bulunurken, İEMD hastaları ile kontrol grubu arasında ise farklılık bulunamamıştır. Majör depresyonun tekrarlamalarının hastaların kelime üretmelerini olumsuz etkilediği düşünülebilir. Bu sonuç da, YMD’si olan bireylerdeki yönetici işlevlerdeki bozulmanın bir başka göstergesidir (Karabekiroğlu ve ark., 2010). Bizim araştırmamızda depresyonu olan kadın ve erkeklerin sözel akıcılık testine göre türettikleri kelime sayısı, cinsiyete göre anlamlı farklılaşma göstermemiştir.
Literatürde yapılan araştırmalar göz önüne alındığında, araştırmamız kısmen desteklenmiştir. Depresyonda olan kadınlar erkeklere oranla daha fazla sayıdadır. Ancak örneklemimizin çok küçük olması araştırmamızın sınırlılıklarındandır. Örneklemimiz sadece üniversite öğrencilerinden oluşması da araştırmamızın kısıtlılıklarındandır. Sadece üniversite öğrencilerinden yola çıkılarak kadın ve erkeklerde bir genelleme yapılması mümkün değildir. Araştırmada depresyonu ölçmek için sadece Beck Depresyon Ölçeği’ni kullanmamız yeterli olmamıştır, beck depresyon ölçeği sadece tanı koymaya yardımcı bir testtir. Daha sonra yapılacak araştırmalarda daha büyük bir örneklem alınarak çalışma genişletilebilir.
KAYNAKÇA
Aydın, H., Diler, R., Yurdagül, E., Uğuz, Ş. ve Şeydaoğu, G. (2006). DEHB Tanılı Çocukların Ebeveynlerinde DEHB Oranı. Klinik Psikiyatri, 9, 70-74.
Alptekin, K. ve Ark. (2004). Şizofreni ve Yaşlanma: Şizofrenide Klinik Belirtilerin ve Bilişsel İşlevlerin Yaşla İlişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi, 15(2), 91-97.
Berkem, M., Gımzal, A., Karabekiroğlu, K. (2005). Psikiyatrik Bozukluklarda Bellek Sorunları. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 6, 188-196.
Burdick, K. & ark. (2009). Attention and psychomotor functioning in bipolar depression. Psychiatry Research, 166, 192–200.
Cangöz, B., Selekler, K. (2003). Hafif Kognitif Bozukluğu Olan Hastalarda Bellek İşlevlerinin Nöropsikolojik Değerlendirmesi. Demans Dergisi, 3, 105-111.
Çepni, S., Keleş, E. (2006). Beyin ve Öğrenme. Türk Fen Eğitimi Dergisi, 2, 65-82.
Demir. B., Göğüş, A., Savaşır, I. (2000). Depresyon Hastalarında Bilişsel İşlevler. Türk Psikiyatri Dergisi, 3, 179-189.
Dilbaz, N., Seber, G. (belirtilmemiş). Umutsuzluk Kavramı: Depresyon ve İntiharda Önemi. Kriz Dergisi, 1(3), 134-138.
Erden, Ö. (2010). Yaşlı Bireylerde Demans ve Depresyonun Ayırıcı Tanısı. Türk Geriatri Dergisi, 3. 37-42.
Erol, A., Büyükçatalbaş, S. ve Mete, L. (2004). Şizofreni Tanılı Hastaların Anne-Babalarında Frontal Lob İşlevleri. Türk Psikiyatri Dergisi, 15(2), 98-104.
Gımzal, A., Karabekiroğlu, A., K., Topçuoğlu, V. (2010). İlk Epizod Major Depresyon ve Yineleyici Major Depresyon Grupları Arasında Yönetici İşlev Farklılıkları. Türk Psikiyatri Dergisi, 4, 280-288.
Göktaş, K., Özkan, İ.(2006). Yaşlılarda Depresyon. Türkiye’ de Psikiyatri, 1, 30-37.
Görker, I., Korkmazlar, Ü., Durukan, M. ve Aydoğdu, A. (2004). Çocuk ve Ergen Psikiyatri Kliniğine Başvuran Ergenlerde Belirti ve Tanı Dağılımı. Klinik Psikiyatri, 7, 103-110.
Güçlü, O., Kamberyan, K., Kutlar, T. ve Yaman, M. (2002). Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocukların Anne Babalarında İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu. Düşünen Adam, 15(3), 164-172.
Güçlü, O., Erkıran, M. (2004). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tanısı Konmuş Çocukların Ebeveynlerinde Psikiyatrik Yüklülük. Klinik Psikiyatri, 7, 32-41.
Güçlü, O., Erkıran, M. (2005). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tanısı Alan Çocukların Ebeveynlerinde Kişilik Bozuklukları. Klinik Psikiyatri, 8, 18-23.
İlhan, M., Maral, I., Kitapçı, M., Aslan, M., Çakır, N., Bumin, M. (2006). Yaşlılarda Depresif Belirtiler ve Bilişsel Bozukluğu Etkileyebilecek Etkenler. Klinik Psikiyatri, 9, 177-184.
Karabekiroğlu, A., Gımzal, A. ve Topçuoğlu, V. (2010). İlk Epizod Major Depresyon ve Yineleyici Major Depresyon Grupları Arasında Yönetici İşlev Farklılıkları. Türk Psikiyatri Dergisi, 21(4), 280-288.
Karakaş, S., Kafadar, H. (1999). Şizofrenideki Bilişsel Süreçlerin Değerlendirilmesinde Nöropsikolojik Testler: Bellek ve Dikkatin Ölçülmesi. Şizofreni Dizisi, 4. 132-152.
Kesebir, S. (2004). Depresyon ve Somatizasyon. Klinik Psikiyatri. 1. 14-19.
Kocaman, Ö., (2006). Bilişsel Süreçler. Eğitim Psikolojisi, 289-299.
Öncü, B., Ölmez, Ş. (2004). Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Erişkinlerde Nropsikolojik Bulgular. Türk Psikiyatri Dergisi, 15(1), 41-46.
Öncü, B., Ölmez, Ş. ve Şentürk, V. (2005). Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği Türkçe Formunun Erişkin Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu’nda Geçerlik ve Güvenilirlik Çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi, 16(4), 252-259.
Özpoyraz, N., (2002). Depresyonda Nöroanatomik Bağlantılar. Klinik Psikiyatri. 4, 68-72.
Öztürk, M. ve Ark. (2000). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocukların Annelerinde Depresyon ve Anksiyete Düzeyleri. Düşünen Adam, 13(3), 170-174.
Öztürk, E., Aydın, H. (2001). Depresyonla İlgili Nöroanatomik Çalışmalar. Duygudurum Dizisi, 3, 126-131.
Palabıyıkoğlu, R., Haran, S., Yücat, T. ve Köse, K. (belirtilmemiş). Yaşlılarda Depresyon ve Yaşam Doyumu. Kriz Dergisi, 1(1), 26-31.
Tahiroğlu, A., Avcı, A., Fırat, S. ve Seydaoğlu, G. (2005). Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu: Alt tipleri. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 6, 5-10.
Taycan, O., Kutlu, L., Çimen, S. ve Aydın, N. (2006). Hemşirelerde depresyon ve tükenmişlik düzeyinin sosyodemografik özelliklerle ilişkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 7, 100-108.
Vahip, S. (2004). Bipolar Depresyon. Klinik Psikiyatri, 1, 141-144.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Depresyonun Cinsiyet Değişkenine Göre Dikkat Sürecine Etkisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Selin ALKIŞ AYTEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Selin ALKIŞ AYTEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.