Kültürel Farklılıkların Kadın Cinsel İşlev Bozukluğu Üzerindeki Rolü
GİRİŞ
Kadınlarda cinsel yaşamın tatmini, sağlıklı ve uygun bir kişilik gelişimi için oldukça gereklidir çünkü cinsel işlev bozukluğu yaşam kalitesi üzerinde birçok olumsuz etkisi olan yaygın bir sorundur genellikle çok yönlü olup biyolojik, psikolojik, sosyokültürel ilişkili faktörler içerir. Cinsiyet rollerinin cinsel beklentileri, performansları kadınlarda duygusal ve düşünsel alanda baskılama yapmakla birlikte cinsel durumun kaygıya dönüşmesine neden olmaktadır. Cinsellik evrensel olmasına rağmen, cinselliğin ifadesi kültürel bağlamda göz önüne alınmalıdır çünkü sosyal kültür, bireylerin cinsiyet tutumlarını ve kalıplarını belirleyen temel faktördür. Bu konuda yapılan çok sayıda çalışma, kültürel farklılığın kadın cinsel işlev bozukluğu üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.
KÜLTÜREL FARKLILIK VE KADIN CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU
Kültür, kadına ve erkeğe yönelik tanımlamaları, bunlara ilişkin davranış kalıpları, cinsiyete dair kimlikler, cinslerin birbirlerine karşı olan ilişki biçimlerini düzenler. Cinsiyete dayalı ayrımcılık aile içinde başlamaktadır. Kültürel değerler ile de kız ve erkek çocuklar farklı yönlendirilerek sonuçta toplumsal cinsiyet eşitsizliğine onay veren kadınlar ve erkekler yetiştirilmektedir. Toplumun kadına biçtiği rol ve beklentiler, eğitim, evlilik ve çalışma gibi hayatını etkileyecek konularda karar verme ve kararlarını uygulamalarını büyük ölçüde engellemektedir (Arslan, 2003; Demirbilek,2007; Eren, 2005; Hablemitoğlu, 2005; Markham,999; Sever, 2005). . Doğu ve Güneydoğu bölgesinde yapılan bir araştırmaya göre kadınlar eşlerinden izin almadan hastaneye
gidememekte, erkek doktorlara muayene olamamakta, aile planlaması ve bunun gibi birçok sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamamaktadır. Bu bölgede yaşayan erkeklerin %60.2’si,“erkekler kadınlardan daha akıllıdır” ve %56.7’si “eşine itaat etmeyen kadını kocasının dövmeye hakkı vardır”yargısını onayladığı belirtilmektedir (Kitiş ve Bilgici, 2007). Geleneksel olarak kadınlara erkeklere yardımcı ve bulundukları durumdan hoşnut insanlar olmaları, öfkelerini asla göstermemeleri, otorite figürlerine asla soru sormamaları, hayır dememeleri ve diğer insanları mutlu ve rahat ettirmeleri gerektiği, böylece kadına çocukluğundan itibaren atılgan olmayan davranışlara sahip olma öğretilmektedir. Bu davranışlar arasında kendinden önce başkalarının gereksinimlerini karşılama, sessiz olma ve uyumlu davranma yer alır Bunun sonucu olarak da kendine güvensiz, pasif, kararsız, başkaları tarafından verilen kararlara uyan ve duygularını gizleyen, çatışmadan kaçınan geleneksel kadın imajı gelişmekte ve sonuçta kadınların ruh sağlıkları olumsuz etkilenirken, şiddet görmeyi kabullenmeye eğilimli olmaya itilmektedir(Akınve Demirel,2003;Aksu, 2008; Arat, 1996b;Güldü ve Ersoy, 2008; T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2008; Türmen, 1995).
Cinsel yaşam ve cinsellik her ne kadar evrensel olsa da, kişinin çevreyle olan lişkisinden, yaşam koşullarından ve içinde yaşadığı kültürden önemli ölçüde etkilenir ve kültür kadın cinsel yaşam tarzında önemli ve belirleyici bir rol oynar. Toplumsal cinsiyet kadını kültürel yönden daha az değerli kılmaktadır ki, bu durum kadının sağlığın genellikle olumsuz etkilemektedir. Kendisine biçilen toplumsal rolü kısmen veya tamamen reddeden kadın ise, dışlanma başta olmak üzere çeşitli biçimlerde cezalandırılabilir.Aylin’e göre kadın bedeni geleneksel toplumlarda erkeğin cinsel partneri olması, erkeğin soyunun devamını sağlama işlevi görmesi, çocuğu besleme-
büyütme-bakım işlevlerini sağlama temelindeki sosyal anlamlandırmalarla yüklü bir içerikle görevli tutulmaktadır. Bu anlamlandırmaların kaynağı ise patriarşik yapıdaki adetler, gelenekler ve törelerin içeriğini oluşturan değerlerdir. Geleneksel patriarşi değerler çerçevesinde oluşturulan kadın bedenine ilişkin izdüşümler de bu söz konusu değerler ve anlamlandırmalar çerçevesinde oluşmaktadır. Dolayısıyla ergenlik çağına giren bir kadın bedeni “evlenmek, eş ve anne olmak” için hazır bir vaziyette kabul edilmektedir. Geleneksel patriarşik toplumlarda kadın bedenine ilişkin diğer önemli bir toplumsal izdüşümü de “namuslu kadın bedeni”dir. Burada ataerkil yapının kadının bedenini koruma-kollama süreci merkezi bir rol oynamaktadır. Kadın bedeni bu anlamlandırma kodlarına göre erkeğe ait olarak kabul edilmektedir. Çünkü bu değerler çevresinden bakıldığında kadın bedeni, Geleneksel ve Modern Toplumda Kadın Bedeni ve… 223 kadına “sahip olan” erkek için “değerli olan” bir konuma sahiptir. Bu kadın bedeni erkeğin “soyunun devamı ve soyuna başka bir soyun karışmaması” için korunması-kollanması beklentisine ilişkin bir sosyal anlamlandırmayı da içermektedir. Bu beklentiler gereği bedenin korunması görevi kadından daha fazla erkeğin görevi olarak görülmektedir. Patriarşik yapıda kadının “taşıyıcı” olduğu temel değer olan “namus” erkeğin koruması gereken “değerli olan”dır. Kadının bu “değerli veya namuslu” beden için temel görevi “namusunu sakınmak” (bekaretini koruma ve erkeğin soyunu başka bir soyla karıştırmama), erkeğin görevi ise bu namusu “korumak ve denetlemek”tir (Aylin, 2015:38-40).
Kadınlarda cinsel yaşamın tatmini, sağlıklı ve uygun bir kişilik gelişimi için esastır, ünkü cinsel işlev bozukluğu, yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkisi olan yaygın bir sorunudur ve genellikle çok yönlü olup biyolojik, psikolojik, sosyokültürel ilişkili faktörler içerir. Kadın cinsel işlev bozukluğu (KCYB), cinsel yanıt döngüsünü oluşturan cinsel istek ve psikofizyolojik değişikliklerde azalma ve bozulma sonucu kişide belirgin sıkıntı veya kişilerarası ilişkilerde zorluk oluşması şeklinde tanımlanır (Srivastava ve ark. 2008). Cinsellik evrensel olmasına rağmen, cinselliğin ifadesi kültürel bağlamda göz önüne alınmaktadır, çünkü sosyal kültür, bireylerin cinsiyet tutumlarını ve kalıplarını belirleyen temel faktördür. Cinsel işlev bozukluğu, "cinsel istek ve cinsel tepki döngüsünü karakterize eden ve belirgin sıkıntı ve kişilerarası zorluklara neden olan psikofizyolojik değişikliklerdeki rahatsızlıklar" olarak tanımlanmaktadır. Cinsel istek, cinsel birleşme sıklığı ve ereksiyon gibi konulardaki abartılı performans beklentileri de, özellikle bu beklentilerin gerçekleşmedeği durumlarda performans anksiyetesine yol açarak cinsel işlev bozukluğuna neden olabilmektedir. Psikojenik erektil disfonksiyonların oluşumunda ve süregen hale gelmesinde performans anksiyetesi çok önemli bir yer tutmaktadır. Cinsel işlev bozukluğunun uzun sürmesi, süreğen bir hale gelmesi ve eşler arası ilişki sorunları yaşanmaya başlaması diğer eşte de cinsel istek azalmasına, uyarılma, ereksiyon ya da orgazm güçlüklerinin yaşanmaya başlamasına neden olabilmektedir. Bu durum kadının kendine olan güvenini, kişiler arası ilişkilerini, evlilik ilişkisini, psikolojisini ve yaşam kalitesini etkileyen çok boyutlu bir sağlık sorunudur.Genel olarak kadın cinsel fonksiyon bozukluğunun prevalansı farklı tanım kriterlerine, ülkelerin farklı kültürlerine bağlı olarak birçok çalışmada farklılık göstermektedir. Bir ülkede anlamlı olan bir semptom farklı ülkenin kültürüne bağlı olarak anlamsız olabilmekte ve bu nedenle prevalans ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu bağlamda yapılan çalışmalarda oran %40–60 arasında değişmektedir.Yapılan çalışmalarda kültürel farklılık olmakla birlikte cinsel istek bozukluğu ve uyarılma bozuklukları en sık görülen cinsel işlev bozukluklarıdır. Her üç kadından birinde cinsel istek ve uyarılma bozukluğu görülebilmektedir.Yirmi dokuz ülkede 40–80 yaşlarında 13.882 kadınla yapılan çalışmaya göre kadınların %27’sinde cinselliğe olan ilgide azalma, %21’inde orgazm bozuklukları, %17’sinde lubrikasyon problemleri ve %10’unda disparoni saptanmıştır.Cinsel işlev bozukluğu hangi nedenle başlamış olursa olsun, sürdürücü etkenlerin devreye girmesi sorunun süregen hale gelmesine neden olabilir. Bedensel ve psikiyatrik hastalık, ilaç, alkol ve uyuşturucu madde kullanımları gibi başlangıç etkenler çözümlenmediklerinde sorunu sürdürücü etkenlere de dönüşebilirler.
Sonuç olarak; toplumun dayatmış olduğu cinsiyet rollerinin cinsel beklentileri, performansları kadınlarda duygusal ve düşünsel alanda baskılama yapmakla birlikte cinsel durumun kaygıya dönüşmesine neden olmaktadır. Cinsel işlev bozukluğunun temelinde yatan inançların toplumun dayatmış düşüncelerden kaynaklı olduğunu görebilmekteyiz.
KAYNAKÇA:
American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, 5th ed. Arlington (VA): American Psychiatric Publishing; 2013. [CrossRef] Salonia A, Zanni G, Briganti A, Fabri F, Rigatti P, Montorsi F. The role of the urologist in the management of female sexual dysfunction. Curr Opin Urol 2004;14:389–93.
Ogbera AO, Chinenye S, Akinlade A, Eregie A, Awobusuyi J. Frequency and correlates of sexual dysfunction in women with diabetes mellitus. J Sex Med 2009;6:3401–6. [CrossRef]
Masters WH, Johnson ve editors. Human Sexual Response, 1st ed. Boston: Lippincott Williams & Wilkins; 1966. p.1–366.
Masters WB, Johnson VE (1994) Human sexual behavior. İnsanda cinsel davranış, Sayın Ü (Çev. Ed.), İstanbul, Bilimsel ve Teknik Çeviri yayınları vakfı.
Mert DG, Erberk Özen N. Genel Psikiyatri Polikliniğine Başvuran Kadın Hastalarda Cinsel İşlev Bozukluğu ve İlişkili Sosyokültürel Parametrelerin Değerlendirilmesi. Klinik Psikiyatri 2011;14:85-93.
Kaplan HS, editor. Disorders of Sexual Desire and Other New Concepts and Techniques in Sex Therapy. New York: Brunner-Mazel Inc.; 1979. p.1–237.
Kinsey AC (1948) Sexual behavior in the human male. Philadelphia, W.B. Saunders.
Kinsey AC (1953) Sexual behavior in the human female. Philadelphia, W.B. Saunders.
Kaplan HS (1974) The anatomy and physiology of the sexual response, Kaplan HS (Ed), The New Sex Therapy. New York, Brunner/Mazel, 27-56.
Kaplan HS (1977) Hypoactive sexual desire, J Sex ve Mar Therapy,
Kaplan HS (1979) Disorders of Sexual Desire, New York, Brunner/Mazel.
Introduction: (1988) Changing perspectives on sexual desire. Leiblum SR, Rosen RC. (ed), Sexual Desire Disorders. New York, The Guilford Press
Kadınlarda cinsel yaşamın tatmini, sağlıklı ve uygun bir kişilik gelişimi için oldukça gereklidir çünkü cinsel işlev bozukluğu yaşam kalitesi üzerinde birçok olumsuz etkisi olan yaygın bir sorundur genellikle çok yönlü olup biyolojik, psikolojik, sosyokültürel ilişkili faktörler içerir. Cinsiyet rollerinin cinsel beklentileri, performansları kadınlarda duygusal ve düşünsel alanda baskılama yapmakla birlikte cinsel durumun kaygıya dönüşmesine neden olmaktadır. Cinsellik evrensel olmasına rağmen, cinselliğin ifadesi kültürel bağlamda göz önüne alınmalıdır çünkü sosyal kültür, bireylerin cinsiyet tutumlarını ve kalıplarını belirleyen temel faktördür. Bu konuda yapılan çok sayıda çalışma, kültürel farklılığın kadın cinsel işlev bozukluğu üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.
KÜLTÜREL FARKLILIK VE KADIN CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU
Kültür, kadına ve erkeğe yönelik tanımlamaları, bunlara ilişkin davranış kalıpları, cinsiyete dair kimlikler, cinslerin birbirlerine karşı olan ilişki biçimlerini düzenler. Cinsiyete dayalı ayrımcılık aile içinde başlamaktadır. Kültürel değerler ile de kız ve erkek çocuklar farklı yönlendirilerek sonuçta toplumsal cinsiyet eşitsizliğine onay veren kadınlar ve erkekler yetiştirilmektedir. Toplumun kadına biçtiği rol ve beklentiler, eğitim, evlilik ve çalışma gibi hayatını etkileyecek konularda karar verme ve kararlarını uygulamalarını büyük ölçüde engellemektedir (Arslan, 2003; Demirbilek,2007; Eren, 2005; Hablemitoğlu, 2005; Markham,999; Sever, 2005). . Doğu ve Güneydoğu bölgesinde yapılan bir araştırmaya göre kadınlar eşlerinden izin almadan hastaneye
gidememekte, erkek doktorlara muayene olamamakta, aile planlaması ve bunun gibi birçok sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamamaktadır. Bu bölgede yaşayan erkeklerin %60.2’si,“erkekler kadınlardan daha akıllıdır” ve %56.7’si “eşine itaat etmeyen kadını kocasının dövmeye hakkı vardır”yargısını onayladığı belirtilmektedir (Kitiş ve Bilgici, 2007). Geleneksel olarak kadınlara erkeklere yardımcı ve bulundukları durumdan hoşnut insanlar olmaları, öfkelerini asla göstermemeleri, otorite figürlerine asla soru sormamaları, hayır dememeleri ve diğer insanları mutlu ve rahat ettirmeleri gerektiği, böylece kadına çocukluğundan itibaren atılgan olmayan davranışlara sahip olma öğretilmektedir. Bu davranışlar arasında kendinden önce başkalarının gereksinimlerini karşılama, sessiz olma ve uyumlu davranma yer alır Bunun sonucu olarak da kendine güvensiz, pasif, kararsız, başkaları tarafından verilen kararlara uyan ve duygularını gizleyen, çatışmadan kaçınan geleneksel kadın imajı gelişmekte ve sonuçta kadınların ruh sağlıkları olumsuz etkilenirken, şiddet görmeyi kabullenmeye eğilimli olmaya itilmektedir(Akınve Demirel,2003;Aksu, 2008; Arat, 1996b;Güldü ve Ersoy, 2008; T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2008; Türmen, 1995).
Cinsel yaşam ve cinsellik her ne kadar evrensel olsa da, kişinin çevreyle olan lişkisinden, yaşam koşullarından ve içinde yaşadığı kültürden önemli ölçüde etkilenir ve kültür kadın cinsel yaşam tarzında önemli ve belirleyici bir rol oynar. Toplumsal cinsiyet kadını kültürel yönden daha az değerli kılmaktadır ki, bu durum kadının sağlığın genellikle olumsuz etkilemektedir. Kendisine biçilen toplumsal rolü kısmen veya tamamen reddeden kadın ise, dışlanma başta olmak üzere çeşitli biçimlerde cezalandırılabilir.Aylin’e göre kadın bedeni geleneksel toplumlarda erkeğin cinsel partneri olması, erkeğin soyunun devamını sağlama işlevi görmesi, çocuğu besleme-
büyütme-bakım işlevlerini sağlama temelindeki sosyal anlamlandırmalarla yüklü bir içerikle görevli tutulmaktadır. Bu anlamlandırmaların kaynağı ise patriarşik yapıdaki adetler, gelenekler ve törelerin içeriğini oluşturan değerlerdir. Geleneksel patriarşi değerler çerçevesinde oluşturulan kadın bedenine ilişkin izdüşümler de bu söz konusu değerler ve anlamlandırmalar çerçevesinde oluşmaktadır. Dolayısıyla ergenlik çağına giren bir kadın bedeni “evlenmek, eş ve anne olmak” için hazır bir vaziyette kabul edilmektedir. Geleneksel patriarşik toplumlarda kadın bedenine ilişkin diğer önemli bir toplumsal izdüşümü de “namuslu kadın bedeni”dir. Burada ataerkil yapının kadının bedenini koruma-kollama süreci merkezi bir rol oynamaktadır. Kadın bedeni bu anlamlandırma kodlarına göre erkeğe ait olarak kabul edilmektedir. Çünkü bu değerler çevresinden bakıldığında kadın bedeni, Geleneksel ve Modern Toplumda Kadın Bedeni ve… 223 kadına “sahip olan” erkek için “değerli olan” bir konuma sahiptir. Bu kadın bedeni erkeğin “soyunun devamı ve soyuna başka bir soyun karışmaması” için korunması-kollanması beklentisine ilişkin bir sosyal anlamlandırmayı da içermektedir. Bu beklentiler gereği bedenin korunması görevi kadından daha fazla erkeğin görevi olarak görülmektedir. Patriarşik yapıda kadının “taşıyıcı” olduğu temel değer olan “namus” erkeğin koruması gereken “değerli olan”dır. Kadının bu “değerli veya namuslu” beden için temel görevi “namusunu sakınmak” (bekaretini koruma ve erkeğin soyunu başka bir soyla karıştırmama), erkeğin görevi ise bu namusu “korumak ve denetlemek”tir (Aylin, 2015:38-40).
Kadınlarda cinsel yaşamın tatmini, sağlıklı ve uygun bir kişilik gelişimi için esastır, ünkü cinsel işlev bozukluğu, yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkisi olan yaygın bir sorunudur ve genellikle çok yönlü olup biyolojik, psikolojik, sosyokültürel ilişkili faktörler içerir. Kadın cinsel işlev bozukluğu (KCYB), cinsel yanıt döngüsünü oluşturan cinsel istek ve psikofizyolojik değişikliklerde azalma ve bozulma sonucu kişide belirgin sıkıntı veya kişilerarası ilişkilerde zorluk oluşması şeklinde tanımlanır (Srivastava ve ark. 2008). Cinsellik evrensel olmasına rağmen, cinselliğin ifadesi kültürel bağlamda göz önüne alınmaktadır, çünkü sosyal kültür, bireylerin cinsiyet tutumlarını ve kalıplarını belirleyen temel faktördür. Cinsel işlev bozukluğu, "cinsel istek ve cinsel tepki döngüsünü karakterize eden ve belirgin sıkıntı ve kişilerarası zorluklara neden olan psikofizyolojik değişikliklerdeki rahatsızlıklar" olarak tanımlanmaktadır. Cinsel istek, cinsel birleşme sıklığı ve ereksiyon gibi konulardaki abartılı performans beklentileri de, özellikle bu beklentilerin gerçekleşmedeği durumlarda performans anksiyetesine yol açarak cinsel işlev bozukluğuna neden olabilmektedir. Psikojenik erektil disfonksiyonların oluşumunda ve süregen hale gelmesinde performans anksiyetesi çok önemli bir yer tutmaktadır. Cinsel işlev bozukluğunun uzun sürmesi, süreğen bir hale gelmesi ve eşler arası ilişki sorunları yaşanmaya başlaması diğer eşte de cinsel istek azalmasına, uyarılma, ereksiyon ya da orgazm güçlüklerinin yaşanmaya başlamasına neden olabilmektedir. Bu durum kadının kendine olan güvenini, kişiler arası ilişkilerini, evlilik ilişkisini, psikolojisini ve yaşam kalitesini etkileyen çok boyutlu bir sağlık sorunudur.Genel olarak kadın cinsel fonksiyon bozukluğunun prevalansı farklı tanım kriterlerine, ülkelerin farklı kültürlerine bağlı olarak birçok çalışmada farklılık göstermektedir. Bir ülkede anlamlı olan bir semptom farklı ülkenin kültürüne bağlı olarak anlamsız olabilmekte ve bu nedenle prevalans ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu bağlamda yapılan çalışmalarda oran %40–60 arasında değişmektedir.Yapılan çalışmalarda kültürel farklılık olmakla birlikte cinsel istek bozukluğu ve uyarılma bozuklukları en sık görülen cinsel işlev bozukluklarıdır. Her üç kadından birinde cinsel istek ve uyarılma bozukluğu görülebilmektedir.Yirmi dokuz ülkede 40–80 yaşlarında 13.882 kadınla yapılan çalışmaya göre kadınların %27’sinde cinselliğe olan ilgide azalma, %21’inde orgazm bozuklukları, %17’sinde lubrikasyon problemleri ve %10’unda disparoni saptanmıştır.Cinsel işlev bozukluğu hangi nedenle başlamış olursa olsun, sürdürücü etkenlerin devreye girmesi sorunun süregen hale gelmesine neden olabilir. Bedensel ve psikiyatrik hastalık, ilaç, alkol ve uyuşturucu madde kullanımları gibi başlangıç etkenler çözümlenmediklerinde sorunu sürdürücü etkenlere de dönüşebilirler.
Sonuç olarak; toplumun dayatmış olduğu cinsiyet rollerinin cinsel beklentileri, performansları kadınlarda duygusal ve düşünsel alanda baskılama yapmakla birlikte cinsel durumun kaygıya dönüşmesine neden olmaktadır. Cinsel işlev bozukluğunun temelinde yatan inançların toplumun dayatmış düşüncelerden kaynaklı olduğunu görebilmekteyiz.
KAYNAKÇA:
American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, 5th ed. Arlington (VA): American Psychiatric Publishing; 2013. [CrossRef] Salonia A, Zanni G, Briganti A, Fabri F, Rigatti P, Montorsi F. The role of the urologist in the management of female sexual dysfunction. Curr Opin Urol 2004;14:389–93.
Ogbera AO, Chinenye S, Akinlade A, Eregie A, Awobusuyi J. Frequency and correlates of sexual dysfunction in women with diabetes mellitus. J Sex Med 2009;6:3401–6. [CrossRef]
Masters WH, Johnson ve editors. Human Sexual Response, 1st ed. Boston: Lippincott Williams & Wilkins; 1966. p.1–366.
Masters WB, Johnson VE (1994) Human sexual behavior. İnsanda cinsel davranış, Sayın Ü (Çev. Ed.), İstanbul, Bilimsel ve Teknik Çeviri yayınları vakfı.
Mert DG, Erberk Özen N. Genel Psikiyatri Polikliniğine Başvuran Kadın Hastalarda Cinsel İşlev Bozukluğu ve İlişkili Sosyokültürel Parametrelerin Değerlendirilmesi. Klinik Psikiyatri 2011;14:85-93.
Kaplan HS, editor. Disorders of Sexual Desire and Other New Concepts and Techniques in Sex Therapy. New York: Brunner-Mazel Inc.; 1979. p.1–237.
Kinsey AC (1948) Sexual behavior in the human male. Philadelphia, W.B. Saunders.
Kinsey AC (1953) Sexual behavior in the human female. Philadelphia, W.B. Saunders.
Kaplan HS (1974) The anatomy and physiology of the sexual response, Kaplan HS (Ed), The New Sex Therapy. New York, Brunner/Mazel, 27-56.
Kaplan HS (1977) Hypoactive sexual desire, J Sex ve Mar Therapy,
Kaplan HS (1979) Disorders of Sexual Desire, New York, Brunner/Mazel.
Introduction: (1988) Changing perspectives on sexual desire. Leiblum SR, Rosen RC. (ed), Sexual Desire Disorders. New York, The Guilford Press
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Kültürel Farklılıkların Kadın Cinsel İşlev Bozukluğu Üzerindeki Rolü" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Elif AKSOY SİNCİ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Elif AKSOY SİNCİ'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
8 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.