Aile Danışma Merkezleri ve Aile Danışmanlığı
1.Giriş
Günümüzde, aileye yönelik en önemli hizmet birimlerinden biri olarak tanımlanan Aile Danışma Merkezleri, tarihsel süreç içinde aile tipleri ve aile tanımları ile ailenin rol ve fonksiyonlarında meydana gelen değişiklikler neticesinde geliştirilen aile politikaları doğrultusunda gündeme gelmiş hizmet kuruluşlarından biridir.
Aile tanımı, yapısı, rol ve fonksiyonları incelendiğinde, tarih öncesi dönemlerden itibaren, ailenin toplumların temel ekonomik ve toplumsal örgütlenmelerinden biri olduğu görülmektedir. Dolayısıyla aileyi tanımaya, anlamaya ve tanımlamaya çalışan araştırmalarda da, ekonomik ve toplumsal bazı kriterlere göre aile tiplerinin değiştiği görülmekte bu nedenle aileyi tanımlama girişimlerinde bu temel kriterlerin ele alındığı dikkati çekmektedir. Bu şekliyle aile, her dönemde, her toplum ve her ekonomik düzende farklı kriterlere bağlı olarak ve farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bu tanımlama çabaları, tarihsel süreçiçinde ailelere yönelik farklı politikalar da belirlenmesine yol açmıştır.
Özellikle 1980 sonrası uluslar arası sosyal politika alanında hız kazanan konulardan biri, aile politikaları olmuştur. Burada, tüm toplumlarda, devlet tarafından düzenlenen ve aileyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen politik karar ve uygulamalardan söz edilmekte ve hemen hemen her ülkede açık ya da kapalı olarak, aileye yönelik politikalar bulunmaktadır.
Ülkemizde, aileye yönelik politikalar da, dünya konjonktürü ile benzer bir çizgiyi izlemiştir. Cumhuriyet öncesi dönemde İslam Hukuku kuralları çerçevesinde şekillenen aile yapısı, Cumhuriyetin ilanı ile daha modern ve batılı örneklerine benzer bir hukuksal düzenleme içinde ele alınmıştır.
Her ne kadar ülkemizdeki toplumsal ve kültürel alışkanlıklar, batılı ülkelerden farklılık göstermekteyse de, küreselleşme nedeniyle ülkemizi de yakından etkileyen dünya ekonomik ilişkileri, aile yapısında, tam bir gelişmişlik düzeyine ulaşılamadan tırpanlanan bazı rol ve fonksiyonların ele alınmasına neden olmakta, nerdeyse sosyal devlet tarafından hiç üstlenilmemiş olan rol ve görevler tekrar aileye devredilmektedir.
Ülkemizdeki aile politikalarının da özellikle 1980 sonrası kurulan hükümetler ve yine aynı döneme rastlayan V. Beş Yıllık Kalkınma Planında ele alındığı dikkati çekmektedir. Bu politikaların en önemli sonuçlarından biri, 1983 yılında SHÇEK’in kurulmasıdır.
Daha sonra 1989 yılında Aile Araştırma Kurumu ve SHÇEK içinde Ailenin Bütünlüğünün Korunması Daire Başkanlığı kurularak, bugünkü hizmet birimi olan Aile Danışma Merkezlerine ulaşılmıştır.
Aile Danışma Merkezleri tüm toplumlarda, ailenin güçlendirilmesi, desteklenmesi ve eğitimler yoluyla geliştirilmesi amacını güden kuruluşlardır. 1997 yılından sonra ülkemizde açılmaya başlanan Aile Danışma Merkezlerinin sayısı bugün 40 civarındadır. Ayrıca özel Aile Danışma Merkezleri kurulması yönünde de çalışmalar bulunmaktadır.
2.Tarihten Günümüze Aile ve Aile Politikaları
2.1. Ailenin Tanımı
Tarih öncesi dönemlerden itibaren, toplumun temeli olarak kabul edilen aile, çeşitli çağlarda ve farklı toplumlarda, değişik kriterlere bağlı olarak tanımlanmış, değişik aile tipleri ve değişik aile yapıları üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte yapılan sosyolojik ve antropolojik araştırmalarda, en gelişmişinden en ilkeline kadar her toplumda, biçimi, kuruluşu ve işleyişi ne olursa olsun, aile biriminin toplumun devamlılığı ve bireyin yetiştirilmesi konusundaki önemi üzerinde durulmaktadır.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Aile Özel İhtisas Komisyonu Raporunda (DPT 2001) aile, ana-baba-çocuklar ve tarafların kan akrabalıklarından oluşan ekonomik ve toplumsal bir birlik olarak tanımlanmaktadır.
Güncel bir tanımla ise aile, “evlenme, kan veya evlatlık edinme bağıyla birbirlerine bağlanmış, aynı evde yaşayan, aynı geliri paylaşan, oynadıkları çeşitli roller çerçevesinde (karı-koca, ana-baba, evlat-kardeş) birbirlerine etki yapan, kendilerine has bir görgüyü yaratıp kuşaktan kuşağa devam ettiren insanlar topluluğudur”.1
Bütün bu tanımlardan anlaşılacağı üzere, tüm toplumlarda evrensel ve toplumun çekirdeği olarak kabul edilen ailenin, varolmasını ve devamlılığını sağlayan farklılıklar toplumsal ve ekonomik koşullardaki farklılıklarla ilgilidir. Bütün sosyal kurumlar gibi aile de, önce üretim ilişkileri, ekonomik düzen gibi alt yapı değişkenlerinden ve daha sonra da toplumun tüm kurumsal düzeninden etkilenir. Kısaca farklı gelişmişlikteki farklı aile tipleri, bu etkilenmeden ortaya çıkmaktadır.2
Bununla birlikte aile kendisini şekillendiren toplum için bazı fonksiyonları yerine getirir. Bunlardan kişiye ve topluma hizmet gibi bazı fonksiyonlar mikro düzeyde, toplumun tüm yapısını etkileme ise makro düzeydeki fonksiyonlardır.3
2.2. Ailenin Fonksiyonları
Bütün toplumların temel birimi olan ailenin ve tarihsel dönemler içinde değişen yapısıyla rol ve fonksiyonlarının ne olduğu üzerinde binlerce araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalarda süreç içinde sadece ailenin üyelerine karşı rol ve fonksiyonlarında değil, devlet ve aile ilişkilerinde de önemli değişiklikler olduğu ortaya konmakta ve ailenin işlevlerinde farklı devlet yapıları içinde farklı paylaşımlara gidildiği dikkati çekmektedir.
Sık sık belirtildiği gibi aile, temel toplumsal birimdir ve toplumsal yaşamın sağlıklı bir biçimde devamı, aile yaşamının niteliği ile yakından bağlantılıdır. Kurum olarak aile, toplum/doğa dengesi kurmada önemli bir işleve (üreme) sahiptir ve diğer toplumsal kurumların oluşumunda olduğu gibi ailede de, genellikle bireyler arası ilişkilerin ahlaksal, töresel ve normsal boyutta düzenlenmesi gereklidir. Aile ile ilgili bu normlar da zaman içerisinde değişim göstermektedir.4
Bununla birlikte genel olarak aile fonksiyonları biyolojik, ekonomik, sevgi, koruma, sosyalleştirme, eğitim ve boş zamanları değerlendirme5 başlıkları altında sınıflandırılmaktadır.
Her ne kadar bilinen tüm toplumlarda aile biçimi ve onun toplumla ilişkileri farklılık göstermekteyse de biyopsikososyal bir varlık olan bireyin yaşamında ailenin önemi tartışmasızdır. Çünkü aile, bireyin ihtiyaçlarının karşılanabileceği en doğal ortam olduğu gibi üyelerinin gereksinimlerini ne kadar karşıladığı, başarısının da bir göstergesidir. Ailenin bilinen fonksiyonlarını yerine getirip getirememesi toplumsal yaşamın dengesi, düzeni ve bunların sürekliliği ile de yakından ilgilidir. Fonksiyonel olamayan bir aile hem üyeleri hem de toplum için mutsuzluk kaynağıdır. Ancak ailenin fonksiyonlarını yerine getirmesi birçok iç ve dış faktörle bağlantılıdır6.
Aile, aynı zamanda; “içinde insan türünün belli bir biçimde üretildiği, topluma hazırlama sürecinin belli bir ölçüde ilk ve etkili biçimde oluştuğu, eşler ve ana-babalarla çocuklar arasında belli bir ölçüde sıcak, içten, güven verici ilişkilerin kurulduğu, yine içinde bulunulan toplumsal düzene göre ekonomik etkinliklerin az ya da çok ölçüde yer aldığı bir toplumsal kurumdur.”7
Çocuğun kişiliği ve davranışları içinde bulunduğu aile tarafından şekillenir. Çocuğun yetişmesinde ve kişiliğinin gelişmesinde önce anne sonra baba, kardeşler, büyük anne ve babanın rolleri önemlidir. Bunlara bir de ailenin kültürel ve sosyo-ekonomik durumu, aile bireylerinin kişilikleri ve aralarındaki ilişkiler ile çocuğun kardeşler içindeki sırası ve cinsiyetinin de rolünü eklemek gerekmektedir. Aile içindeki birey kendine özgü özellikleri ile içinde bulunduğu toplumsal ve kültürel bütüne uyum sağlar. Aynı kültürde yaşayanlarla paylaşılan ortak kültür özellikleri, “ulusal karakter” oluşturur ve bu kültür çocuk yetiştirme yöntemleri ile yani kuşağa aktarılır.8
Aile kurumunun toplumsal hedef açısından tarih boyunca değişmeyen iki ana amacı olmuştur. Toplumun biyolojik ve kültürel sürekliliğinin sağlanması. Bu amaçların gerçekleşmesi doğrultusunda aile, cinsel davranışların ve ana-baba yükümlülüğünün düzenlenmesi, çocukların bakımının ve yetişkinlerin birliktelik gereksinmesinin karşılanması ve her şeyden önce de çocukların toplumsallaşmasını sağlanması konusunda evrensel nitelikte görevler üstlenmiştir. Ancak yoksulluk ve işsizlik ailenin bu işlevleri yerine getirmesini engellemektedir.9
Son yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizler aile kurumunu da etkilemiş ve aile belirli dönüşümler yaşamıştır. Krize bağlı olarak değişen ailenin sosyal ve ekonomik süreçleri içinde kaynakları üretme ve kullanım eğiliminin değiştiği yeni geçim stratejilerine yöneldiği, yeni davranış normları ve değerleri geliştirdiği görülmektedir. Bu süreçte; “ailenin içinde bulunduğu toplumsal ve ekonomik sistemin mantığı ve gerekliliği ile çelişkileri artmış, ailenin benimsemek zorunda kaldığı geçim stratejileri ve onların iç mantığı karşısında ortaya koyduğu savunma mekanizmaları değişmiş, ailenin kendi içindeki kaynak dağıtımı ve bunların ifade ettiği güç ilişkilerinin değişimi açısından uyumsuzluk ve düzensizlik oluşmuştur”.10
Dolayısıyla her ne kadar son yıllarda yapılan tüm Dünya Konferanslarında ailenin önemi üzerinde durulmakta ve yoksullukla mücadele önlemleri alınmaktaysa da; bugün özellikle yoksulluk ve işsizlik gibi temel ekonomik sorunlarla mücadele etmek zorunda kalan aileler, aile fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremeyen, çocuklarının tam olarak sağlıklı bir biçimde yetişmesini sağlayabilecek koşullara sahip olamayan ailelerdir. Bu ailelerin, içinde bulundukları topluma ve yetiştirdikleri çocuklarına karşı sorumluluklarını tam olarak yerine getirebilmeleri ise, onların toplum içinde sahip oldukları olanaklar ile yakından bağlantılıdır ve yoksulluğun, işsizliğin ve gelir dağılımı dengesizliklerinin bu kadar yoğun yaşandığı bir dünyada, ailelerin bu sorunları kendi güçleri ile aşmaları imkansızdır.
Bu nedenle 19. yüzyılda gündeme gelen sosyal devlet ve devletin ailelere karşı görevleri bu aşamada tekrar değerlendirilmesi gereken bir oluşumdur.
Bugünün ailesi, toplumun bünyesinde, doğabilecek sosyal ve ekonomik tehlikelere karşı sosyal haklarla donatılmış ve bu haklarını devletten isteyebilen anayasal bir kurumdur ve devlet aileyi korumakla yükümlüdür.
Aile politikası ile ilgili önlemlerin üç grupta toplandığı görülmektedir.11 Bunlar;
1.Güçlendirme politikaları olarak tanımlanabilecek ve aileyi sürekli gelir sahibi yapmayı amaçlayan ekonomik önlemler yer alır. Bu politika uygulamalarında istihdam konusu üzerine ağırlık verilmektedir.
2. Eğitim ve danışma hizmetleri gibi, aile hayatını geliştirmeye yönelik hizmetler yer almaktadır.
3. Ailenin yerini tutacak veya onun yerini alabilecek önlemler niteliğindeki, aile dışı kurumları geliştirmeye yönelik hizmetler bulunmaktadır.
Ülkemizde aile politikalarına ilişkin ilk açık yapılanma, Kalkınma Planları açısından, V. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1985-1989) yerini bulmaktadır. 1987 yılı programında, toplumun refahını arttırmak amacına yönelik olarak ailenin maddi ve manevi varlığının geliştirilmesi, bütünlüğünün korunması, toplum içinde güçlü bir müessese olarak fonksiyonunu sürdürebilmesi için; kalkınmanın nimetlerinden faydalanmada, istihdam ve sosyal hizmetlere katılmada ve bunlardan yararlandırılmada aile biriminin temel hedef olarak alınacağı ifade edilmektedir.12
Aile politikalarının uygulanması konusundaki en önemli kanunlardan biri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunudur. 2828 sayılı kanun olarak ve 24/5/1983 tarihinde kabul edilen bu kanun bilindiği gibi, korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, sakat, yaşlı ve diğer kişilere götürülen sosyal hizmetleri tanımlamaktadır.
Bunun dışında 1989 yılında Aile Araştırma kurumu’nun kurulması, 1990’da Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünün kurulması ve bu Kurumların SHÇEK ile birlikte, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı bünyesine alınmış olması, bu alanda yaşanan önemli gelişmelerdir.
3. Aileye Yönelik Hizmetler
Yukarıda da değinildiği gibi ülkemizde, SHÇEK, 2828 sayı ve 24/5/1983 tarihinde kabul edilen bu kanunla kurulmuş olup, bilindiği gibi, korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, sakat, yaşlı ve diğer kişilere götürülen sosyal hizmetleri tanımlamaktadır.
Kurumun 81 il düzeyinde taşra teşkilatlanması bulunmakta ve toplum genelinde yardıma muhtaç tüm nüfus gruplarına yönelik hizmetlerini sürdürmektedir. Aile ve çocuklar Kurumun temel hizmet grubunu oluşturmaktadır.
Bununla birlikte başlangıçta hizmetlerin daha çocuk odaklı olduğu ve SHÇEK Genel Müdürlüğü bünyesinde, Aile ve Çocuk Hizmetleri Dairesi aracılığıyla sürdürüldüğü dikkati çekmektedir. Ancak burada da hizmet, temel olarak ailenin bütünlüğü dikkate alınarak yapılandırılmış ve çocuktan-aileye bir hizmet akışı izlenmiştir.
SHÇEK tarafından, aileye ve çocuğa yönelik olarak sürdürülen hizmetlerde, öncelikli olarak ailenin güçlendirilmesi ve desteklenmesi amacının güdüldüğü dikkati çekmektedir.
1980’li yıllardan sonra gerek dünya genelinde gerekse ülkemizde oluşan aileleri koruyucu ve destekleyici hizmetlerin geliştirilmesi anlayışı ile, Kurum içinde de, başlangıçta temelde çocuk ve çocuğun korunması ilkesinden hareketle oluşturulan hizmetler geliştirilerek “özne” olarak ailenin ele alındığı yeni hizmet yapılandırılmalarına gidilmiştir.
Bunlardan biri, 1989 yılında, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde “Ailenin Bütünlüğünün Korunması Dairesi”nin kurulması ve bu daireye bağlı olarak Toplum Merkezileri, Aile Danışma Merkezleri ve Kadın Konukevlerinin açılmasıdır.
Ailenin ve ilişkili olarak bireyin ve toplumun geliştirilmesine yönelik olarak kurulan ve koruyucu, önleyici, eğitici-geliştirici işlevleri olan bu hizmet modelleri, bulundukları yörelerdeki ihtiyaçlar doğrultusunda ailelere ve aile içi ilişkilerden doğan sorunların çözülmesine yönelik hizmetler sunmaktadırlar.
3.1. Aile Danışma Merkezleri
Aile Danışma Merkezleri; aile yaşamını korumak, desteklemek ve sorunların çözümüne yardımcı olmak amacıyla aile bireylerine yönelik koruyucu-önleyici, eğitici-geliştirici, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerin yanı sıra rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin de verildiği merkezlerdir.
Aile Danışma Merkezlerinin amacı; aile hayatının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi yoluyla ailenin refahı, mutluluğu ve bütünlüğünün sağlanması, uyumlu aile ilişkilerine katkıda bulunulması, aileyi bir arada tutan bağların kuvvetlendirilmesi, aile üyelerinin kişiliklerinin sağlıklı biçimde gelişmesi, birey olma potansiyellerinin güçlendirilmesi ve toplumsal yaşama uyumlarının sağlanması, sağlıklı çocuk yetiştirme bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi ile aile sisteminde özgürlük, sorumluluk ve toplumsal değerler arasında bir denge sağlanmasıdır.
Bu amaçla gerek SHÇEK bünyesinde gerekse özel olarak kurulan Aile Danışma Merkezlerinde, temelde iki tür hizmet yapılanmasına gidildiği dikkati çekmektedir. Bunlar;
Özne olarak aileyi ele alan ve ailede bozuk ya da sıkıntı yaratan ilişkileri düzeltmeyi, böylelikle aile üyelerine daha işlevsel yeni iletişim ve etkileşim becerileri kazandırmayı amaçlayan bir iyileştirme sürecidir. Aile üyelerinin bu danışmanlık sürecinde kazandıkları yeni beceriler sayesinde, aile içinde kalıcı ve sağlıklı ilişkiler geliştirmek olanaklı hale gelir. Böylelikleaileler, yaşamlarında ortaya çıkan beklenmedik durum ve yaşam olayları ile daha kolay başa çıkabilir ve daha etkili müdahale yöntemleri kullanma becerisi kazanırlar.
Her aile, kendi yaşadığı sorunları çözebilecek güce sahiptir. Ancak ailenin kurulması aşamasından başlayarak, aile içi rol ve işlevlerin yerine getirilmesinde yaşanan bir güçlük ya da eksiklik ya da sonradan bu ilişkileri ve aile içi etkileşimi bozacak her hangi bir yaşam olayı aile dengesini bozar.
Hızla gelişen ve modernleşen toplumda, aileyi etkileyen toplumsal ve kültürel sistemlerin modernleşme süreci ile aynı doğrultuda değişememesinden dolayı aile içindeki dengeler bozulmaktadır. Bu nedenle ailelerin sorun yaşamadan önce, kendi iç dengelerini gözden geçirmeleri, ailenin sağlıklı yapısını koruması ve güçlenmesi açısından yararlı olacaktır.
Sağlıklı aile, yaşamın değişik evrelerinde ortaya çıkan psiko-sosyal, sosyo-ekonomik, kültürel stres durumları ile başa çıkabilen ailedir. Ailelerle çalışmada temel amaç, ailelerin kendi kendilerine yeterli hale gelmesini sağlamaktır.
3.2. Aile Eğitim Çalışmaları
Ailelerin yerine getirmek zorunda oldukları en önemli görevlerden biri anne- babalıktır ve birçok görev ve sorumluluğu birlikte içerir. Bunlar;
Çocuk, genç ve ailelerle yapılan çalışmalarda, ifade edilen sorunların önemli bir kısmının çocuk ya da gencin psikososyal ve fiziksel gelişimine özgü gelişimsel durumlardan kaynaklandığı, bununla nasıl başedebileceğini kestiremeyen anne-babalar ve çocuklar tarafından, yaşanan güçlüklerin, “aile içi çatışma” düzeyine kadar ulaşabildiği ve aile içinde onarılması güç kızgınlık ve kırgınlıklara yol açtığı dikkati çekmektedir. Bu aşamada aileler ve çocuklar ile yapılan bilgilendirme ya da beceri kazandırma amaçlı aile eğitim çalışmalarının sorunları çözmede önemli katkı sağladığı farkedilmektedir.
Bu nedenle, aile eğitimini hedef alan, sertifikalı meslek elemanları tarafından yönetilen, ücretsiz Paket Programlar uygulanmaktadır. Bunlar, çeşitli gönüllü STK ve uluslar arası örgütler desteği ile yapılandırılan ve çocuk yetiştirme yöntemleri ve ebeveynlik becerilerinin geliştirilerek, sistem olarak aileyi güçlendirmeyi, ailenin sorun çözme, iletişim ve baş etme becerilerini geliştirmeyi hedefleyen, planlanmış- sistemli eğitim çalışmalarıdır.
AÇEP ve Benim Ailem, Anne Eğitim Programı; 0-6 yaş grubunda çocuğu bulunan annelerin eğitimi ve çocuk gelişimini destekleyen bir grup çalışmasıdır.
BADEP, Baba Eğitim Programı; Çocuk yetiştirmede, babaların önemini vurgulayan ve 2-10 yaş arası çocuğu olan babalardan oluşturulan bir grup eğitim çalışmasıdır.
7-19 Yaş Çocuğu Olan Ailelerin Eğitimi: Ergenlik dönemine girmekte olan çocukları olan ebeveynler ile aile içi iletişim ve etkileşimi desteklemek amaçlı, anne ve abaların birlikte katılabileceği bir grup çalışmasıdır.
4. Sonuç
Ülkemizde son yıllarda giderek daha çok sayıda açılarak hizmete sunulan Aile
Danışma Merkezleri, Toplum Merkezleri ve Kadın Konukevleri, özellikle 1980 sonrası dünya konjonktüründe yaşanan gelişmeler ve uluslararası düzeyde geliştiren aileye yönelik sosyal politikalarla yakından bağlantılıdır.
Bilindiği gibi, 1980 sonrası dönemde yaşanan ekonomik gelişmeler ve küreselleşen yoksulluk karşısında, sosyal devlet yapısında değişikliklere gidilmiş ve 19. Yüzyıl başlarından itibaren devletin görevi olarak tanımlanan birçok görev, gerisin geri aileye devr edilmiştir. Oysa, bu süre içinde aile hayatında, bu görevleri yerine getirmesini kolaylaştırıcı bir ekonomik gelişme olmadığı gibi, bir yandan her ülkedeki ekonomik krizlerden en çok etkilenen birincil kurumlar aileler olmaktadır. Dahası geçtiğimiz yıllarda değişen aile yapısı nedeniyle devlet tarafından üretilen ve ailenin bazı görevlerini alması öngörülen kreşler, çocuk ve yaşlı bakım evleri gibi ikincil örgütler de yeteri kadar kurulamamakta ya da ailelere destek olacak şekilde yapılandırılamamaktadır.
Bu durumda devletin ailelere karşı görevlerinin, “eğitim ve danışmanlık” hizmetlerine kadar geri çekildiği görülmektedir.
Her ne kadar değişen aile yapısı içinde, aile üyeleri arasında ve çocuk yetiştirme tutumlarında eğitim ve danışmanlık ihtiyacı ailelerin önemli bir ihtiyacı olmaktaysa da, devlet sorumluluğunun bu alana sığdırılması, sosyal devlet anlayışındaki değişikliklerle bağlantılıdır ve aileler toplumsal sorunlar karşısında yalnız bırakılmaktadır.
Öte yanda ülkemizdeki gelişmelere bakıldığında, yaşananların dünya gündeminden birebir etkilendiği görülmektedir. Bununla birlikte, geleneksellikle modernlik arasındaki geçişlerin sıkça yaşandığı toplumumuzda, Aile Danışma Merkezlerinin önemli bir gereksinimi karşıladığı dikkati çekmektedir.
Gelişen ve değişen aile yapısında gelenekselden çekirdek aileye geçişte yaşanan aile içi rol ve görevlerdeki değişimler kuşkusuz aile içi ilişkileri de etkilemiştir ve gerek eşler arası ilişkilerde gerekse çocuk yetiştirme yöntemleri konusunda, yeni ailelerin eğitim ve danışmanlık gereksinimi çok yoğun bir toplumsal gereksinimi ortaya koymaktadır. Bu şekliyle mikro düzeyde planlanmış hizmet kuruluşları olmakla birlikte Aile Danışma Merkezlerinin toplum içinde önemli bir gereksinimi karşıladığı düşünülmektedir.
Bununla birlikte, bu Merkezlerin toplumsal verimliliklerinin artırılabilmesi için, halihazırda sunulan eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin temel ekonomik önlemler ve destek hizmetleri ile pekiştirilmesi uygun olacaktır.
1 Rezan, Şahinkaya, (1967),Psiko-sosyal Yönleriyle Aile (Aile İlişkileri Ders Kitabı), A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 287, Ders Kitabı, 10, Ankara, s. 17
2 Emre Kongar, (1970), “Türkiye’de Aile Yapısı, Evrimi ve Bürokratik Örgütlerle İlişkileri”, Aile Yazıları 2 Kültürel değerler ve Sosyal değişme, Der: Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, TC Başbakanlık Aile Araştırma kurumu Başkanlığı Yayınları, Bilim Serisi 5/1, Ankara, sy 64
3 E. Kongar, a.g.e., s.65
4 Sevinç, Özen, (1991), “Aile Kurumuna Bazı Sosyolojik Yaklaşımlar”, (Der.) Beylü Dikeçligil ve Ahmet Çiğdem:Aile Yazıları 1. Temel Kavramlar, Yapı ve Tarihi Süreç, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Bilim Serisi 5/2, Ankara, s. 399
5 Mahmut, Tezcan, (1991), “Çocuk Eğitiminde Ailenin Rolüne Sosyolojik Bir Bakış”, (Der.), Beylü Dikeçligil ve Ahmet Çiğdem Aile Yazıları 1. Temel Kavramlar, Yapı ve Tarihi Süreç, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Bilim Serisi 5/2. Ankara: s. 275
6 Sunay, İl, (2001), “Aile Yaşamı ve Gereksinimler”, İçinde: Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları, Prof.Dr. Nihal Turan’a Armağan, H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Yayın no 008, Ankara, s. 140
7 TC Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı, 1994 Uluslar arası Aile Yılı Özel İhtisas Komisyonu Raporları, Ankara: 1994, s. 7
8Kasım Karataş, (2000),“Türk Toplumunda Temel Kişilik Özelliklerinin Oluşumuna Geleneksel Çocuk Yetiştirme Yöntemlerinin Etkisi”, Antropoloji ve Yaşlılık. Prof. Dr. Vedia Emiroğlu’na Armağan,H.Ü. SHYO Yayınları.Yayın no 005, Ankara, s. 42
9Nihat. Erdoğan, (1991), “Endüstrileşme Sürecinde İşsizliğin Aileye Etkisi”, (Der.), Beylü Dikeçligil ve Ahmet Çiğdem Aile Yazıları 2. Kültürel Değerler ve Sosyal Değişme, ,TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Bilim Serisi 5/2. Ankara, s. 361
10İbrahim Cılga, (2001), “Ekonomik Kriz ve Aile”, I.Ulusal Aile Hizmetleri Sempozyumu. 2000’li Yıllarda Aile Hizmetleri, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, H.Ü. Aile Hizmetleri Uygulama Merkezi, 9-11 Mayıs 2001,Ankara, s. 135
11 W. DUMON, (1991), (Çev. Ruhi Esengün), “Avrupa Topluluğu Ülkelerinde Aile Politikaları” Avrupa Topluluğu Ülkelerinde Aile Politikası, Der.W. Dumon , T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları No.69, Ankara, sy. 193
12 KONTAŞ, Y. Mehmet. (1992),“Çeşitli Ülkelerde ve Türkiye’de Aile Politikası Uygulamaları ve Türkiye İçin Politika Önerileri”. Devlet Planlama Teşkilatı Sosyal Politika Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Başkanlığı. Uzmanlık Tezi, sy. 96, akt. İsmet Galip Yolcuoğlu, http://www.sosyalhizmetuzmani.org/ailearastirma5.htm, 12.11.2007
Günümüzde, aileye yönelik en önemli hizmet birimlerinden biri olarak tanımlanan Aile Danışma Merkezleri, tarihsel süreç içinde aile tipleri ve aile tanımları ile ailenin rol ve fonksiyonlarında meydana gelen değişiklikler neticesinde geliştirilen aile politikaları doğrultusunda gündeme gelmiş hizmet kuruluşlarından biridir.
Aile tanımı, yapısı, rol ve fonksiyonları incelendiğinde, tarih öncesi dönemlerden itibaren, ailenin toplumların temel ekonomik ve toplumsal örgütlenmelerinden biri olduğu görülmektedir. Dolayısıyla aileyi tanımaya, anlamaya ve tanımlamaya çalışan araştırmalarda da, ekonomik ve toplumsal bazı kriterlere göre aile tiplerinin değiştiği görülmekte bu nedenle aileyi tanımlama girişimlerinde bu temel kriterlerin ele alındığı dikkati çekmektedir. Bu şekliyle aile, her dönemde, her toplum ve her ekonomik düzende farklı kriterlere bağlı olarak ve farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bu tanımlama çabaları, tarihsel süreçiçinde ailelere yönelik farklı politikalar da belirlenmesine yol açmıştır.
Özellikle 1980 sonrası uluslar arası sosyal politika alanında hız kazanan konulardan biri, aile politikaları olmuştur. Burada, tüm toplumlarda, devlet tarafından düzenlenen ve aileyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen politik karar ve uygulamalardan söz edilmekte ve hemen hemen her ülkede açık ya da kapalı olarak, aileye yönelik politikalar bulunmaktadır.
Ülkemizde, aileye yönelik politikalar da, dünya konjonktürü ile benzer bir çizgiyi izlemiştir. Cumhuriyet öncesi dönemde İslam Hukuku kuralları çerçevesinde şekillenen aile yapısı, Cumhuriyetin ilanı ile daha modern ve batılı örneklerine benzer bir hukuksal düzenleme içinde ele alınmıştır.
Her ne kadar ülkemizdeki toplumsal ve kültürel alışkanlıklar, batılı ülkelerden farklılık göstermekteyse de, küreselleşme nedeniyle ülkemizi de yakından etkileyen dünya ekonomik ilişkileri, aile yapısında, tam bir gelişmişlik düzeyine ulaşılamadan tırpanlanan bazı rol ve fonksiyonların ele alınmasına neden olmakta, nerdeyse sosyal devlet tarafından hiç üstlenilmemiş olan rol ve görevler tekrar aileye devredilmektedir.
Ülkemizdeki aile politikalarının da özellikle 1980 sonrası kurulan hükümetler ve yine aynı döneme rastlayan V. Beş Yıllık Kalkınma Planında ele alındığı dikkati çekmektedir. Bu politikaların en önemli sonuçlarından biri, 1983 yılında SHÇEK’in kurulmasıdır.
Daha sonra 1989 yılında Aile Araştırma Kurumu ve SHÇEK içinde Ailenin Bütünlüğünün Korunması Daire Başkanlığı kurularak, bugünkü hizmet birimi olan Aile Danışma Merkezlerine ulaşılmıştır.
Aile Danışma Merkezleri tüm toplumlarda, ailenin güçlendirilmesi, desteklenmesi ve eğitimler yoluyla geliştirilmesi amacını güden kuruluşlardır. 1997 yılından sonra ülkemizde açılmaya başlanan Aile Danışma Merkezlerinin sayısı bugün 40 civarındadır. Ayrıca özel Aile Danışma Merkezleri kurulması yönünde de çalışmalar bulunmaktadır.
2.Tarihten Günümüze Aile ve Aile Politikaları
2.1. Ailenin Tanımı
Tarih öncesi dönemlerden itibaren, toplumun temeli olarak kabul edilen aile, çeşitli çağlarda ve farklı toplumlarda, değişik kriterlere bağlı olarak tanımlanmış, değişik aile tipleri ve değişik aile yapıları üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte yapılan sosyolojik ve antropolojik araştırmalarda, en gelişmişinden en ilkeline kadar her toplumda, biçimi, kuruluşu ve işleyişi ne olursa olsun, aile biriminin toplumun devamlılığı ve bireyin yetiştirilmesi konusundaki önemi üzerinde durulmaktadır.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Aile Özel İhtisas Komisyonu Raporunda (DPT 2001) aile, ana-baba-çocuklar ve tarafların kan akrabalıklarından oluşan ekonomik ve toplumsal bir birlik olarak tanımlanmaktadır.
Güncel bir tanımla ise aile, “evlenme, kan veya evlatlık edinme bağıyla birbirlerine bağlanmış, aynı evde yaşayan, aynı geliri paylaşan, oynadıkları çeşitli roller çerçevesinde (karı-koca, ana-baba, evlat-kardeş) birbirlerine etki yapan, kendilerine has bir görgüyü yaratıp kuşaktan kuşağa devam ettiren insanlar topluluğudur”.1
Bütün bu tanımlardan anlaşılacağı üzere, tüm toplumlarda evrensel ve toplumun çekirdeği olarak kabul edilen ailenin, varolmasını ve devamlılığını sağlayan farklılıklar toplumsal ve ekonomik koşullardaki farklılıklarla ilgilidir. Bütün sosyal kurumlar gibi aile de, önce üretim ilişkileri, ekonomik düzen gibi alt yapı değişkenlerinden ve daha sonra da toplumun tüm kurumsal düzeninden etkilenir. Kısaca farklı gelişmişlikteki farklı aile tipleri, bu etkilenmeden ortaya çıkmaktadır.2
Bununla birlikte aile kendisini şekillendiren toplum için bazı fonksiyonları yerine getirir. Bunlardan kişiye ve topluma hizmet gibi bazı fonksiyonlar mikro düzeyde, toplumun tüm yapısını etkileme ise makro düzeydeki fonksiyonlardır.3
2.2. Ailenin Fonksiyonları
Bütün toplumların temel birimi olan ailenin ve tarihsel dönemler içinde değişen yapısıyla rol ve fonksiyonlarının ne olduğu üzerinde binlerce araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalarda süreç içinde sadece ailenin üyelerine karşı rol ve fonksiyonlarında değil, devlet ve aile ilişkilerinde de önemli değişiklikler olduğu ortaya konmakta ve ailenin işlevlerinde farklı devlet yapıları içinde farklı paylaşımlara gidildiği dikkati çekmektedir.
Sık sık belirtildiği gibi aile, temel toplumsal birimdir ve toplumsal yaşamın sağlıklı bir biçimde devamı, aile yaşamının niteliği ile yakından bağlantılıdır. Kurum olarak aile, toplum/doğa dengesi kurmada önemli bir işleve (üreme) sahiptir ve diğer toplumsal kurumların oluşumunda olduğu gibi ailede de, genellikle bireyler arası ilişkilerin ahlaksal, töresel ve normsal boyutta düzenlenmesi gereklidir. Aile ile ilgili bu normlar da zaman içerisinde değişim göstermektedir.4
Bununla birlikte genel olarak aile fonksiyonları biyolojik, ekonomik, sevgi, koruma, sosyalleştirme, eğitim ve boş zamanları değerlendirme5 başlıkları altında sınıflandırılmaktadır.
Her ne kadar bilinen tüm toplumlarda aile biçimi ve onun toplumla ilişkileri farklılık göstermekteyse de biyopsikososyal bir varlık olan bireyin yaşamında ailenin önemi tartışmasızdır. Çünkü aile, bireyin ihtiyaçlarının karşılanabileceği en doğal ortam olduğu gibi üyelerinin gereksinimlerini ne kadar karşıladığı, başarısının da bir göstergesidir. Ailenin bilinen fonksiyonlarını yerine getirip getirememesi toplumsal yaşamın dengesi, düzeni ve bunların sürekliliği ile de yakından ilgilidir. Fonksiyonel olamayan bir aile hem üyeleri hem de toplum için mutsuzluk kaynağıdır. Ancak ailenin fonksiyonlarını yerine getirmesi birçok iç ve dış faktörle bağlantılıdır6.
Aile, aynı zamanda; “içinde insan türünün belli bir biçimde üretildiği, topluma hazırlama sürecinin belli bir ölçüde ilk ve etkili biçimde oluştuğu, eşler ve ana-babalarla çocuklar arasında belli bir ölçüde sıcak, içten, güven verici ilişkilerin kurulduğu, yine içinde bulunulan toplumsal düzene göre ekonomik etkinliklerin az ya da çok ölçüde yer aldığı bir toplumsal kurumdur.”7
Çocuğun kişiliği ve davranışları içinde bulunduğu aile tarafından şekillenir. Çocuğun yetişmesinde ve kişiliğinin gelişmesinde önce anne sonra baba, kardeşler, büyük anne ve babanın rolleri önemlidir. Bunlara bir de ailenin kültürel ve sosyo-ekonomik durumu, aile bireylerinin kişilikleri ve aralarındaki ilişkiler ile çocuğun kardeşler içindeki sırası ve cinsiyetinin de rolünü eklemek gerekmektedir. Aile içindeki birey kendine özgü özellikleri ile içinde bulunduğu toplumsal ve kültürel bütüne uyum sağlar. Aynı kültürde yaşayanlarla paylaşılan ortak kültür özellikleri, “ulusal karakter” oluşturur ve bu kültür çocuk yetiştirme yöntemleri ile yani kuşağa aktarılır.8
Aile kurumunun toplumsal hedef açısından tarih boyunca değişmeyen iki ana amacı olmuştur. Toplumun biyolojik ve kültürel sürekliliğinin sağlanması. Bu amaçların gerçekleşmesi doğrultusunda aile, cinsel davranışların ve ana-baba yükümlülüğünün düzenlenmesi, çocukların bakımının ve yetişkinlerin birliktelik gereksinmesinin karşılanması ve her şeyden önce de çocukların toplumsallaşmasını sağlanması konusunda evrensel nitelikte görevler üstlenmiştir. Ancak yoksulluk ve işsizlik ailenin bu işlevleri yerine getirmesini engellemektedir.9
Son yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizler aile kurumunu da etkilemiş ve aile belirli dönüşümler yaşamıştır. Krize bağlı olarak değişen ailenin sosyal ve ekonomik süreçleri içinde kaynakları üretme ve kullanım eğiliminin değiştiği yeni geçim stratejilerine yöneldiği, yeni davranış normları ve değerleri geliştirdiği görülmektedir. Bu süreçte; “ailenin içinde bulunduğu toplumsal ve ekonomik sistemin mantığı ve gerekliliği ile çelişkileri artmış, ailenin benimsemek zorunda kaldığı geçim stratejileri ve onların iç mantığı karşısında ortaya koyduğu savunma mekanizmaları değişmiş, ailenin kendi içindeki kaynak dağıtımı ve bunların ifade ettiği güç ilişkilerinin değişimi açısından uyumsuzluk ve düzensizlik oluşmuştur”.10
Dolayısıyla her ne kadar son yıllarda yapılan tüm Dünya Konferanslarında ailenin önemi üzerinde durulmakta ve yoksullukla mücadele önlemleri alınmaktaysa da; bugün özellikle yoksulluk ve işsizlik gibi temel ekonomik sorunlarla mücadele etmek zorunda kalan aileler, aile fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremeyen, çocuklarının tam olarak sağlıklı bir biçimde yetişmesini sağlayabilecek koşullara sahip olamayan ailelerdir. Bu ailelerin, içinde bulundukları topluma ve yetiştirdikleri çocuklarına karşı sorumluluklarını tam olarak yerine getirebilmeleri ise, onların toplum içinde sahip oldukları olanaklar ile yakından bağlantılıdır ve yoksulluğun, işsizliğin ve gelir dağılımı dengesizliklerinin bu kadar yoğun yaşandığı bir dünyada, ailelerin bu sorunları kendi güçleri ile aşmaları imkansızdır.
Bu nedenle 19. yüzyılda gündeme gelen sosyal devlet ve devletin ailelere karşı görevleri bu aşamada tekrar değerlendirilmesi gereken bir oluşumdur.
Bugünün ailesi, toplumun bünyesinde, doğabilecek sosyal ve ekonomik tehlikelere karşı sosyal haklarla donatılmış ve bu haklarını devletten isteyebilen anayasal bir kurumdur ve devlet aileyi korumakla yükümlüdür.
Aile politikası ile ilgili önlemlerin üç grupta toplandığı görülmektedir.11 Bunlar;
1.Güçlendirme politikaları olarak tanımlanabilecek ve aileyi sürekli gelir sahibi yapmayı amaçlayan ekonomik önlemler yer alır. Bu politika uygulamalarında istihdam konusu üzerine ağırlık verilmektedir.
2. Eğitim ve danışma hizmetleri gibi, aile hayatını geliştirmeye yönelik hizmetler yer almaktadır.
3. Ailenin yerini tutacak veya onun yerini alabilecek önlemler niteliğindeki, aile dışı kurumları geliştirmeye yönelik hizmetler bulunmaktadır.
Ülkemizde aile politikalarına ilişkin ilk açık yapılanma, Kalkınma Planları açısından, V. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1985-1989) yerini bulmaktadır. 1987 yılı programında, toplumun refahını arttırmak amacına yönelik olarak ailenin maddi ve manevi varlığının geliştirilmesi, bütünlüğünün korunması, toplum içinde güçlü bir müessese olarak fonksiyonunu sürdürebilmesi için; kalkınmanın nimetlerinden faydalanmada, istihdam ve sosyal hizmetlere katılmada ve bunlardan yararlandırılmada aile biriminin temel hedef olarak alınacağı ifade edilmektedir.12
Aile politikalarının uygulanması konusundaki en önemli kanunlardan biri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunudur. 2828 sayılı kanun olarak ve 24/5/1983 tarihinde kabul edilen bu kanun bilindiği gibi, korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, sakat, yaşlı ve diğer kişilere götürülen sosyal hizmetleri tanımlamaktadır.
Bunun dışında 1989 yılında Aile Araştırma kurumu’nun kurulması, 1990’da Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünün kurulması ve bu Kurumların SHÇEK ile birlikte, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı bünyesine alınmış olması, bu alanda yaşanan önemli gelişmelerdir.
3. Aileye Yönelik Hizmetler
Yukarıda da değinildiği gibi ülkemizde, SHÇEK, 2828 sayı ve 24/5/1983 tarihinde kabul edilen bu kanunla kurulmuş olup, bilindiği gibi, korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, sakat, yaşlı ve diğer kişilere götürülen sosyal hizmetleri tanımlamaktadır.
Kurumun 81 il düzeyinde taşra teşkilatlanması bulunmakta ve toplum genelinde yardıma muhtaç tüm nüfus gruplarına yönelik hizmetlerini sürdürmektedir. Aile ve çocuklar Kurumun temel hizmet grubunu oluşturmaktadır.
Bununla birlikte başlangıçta hizmetlerin daha çocuk odaklı olduğu ve SHÇEK Genel Müdürlüğü bünyesinde, Aile ve Çocuk Hizmetleri Dairesi aracılığıyla sürdürüldüğü dikkati çekmektedir. Ancak burada da hizmet, temel olarak ailenin bütünlüğü dikkate alınarak yapılandırılmış ve çocuktan-aileye bir hizmet akışı izlenmiştir.
SHÇEK tarafından, aileye ve çocuğa yönelik olarak sürdürülen hizmetlerde, öncelikli olarak ailenin güçlendirilmesi ve desteklenmesi amacının güdüldüğü dikkati çekmektedir.
1980’li yıllardan sonra gerek dünya genelinde gerekse ülkemizde oluşan aileleri koruyucu ve destekleyici hizmetlerin geliştirilmesi anlayışı ile, Kurum içinde de, başlangıçta temelde çocuk ve çocuğun korunması ilkesinden hareketle oluşturulan hizmetler geliştirilerek “özne” olarak ailenin ele alındığı yeni hizmet yapılandırılmalarına gidilmiştir.
Bunlardan biri, 1989 yılında, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde “Ailenin Bütünlüğünün Korunması Dairesi”nin kurulması ve bu daireye bağlı olarak Toplum Merkezileri, Aile Danışma Merkezleri ve Kadın Konukevlerinin açılmasıdır.
Ailenin ve ilişkili olarak bireyin ve toplumun geliştirilmesine yönelik olarak kurulan ve koruyucu, önleyici, eğitici-geliştirici işlevleri olan bu hizmet modelleri, bulundukları yörelerdeki ihtiyaçlar doğrultusunda ailelere ve aile içi ilişkilerden doğan sorunların çözülmesine yönelik hizmetler sunmaktadırlar.
3.1. Aile Danışma Merkezleri
Aile Danışma Merkezleri; aile yaşamını korumak, desteklemek ve sorunların çözümüne yardımcı olmak amacıyla aile bireylerine yönelik koruyucu-önleyici, eğitici-geliştirici, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerin yanı sıra rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin de verildiği merkezlerdir.
Aile Danışma Merkezlerinin amacı; aile hayatının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi yoluyla ailenin refahı, mutluluğu ve bütünlüğünün sağlanması, uyumlu aile ilişkilerine katkıda bulunulması, aileyi bir arada tutan bağların kuvvetlendirilmesi, aile üyelerinin kişiliklerinin sağlıklı biçimde gelişmesi, birey olma potansiyellerinin güçlendirilmesi ve toplumsal yaşama uyumlarının sağlanması, sağlıklı çocuk yetiştirme bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi ile aile sisteminde özgürlük, sorumluluk ve toplumsal değerler arasında bir denge sağlanmasıdır.
Bu amaçla gerek SHÇEK bünyesinde gerekse özel olarak kurulan Aile Danışma Merkezlerinde, temelde iki tür hizmet yapılanmasına gidildiği dikkati çekmektedir. Bunlar;
- Aile Danışmanlığı ve
- Aile Eğitim Çalışmalarıdır.
Özne olarak aileyi ele alan ve ailede bozuk ya da sıkıntı yaratan ilişkileri düzeltmeyi, böylelikle aile üyelerine daha işlevsel yeni iletişim ve etkileşim becerileri kazandırmayı amaçlayan bir iyileştirme sürecidir. Aile üyelerinin bu danışmanlık sürecinde kazandıkları yeni beceriler sayesinde, aile içinde kalıcı ve sağlıklı ilişkiler geliştirmek olanaklı hale gelir. Böylelikleaileler, yaşamlarında ortaya çıkan beklenmedik durum ve yaşam olayları ile daha kolay başa çıkabilir ve daha etkili müdahale yöntemleri kullanma becerisi kazanırlar.
Her aile, kendi yaşadığı sorunları çözebilecek güce sahiptir. Ancak ailenin kurulması aşamasından başlayarak, aile içi rol ve işlevlerin yerine getirilmesinde yaşanan bir güçlük ya da eksiklik ya da sonradan bu ilişkileri ve aile içi etkileşimi bozacak her hangi bir yaşam olayı aile dengesini bozar.
Hızla gelişen ve modernleşen toplumda, aileyi etkileyen toplumsal ve kültürel sistemlerin modernleşme süreci ile aynı doğrultuda değişememesinden dolayı aile içindeki dengeler bozulmaktadır. Bu nedenle ailelerin sorun yaşamadan önce, kendi iç dengelerini gözden geçirmeleri, ailenin sağlıklı yapısını koruması ve güçlenmesi açısından yararlı olacaktır.
Sağlıklı aile, yaşamın değişik evrelerinde ortaya çıkan psiko-sosyal, sosyo-ekonomik, kültürel stres durumları ile başa çıkabilen ailedir. Ailelerle çalışmada temel amaç, ailelerin kendi kendilerine yeterli hale gelmesini sağlamaktır.
3.2. Aile Eğitim Çalışmaları
Ailelerin yerine getirmek zorunda oldukları en önemli görevlerden biri anne- babalıktır ve birçok görev ve sorumluluğu birlikte içerir. Bunlar;
- Çocuklara doğru örnek olmak,
- Çocukları korumak ve desteklemek,
- Kuralları ve sınırları öğretmek,
- Sürekli ve tutarlı bir anne babalık tutumu göstermek,
- Hem kendi isteklerini hem de çocuğun isteklerini dikkate alan bir ilişki geliştirmektir.
Çocuk, genç ve ailelerle yapılan çalışmalarda, ifade edilen sorunların önemli bir kısmının çocuk ya da gencin psikososyal ve fiziksel gelişimine özgü gelişimsel durumlardan kaynaklandığı, bununla nasıl başedebileceğini kestiremeyen anne-babalar ve çocuklar tarafından, yaşanan güçlüklerin, “aile içi çatışma” düzeyine kadar ulaşabildiği ve aile içinde onarılması güç kızgınlık ve kırgınlıklara yol açtığı dikkati çekmektedir. Bu aşamada aileler ve çocuklar ile yapılan bilgilendirme ya da beceri kazandırma amaçlı aile eğitim çalışmalarının sorunları çözmede önemli katkı sağladığı farkedilmektedir.
Bu nedenle, aile eğitimini hedef alan, sertifikalı meslek elemanları tarafından yönetilen, ücretsiz Paket Programlar uygulanmaktadır. Bunlar, çeşitli gönüllü STK ve uluslar arası örgütler desteği ile yapılandırılan ve çocuk yetiştirme yöntemleri ve ebeveynlik becerilerinin geliştirilerek, sistem olarak aileyi güçlendirmeyi, ailenin sorun çözme, iletişim ve baş etme becerilerini geliştirmeyi hedefleyen, planlanmış- sistemli eğitim çalışmalarıdır.
AÇEP ve Benim Ailem, Anne Eğitim Programı; 0-6 yaş grubunda çocuğu bulunan annelerin eğitimi ve çocuk gelişimini destekleyen bir grup çalışmasıdır.
BADEP, Baba Eğitim Programı; Çocuk yetiştirmede, babaların önemini vurgulayan ve 2-10 yaş arası çocuğu olan babalardan oluşturulan bir grup eğitim çalışmasıdır.
7-19 Yaş Çocuğu Olan Ailelerin Eğitimi: Ergenlik dönemine girmekte olan çocukları olan ebeveynler ile aile içi iletişim ve etkileşimi desteklemek amaçlı, anne ve abaların birlikte katılabileceği bir grup çalışmasıdır.
4. Sonuç
Ülkemizde son yıllarda giderek daha çok sayıda açılarak hizmete sunulan Aile
Danışma Merkezleri, Toplum Merkezleri ve Kadın Konukevleri, özellikle 1980 sonrası dünya konjonktüründe yaşanan gelişmeler ve uluslararası düzeyde geliştiren aileye yönelik sosyal politikalarla yakından bağlantılıdır.
Bilindiği gibi, 1980 sonrası dönemde yaşanan ekonomik gelişmeler ve küreselleşen yoksulluk karşısında, sosyal devlet yapısında değişikliklere gidilmiş ve 19. Yüzyıl başlarından itibaren devletin görevi olarak tanımlanan birçok görev, gerisin geri aileye devr edilmiştir. Oysa, bu süre içinde aile hayatında, bu görevleri yerine getirmesini kolaylaştırıcı bir ekonomik gelişme olmadığı gibi, bir yandan her ülkedeki ekonomik krizlerden en çok etkilenen birincil kurumlar aileler olmaktadır. Dahası geçtiğimiz yıllarda değişen aile yapısı nedeniyle devlet tarafından üretilen ve ailenin bazı görevlerini alması öngörülen kreşler, çocuk ve yaşlı bakım evleri gibi ikincil örgütler de yeteri kadar kurulamamakta ya da ailelere destek olacak şekilde yapılandırılamamaktadır.
Bu durumda devletin ailelere karşı görevlerinin, “eğitim ve danışmanlık” hizmetlerine kadar geri çekildiği görülmektedir.
Her ne kadar değişen aile yapısı içinde, aile üyeleri arasında ve çocuk yetiştirme tutumlarında eğitim ve danışmanlık ihtiyacı ailelerin önemli bir ihtiyacı olmaktaysa da, devlet sorumluluğunun bu alana sığdırılması, sosyal devlet anlayışındaki değişikliklerle bağlantılıdır ve aileler toplumsal sorunlar karşısında yalnız bırakılmaktadır.
Öte yanda ülkemizdeki gelişmelere bakıldığında, yaşananların dünya gündeminden birebir etkilendiği görülmektedir. Bununla birlikte, geleneksellikle modernlik arasındaki geçişlerin sıkça yaşandığı toplumumuzda, Aile Danışma Merkezlerinin önemli bir gereksinimi karşıladığı dikkati çekmektedir.
Gelişen ve değişen aile yapısında gelenekselden çekirdek aileye geçişte yaşanan aile içi rol ve görevlerdeki değişimler kuşkusuz aile içi ilişkileri de etkilemiştir ve gerek eşler arası ilişkilerde gerekse çocuk yetiştirme yöntemleri konusunda, yeni ailelerin eğitim ve danışmanlık gereksinimi çok yoğun bir toplumsal gereksinimi ortaya koymaktadır. Bu şekliyle mikro düzeyde planlanmış hizmet kuruluşları olmakla birlikte Aile Danışma Merkezlerinin toplum içinde önemli bir gereksinimi karşıladığı düşünülmektedir.
Bununla birlikte, bu Merkezlerin toplumsal verimliliklerinin artırılabilmesi için, halihazırda sunulan eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin temel ekonomik önlemler ve destek hizmetleri ile pekiştirilmesi uygun olacaktır.
1 Rezan, Şahinkaya, (1967),Psiko-sosyal Yönleriyle Aile (Aile İlişkileri Ders Kitabı), A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 287, Ders Kitabı, 10, Ankara, s. 17
2 Emre Kongar, (1970), “Türkiye’de Aile Yapısı, Evrimi ve Bürokratik Örgütlerle İlişkileri”, Aile Yazıları 2 Kültürel değerler ve Sosyal değişme, Der: Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, TC Başbakanlık Aile Araştırma kurumu Başkanlığı Yayınları, Bilim Serisi 5/1, Ankara, sy 64
3 E. Kongar, a.g.e., s.65
4 Sevinç, Özen, (1991), “Aile Kurumuna Bazı Sosyolojik Yaklaşımlar”, (Der.) Beylü Dikeçligil ve Ahmet Çiğdem:Aile Yazıları 1. Temel Kavramlar, Yapı ve Tarihi Süreç, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Bilim Serisi 5/2, Ankara, s. 399
5 Mahmut, Tezcan, (1991), “Çocuk Eğitiminde Ailenin Rolüne Sosyolojik Bir Bakış”, (Der.), Beylü Dikeçligil ve Ahmet Çiğdem Aile Yazıları 1. Temel Kavramlar, Yapı ve Tarihi Süreç, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Bilim Serisi 5/2. Ankara: s. 275
6 Sunay, İl, (2001), “Aile Yaşamı ve Gereksinimler”, İçinde: Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları, Prof.Dr. Nihal Turan’a Armağan, H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Yayın no 008, Ankara, s. 140
7 TC Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı, 1994 Uluslar arası Aile Yılı Özel İhtisas Komisyonu Raporları, Ankara: 1994, s. 7
8Kasım Karataş, (2000),“Türk Toplumunda Temel Kişilik Özelliklerinin Oluşumuna Geleneksel Çocuk Yetiştirme Yöntemlerinin Etkisi”, Antropoloji ve Yaşlılık. Prof. Dr. Vedia Emiroğlu’na Armağan,H.Ü. SHYO Yayınları.Yayın no 005, Ankara, s. 42
9Nihat. Erdoğan, (1991), “Endüstrileşme Sürecinde İşsizliğin Aileye Etkisi”, (Der.), Beylü Dikeçligil ve Ahmet Çiğdem Aile Yazıları 2. Kültürel Değerler ve Sosyal Değişme, ,TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Bilim Serisi 5/2. Ankara, s. 361
10İbrahim Cılga, (2001), “Ekonomik Kriz ve Aile”, I.Ulusal Aile Hizmetleri Sempozyumu. 2000’li Yıllarda Aile Hizmetleri, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, H.Ü. Aile Hizmetleri Uygulama Merkezi, 9-11 Mayıs 2001,Ankara, s. 135
11 W. DUMON, (1991), (Çev. Ruhi Esengün), “Avrupa Topluluğu Ülkelerinde Aile Politikaları” Avrupa Topluluğu Ülkelerinde Aile Politikası, Der.W. Dumon , T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları No.69, Ankara, sy. 193
12 KONTAŞ, Y. Mehmet. (1992),“Çeşitli Ülkelerde ve Türkiye’de Aile Politikası Uygulamaları ve Türkiye İçin Politika Önerileri”. Devlet Planlama Teşkilatı Sosyal Politika Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Başkanlığı. Uzmanlık Tezi, sy. 96, akt. İsmet Galip Yolcuoğlu, http://www.sosyalhizmetuzmani.org/ailearastirma5.htm, 12.11.2007
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Aile Danışma Merkezleri ve Aile Danışmanlığı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Tülin KUŞGÖZOĞLU'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Tülin KUŞGÖZOĞLU'nun izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
aile danışmanlığı, aile danışma merkezleri, aile danışma merkezi, aile politikaları, aile eğitimi, aile, aile politikası, devletin aile politikaları, türkiyenin aile politikaları, ailenin fonksiyonları, aileye yönelik hizmetler, aile eğitim çalışmaları
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.