2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Boşanma
YAZI #2131 © Yazan Dr.Psk.Dnş.Fatoş BULUT ATEŞ | Yayın Temmuz 2014
EVLİLİK
Evliliğin tarihçesi ve kökeni tam olarak saptanamayacak kadar eskilere dayanmaktadır. Bununla birlikte, 10.000 yıl kadar önce, ilkel çağlarda kadın ve erkeğin toplumsal bağlamda bir çift olarak yaşadıkları konusunda bazı ipuçları mevcuttur.
BOŞANMA
Evliliğin yasal olarak sona ermesi, yani boşanma, ilk uygarlıklarda sadece eşleri ilgilendiren bir konu iken, ilk kez Augustus dönemi Roma’sında (M.S. 27) devlet ve yasaların kontrolü altına alınan hukuki bir konu haline gelmiştir.
Kelime olarak saptırma (divert) kelimesinden türeyen ve Hristiyanlığın gelişim sürecinde Katolik Kilisesi’nin kesin olarak yasakladığı boşanma, Protestan Reformuyla (M.S. 1500) toplumsal kabul görmeye başlamıştır.
Genel olarak boşanma süreci, birbirini izleyen üç evreden oluşur. Birinci dönem, ani ve şiddetli duygusal tepkilerin gösterildiği, çocuğun ebeveynler arasında zaman zaman fiziksel şiddete kadar ulaşabilen çatışmalara da şahit olabildiği akut dönemdir.
Bu dönem bazen yıllarca sürebilmekte ve eşlerden birisi ya da her ikisinde depresyon, intihar düşünceleri ve regresif davranışlar, paranoid düzeylere ulaşabilen öfke gibi belirtiler görülebilmektedir.
Geçiş döneminde ise eşler giderek birbirlerinin hayatından çıkmaya, yeni ilişkilere ve yeni çevrelere girmeye başlarlar. Bu dönemde çocuk, ebeveynin hayatında meydana gelen değişiklikler ve yeni ilişkilerle yüzyüze kalır.
Üçüncü dönemin başlamasıyla birlikte, hayatını tek başına sürdüren ya da yeniden evlenen eşlerin yaşamlarının yeniden düzene girdiği daha tutarlı bir dönem söz konusudur.
Boşanmanın toplumsal olarak kabulü ve özellikle de kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaya başlamaları, dünyanın her yerinde boşanma oranlarının yıldan yıla artış göstermesinde etkili olmuştur. Günümüzde aile yapısının giderek farklılaşmasına paralel olarak, Türkiye’de de boşanan çiftlerin sayısında bir artış gözlenmektedir.

Sıklık ve Yaygınlık
Boşanmanın toplumsal olarak kabulü ve özellikle de kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaya başlamaları, dünyadanın her yerinde boşanma oranlarının yıldan yıla artış göstermesinde etkili olmuştur. Günümüzde aile yapısının giderek farklılaşmasına (boşanma nedeniyle tek başına çocuk yetiştiren ebeveynler, evlenmeden çocuk sahibi olanlar, eşcinseller arasındaki evlilikler) paralel olarak, Türkiye’de de boşanan çiftlerin sayısında bir artış gözlenmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, yıllık boşanma oranları 1930’ lu yıllarda 0,13 iken, bu oran 1960 lı yıllarda 0,35-40, 1990 lı yıllarda ise 0,50 lere ulaşmıştır (DİE 2001). 1980’in sonlarında ve 1990’larin başında doğan çocukların %40-50’sinin boşanma deneyimi yaşayacakları tahmin edilmektedir. Yine aynı istatistiklere göre bu çocuklar, yaklaşık 5 yıl boyunca tek ebeveynli evlerde yaşayacaklardır. Üstelik bu veriler boşanmış annelerin %75’inin , babaların da %80’inin tekrar evleneceğini işaret ettiğine göre, ikinci bir boşanma riski de hızla artmaktadır. Boşanmaların sayısı arttıkça psikoloji, psikiyatri ve sosyoloji alanlarında yapılan araştırmalar da yaygınlaşmış ve boşanma süreci, çocuk ve ergenlerin yaşları ve cinsiyetlerine göre boşanmadan etkilenmeleri ve boşanmaya tepkileri, çocuk ebeveyn ilişkilerinde çatışmalar, ileride anne ve/veya babalarının yeniden evlenmelerine gösterdikleri tepkiler, vb konularında önemli bilgiler elde edilmiştir.
Bu bilgiler, her yıl binlerce çocuğun anne ve babasının ayrılması sorunuyla karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Boşanmanın, çocukların en sık yaşadığı psikososyal olaylardan birisi haline geldiği ileri sürülmektedir.
Boşanma hiç kuşkusuz, çocukların başına gelebilecek en sarsıcı olaylardan birisidir. Bu nedenle de, “potansiyel olarak” gelişmelerini ciddi bir biçimde etkileyecek bir dizi değişikliği de beraberinde getirecektir. “Potansiyel” bir durumdur, çünkü boşanmış bir ailenin bireyi olarak yaşamak çocuğa mutlaka zarar veren bir durum değildir. Önemli olan anne ve babanın evliliklerinin sona ermesini nasıl karşıladıkları, boşanmadan sonra hayatlarını ve ilişkilerini nasıl sürdükleri ve çocukları ile ilgilenmeye devam edip etmedikleridir. Pek çok çocuk, boşanmanın yarattığı olumsuzluklarla bir süre sonra baş etmeyi becerebilse de, azımsanmayacak sayıda çocuk da bu durumdan olumsuz etkilenmektedir.

KURAMSAL AÇIKLAMALAR
Psikanalitik Kuram
Aile hayatının büyük bir kısmı doğum, ölüm, ve cinsel ilişkiler etrafında döner. Aile içinde var olan güçlü yasaklar önemli konuların farkına varılmasına ve özellikle açıkça tartışılmasına engel olur.
Bu engelleme aile sırlarının ve mitlerin oluşumuna neden olur. Bu durumda aile üyeleri sıkıntıyı hissetmemek için savunma mekanizmalarına başvurabilirler.
Büyüyen bir çocuk için ailenin ödevlerinden biri de her gelişim aşamasında onun gereksinimlerine cevap verebilmektir.
Eğer geçmiş gelişim evrelerinden çözülmemiş problemler kalmışsa bunlar evlilik ve aile sahnesinde tekrar yaşanır (Walczak ve Burns, 2004).


Bağlılık Kuramı
Görüş ayrılıkları ne olursa olsun bebeğin sevgi ve güvence temin edecek bir veya birkaç kişi ile geliştireceği bir bağlılığın onun sağlıklı gelişimi için esas olduğunda bir görüş birliği vardır.
O bağın kopması ruhsal acı ve öfke yaratır. Erişkin hayatta boşanma, ölüm veya diğer sebeplerle ilgili önemli kayıplar kişilerde açıkça görülebilecek birtakım tepkilere neden olabilir. Bunla arasında ilk anda hislerin donması ve şok hali, arama, özlem duyma, umutsuzluk sayılabilir.
Kayıptan ötürü görülebilecek patolojik tepkiler arasında başlangıçtaki inkar, uzun süreli yas, kişinin kendi hayatını organize edememesi sayılabilir (Walczak ve Burns, 2004)..
Psikososyal Gelişim Kuramı
Kessler boşanmayı psikolojik süreç olarak 7 emosyonel evreye ayırmıştır:
1. Gözünü açmak, tatsız olan gerçeği görmek
2. Erozyon
3. Ayrışma
4. Fiziksel ayrılık
5. Yas
6. İkinci ergenlik
7. Araştırma ve sıkı çalışma
Gözünü açmak, tatsız olan gerçeği görmek:
Emosyonel boşanma, balayının bitmesiyle başlar. İlk oluşan romantik körlük kaybolduğunda, farklılıklar ve güçlükler fark edilmeye başlandığında, kişinin gözü açılmaya başlar. Problemlere karşı ilgisiz kalma eşlerde, ilişkinin olumsuz yönlerine odaklaşmalarına ve düşünmelerine yol açar. Gözün açılması, herhangi bir ilişkinin aslında tamamlayıcı evresidir. Gözün açılması ilişkinin bozulmasının sebebi olabileceği gibi, ilişkinin derinleşmesi ve güçlenmesinde anahtarı da olabilmektedir. Bu evre; eşlerin birbirlerinden beklentilerinden feragat edip, gerçekle tanışma zamanıdır. Bu evrede farklılıklar açığa çıkar ve eşler realite ile zihinlerindeki ideal eş algısı arasındaki ayırımı yapma dönemine girerler. Burada algılamanın derecesi gelecekteki hayal kırıklıklarının şiddetini belirler. Realite, eşlerin birbirlerini zayıflıkları ve güzel taraflarıyla birlikte kabullenmesi ve sevmesi fikrine dayanmaktadır.
Başlarda gözünü açma belirgin ve bilinçli olarak algılanmayabilir. Fakat zamanla olumsuzluklar üzerine odaklaşma ve farkına varma, konu üzerinde yoğunlaşmaya yol açar. Kişi, eş idealizasyonu ve hayal kırıklıkları arasında mekik dokur. Zamanla enerjini çoğunu eşinin ve ilişkinin olumsuz yönlerine harcar. Eğer bu evre geçilemezse, ilişki azalarak diğer evreye geçilir.
Erezyon :
Çok az kişi gözünü açma evresini başarıyla halleder. Sıklıkla bu dönemi erozyon takip eder. Bir önceki evrede baskılanmış olan acı, hayal kırıklıkları ve kızgınlıklar açığa çıkmaya başlar. Eşiyle olan hayal kırıklıklarının ve hoşnutsuzlukların bilinçli olarak farkına varmaya başlar.
Bu evrede eşler birbirleriyle, iletişimleri olumsuz bazda olsa bile, birbirlerine çok müdahale etme tarzında ilişkidedirler. Birbirlerine karşı özenli davranmaz, derin yaralar açacak tarzda birbirlerini incitirler.
Ayrışma:
Ayrışma evliliğe yatırımın anlamlı derecede azaldığı anlamına gelir. Buradaki baskın tavır umursamazlıktır. Bu evrede çatışmalar üzere yoğunlaşmadan ziyade ilgisizlik gelişmesiyle karakterizedir. Eşlerin aktiviteleri başka alanlara kaymaya başlar. Bu ayrışma eşlerin birinde daha baskın olarak yaşanır. Eşler veya eşlerden biri artık boşanma sonrası yaşam hakkında düşünmeye başlamış ve tek başına yaşama hakkında düşlemler ve planlar kurmaya başlamıştır.
Fiziksel ayrılık:
"Duygusal boşanma sürecinin en travmatik evresi fiziksel ayrılıktır". Eşler yalnızlık, anksiyete ve karmaşık düşünceler içine girerler ve yeni kimlik oluşturma gereksinimi hissederler. Boşanmanın başlaması sıklıkla eşlerde suçluluk ve yetersizlik hislerinin oluşmasına yol açar, bu duygular kolaylıkla kızgınlık hislerine dönüşebilmektedir. Suçluluk duyguları; eşine ve çocuklarına ayrılığın verdiği incinme ve acıdan sorumlu olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Oluşan yalnızlık, eşleri yeni ilişkilere iter. Kessler eşlerde bilinmeyene yönelik anksiyetenin 3 sebeple geliştiğini ileri sürmektedir:
a. Toplumun bilinemeyen tepkisi ve tek yaşamla başa çıkabilecek mi endişesi
b. Eski alışkanlıklarından vazgeçebilecek mi endişesi
c. Yeni yaşam için kendini düzenleme ve tanımlama kaygısı
Bu kaygılar potansiyel olarak aslında yapıcı niteliktedir, uyumu kolaylaştırır.
Yas:
"Yas; kızgınlık, incinme, yalnızlık ve çaresizlik duygularını içerir". Yasta kayıp'ın verdiği psikolojik süreç işler. Eşler birbirlerinin psikolojik varlıklarından kendilerini özgürleştirme çabalarını içermektedir. Önceki ilişkilerin anıları yeni bağımsızlığın başlangıcında kişiyi tehdit eder. Anılar, içeriği ister iyi ister kötü olsun, kişinin güvenini sarsar ve hareketlerini kısıtlamasına yol açar.
Kızgınlık ve depresyon, yas sürecinin ana belirleyicisidir. Eğer kızgınlık, evlilik döneminde yaşanan acılara yönelik ise yıkıcı olabilmektedir (destructive anger). Eğer kızgınlık şimdiki gerçeklerden kaynaklanıyor, bağımsızlık oluşturma ve yeni ilişkiler geliştirmeye yönelik ise yapıcıdır (Constructive anger).
İkinci ergenlik:
Bu evre kendini rehabilitasyon için sıçrama tahtası olabilir. Bu aşamada iyileşme duygusu ve özgürlük için yeterlilik ve hazırlık vardır. Boşanmaya ait kızgınlığın yerini objektif bakış almıştır. Günlük evlilik yaşamının ve boşanma sürecinin verdiği sıkıntılardan kurtulma, kişinin geleceğe yönelik daha iyimser ve gerçekçi bakmasını sağlamaya başlamıştır. Bu evrede geleceğe yönelik kurulan heyecan verici ve büyüleyici düşünceler ergenlikteki yaşantıyı andırmaktadır. Baskılanmış arzu ve istekler yeniden alevlenmiştir. Buradaki tepkiler aşırı bir nitelik kazanabilir fakat sonra dengeye ulaşır.
Araştırma ve sıkı çalışma (Exploration and hard working):
Bu evrede tekrar oto kontrol oluşur. Kendine ve başkalarına karşı oluşan iç görü, ilave girişim ve araştırmalar için cesaret verir. Önceden tanımlanan amaçlar şimdi özgün ve gerçekçi hal alır. İlişkilerde yeterlilik, pasiflik yerini aktif katılım almıştır. Bu evreye ulaşmış kişiler geçmişe rahatsızlık duymadan bakabilirler
Kessler’e göre boşanma sürecinin başlaması evliliğin ilk yıllarına kadar uzanmaktadır.
Evliliğin ilk dönemlerinde eşlerin, birbirlerinin farklı yanlarını ve ilişkilerindeki güçlükleri
fark etmesi bu süreci başlatan ilk gelişme olarak görülmektedir. Öyle ki eşler bu farkındalık sonrası ilişkilerindeki güçlükleri sağlıklı iletişim ve problem çözme becerileriyle çözümleyip, birbirlerini zayıf ve güçlü yanlarıyla kabul etmezlerse evliliğin ileriki dönemleri boşanma sürecinin bir evresi olarak yaşanabilir
Bilişsel Gelişim
3-6 yaş arasında çocuklarda egosantrik düşünce hakimdir. Yani olaylara başkalarının gözünden bakabilme yetenekleri sınırlıdır. Bu yaşlardayken anne babası boşanan çocuklarda, kendisini boşanma nedeni olarak görmek yaygındır. Onların algısına göre anne ve babanın hayatı çocuklar ve onların ihtiyaçları üzerine kuruludur. Başka bir dünya ve algılayış biçimi tanımadıkları için başka bir dünya düzenini hayal bile edemezler (Walczak ve Burns, 2004)..
Sistem Yaklaşımı
Sistemler kuramı, doğa bilginleri tarafından kurulmuştur. Bu kuram aileye uygulandığında şu görüş ortaya çıkmaktadır: “Toplam parçaların bir araya konulmasından çıkan sonuçtan daha büyüktür.” Bu kuram aileyi kişisel üyeler, üyelerin kişilikleri, karakterleri ve birbirleri arasındaki ilişkiler olarak tarif eder. En önemli noktalar kişiler arasındaki karşılıklı bağımlılık ve aile yapısı içindeki insanlar arası ilişkilerdir. Bu yaklaşıma göre, herhangi bir üyeyi veya alt sistemi etkileyen bir değişim bütün aileyi etkiler. Böylece sistemin işlevselliği üyeler arasındaki iletişime bağlıdır (Walczak ve Burns, 2004)..
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Fatoş BULUT ATEŞ Fotoğraf
Dr.Psk.Dnş.Fatoş BULUT ATEŞ
Adana
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi1 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Psk.Dnş.Fatoş BULUT ATEŞ'in Yazıları
► Boşanma ve Boşanma Kararı Psk.Gökül KARLUK ER
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Boşanma' başlığıyla benzeşen toplam 15 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Aile Yaşam Döngüsü Temmuz 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


16:45
Top