2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Yem Maddeleri ve Özellikleri
MAKALE #14642 © Yazan Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ | Yayın Nisan 2015 | 56,074 Okuyucu
YEM MADDELERİ VE ÖZELLİKLERİ

ARPA

Arpa (Hordeum vulgare L.) buğdaygillerden taneleri malt ve yem olarak kullanılan önemli bir tahıl bitkisidir.

Bira sanayinin dışında tümü hayvan yemi olarak değerlendirilmektedir. Arpanın yazlık - kışlık çeşitleri ile cılız - dolgun daneleri arasında yapı ve besleme değeri açısından çok büyük bir fark bulunmaz.

Arpanın protein içeriği ve protein kalitesi çok yüksek değildir. Arpa proteini Lizin, Triptofan ve Sistin gibi aminoasitler bakımından mısırdan daha zengindir. Ancak ham selüloz içeriğinin yüksek, yağ içeriğinin daha az olması enerji değerini düşürmektedir. Arpanın vitamin A ve Riboflavin (B2) içeriği yeterli olmadığı halde Pantotenik asit düzeyi çok yüksektir. Bu nedenle büyük ölçüde mısıra dayalı beslemede görülen kemik hastalıkları, katılık ve tutukluklara arpa ile daha az rastlanır.

Arpa bütün hayvanlara verilebildiği gibi özellikle geviş getiren hayvanlar için daha uygundur. Ancak koyun ve keçilere verilenin dışındakiler kabaca kırılarak ya da ezilerek hayvanlara verilmelidir. Ancak koyun ve keçilere verilenin dışındakiler kabaca kırılarak ya da ezilerek hayvanlara verilmelidir.

Aksi takdirde at, katır, sığır ve manda gibi hayvanlara verilen arpa danelerinin önemli bir kısmı sindirilmeden dışkı ile atılabilir. Buna karşın çok ince öğütülecek olursa ağızda hamurlaşma nedeniyle tüketimi azalmaktadır.

Arpa süt sığırları içinde en uygun yoğun yemlerden birisidir. Selüloz içeriğinin yüksekliği nedeniyle Rumende (İşkembe) topaklaşmalara engel olduğundan sindirimi kolaylaştırır. Süt ineklerine verilen yoğun yem karmalarının selüloz düzeyini artırmak, süt yağı ve süt şekeri oranının artmasına da olumlu etkide bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra tereyağının aşırı yumuşamasını engelleyerek kalitesini iyileştirmektedir. Bu nedenle süt ineklerinin rasyonlarına bir miktar arpa sokulmasına özen gösterilmelidir.

Arpa, enerji düzeyinin düşük olması, yapısındaki Beta -Glukanlar ve Pentozanlara bağlı sindirim güçlüğü nedeniyle etlik civciv ve piliç rasyonlarında çok fazla kullanılmaz. Aksi takdirde sindirim bozukluklarına, büyümede yavaşlamaya, yapışkan dışkı (kloaka etrafında dışkı birikimi) ve ıslak altlık oluşumuna neden olur.

Bunun yanı sıra civcivlerin ince öğütülmüş rasyonlarına fazla miktarda öğütülmüş arpa katılması halinde barsak tıkanmaları sonucu ölümlerde görülebilmektedir.

Arpa genellikle enerji gereksinmeleri daha az olan yumurta piliç ve tavuk rasyonları ile damızlık tavuk ve hindilerin rasyonlarına katılmaktadır. Ancak uygun enzim eklemesi ile etlik piliç rasyonlarında da belirli düzeylerde kullanılabilir.

Arpa, tarih öncesi devirlerdeki en önemli kültür bitkilerinden biri olmakla birlikte, ekonomik önemi olan bitkilerin başında gelmektedir.

Yaklaşık 10.500 yıl önce, bugünkü İsrail, Ürdün, Lübnan, batı Suriye, batı İran, Irak ile güneydoğu Türkiye’yi kapsayan ve Bereketli Hilal olarak isimlendirilen bölgede kültüre alındığı bilinmektedir.

O zamanlarda ekimi yapılmakta olan arpa, bugün yabani arpa (Hordeum vulgare L. ssp. spontaneum (K. Koch.) Thell.) olarak da bilinen ve ilk defa Türkiye’de keşfedilmiş olan bir alt türdür. Bu alt türü, insanlar en az 18.000 – 19.000 yıldan beri, önemli bir besin kaynağı olarak kullanmaktadırlar.

İnsanlar arpayı 10.000 yıl öncesinde Orta Doğu’ dan başlayarak, 2.000 yıl öncesinde Çin’ e kadar, dünyanın farklı yerlerinde ıslah etmişler böylece bugün kullandığımız arpayı (Hordeum vulgare ssp. vulgare L.) elde etmişlerdir.

Dünyada, tahıllar arasında üretimde mısır, buğday ve pirinçten sonra 4. sırada yer alan arpa, Türkiye’de ise buğdaydan sonra ikinci sıradadır. 2008 yılında dünya genelinde toplam üretimi 157.644.721 ton olup, 2009 yılı itibarı ile Türkiye 7.4 milyon ton arpa üretimi ile dünyada 6. sıradadır.

Üretimde başı çeken ülkeler sırasıyla, Rusya, Ukrayna, Fransa, Almanya, Kanada ve İspanya’ dır. Arpa ekimi dünyada 56.774.297 hektarlık alanda yapılmaktadır.

Arpa neolitik dönemden itibaren milyonlarca insan tarafından önemli bir besin kaynağı olarak tüketilmiş olsa da, bugün daha çok hayvan yemi ve bira yapımında kullanılmaktadır.

1980 lerde Avrupa ve Amerika’ da besin değerinin anlaşılmasıyla gıda sektörüne yeniden girmiştir. Ancak, Asya ve kuzey Afrika’ daki bazı kültürlerde arpanın gıda sektöründeki yeri eski çağlardan beri değişmemiştir.

Bunun yanı sıra, buğdayın ekilemediği kutup bölgelerinde ve yüksek dağlık bölgelerde arpa ekilerek besin maddesi olarak kullanılmaktadır. Bugün dünyada ekimi yapılan arpanın % 65’ i hayvan yemi olarak, % 33’ ü maltlık olarak bira ve viski yapımı ile biyodizel üretiminde, % 2’ si de insan besini olarak gıda endüstrisinde kullanılmaktadır.

Türkiye' de ise tüketimin % 90’ ı hayvan yemi olarak, kalan kısmı maltlık olarak bira sanayinde ve gıda endüstrisinde kullanılmaktadır. Gıda endüstrisinde kullanılan oran çok düşük olup, bira sanayinde kullanılan oran her geçen yıl artmaktadır.

Hayvan yemi olarak kullanılan arpalarda protein oranının fazla olması gerekmektedir. Kavuzun fazla olması besleyicilik değerini düşürür. Bu nedenle, protein değeri yüksek ve kavuzca yoksul olan altı sıralı arpa, yemlik arpa olarak kullanılmaktadır.

Biralık arpalarda ise protein oranının düşük olması istenmektedir (% 9 – 10,5). Bu amaçla, bira üretimi için gerekli olan malt iki sıralı beyaz arpalardan elde edilir.

Dilimizde arpa sözcüğüne ilk olarak, IX. yüzyıldan kalma Karabalgasun yazıtında rastlanmıştır ve Türkçe’ de hem bitki (Hordeum vulgare L.) hem de bu bitkinin ürünü olan tahıl olmak üzere iki ayrı anlamda kullanılmaktadır.

Arpa, tarih boyunca maruz kaldığı gerek ıslah çalışmaları gerekse doğal seleksiyonlar sonucunda, tarımsal üretimini kolaylaştıracak fenotipik özellikler kazanmıştır.

Bu fenotipik özelliklerin yanında, erken olgunlaşma ve stres koşullarına yüksek oranda uyum sağlayabilme gibi nitelikleri, kutuplardan ekvatoral bölgelere kadar tüm dünya çapında, ekime uygun bir ürün olmasını sağlamıştır. Bu stres koşulları, çok soğuk ve sert iklimleri, kuraklığı, alkali ve tuzlu topraklarda yetişmeyi kapsamaktadır.

Bugün arpa, kuzey kutbundan tropik bölgelere, her türlü iklim koşulları altında yaygın bir şekilde ekili olmakla birlikte, ılıman bölge tarım ekonomilerinde kilit rol oynamaktadır.

Bunun yanı sıra, yabani arpanın aşırı iklim koşullarına uyum sağlayabilme yeteneği ve henüz açığa çıkmamış olası uyum yeteneği göz önüne alındığında, gelecekte arpanın Germplazma kaynaklarına başvurularak bu potansiyellerin kullanılabileceği düşünülmektedir.

Kısa yaşam döngüsü, tek yıllık bir bitki olması ve genomunun yedi çift kromozomdan oluşması, arpayı moleküler çalışmalar için önemli bir model bitki yapmaktadır.

Fizyolojik, morfolojik ve genetik açıdan büyük çeşitlilik göstermesi, geniş ölçüde genetik stokların ve haritaların bulunması ve kendi kendine döllenebilmesi sayesinde çok yönlü testlerin uygulanabilmesi, arpanın fizyolojik ve moleküler çalışmalar için önemini daha da arttırmaktadır.

MISIR

İrilik, biçim, renk vb. bakımından çok sayıda çeşit ve formu olmakla birlikte hayvan beslemede daha çok sarı mısır kullanılmaktadır. Enerji düzeyine bağlı olmakla birlikte kesif yem karmalarının yaklaşık yarısı sarı mısırdan oluşmaktadır, hayvanlar üzerinde zararlı etki yapmaz.

Selüloz oranı çok düşük olduğundan sindirilme derecesi yüksektir.

Organik maddeleri kümes kanatlıları tarafından % 80, diğer hayvanlar tarafından % 90 dolayında sindirilir.% 7 - 8 dolayında ham yağ içermektedir.

Mısır proteini önemli aminoasitlerden Triptofan ve Lizin bakımından yetersiz olduğu için biyolojik değeri düşüktür. Kalsiyum, P, Fe, ve Cu içeriği diğer tahıllara göre yetersizdir. Fosfor büyük ölçüde embriyoda birikmiş olup, Fitin tuzu formundadır.

Mısır tüm hayvanlara verilebildiği halde doymamış yağ asitleri bakımında zengin olduğu için tereyağını yumuşatıcı etkisi vardır. Bu nedenle arpa gibi yağı sertleştiren yemlerle birlikte verilmesinde fayda vardır.

Mısır özellikle kanatlı beslemede çok aranan bir yem kaynağıdır. Bunun başlıca nedeni enerji değerinin yüksek oluşu, iyi bir deri ve yumurta sarısı pigmentasyonu sağlamasıdır. Kanatlı rasyonlarına % 50 düzeyine kadar katılabilir. Ancak mısır kullanılan kanatlı rasyonlarında Lizin yetersizliği gelişme üzerine olumsuz etki yapabilir. Bu nedenle fazla miktarda kullanılan kanatlı rasyonlarının Lizin düzeyi yüksek kaliteli protein kaynakları ile desteklenmesine özen göstermek gerekir. Ayrıca yüksek oranda mısır içeren karmalarla beslenen etlik Piliçlerin yağlarında yumuşama görülebilir.

Mısır tanelerinden elde edilen mısırözü yağının, sıvı bitkisel bir yemeklik yağ olarak, damar sertliğini önlediği bilinmektedir. Bunun yanında besleyici değerinden dolayı mısır taneleri hayvanlar için de yem sanayisinde kullanılmaktadır. Tanelerinden ayrıca mısır unu da elde edilmektedir.

Mısır, genellikle çok nemli iklim bölgelerinde yetiştirilebilen, tek yıllık özellikle yağı doymamış yağ grubunda olan bir tarım bitkisidir.

Mısırda Lizin ve Ttriptofan proteinin biyolojik değeri de aminoasitlerin limite edici etkisi altındadır. Tanesindeki ham yağ yulaftan sonra en yüksek değer veren besin maddesidir.

Mısır bitkisinin kökeni Meksika ve Orta Amerika dır. Mısırın sınıflandırması koçan sekli, tane şekli iriliği, sıralar arası açıklık, koçan ucundaki boşluk ve somak rengine bakılarak yapılır.

1600 yıllarında Suriye yoluyla Mısır' dan İstanbul' a Mısır buğdayı ya da Mısır darısı adıyla gelmiştir. Zaman içinde de kısaltılarak (Dilbiliminde Ellipse adı verilen olay) Mısır adını almıştır.

YULAF

Yulaf genellikle kavuzlu tüketilen bir dane yemdir. Kavuz tüm danenin yaklaşık % 20 - 30 unu oluşturur. Kavuzsuz yulaf besleme değeri açısından buğdaya eşdeğerdir.

Yulafın besleme değerini etkileyen unsur danenin kavuz oranıdır. Kavuz oranının % 24 den aşağı olması halinde düşük kavuzlu, % 28' den yüksek olması halinde yüksek kavuzlu olarak kabul edilir.

Yulaf protein içeriği % 16 ya kadar çıkabildiği halde proteinin biyolojik değeri bakımından diğer tahıl daneleri ile uyum gösterir. Özellikle Lizin, Treonin,Metionin ve Triptofan aminoasitleri sınırlayıcı faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Tahıl daneleri arasında ham yağ oranı en yüksek olanlardan biridir.

Yulaf süt inekleri için uygun bir yem olmakla beraber tek başına yeterli değildir. Besin madde eksikliklerinin karşılanması gereklidir. Süt verimi ve yağ oranının artışına olumlu etkide bulunmaktadır. Yulafın fazla miktarda verilmesi süt yağının yumuşamasına neden olmaktadır. Süt ineklerine yulaf orta incelikte öğütülerek ya da kabaca kırılarak verilmelidir.

Yulaf kümes hayvanları için fazla uygun yem değildir. Yumurta tavuğu rasyonlarında % 20 den yukarıya çıkarılmaması gerekmektedir.

Civciv rasyonlarında ise % 10 - 15 den fazla bulunması halinde yapısında ki Beta-Glukanlar Pentozanlar nedeniyle sindirim bozukluklarına ve canlı ağırlık artışında azalmalara neden olur.

Yulaf (Avena), bol nişastalı taneleri (tohumları) için yetiştirilen bir tarım bitkisidir. Daha çok hayvan yemi olarak kullanılan bu tahıldan insanların beslenmesinde de yararlanılır.

Bir yulaf tarlası, buğday ya da arpa başaklarına benzemeyen, salkım biçimindeki dağınık başakları sayesinde öbürlerinden kolayca ayırt edilebilir. Sapçıkların ucunda bulunan başakcıkların her biri iki ya da üç tohum içerir. Dışları kılıfta (iç kavuz) örtülü olan bu tohumların ikisini (ya da üçünü) birden yeniden zarsı iki yaprak (dış kavuz) kuşatır.

Yulafın beyaz, siyah, sarı, kırmızı ya da boz tohumlu, kısa ya da uzun saplı pek çok çeşidi vardır. Tarım uzmanlarının öteden beri sürdürdükleri çalışmalarla değişik iklim ve toprak koşullarına uygun yulaf çeşitleri geliştirilmiştir. Örneğin, bunlardan kırmızı yulaf sıcak ve nemli iklimlerde yetiştirilir.

Yulafın dünyaya, yabani olarak yetiştiği Asya' nın batısı ile Avrupa' nın doğusu arasında kalan bölgelerden yayıldığı sanılmaktadır. Yabani yulaflardan türeyerek günümüze ulaşmış olan kültür yulafları içinde en çok yetiştirileni hiç kuşkusuz Avena sativa türüdür.

Bugün yulaf, arpa ve çavdardan daha büyük miktarlarda üretilen bir tahıldır. Serin ve nemli iklimleri sevdiği için en iyi Avrupa'nın batı ve İskandinav ülkelerinini de içine alan kuzey bölümlerinde, Rusya'da ve Kuzey Amerika'da yetişir. Bununla birlikte Avustralya ve Yeni Zelanda' da da ekilir. Yulaf fazla yağış almayan kurak yerlerde kalın kavuzlu, uzunca tohumlar verir.

A.B.D. ve Rusya dünyanın en çok yulaf üreten ülkeleridir fakat, İskoçya, İsveç ve Finlandiya gibi küçük kuzey ülkelerinde, buğday ve çavdardan daha iyi ürün verdiği için yulaftan geniş ölçüde yararlanılmaktadır.

Türkiye' de ise başlıca Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde yetiştirilen yulafın üretimi yıllık 350 bin tona yaklaşır.

Bol miktarda nişasta ile protein, vitamin ve mineraller de içeren yulaf taneleri en çok hayvan yemi olarak kullanılır. Ayrıca bitki tazeyken biçilerek yeşil yem ya da taneler hasat edildikten sonra kuru yem olarak ta hayvanlara yedirilir.

Yulaf unundan hazırlanan hamur, buğday unu gibi kabarmadığından ekmek yapımında kullanılmaz. Yulaf unundan daha çok lapa ya da gözleme gibi yiyecekler yapılır, taneleri ise özellikle kahvaltı için hazırlanan, besleyici değeri yüksek tahıl karışımlarına katılır.

Yulaf eskiden buğdayın pahalı olduğu dönemlerde onun yerini almıştır. Bugün de kuzey ülkelerinde yulafın gıda ürünleri arasında küçümsenmeyecek bir yeri vardır.

Yulaf üretiminin yapıldığı bölgelerin çoğunda yulaf ilkbaharda ekilir. Kış yulafları dona ve kara dayanıklı olmadığı için Kuzey Kutbu' na yakın bölgelerde yetiştirilemez.

Aynı arpa gibi yulaf da bazen üçgül ve buğdaygillerden diğer bazı bitkilerin fidelerini güneş ve rüzgarın zararlı etkisinden korunmak için, onlarla birlikte ekilir.

Yulafların iç kavuz uçlarının sorguçlu veya dişli, kromozon sayılarına, yabani ve kavuzlu ya da çıplak daneli kültür formu oluşlarına göre sınıflandırılmaktadır.

Aristulatae - Sorguçlu yulaflar

İç kavuzun uçları iki parçalı tüy şeklinde uzamıştır. Bu yüzden diploid ve tetraploid grup yulaf türlerine Sorguçlu yulaflar adı verilir. Bazı Avrupa kıyılarında, Akdeniz çevresinde, Etiyopya, İran, Afganistan dolaylarında yayılmıştır. Bu grubun yulaflarında vegetatif ve generatif organlar küçük, bitkiler cılızdır. Daneleri ufak, ermeleri eş zamanlı ve dökülmeleri çok fazladır. Diploid ve tetraploid yulafların dünya yulafçılığında fazla önemleri yoktur. Bu grup yulafların orijini Akdeniz çevresindeki ülkelerdir.

Denticulatae - Dişli yulaflar

İç kavuzun ucu iki parçalı diş şeklini almıştır. Bu bakımdan hekzoploid yulaflara Dişli yulaflar adı verilir.

Avena fatua - Yabani beyaz yulaf

Türkiye'de yaygın bir tarla zararlı otu olarak bulunur ve erken olgunlaşıp dökülür. Dökülen tohumlar çimlenme ermelerini bölüm bölüm ve birkaç yıl içinde tamamladıklarından, yabani yulafla kirlenen bir tarlada ertesi yıl hiç tohum dökülmese bile, yine yabani yulaf bitkileri ortaya çıkar.

Erme zamanında öteki bitkilerden daha beyaz görünür. Başakcığı saptan kopunca (ya da koparılınca) birinci danenin dibi oyuk görünür. Başakçıkta ikinci dane birinciden ayrılınca (koparılınca), iki daneyi birbirine bağlayan sapçık parçası birinci danenin karın kısmında kalır. Başakcığın dibi ve sapçık tüylüdür. İç kavuzlarda dişlilik belirli değildir. Kılçıklar kısa olmakla birlikte, kaba ve büyüktür.

Avena sativa - Beyaz yulaf

Dünyadaki kültür yulafının 2/3’ ünü oluşturur. Orta Anadolu bölgesinde yaygın olarak ekilmektedir. Ekonomik önemi fazladır. Koparılan başakcığın dibinde A. Fatua’ da olduğu gibi çukurluk görülmez; çoğu çeşitlerde burası, sivri bir nokta ya da çıkıntı halindedir. Alt ve ikinci daneyi birbirine bağlayan sapçık parçası, ikinci daneyi koparınca, tümüyle birinci danenin karın kısmında kalır. Bu türe giren çeşitlerin çoğunda, daneler beyazdır, sarı gri - siyah renkli çeşitleri de vardır. İç kavuzlarda, sapçık ve başakçık dibinde tüylülük gösterebilir. Çoğunlukla kılçıksızdırlar; bazı çeşitlerde alt danede zayıf bir kılçık bulunur.

Avena nuda - Çıplak yulaf

Daneleri oldukça iri ve çıplaktır; iç kavuz ve kapçık öteki türlerde olduğu gibi daneyi sıkıca sarmamıştır. İri daneli çıplak yulaf’ ta denilir. Bu türde başakcık ekseninin boğumları çok uzamıştır ve başakcıklar çok çiçeklidir. Kavuzlar çok gevşek olduğundan dane dökümü fazladır. Karyopsiz üzerinde tüylülük de fazladır.

Avena sterilis - Kırmızı yabani yulaf

Akdeniz çevresinde ve özellikle Türkiye'de yaygındır.

Avena byzantina - Kırmızı yulaf

Kavuzlu kültür formunun bu türden çıktığı kabul edilir. Son yıllarda kışa dayanıklı çeşitler bu tür içinden elde edilmesiyle, yeryüzünde ekimi gitgide genişlemektedir. Akdeniz, Ege ve Marmara ve Trakya bölgelerinde yaygın olarak ekilmektedir. Bitki boylu, yaprakları geniş, daneleri iridir. Tahıl tarlalarının zararlı otlarındandır. Başakcığın dip kısmı, başakcık ekseni boğumları ve içkavuzun sırtı tüylüdür

Dünyada yulaf kültürü 640 kuzey, 350 güney enlemleri arasında yayılmıştır; önemli alanları ise kuzey yarımkürede 400 - 550 enlemleri arasıdır. Yayılışın kuzey sınırına çıkabilen yulaflar, A.sativa çeşitleridir. Daha ılıman bölgelerde ise kırmızı yulaf çeşitleri yayılmıştır.

Yulaf, serin iklim tahılları içerisinde iklim istekleri en fazla olan bir genustur. Daha çok sahil bölgelerinde, dağ eteklerindeki ovalarda yetiştirilir.

Yulaftan iyi ürün alınabilmesi, bitkinin vejetasyon süresindeki yağışların iyi dağılmasına ve havanın fazla sıcak olmamasına bağlıdır.

Çimlenmeden başaklanmaya kadar geçen devrelerde serin bir hava (15 C dereceyi geçmeyen) ve yüksek bir nem ister. 1 gram kuru madde oluşturmak için 600 gramın üstünde su ister. Yıllık yağış 700 - 800 mm olan yerler yulaf için en uygun yerlerdir.

Çok az nemli yerlerde yetişse de verim düşer. Böyle yerlerde gerekli suyu alabilmesi için kökler yanlara ve derinlere doğru fazla gelişir. Kumlu bölgelerde ve kurak ve sıcak yerlerde su yetersizliği özellikle generatif devrede çok fazla olur. Bu bölgelerde yulaf ekimi, kurakların başlamasından önce ermeye geçebileceği uygun bir tarihte yapılır. Yulaf kışa pek dayanıklı değildir.

Isının – 15 C dereceye düştüğü yerlerde yulafı kışlık olarak yetiştirmek sakıncalıdır. Bu nedenle kışlık yulaf kültürü daha ılıman bölgelerde yerleşmiştir.

Bir bölgenin kışına dayanabilen çeşitlerle kışlık ekimde bitkilerin kök sistemi kuvvetli, gelişme devresi uzun olduğundan, bitkiler yazlık bölgede ekilen yulaftan 5-10 gün önce ermesini tamamlar dolayısıyla dane ve saman verimi daha yüksek, hastalık ve böceklerden zarar görmesi daha az olur. Çok nemli ve güneşlenmesi az olan bölgelerde yatma problemi önem kazanır.

Çavdardan sonra, toprak seçiciliği en az olan yulaf, yeteri kadar nemi bulunan en fakir topraklarda bile yetişir. Kök sistemi çok kuvvetlidir, yanlara ve derinlere doğru iyi gelişir. Çok ağır ve havasız topraklarda toprak yüzeyine yakın kökler meydana getirerek havalanmayı sağlar. Killi - tınlı ve kumlu fakat hümüsü bol olan topraklarda yeterli nem bulabilirse en yüksek verimi getirebilir.

Toprak reaksiyonuna duyarlılığı fazla değildir. Bunun içindir ki, bataklık yerlerin kurutularak tarlaya çevrilmesinde ilk ele alınıp yetiştirilecek kültür bitkisi yulaftır. Yulaf, toprak tuzluluğuna da arpadan daha dayanıklıdır.

Yulaf genellikle yağışı bol taban yerlerde ekildiğinden, bu toprakların tava gelmesi kolay olmadığı hallerde toprak devrilerek sürülebilir. Böyle yerlerde su kaybı önemli olmadığı gibi, devirerek işleme ile ilk gelişmesi çok yavaş olan yulaf için yabancı otlara karşı daha iyi bir mücadele yapılmış olur. Kuru ziraat bölgelerinde ise toprak, suyu uçurmayacak ve erozyonu önleyecek şekilde, kırlangıçkuyruğu pulluklar veya kazayağı ile devrilmeden alttan işlenerek otlar yok edilir. Tarla otlandıkça aynı aletlerle ikileme gerekirse üçleme yapılarak tarla hazırlanır.

Ahır gübresi toprağın su tutmasını ve havalanmasını sağladığından yulafta verimi çok artırır. Killi topraklarda dekara 2 - 2.5 ton ahır gübresi verme uygun bir gübrelemedir.

Azot devamlı kardeşlenmeye sebep olduğundan, bu yüzden de aynı bitki üzerinde ermesini tamamlayan saplar yanında yeni çiçeklenen saplar bulunacağından hasat çok güçleşir. Bunun içindir ki azot gübresinin yulafa fazla verilmesi doğru değildir. En iyisi azotlu gübrenin büyük çoğunluğu başaklanmadan hemen önceki devrede verilmelidir. Verilecek gübre miktarı ortalama olarak dekara 4 Kg. Azot (N), 4 - 6 Kg. P2O5 üzerinden hesaplanmalıdır. Fosforlu gübrenin tamamı, verilecek azotlu gübrenin 1/3’ ü tohumla beraber verilir. Geriye kalan azot ise başaklanmadan önce verilmelidir.

Yulaf köklerinin topraktan zor alınabilen besin maddelerini ve suyu alma gücü buğday ve arpaya göre daha fazladır. Özellikle kurak bölgelerde yulafın arpa ve buğday anızına ekilmesi doğru değildir.

Yulaftan sonra da hemen ara vermeden diğer tahılların ekimi de yapılmamalıdır. Çünkü yulaf tarlanın suyunu iyice sömürür. Kurak bölgelerde sınırlı olan su azalacağından yulaftan sonra gelen buğday, arpa veya yine yulaf kuraklıktan zarar görür.

Çavdardan sonra ekilen yulafın verimi yeterli düzeyde olabilmektedir. Yulaf çapa bitkilerinin ekim nöbetine girebilir.

Gübreli çapa bitkilerinden sonra kışlık yulaf ekilebilir. Yulaf, silo yemi olarak baklagil yem bitkilerinden Tırfıl ile karışık olarak ekilir. Yulaf Fiğ karışımının ekimi, yem üretimi yönünden önem taşır.

Yüksek verim için yulafın kışa dayanabileceği yerlerde ekim kıştan yapılmalıdır. Kışlık ekimde ekim tarihi, bölgelere göre değişmekle birlikte, bitkinin kışa 3 - 4 yapraklı girecek şekilde ekiminin yapıldığı zamandır. Türkiye için 15 Ekim – 31 Aralık arası en uygun ekim zamanı aralığıdır.

Yulaf yazlık ekilecekse ekim erken yapılmalıdır. Çünkü yulafta vernelizasyon uzun sürelidir. Ayrıca sıcak ve kurak bastırmadan başaklanmış olacak şekilde ayarlanmalıdır.

Çimlendikten sonra 1 - 3 C derecelik sıcaklıklarda en az 2 hafta kaldıktan sonra ilk gelişmesini tamamlar. Kışlık erken de ekilse, çimlenen bitki toprak yüzünde ilk gelişmesini yapabilmek için bu düşük sıcaklığın gelmesini bekler. Bunun için yulafta ilk gelişme öteki genuslara oranla çok yavaştır.

Yulaf genelde ağır ve nemli topraklarda yetiştirildiğinden mibzer, bu topraklarda kolay çalışmaz bu nedenle ekim el ile serpmeyle yapılır, çalı sürgüsü veya tırmıklarla tohumlar kapatılır. Böyle ağır tavlı topraklarda ekimi yüzden yapmak gerekir. Toprak tipi ne olursa olsun tav durumu uygunsa mibzer kullanılmalıdır.

Kuru ziraat bölgelerinde kışlık ekim daha derine, en iyisi de arkvari ekim yapan üstten baskılı düz mibzerler ile yapılır. Kavuzların kalın olması tohumun su almasını geciktirir. Derine ekilmesinde amaç çimlenme suyunu zamanında bulmasıdır. Ancak, tohumu örten toprak katmanının kalın olması cücüğün toprak yüzüne çıkmasını tehlikeye koyabilir.

Tohumluk kalburlanmış ve böylece küçük, cılız ve yeşil danelerden temizlenmiş, çimlenme hızı yüksek tohumluk olmalıdır. Soğuk ve kurak zararı ilk gelişmenin hızlı olmasıyla azalacağı için, çimlenme ve sürme hızının yüksek olması istenir.

Tohumluğun 1000 adet dane ağırlığı 25 gramın altına düşmemelidir. Dekara 15 - 18 kg tohum atılır. 1000 adet dane ağırlığı düşükse, metrekareye atılacak tohum sayısı 600’e kadar çıkabilir. Sık ekim, ilk gelişmenin hızlı olmasını sağlar, sonraki devrelerde etkisi azalır. Danesi için yetiştirilmediğinde ekimini daha sık yapmak uygun olur.

Yulaf, genellikle ana saptaki danelerin sarı erme ile tam erme arasında bulunduğu sırada biçilmelidir. Sarı erme sonunda başakçıkların sapçıklarla ilgisi kesildiğinden dane dökme fazla olur. Bu devrede birinci sapın bütün yaprakları sararmış, yalnız uç yaprağın dip kısımları yeşildir ve 1. boğum az çok sararmıştır, öteki kardeşler henüz yeşildir. Bu devrede biçilip 3 - 5 gün kurutulduktan sonra harman yapılır. Biçerdöver ile bu zamanda hasat yapılmaz. Biçerdöverle hasat için 1. ve 2. saptaki danelerin tam erme devresine girmesini beklemek gereklidir.

Yulafın Başlıca Hastalıkları, Pas – Puccinia Hastalığı : Yulafın en önemli hastalığıdır. İki türü vardır.

Puccinia graminis avenae - Yulaf karapası : Belirtisi buğday karapasında olduğu gibidir.

Puccinia coronata - Taçlı pas : Yapraklarda ve yaprak kınında bazen sapta açık püstüller görülür. Her iki pas da kıyı bölgelerimizde ve Orta Anadolu’da zarar yapar. Mücadele için dayanıklı çeşitlerin seçilmesi gerekmektedir.

Yaprak Lekesi Hastalığı – Septoria : Serin ve fazla yağışlı mevsimlerde ortaya çıkar. Genç yapraklarda önce belirsizce sonradan kahverengiye dönen lekeler görülür. İleri devrelerde sap siyah bir renk alır, incelip kırılır.

Yaprak çizgi hastalığı – Helminthosporium :

Gelişmenin çeşitli devrelerinde zarar yapabilir. Çim devresinde kök gelişmesi durur; çimler koyu renk alarak ölür. Başaklanma öncesi devrede yapraklarda uzunluğuna sarı çizgiler görülür, sap boğumlarında renksizlik alt boğumlarda siyah renkli spor yığınları görülür. Bitkide başaklanma sırasında yatma görülür.

Rastık – Ustilago : İki türü vardır.

Yulaf açık rastığı – Ustilago Avenae : Danelerin yerini önce çok ince bir zar içinde bulunan siyah renkli sporlar doldurur, bu zar kolayca yırtılır ve sporları dökülür, geriye salkım ekseni ve dalları kalır.

Yulaf kapalı rastığı – Ustilago kolleri : Danelerin yerini dolduran sporları saran zar bunda daha kalındır ve körlü dane harmana kadar bütün kalır.

TRİTİKALE

Buğday ve çavdarın melezlenmesi ile oluşturulan tritikale, kıraç ve eğimli arazilerde buğdaya oranla daha yüksek verimli, besin madde içeriği açısından ise çavdara oranla daha zengin bir yem kaynağıdır.

Yetiştirme koşullarına ve yetiştiği toprağın yapısına bağlı olarak % 11 - 20 arasında ham protein içerir. Enerji içeriği ve aminoasit kalitesi buğdaya benzer olmakla birlikte çavdarınkinden daha yüksektir. Buğdayda olduğu gibi Fitaz içeriği yüksek olduğundan Mısır ve Sorgum’ a oranla yararlanılabilir fosfor içeriği yüksektir. Diğer besin madde içeriği açısından daha çok buğdaya benzer. Fiyatının uygun olduğu koşullarda buğday yerine rahatlıkla kullanılabilir.

Çiftlik hayvanlarının beslenmesinde kullanım düzeyi konusunda buğday ile aynı özellikleri göstermektedir.

Bir Buğday x Çavdar melezi olan tritikale bir amfidipioid tahıl türüdür. Tritikale, melezlemede kullanılan ana - babalarının kromozom sayılarına bağlı olarak, tetraploid, heksaploid veya oktoploid olabilir. Zamanımızda başarılı olan ve yaygın olarak kullanılan tipleri, makarnalık buğday ve çavdar melezinden elde edilen hekzaploid ( 2n = 42 ) formda olan sekonder ampidiploidlerdir.

Tritikalenin yüksek verimliliği ve kısmen kurak bölgelere adaptasyonu makarnalık buğdaydan, düşük verim fakat ekstrem soğuk, kuraklık, asit topraklara adaptasyonu ve farklı coğrafya ve iklimler de yetiştirilme özelliği çavdardan gelmektedir.

Son 25 yıldır dünyada yapılan tritikale tarımı, tritikalenin buğdayın verim potansiyeline ve çavdarın dayanıklılığına sahip olduğunu göstermektedir. Kısaca, tritikale anne (buğday) ve babasının (çavdar) yetişebildiği tüm çevrelerde başarı ile yetiştirilmektedir. Yeni bir tür olan tritikale’ nin, Polonya, Rusya, Almanya, Amerika ve Avusturya’ da başta olmak üzere dünyada 2,9 milyon hektardan fazla bir alanda ekimi yapılmaktadır.

Ülkemizde Konya Bahri DAĞDAŞ Araştırma Merkezi tarafından geliştirilen ve 1997 yılında tescil ettirilen Tatlıcak – 97 bir Tritikale (Buğday x Çavdar) çeşididir. Tritikale buğdaya göre çevreden kaynaklanan canlı ve cansız stres şartlarına karşı buğday ve arpadan daha fazla dayanıklıdır. Asitli ve alkali topraklar, iz element eksikliği (bakır, çinko ve magnezyum) veya iz element fazlalığı (bor) ve kuraklığa karşı dayanıklıdır.

Konya bölgesinde verimi sınırlayan Zn (çinko) eksikliğinden tritikalenin, buğday, arpa ve yulafa göre daha az etkilendiği bildirilmiştir.

Tritikalenin Özellikleri : Kuru alanlara uyumu iyi olan çeşit yüksek yağışlı veya bir kere sulanabilen alanlarda yüksek verim vermektedir.

Özellikle Kuzey Geçit, Batı Geçit ve Toros bölgesine uyumu gayet iyidir. Çavdardan bazı özelliklerini almış olduğundan problemli (tuz, bor fazlalığı, çinko eksikliği, mikroelement eksikliği, bazı hastalıklar) alanlarda buğday ve arpadan daha iyi sonuç alınabilmektedir.

Ortalama kuru arazi koşullarında dekardan 200 - 500 Kg., geçit bölgeleri veya sulu arazi koşullarında dekardan 350 - 650 kg. arasında tritikale verimi alınabilmektedir.

Boyu 110 - 120 cm. olup, başak rengi açık kahverengi ve kılçıklıdır. Ülkemizde tritikale yetiştirilmesi ve tritikale kullanımı yaygın değildir.

Tritikale yem bitkileri desteklenmesi kapsamı içerisindedir. Üretimi bölgemizde her geçen yıl artmaya başlayan bu tritikale çeşitli hayvan yemi, özellikle kanatlı yemi olarak büyük potansiyel taşımaktadır.

Dane amber renkli, uzun orta büyüklükte, unsu yapıdadır. Sindirilebilir protein ve Lizin miktarı buğday ve arpadan daha yüksektir.

Protein yüzdeleri yıl ve yere göre % 12 - 14, hektolitre ağırlığı 70 - 75 Kg, 1000 (bin) dane ağırlığı 34 - 39 Gr. arasında değişmektedir. Erkenci bir çeşit olup dane dökmez, harman olma yeteneği iyidir.

Mikro element eksikliğine karşı arpa ve buğdaydan daha toleranslıdır. Bu nedenle çinko eksikliğinin yaygın olduğu İç Anadolu Bölgesinde arpa ve buğdayın önemli verim düşüşleri gösterdiği alanlarda daha iyi sonuç alınabilmektedir.

Kışa ve kurağa toleransı iyidir. Yaprak hastalıklarına tarla koşullarında dayanıklıdır.

Tritikale bitkisinin ekiminin 20 Eylül -15 Ekim tarihleri arasında yapılması gerekir. Dekara 22 - 23 Kg. tohum kullanılmalıdır. Ekimden önce sistemik tohum ilaçları ile tohumlar mutlaka ilaçlanmalıdır.

Gübrelemede toprak analizi esastır. Başka türlü tavsiye edilmemişse ekim sırasında dekara İç Anadolu Bölgesinde kuruda 6 -7 Kg P2O5 ve 2 - 3 kg. N (15 Kg. DAP veya 15 Kg. TSP + 15 kg % 21’ lik Amonyum sülfat ) tavsiye edilir.

Yağışın daha yüksek olduğu geçit bölgelerinde veya bir sulama yapılması halinde dekara 8 - 9 Kg. P2O5 ve 3 - 4 kg N (20 Kg. DAP veya 20 Kg. TSP + 15 kg % 21’ lik Amonyum sülfat) uygulanmalıdır.

Toplam Azot (N) miktarı bahar mevsiminde dekara kuruda 6 -7 Kg. yüksek yağışlı veya bir kez sulanabilen alanlarda 9 Kg.a tamamlanmalıdır. Bu amaçla kuruda erken dönemde (Şubat - Mart) dekara 20 Kg. Amonyum sülfat (% 21 N), 10 Kg. Üre gübresi atılabilir. Kuruda fazla gübre kullanılmamalı ve gübre uygulaması mümkün olduğunca erken yapılmalıdır. Yağışlı yıllarda kullanılacak üst gübre miktarı birkaç Kg fazla tutulabilir.

Yağışın yüksek olması veya bir sulama durumunda yapılacak üst gübrelemede erken dönemde dekara 25 Kg. Amonyum sülfat veya 12 Kg. Üre kullanılabilir.

Daha geç yapılacak gübrelemede, 17 kg. % 33’ lük Amonyum nitrat veya 20 Kg. % 26’ lık Amonyum nitrat uygulanabilir. Sulama halinde bir miktar gübrenin geç döneme bırakılması kaliteli dane elde etmede yararlı olabilir. Bu durumda erken dönemde tek uygulamada kullanılan miktardan daha az miktarda Üre (8 kg/da) veya Amonyum sülfat (17 kg/da) uygulanarak geri kalan kısmı daha sonra Amonyum nitrat (Dekara % 33’ lükten 5 Kg. veya % 26’ lıktan 7 Kg.) ile tamamlanabilir.

Bir su verilecek alanlarda suyun mümkünse sapa kalkma döneminde verilmesi uygun olur. Fazla sulama bu çeşitte yatma problemlerine neden olabilir. Dane dökme problemi olmadığı için hasat kaybı düşüktür.​

SOYA

Soya % 32 - 33 düzeyinde protein içermektedir. Hayvanlara yedirilen bitkisel yemler içerisinde proteinin biyolojik değeri en yüksek olandır.% 6 - 7 ile en yüksek düzeyde Lizini soya proteini içerir.

Ham selüloz içeriği düşük olduğundan organik maddelerin yaklaşık % 90’ ı sindirilir. Mineral bileşimi diğer baklagil tohumlarından daha iyidir.

Soya danesinde besin maddelerinin yanı sıra soya proteininden yararlanmayı azaltan, enerji ve yağ rezorpsiyonunu düşürerek gelişmeyi engelleyen enzimler, tripsin engelleyicileri ve saponin gibi bileşikler vardır.

Bu nedenle özellikle domuz ve kümes kanatlılarının beslenmesinde çiğ soya kullanımı sakıncalıdır. Soyada bulunan 20 dolayında ki enzimden lipoksijenaz, üreaz ve tripsin engelleyicisi hayvan besleme açısından önemlidir. Lipoksijenaz yağları okside eder. Bir proteaz olan üreaz ise üreyi karbondioksit ve amonyağa hidrolize eder. Bu nedenle çiğ soyanın bulunduğu rasyona üre katılması halinde hayvanlarda amonyak zehirlenmesi görülür.

Soyada bulunan tripsin engelleyicisi pankreastan salgılanan tripsin etkinliğini engelleyerek organizmadaki kükürtlü aminoasitlerin yoğun bir şekilde dışarıya atılmasına neden olur.
Soyanın bu tip beslenmeyi engelleyici bileşikler nedeniyle özellikle kümes kanatlıları ve tek mideli hayvanlara soya danesinin ısıl işlemden geçirildikten (pişirildikten sonra) sonra verilmesi gerekir. Özellikle soyanın ekstrüzyon işlemine maruz bırakılarak elde edilen formu olan tam yağlı soya veya yarı yağı alınmış yarım yağlı soya günümüz yem sanayisinin önemli bir ham maddesi durumundadır.

Süt verimini artırdığından süt inekleri için uygun bir yem olduğu halde fazla miktarda yedirilirse süte soya kokusu siner. Bu nedenle hayvan başına 1 Kg. dan fazla verilmemelidir.

Kümes kanatlıları için pişirilmiş soya (tam yağlı veya yarım yağlı soya) hayvansal proteinlerin yerine geçebilecek en uygun yemdir.

Civciv rasyonlarında çiğ soya kullanılması halinde gelişme geriliği, pankreas büyümesi ve besin maddelerinin sindirilme derecesinin düşmesi gibi olumsuzluklarla karşılaşılır.

Kümes kanatlılarının rasyonlarında hayvansal proteinin yarısının soya (soya fasulyesi küspesi + tam veya yarım yağlı soya ) proteininden karşılanması halinde en iyi sonuç alınmaktadır.

Soya, kolesterol ve doymuş yağlar içermeyen yapısı, yüksek kaliteli protein içeriği ile çok yönlü olarak yararlanılabilen bitkisel bir gıda maddesidir.

Soya fasulyesinin işlenmesiyle elde edilen soya yağı, soya lesitini, soya sosu, soya unu, soya eti ve kıyması, soya sütü gibi ürünler gıda sektörümüzdeki birçok ürünün üretiminde kullanılmaktadır.

Soya küspesi bir çok çalışma ile yararlılığı kanıtlanmış bir kaliteli yem ve yem katkılarındandır. Gerek büyükbaş, gerek küçükbaş ve özellikle de kanatlı beslenmesinde ve bu alanlarda her türlü verim artışı sağlanması amacıyla kullanılmaktadır.

Soya (Glycine max), baklagiller (Fabaceae) familyasından 1 - 1,5 m boyunda, kısmen sarılıcı, dallanmış, bir yıllık, Çin ve Japonya'da geniş ölçüde tarımı yapılan bir bitkidir.

Dünya' nın başka yerlerine de dağılıp değer kazanması 20. yüzyıl' da gerçekleşmiştir. Tohumlarından sıvı yağ ve margarin halinde kullanılan yemeklik bir yağ çıkarılır.

Soya Bitkisinin Başlıca Özellikleri : Soya, kazık köklü bir bitkidir. Soya bitkisinde kuvvetli bir saçak kök sistemi mevcuttur. Kökleri genellikle 60 – 70 cm olmakla birlikte 2 metre olanları da görülmüştür.

Bitki boyu 60 – 150 cm arasında değişir. Sapı 10 - 15 boğumdan oluşur. Soya yaprakları üç yaprakçıktan oluşur. 3,5 cm uzunlukta ve 1 cm kalınlıkta baklalara sahiptir. Bir soya bitkisi genellikle 35 - 40 baklaya sahip iken seyrek ekimlerde bu bakla sayısı 200' ün bile üstüne çıkabilmektedir. Tohumlarının (tanelerinin) rengi yeşilin değişik tonlarından siyah, sarı ya da kahverengine varabilen alacalı renkte olabilir.

Soya, % 18 - 24 oranında yağ ve % 35 - 45 oranında protein içerir. % 30 karbonhidrat ve % 5 oranında mineral, çok sayıda vitamin ve değerli aminoasitler içerir.

Soya bitkisi, farklı iklim bölgelerine uyumludur. Dünyanın pek çok yerinde başarıyla yetişmektedir. Yine de en iyi verim Mayıs - Eylül ayları arasında sıcaklığın 25 °C derece olduğu iklimlerde alınır. 18 °C derecenin altındaki ve 40 °C derecenin üstündeki sıcaklıklar soyanın gelişimini olumsuz yönde etkiler.

Soya, çok kumlu topraklar hariç, değişik toprak türlerinde yetişebilir.

Soya fasulyesi 5000 yıl önce Doğu Asya ovalarında keşfedilmiş olup genetik orjini merkezi Çin ve Mançurya' dır. 11. ve 17. yüzyıllar arasında Doğu Çin' de yetiştirilmeye başlanan soya bitkisi zamanla Japonya, Vietnam, Filipinler, Tayland, Malezya, Nepal ve Hindistan' a yayılmıştır.

17. yüzyılın başında Avrupa' ya getirilmişse de verimli olarak yetiştirilememiştir. 1804' yılında A.B.D. sınırlarında yetiştirilmeye başlanmıştır. 1919 - 1924 yılları arasında A.B.D.’ de 8 eyalette birden soya ekimi yapılmış ve zamanla 26 eyalete yayılmıştır. Günümüzde de soya tarımı en çok A.B.D.' de gelişmiştir.

Soyanın Türkiye' ye gelişi ise 1930 lu yıllarda gerçekleşmiştir. 1982 yılında ise Bakanlar Kurulu kararı ile üreticiye soya ekimi için teminat verilmeye başlanmıştır. Adana ve Osmaniye illeri Türkiye' deki soya üretiminin % 80 - 85' ini karşılamaktadır.

Soya, dünyayı besleyen 5 - 6 bitkisel üründen birisidir. Proteince zengin olup oldukça besleyicidir. Dünya’ da en fazla üretilen ve tüketilen yağ soya yağı, yem sanayisinde en fazla kullanılan hammadde ise soya küspesidir.

Sütü, peyniri, sosu, dondurması, eti vb. pek çok ürün üretilmektedir. Toprağa azot kazandırarak kendisinden sonra ekilecek bitkilerin verimini arttıran bir bitkidir.

Soya bitkisi, ayrıca biyoyakıt üretiminde de yoğun olarak kullanılır.

Soyanın insan sağlığına yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu tartışılmıştır. Soyanın insan sağlığına pek çok yararı olduğu gibi bazı zararlarının da olduğu iddia edilmiştir.

Besleyici olması ve doymuş yağ içeren hayvansal proteinlere alternatif olması nedeniyle oldukça faydalıdır. Sağlıklı bir beslenme için kadınlar günde 46 gram, erkeklerse günde 56 gram protein tüketmelidir. Bu protein ihtiyacı soyadan sağlanabilir.

Soya, Omega 3 yağları, çoklu doymamış yağ, B vitaminleri, Demir, Çinko, Antioksidanlar, Fotokimyasallar ve Lif bakımından zengin olup insan sağlığına yararlıdır. Vejeteryanlar için mükemmel bir protein kaynağıdır.

Soyanın bazı yönlerden insan sağlığına zararlı olduğu iddia edilmişse de bu konuda kesin bir kanıt bulunmamaktadır.

Bu iddialardan birisi, soyanın meme kanserini tetiklediği iddiasıdır. Soyanın içindeki Östrogen hormonuna benzer etkideki maddeler meme dokusu ve Uterus Endometriyumu kanserini tetikleyebilmektedir.

Fakat bu etki zaten başka tür kanser yaşayan hastalarda görülmektedir. Üstelik bunun için bol miktarda soya tüketimi gerekmektedir.

Soya, başta veganlar olmak üzere herkes için hayvansal ürünlere alternatiftir. Soya sütü ve soya unu, bilinen süt ve una alternatiftir.

Soya köftesi, soyanın içerdiği bileşikler nedeniyle et köftesine alternatif olup, içerdiği protein nedeniyle oldukça besleyicidir. Tofu hayvansal peynire alternatif bir soya peyniridir.

Soyanın unu, sütü, köftesi ve peynirinin yanı sıra yoğurdu ve ekmeği de yapılmaktadır.

Soya yağı, dünyadaki en yaygın bitkisel yağlardandır. Soya fasulyesi, soya soslu brokoli, soyalı piliç, soya çorbası başta olmak üzere çok sayıda soyalı yemek tarifi mevcuttur.

SOYA KÜSPESİ

Özellikle kümes kanatlıların beslenmesinde son derece önemli bir yem olan Soya Küspesinin kabuklusu % 44, kabuksuzu % 48 - 50 ham protein içerir ve proteinin biyolojik değeri diğer bitkisel yemlere göre çok yüksektir. Bunun nedeni % 2,9 – 3,2 Lizin içermesidir.

Metionin soya küspesinde oldukça yüksek bulunduğu halde ısıtmanın az olduğu ekstraksiyon küspelerde bulunan tripsin engelleyicisi metionin ve sistinden yararlanmayı düşürür.

Soya Küspesi daha çok kümes kanatlıların ve genç hayvanların yoğun yem karmalarına katılması önerilir.

Süt ineklerine günde 2 ; 2,5 kg verilmesi uygundur. Küme hayvanlarında metionin bir hayvansal protein kaynağı ile desteklenmiş soya küspesi iyi sonuç vermektedir.

AYÇİÇEĞİ

Ayçiçeği, tohumlarından yağ elde etmek amacıyla yetiştirilir. Düşük asitli ve sarımtırak renkli olan bu sıvı yağ, yemeklik olarak kullanıldığı gibi margarin, sabun ve yağlıboya yapımında da kullanılır.

Ayçiçeği tanelerinden yağ elde edildikten sonra, geriye kalan küspe, hayvan yemi olarak kullanılır.

Ayçiçeği tohumlarının 1000 (bin) tanesinin ağırlığı 70 ile 200 gram arasındadır. Yağlı çeşitlerin tohumları daha küçük, çerezlik çeşitlerin ise daha büyüktür. Tanesi küçük olan tohumlarda yağ oranı daha fazla, tanesi büyük olanlarda ise yağ oranı daha düşüktür.

Ayçiçeği, bitkisel yağ endüstrisinin hammaddesini veren bitkilerin başında gelmektedir. Ayçiçeği yağı en kaliteli ve lezzetli yağlardandır.

Ayçiçeği küspesinde önemli oranda (% 20) protein ve bir miktar yağ (% 2 - 7) bulunduğu için çok besleyici bir hayvan yemidir. Özellikle sığır ve süt inekleri için değerli bir besindir.

Ayçiçeği (Helianthus annuus), papatyagiller (Asteraceae) familyasından çekirdekleri ve yağı için yetiştirilen sarı çiçekli bir tarım bitkisidir.

Ayçiçeği dünyada ve Türkiye'de en önemli yağ bitkilerinden biridir. Marmara Bölgesi' nde daha çok yetiştirilir. Trakya Bölgesi' nde yoğunluk gösterir. Ayçiçeğinin üstündeki çekirdekler fabrikalarda işlenerek satılır.

Ayçiçeği dünyada ve Türkiye' de en önemli yağ bitkilerinden biri olup, Türkiye' de genelde yağlık olarak yetiştirilir. Yağlık olarak ekiminin % 70' inden fazlası Trakya ve Marmara bölgesindedir.

Ayçiçeği, yetişme periyodu boyunca (100 -150 gün) 26 -28,5 °C derece dolayında toplam sıcaklık ister.

Derin ve kazık kök sistemine sahip olması nedeniyle, kuraklığa dayanıklılığı fazladır. Her türlü toprakta yetişmesine rağmen, iyi drenajlı, pH sı nötr (6,5 - 7,5) ve su tutması yüksek toprakları daha fazla sever. Taban suyu yüksek, asitli topraklardan hoşlanmaz. Tuzluluğa dayanması orta derecededir.

Ayçiçeğinin çimlenmesi için en az toprak sıcaklığı 8 - 10 °C derece olmalıdır. Bu nedenle genelde Nisan ayı başı - Mayıs ortası arasında ekimi yapılır.

Erken ekim, verimi önemli ölçüde arttırır. Ayçiçeği soğuğa dayanıklı olup, genelde ilk donlardan 4 - 6 yapraklı devreye kadar zarar görmez. Ancak ısının - 4 °C derecenin altına düşmesiyle oluşan dondan oldukça fazla etkilenir.

Optimum verim için bölge koşullarında yapılan araştırmalarda 7 - 8 Kg. saf azot (N) ve aynı miktarda fosfor yeterli olmaktadır. Ancak sulu koşullarda bu miktarları arttırmak gerekir.

Toprak analizi yapılıp tarlanın besin maddesi içeriği belirtildikten sonra gübre uygulamak son derece önemlidir. Eğer toprakta yeterli miktarda fosfor varsa 7 - 8 Kg. saf azotu içeren 15 -16 Kg. Üre (% 46 N) veya 25 - 30 Kg. Amonyum nitrat (% 26 N) gübresi serpilerek karıştırılır ve ardından ekim yapılır.

Eğer toprakta genelde Potasyumca zengin olması nedeniyle, bu besin maddesine içeren gübre tavsiye edilmez. Ancak toprak analizi sonucu bu besin maddesinin eksikliği belirtiliyorsa, topraktaki mevcut duruma da bağlı olarak, yeterli miktarda 15 – 15 - 15 gübresi uygulamak gerekir. Çünkü kompoze gübrelerin üzerindeki üç rakam sırasıyla N –P - K yani Azot - Fosfor - Potasyum besin madde oranına göre ucuz olan gübre tercih edilmelidir.

İyi bir tohum yatağı hazırladıktan sonra, ayçiçeğinde pnömatik mibzerlerle ekim yapılır. Yapılan araştırmalar sonucunda; sonbaharda soklu pulluk ile sürüm, ilkbaharda kazayağı ve ardından tırmık ile yapılan tohum yatağı hazırlığı en ekonomik toprak işleme yöntemi olarak belirlenmiştir.

Yabancı ot ilacı için genelde Trifluarin içerikli tarım ilaçları ekim öncesi uygulanır. Ancak ilaç uygulandıktan sonra mutlaka tırmık veya benzeri bir ikinci sınıf toprak işleme aletiyle karıştırılmalıdır. Ayrıca yabancı ot mücadelesi için bitkiler 25 - 30 cm. olduğu zaman çapa makinesi ile ara çapası yapılır.

Yapılan araştırmalar, sıra arası 70 cm. ve sıra üzerinin 30 - 35 cm. olduğu bir ekim sıklığıyla sağlanan 4500 - 5000 da civarında bir bitki populasyonunun en yüksek verimi verdiğini ortaya koşmuştur.

Hibrit tohumluklar yüksek verim potansiyeline sahip, aynı günlerde çiçeklenip, olgunlaşır ve aynı kalitede ürün veririler.

Piyasada değişik firmalara ait birçok yağlık hibrit ayçiçeği çeşidi bulunmaktadır. Tohum iriliği arttıkça dekara atılacak tohum miktarı da artar. Aslında iri tohumun, özellikle uygun olmayan iklim ve toprak koşullarında, çimlenme gücünün biraz daha fazla olmasından başka bir avantaja sahip değildir.

Dekara atılan tohum miktarı tohum iriliğine bağlı olarak 400 Gr/da civarındadır.

Ayçiçeği topraktan fazla miktarda besin maddesi kaldırır. Bu nedenle üst üste ayçiçeği ekiminden kaçınılmalıdır. Bundan dolayı, genelde Buğday - Ayçiçeği ekim nöbeti uygulanır.

Tablanın biraz eğik olması, yani yere doğru bakması, kuş zararını ve güneşten kaynaklanan tabla yanıklığını azaltır. Bu nedenle, bu tip hibrit çeşitler kuş zararının yoğun olarak hissedildiği yerlerde tercih edilmelidir.

Ayçiçeği bitkisinin su gereksinimi, yetişme periyodu boyunca yaklaşık 700 - 800 mm. civarındadır. Bu nedenle yüksek ve arzulanan verimi alabilmek için yağışın az olduğu yıllarda aradaki farkın, sulamaya uygun yerlerde, mutlaka sulama suyuyla verilmesi gerekir.

Toprakta bitkilerin su ihtiyaçları toprak Tansiyonemetresiyle ölçülür.

Ayçiçeğinde en hassas devre, çiçeklenme öncesi tablaların oluşmaya başladığı devre ile süt olum devresi arasıdır. Bu devrede oluşan, suya olan stres, verimde geri gelmeyecek kayıplar ortaya çıkarır. Özellikle suya duyulan bu gereksinim çiçeklenme zamanında en üst düzeye çıkar. Bundan dolayı bu devrelerde yağış yoksa, yüksek verim için ayçiçeği mutlaka sulanmadır.

20' şer gün arayla yapılan sulamaların verimi arttırdığı Denizli Baklan Ovasındaki Çiftçiler tarafından denenmiş ve çok yararlı olduğu görülmüştür.

40 cm. olduktan sonra her 20 günde bir sulama yapılmalıdır. Eğer sulama yapılacaksa, bitkiler 45 - 50 cm. boyunda bir sulama, tabla oluştuğu devrede süt ve olum devresinde yapılacak olan birer sulama ile toplam üç defa su verilmesi verimi % 100 oranında arttırır.

Özellikle sulanan alanlarda dekara atılan bitki sayısını ve verilecek gübre miktarını bir miktarı arttırmak verim artışı için gerekli diğer faktörlerdir.

Ayçiçeğinin en önemli zararlısı Orobanş parazitidir. Ancak bu parazite dayanıklı hibritler piyasada mevcuttur. Bunun yanında diğer hastalıklar ayçiçeği mildiyösü, sap, kök ve tabla çürüklükleridir.

Ayçiçeği mildiyösüne karşı hibrit tohumlar ilaçlı olup, ancak özellikle sulu alanlarda ortaya çıkan Slerotinia'ya karşı dayanıklı çeşit olmayıp, ilaçlı mücadelesi de yoktur.

Ayçiçeği tablasının arkası ve brakte yapraklarının % 50' si kahverengi renge dönüştüğünde ayçiçeği olgunluğa erişmiş olur. Ancak hasadın yapılabilmesi için tablanın, gövdenin ve yaprakların tamamen kahverengi renge dönüşmüş olması ve tanedeki nem oranının % 9 - 10' a düşmesi gereklidir. Çünkü ayçiçeği yağlı tohuma sahip olduğu için yüksek nemde depolandığında, taneler kısa zamanda kızışır ve bozulur. Bu nedenle hasatta tane neminin % 10' un altında olması son derece önemlidir.

Zamanında yapılmayan hasat özellikle bazı çeşitlerde tane dökmeye sebep olacağından, ayçiçeği hasadı fazla geciktirilmemelidir.

Ayçiçeğinden kuru arazi koşullarında 100 - 150 Kg/da, sulu arazi koşullarında 250 - 400 Kg/da. Ayçiçeği ürünü elde edilebilir.

Ayçiçeği hasadı buğday biçer döverlerinde yapılan ufak değişiklik ve uygun ayarlama ile kolayca yapılır.

AYÇİÇEĞİ TOHUMU KÜSPESİ

Ayçiçeği küspesinin besleme değeri kabuklu ve kabuksuz oluşuna göre büyük ölçüde değişmektedir. Kabuğu hiç ayrılmamışsa Ekspeller Ayçiçeği Tohumu Küspesinin protein oranı % 15’ e kadar düşmekte, selüloz oranı ise % 38’ e kadar çıkabilmektedir. Buna karşılık kabuğu alınmış ekstraksiyon Ayçiçeği Tohumu Küspesinin ham selüloz oranı % 15, ham protein oranı ise % 40’ ın üzerinde olabilmektedir.Türkiye de Ayçiçeği Tohumu Küspesinin % 70’ i Ekspeller yöntemi ile üretilmektedir.

Ayçiçeği Tohumu Küspesi Lizin olmak üzere Esansiyel amino asitler yönünden yetersiz olup proteinin biyolojik değeri orta düzeydedir. Metionin düzeyde yetersiz olmakla birlikte diğer küspelere oranla daha yüksektir.

İyi kalitede Ayçiçeği Tohumu Küspesi özellikle geviş getiren hayvanlar için değerli yem olup lezzetli olması nedeniyle tüm hayvanlar tarafından sevilerek tüketilir.

Süt ineklerine günde 2 - 2,5 Kg, besi sığırlarına 6 Kg. kadar verilebilir.

Yumurta tavuklarında yumurta verimi üzerine olumlu etkisi olduğu bildirilmektedir.

Etlik piliçlerin (Broyler) etini yumuşattığı için bunlar için pek uygun değildir. Etlik piliç yem karmalarının ham proteinin % 15 – 20’ si, yumurtacı tavukların ise % 30 – 35’ i rahatlıkla Ayçiçeği Tohumu Küspesinden sağlanabilir.

KANOLA

Tohumunda yüksek oranda yağ mevcuttur. Yetiştirme koşullarına ve çeşit özelliklerine göre % 40 - 50 oranında yağ içerir. Küspesi % 40 oranında protein içerir.

Bu özelliği ile soya fasulyesine yakın bir özellik sunar. Kanola tohumlarının insan ve hayvan sağlığına zararsız yağ çözücüleri ile yağların tohum ve meyvelerden ayrıştırılması veya yağı alınmış proteince zengin kalıntıların elde edilmesi işlemi sonucu ortaya çıkan ürün kanola küspesidir.

Kanola tohumlarından yağ çıkarıldıktan sonra geriye kalan küspesinde % 38 - 40 oranında protein bulunduğundan soya küspesi ile karıştırılıp hayvan yemi olarak kullanılabilmektedir.

BUĞDAY

Buğdayın kimyasal yapısı diğer tahıl tanelerine göre daha geniş değişim gösterir. Buğdayın protein içeriği iklim, çeşit, toprak ve gübreleme gibi etkenlere bağlı olarak % 8 ile % 20 arasında değişebilmektedir.

Sert buğdaylar yumuşak buğdaylardan daha fazla protein içeriğine sahiptirler. Buğday proteini Lizin ve Triptofan içeriğinin yüksek olması nedeniyle mısır proteininden daha kalitelidir. İnce öğütülmüş buğdayın kümes kanatlılarına verilmesi durumunda kursakta (ingluves) hamur kitlesi birikebilir.

Buğdayın Vitamin A ve D düzeyi çok yetersizdir. Diğer tahıl taneleri gibi Riboflavin miktarı yetersiz olmakla birlikte Nikotinik asit ve Pantotenik asit düzeyleri mısırdan yüksektir. Ayrıca Vitamin E bakımından çok yüksektir.

Buğday geviş getiren hayvanlara alıştırılmadan fazla yedirildiğinde sindirim zorluğu, şişme ve bazen de ishale neden olabilir.

At, Eşek gibi geviş getirmeyen hayvanlarda kaşıntı ve koliklere neden olabilir. At, Eşek ve Katır gibi iş hayvanlarına kabaca kırılarak verilmeli ve kolikleri önlemek için kaba yemlerle karıştırılarak verilmelidir.

Süt ineklerinde yoğun yem karmasının 1/3 nü buğday oluşturacak şekilde verildiğinde en iyi sonuç alınmaktadır.

Kümes kanatlıları Pentozan (Ksilan) içeriği nedeniyle buğdayı diğer çiftlik hayvanlarına oranla daha az sindirebilmektedirler. Ancak organik maddelerin sindirilme derecesi yine de % 80’ in üzerindedir. Kümes kanatlılarına aşırı miktarda buğday verilmesi halinde sindirim bozukluğu, yapışkan dışkı ve ıslak altlık gibi sorunlarla karşılaşılabilir.

Buğday kanatlılara genellikle kırılarak veya öğütülerek verildiği gibi tercihli yemleme uygulamalarında bütün dane olarak da verilebilmektedir.

Buğday danesinin kanatlılara öğütülmeden bütün olarak verilmesi taşlığı harekete geçirdiğinden sindirilebilirliğini olumsuz yönde etkiler.

Buğday başta unlu mamuller olmak üzere birçok gıda ve sanayi sektöründe kullanılmaktadır. Buğdaydan elde edilen unun büyük bölümü ekmek yapımında kullanılır. Durum buğdayının unundan ise genellikle makarna yapımında kullanılan irmik elde edilir.

Besin değeri daha düşük olan buğdaylar ve kırma denen öğütme artıkları da evcil hayvanlara yem olarak verilir.

BUĞDAY KEPEĞİ – RAZMOL

Buğday kepeğinin içerdiği besin maddeleri nedeniyle iki temel diyetetik özelliği vardır.

Birincisi ağır ve yoğun yem karmalarını hafifleterek daha lezzetli olmalarını ve sindirimlerini kolaylaştırır. İkincisi laksatatif (yumuşatıcı) etkiye sahip oluşudur. Bu amaçla bütün hayvanların yemlenmesinde kullanılabilir.

Süt ineklerinin yoğun yem karmalarının % 25 -30’ unu oluşturacak düzeyde kullanılabilir. Kümes hayvanlarında ise en fazla % 15 - 20 düzeyinde kullanılabilir.

ÇAVDAR

Besin maddeleri içeriği bakımından buğdaya benzemekle beraber dolgun daneli çavdarın nişasta içeriği buğdaydan yüksektir.

Amino asitlerden Lizin, Methionin, Lösin ve İzolösin yetersiz düzeydedir. Mineral madde bileşimi buğdayda olduğu gibi iyi değildir.

Mg ve P bakımından oldukça zengin olmasına karşın Ca ve iz elementler bakımından yetersiz düzeydedir.

Düşük selüloz içeriği ve sindirilme derecesinin yüksek olması nedeniyle enerji değeri iyi olduğu halde, çavdarın besi hayvanlarına fazla yedirilmesi halinde sindirim bozuklukları ve ishal görülür. Bu durumda çavdarda yüksek düzeyde bulunan Pentozanlar, Beta - Glukanlar ve Pektinlerin sindirimindeki güçlüğün ve barsak florasını değiştirmelerine yol açtığı bildirilmektedir.

Çavdarın besi rasyonlarında % 20’ yi aşmayacak şekilde kullanılmasına özen gösterilmelidir.

Ayrıca Çavdar Mahmuzu –Ergot Alkaloidleri (Claviceps purpuera) ile bulaşık olması halinde lezzeti azaldığı gibi hayvanlar için tehlikeli de olabilir.

Adı geçen mantarın içerdiği alkoloidler sinirler üzerine etkide bulunarak, hayvanın dengesini yitirmesine, felç ve krampların ortaya çıkmasına neden olurlar (Çavdar Mahmuzu Alkaloidleri Zehirlemenmesi).

Bunun yanı sıra Uterusu etkileyerek gebe hayvanların yavru atması sonucunu da doğururlar.

Çavdar mahmuzu yanında çavdarda Tripsin ve Kimotripsin engelleyicisi ve Amilaz engelleyicileri de bulunmaktadır.

Çavdarda ayrıca egzamalara yol açan alerjik bir etmeninde bulunduğu bildirilmektedir.

Yukarıda bildirilen sakıncaları nedeniyle çavdarın hayvanlara tek başına değil, mısır, yulaf veya arpa ile karışık halde verilmesi gerekir.

Çavdarın süt ineklerine de tek başına yedirilmesi halinde yukarıda belirtilen sakıncalar ortaya çıkmaktadır.

Kümes kanatlıları tarafından pek sevilmediği gibi protein kalitesi açısından da yeterli değildir. Rasyonun % 52 sinden fazla olması durumunda sindirim bozukluğu görülmekte, verim düşmekte ve yapışkan dışkı oluşmaktadır.

PAMUK TOHUMU KÜSPESİ

Elde ediliş yöntemine göre % 35 - 45 arasında protein içerir. Lizin, Metionin ve Sistin başta olmak üzere Esansiyel amino asitler içeriği yetersiz olduğundan proteinin biyolojik değeri çok yüksek değildir.

Pamuk Tohumu Küspesi çoğunlukla toksik düzeyde Gossipol içerir. Gossipol tek mideli hayvanlar için zehirli etkiye sahiptir. Ekspeller küspesi 200 - 500 mg/Kg, ön presten geçirilmiş ekstraksiyon küspesi 200 - 700 mg/Kg ve ekstraksiyon küspesi ise 1000 - 5000 mg/Kg serbest Gossipol içerir.

Genellikle tek mideli hayvanların rasyonunda 100mg/Kg dan fazla Gossipolun bulunmaması gerekir.

Gossipol civcivlerde iştahı azaltır, büyüme ve yemden yararlanmayı gerileterek ölümlere neden olabilir.

Tavuklarda yumurta verimi ve ağırlığını düşürür. Geviş getiren hayvanlarda Gossipolun toksik etkisinin olmadığı kabul edilmekle birlikte, son yıllarda fazla miktarda Gossipol tüketimin bu hayvanlarda da çeşitli sorunlara neden olduğu bildirilmektedir.

Pamuk Tohumu Küspesi, yumurta akında pembe lekeler oluşturan bazı siklopropen gurubu bileşikler içermekte olup, bunların en önemlisi sterkulik asittir.

Bu bileşikler yumurta sarısının pH sını yükseltir, su oranını artırır ve beyaz renkli proteinlerin miktarını fazlalaştırır. Ayrıca haşlanmış yumurtalarda sarının elastikiyet (lastiğimsi bir yapı) kazanmasına neden olur.

Süt ineklerine Pamuk Tohumunun Preslenmiş küspesinden günde en fazla 1 Kg verilmelidir.

Gebeliği ilerlemiş hayvanlara fazla verilmesi halinde yavru atmalara neden olabilir.

Besi sığırlarına diğer küspe ve dane yemlerle birlikte günde en çok 3 - 4 Kg Pamuk Tohumu Küspesi önerilir. En uygun miktar 1 - 2 Kg olup fazlası iç yağını sertleştirebilir.

Öte yandan besiye alınan erkek hayvanların rasyonlarında Pamuk Tohumu Küspesi kullanımına ayrı olarak dikkat edilmelidir. Pamuk Tohumu Küspesindeki yüksek silisyum içeriği nedeniyle bu hayvanlarda idrar taşı oluşumuna bağlı ani ölümler görülebilir.

Kümes kanatlıları rasyonuna ekstraksiyon yolu ile elde edilmiş Pamuk Tohumu Küspesi % 10 - 15 düzeyinde katılabilir. Ancak yumurta tavuklarında yumurta kalitesi üzerine olumsuz etkileri nedeniyle rasyonda Pamuk Tohumu Küspesi kullanımı son derece sınırlı olmalı veya rasyonda Pamuk Tohumu Küspesine yer verilmemelidir.


ÇOK ÖNEMLİ NOT : Başka kaynaklarda görebileceğiniz Et Unu ve Et – Kemik Unu’ nun Eti yenen hayvan ve Yumurta Tavuğu Rasyonlarına katılması Tüm Dünyada ve Ülkemizde de kesinlikle yasaktır. Bunun nedeni Deli Dana Hastalığı olarak bilinen BOVİNE SPONGIOFORM ENCEPHALOPATHIE - JACOB CREUTZFELD DISEASE hastalık nedeni olarak hastalık etkeni olan prion’ a neden olmalarıdır. İnsan Sağlığı çok önemlidir. Eti yenen hayvanların ve yumurta tavuklarının veya yumurtası isin beslenen herhangi bir kanatlı hayvanların rasyonlarında bu hastalığın nedeni olan prion’ u ürettiğinden dolayı Et Unu ve Et – Kemik Ununu kesinlikle kullanmayınız. Unutmayınız Yaşam’ ın tekrarı yoktur ve İnsan herşeyden daha önemlidir.

Sağlıklı günler dileği ile…


Uzman Dr.Ali AYYILDIZ – Veteriner Hekimi – İnsan Anatomisi Uzmanı Dr. (Ph.D.)
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Yem Maddeleri ve Özellikleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     7 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ali AYYILDIZ Fotoğraf
Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ
Antalya
Veteriner Hekim
İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi6 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Yem Maddeleri ve Özellikleri' başlığıyla benzeşen toplam 95 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Antiviral İlaçlar Nisan 2020
◊ Latince Atasözleri ÇOK OKUNUYOR Aralık 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:21
Top