Evlilik Kararı Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler
Evlilik kararı, insan hayatının belki en önemli kararı. Eş seçimi, kişinin kalan ömrünü kiminle paylaşmak istediğiyle alakalı. Dolayısıyla sadece bir “eş” değil, onu meydana getiren kavramlar ve değerler dünyası mevzu bahis. En basit kişisel zevklerden tutun da bireyin varoluşuna verdiği anlama kadar uzanan kocaman bir paket bu. Ömür dendiği zaman, hem sonsuzluk kadar uzun hem de bir göz açıp kapama süresi kadar kısa zaman dilimi gelir akla ve burada izafiyet eş seçimiyle birebir alakalı. İyi bir eş ve mutlu bir evliliğe sahip olmak, ömrü uzatmıyor belki ama yaşanan, paylaşılan her anı keyifli hale getirip, hayata anlam katıyor.
Günümüzde kısa yollar ve formüllere gitgide daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Her şeye dair yöntemler, maddeler oluşturulup, neredeyse hap haline getirilerek, çözümler ihtiyaç sahiplerine sunuluyor. İlerleyen teknolojinin insan ilişkilerine yansıması olarak da bakılabilir buna, yükselen hedonist değerler doğrultusunda gitgide kolaycılığa daha çok alışmak olarak da. İnsana ait her şey formüle ediliyor. Söz konusu ilişkiler ve iletişim olunca da amaç sürprizlerden, beklenmeyenden korunmak. Her şeyi bilmek, tahmin edebilmek, ona göre önlem alabilmek yükselen trend. Bu şekilde kendini olası duygusal travma ve kayıplara hazırlayabileceğine dair ümit taşıyor kişiler. İşin içine insanın özgünlüğü girince beklenen sonuca ulaşmak o kadar da kolay değil. Listeleri arttırmak veya formüleri detaylandırmak da bekleneni vermiyor ve “ insan faktörü” aşılamıyor. Söz konusu, birbirine hem çok benzeyen hem de birbirinden çok farklılık gösteren bir psikolojik yapı olduğundan, zaten biricik olan kişi bir de an be an değişiyor ve zamanın ruhuna göre kendini baştan yaratıyor. Tüm bunları değerlendirmeye alındığında, eş seçme aşamasında şansa teslim olmaktan başka çare yok gibi görünse de uzmanlar altın ipuçları vermeye devam ediyorlar. Herkesin farklı ihtiyaçlarda, farklı fikir ve beklentilerde olması tüm insanlığın hala tek bir şeyle beslendiği gerçeğini değiştirmiyor:
Geçmişten bugüne canlının ana besin kaynağı her zaman ve her yerde hala sevgi! Kendini sevebilen, bu büyük enerjiyi içsel olarak oluşturabilen ve bunu çevresine uygun şekilde aktarma becerileri geliştirebilen insan, ilişkisel problemlerinin büyük kısmını bertaraf ediyor. Bunu nasıl yapabileceğini merak edenler için birkaç madde verilebilir:
Eş adayını seçmeden önce kişiye ilk gereken kendine aitfarkındalık. İlk bakışta kolay gibi görünen bu madde eğer tam olarak yerine getirilmezse ilişkilerde en büyük çatışmalara sebep oluyor. Kendini bilmeyen, tanımayan, kimliği ve benliği üzerinde kafa yormayan insan, korku ve kaygılarından da habersiz. Hayal, emel ve beklentilerini de netleştirmediğinden hayattaki yerini ve duruşunu doğru değerlendiremiyor ve yanlış ilişkiler kurmaktan kurtulamıyor. Özellikle dayatmaların, yönlendirmelerin, aile-mahalle baskısının egemen olduğu toplumlarda kişiler istedikleri için değil “uygun” görüldüğü, bir takım sosyo-ekonomik kriterler veya statüler ön plana alındığı için, uyumdan çok menfaatlerin gözetilmesi doğrultusunda eş adayına yöneliyor. Oysa ruh, sadece dengini bulduğunda kanatlanan ve tüm engelleri aşabilen cesur ve pervasız bir yapıda. Herkesçe en ideal görünen eş, evlilik için doğru eş anlamına gelmiyor. Kişinin kimi hayatına alacağına karar verebilmesi, kendisinin kim olduğundan geçiyor. Varlığını tek ve bütün olarak tanımlayamıyor, ayakları üzerinde duramayıp, aile ve ortamından sağlıklı şekilde ayrışamıyor, birey olamıyorsa, başkasını tanımaya yeltenmek, hayatta aynaya bakmadan el yordamıyla şeklini keşfetmekten öteye gitmiyor.
Kendini tanıyan, günah ve sevaplarıyla kabullenen, kusursuz olamayacağına ikna olan ve doğal haliyle de sevilebileceğine kanaat getiren kişi, işin zorlu kısmını aşmış oluyor. Bundan sonraki ilk gösterge, yanında olabildiği kadar kendi olduğu insanları fark etmek. Eğer eş adayı olarak gördüğü kişinin yanında hala maskelere ihtiyaç duyuyor, kalkanlarını indiremiyor, kendini açıkça ortaya koyamıyor ve tüm bunların evlendikten sonra bir anda yoluna gireceğini düşünüyorsa ilerleyen günlerin tatsız sürprizlere gebe olduğunu söylenebilir. Günümüz insanının en büyük eksiği samimiyet. Güvenemiyor, kimseye kolay inanmıyor, her an tetikte ve doğal davranamıyor. Rollerine kendini her zamankinden fazla kaptırmış durumda ve işin kötüsü bir müddet sonra kendi yalanına kendi de inanmaya başlıyor. İçtenlikten uzaklaştıkça benliğinden de uzaklaşan bireyler ömür boyu taktik uygulayıp rol yapabileceklerine inanıyorlar ancak ilişkilerin en fazla ilk üç senesinde ak koyun kara koyun ortaya çıkıyor. Çünkü, insanları bir araya getiren ve yuva kurma hayalleri aşılayan en büyük etken olan romantik aşk, ilk üç sene içerisinde değişime uğrayarak yerini daha akıllı ve dengeli bir aşka bırakıyor. Eşini seçerken maskelerini ve kalkanlarını indirmemiş, gereken rolleri başarıyla yerine getirmiş ama gerçek istek ve dürtülerini bastırmış olan kişiler, aşkın ikinci evresinde rollerine devam edebilecek içsel enerji ve motivasyonu bulmakta zorlanıyorlar. Eninde sonunda çatlaklar büyüyor ve çift onları görmezden geldikçe ilişki, parçalanarak kopmaktan kurtulamıyor. Hiç kimseyle olunmasa da eş adayının yanında doğal olabilmenin önemi büyük. Ev ortamı, kişiler rahatça nefes alabildikleri ve kendileri olabildikleri oranda yuva halini alıyor. Orada kalkanlara ihtiyaç yok. Çift sırtını rahatça birbirine dayayabilmeli, kendini korumak zorunda kalmamalı, bireyselliğini ve özgünlüğü yaşayabildiği ve birbirine saygı duyabildiği kadar, beraberlik, uyum ve hoşgörüyü de öne çıkarabilmeli.
Evlenmeden önce yapılan en büyük yanlış ise, eş adayının o an istenen özellikleri tam olarak taşımamasına rağmen evlendikten sonra kişinin gösterilen yönde değişebileceğinin düşünülmesi. Değişimin kaçınılmaz olduğu ve herkesin başına geldiği bir gerçek. Yaşamanın bir bakıma anlamı bu. Amacı ise, değişimi fark etmek, onu kabullenmek, bundan maksimum keyif alıp, fayda sağlamak. Buraya kadar sorun yok, yalnız tüm bu farklılaşmayı evliliğe bağlamak hatta öncesini dikkate almayarak sonrasından mucize ummak pek gerçekçi sayılmaz. Herhangi birinde bir değişime sebep olunacaksa bu en iyi ihtimalle kişinin kendisi olabiliyor. Zaten gerçekte farklılık eşte değil onu algılama ve anlamlandırmada meydana geliyor. Kişiler eşlerinin artık tanıdıkları, bildikleri, seçtikleri insan olmadığını ve hatta yanlış eş seçimi yaptıklarını düşünmeye başlasalar da hedefe karşı tarafı oturtmadan önce dönüp kendilerine yeniden bakmaları gerekiyor. Çoğu zaman başta sevilen ve tercih edilen özellikler sonradan problem haline gelebiliyor. Muhtemelen iki taraf da kendince bir başkalaşım geçirmesine rağmen sadece eşindeki değişiklikleri fark ediyor. Eğer okları hemen dışarı yöneltmekten, suçlu aramaktan, kendini temize çıkarma ihtiyacından bir an bile kurtulabilirse, eşler uzun zamandır ihmal ettikleri bireyselliklerini tekrar fark edip, kendilerinin de yerinde saymadıklarını görebiliyorlar.
Evlilik, yaşadığı ve yaşattığı tüm zorluklara rağmen hala en gözde kurumlardan. Risk almaktan gitgide daha çok korkan günümüzün garantici insanı için bile umut, mutluluk, huzur anlamı taşıyor. Eş ise; sevgili, yoldaş, oyun arkadaşı herkes için. Kendini bilen ve içtenlikle kabullenenlerin, onlarla uyumlu kişilerle karşılaşma imkânları da yüksek. Gerçek sevgi hala en geçerli anahtar. İlişkiye bu ihtimal tanındığı müddetçe olasılıklar tükenmiyor ve kaybetmekten korkulduğu kadar kaybetmenin göze alınabildiği kişi bulunduğunda, tümtravmalarından ve olumsuz tecrübelerin ağırlığından kurtulan bireyler ideal eşlerine rastlayabiliyorlar. Yeter ki kendilerine cesaret edebilsinler.
Psikolog Burcu Atatür
Günümüzde kısa yollar ve formüllere gitgide daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Her şeye dair yöntemler, maddeler oluşturulup, neredeyse hap haline getirilerek, çözümler ihtiyaç sahiplerine sunuluyor. İlerleyen teknolojinin insan ilişkilerine yansıması olarak da bakılabilir buna, yükselen hedonist değerler doğrultusunda gitgide kolaycılığa daha çok alışmak olarak da. İnsana ait her şey formüle ediliyor. Söz konusu ilişkiler ve iletişim olunca da amaç sürprizlerden, beklenmeyenden korunmak. Her şeyi bilmek, tahmin edebilmek, ona göre önlem alabilmek yükselen trend. Bu şekilde kendini olası duygusal travma ve kayıplara hazırlayabileceğine dair ümit taşıyor kişiler. İşin içine insanın özgünlüğü girince beklenen sonuca ulaşmak o kadar da kolay değil. Listeleri arttırmak veya formüleri detaylandırmak da bekleneni vermiyor ve “ insan faktörü” aşılamıyor. Söz konusu, birbirine hem çok benzeyen hem de birbirinden çok farklılık gösteren bir psikolojik yapı olduğundan, zaten biricik olan kişi bir de an be an değişiyor ve zamanın ruhuna göre kendini baştan yaratıyor. Tüm bunları değerlendirmeye alındığında, eş seçme aşamasında şansa teslim olmaktan başka çare yok gibi görünse de uzmanlar altın ipuçları vermeye devam ediyorlar. Herkesin farklı ihtiyaçlarda, farklı fikir ve beklentilerde olması tüm insanlığın hala tek bir şeyle beslendiği gerçeğini değiştirmiyor:
Geçmişten bugüne canlının ana besin kaynağı her zaman ve her yerde hala sevgi! Kendini sevebilen, bu büyük enerjiyi içsel olarak oluşturabilen ve bunu çevresine uygun şekilde aktarma becerileri geliştirebilen insan, ilişkisel problemlerinin büyük kısmını bertaraf ediyor. Bunu nasıl yapabileceğini merak edenler için birkaç madde verilebilir:
Eş adayını seçmeden önce kişiye ilk gereken kendine aitfarkındalık. İlk bakışta kolay gibi görünen bu madde eğer tam olarak yerine getirilmezse ilişkilerde en büyük çatışmalara sebep oluyor. Kendini bilmeyen, tanımayan, kimliği ve benliği üzerinde kafa yormayan insan, korku ve kaygılarından da habersiz. Hayal, emel ve beklentilerini de netleştirmediğinden hayattaki yerini ve duruşunu doğru değerlendiremiyor ve yanlış ilişkiler kurmaktan kurtulamıyor. Özellikle dayatmaların, yönlendirmelerin, aile-mahalle baskısının egemen olduğu toplumlarda kişiler istedikleri için değil “uygun” görüldüğü, bir takım sosyo-ekonomik kriterler veya statüler ön plana alındığı için, uyumdan çok menfaatlerin gözetilmesi doğrultusunda eş adayına yöneliyor. Oysa ruh, sadece dengini bulduğunda kanatlanan ve tüm engelleri aşabilen cesur ve pervasız bir yapıda. Herkesçe en ideal görünen eş, evlilik için doğru eş anlamına gelmiyor. Kişinin kimi hayatına alacağına karar verebilmesi, kendisinin kim olduğundan geçiyor. Varlığını tek ve bütün olarak tanımlayamıyor, ayakları üzerinde duramayıp, aile ve ortamından sağlıklı şekilde ayrışamıyor, birey olamıyorsa, başkasını tanımaya yeltenmek, hayatta aynaya bakmadan el yordamıyla şeklini keşfetmekten öteye gitmiyor.
Kendini tanıyan, günah ve sevaplarıyla kabullenen, kusursuz olamayacağına ikna olan ve doğal haliyle de sevilebileceğine kanaat getiren kişi, işin zorlu kısmını aşmış oluyor. Bundan sonraki ilk gösterge, yanında olabildiği kadar kendi olduğu insanları fark etmek. Eğer eş adayı olarak gördüğü kişinin yanında hala maskelere ihtiyaç duyuyor, kalkanlarını indiremiyor, kendini açıkça ortaya koyamıyor ve tüm bunların evlendikten sonra bir anda yoluna gireceğini düşünüyorsa ilerleyen günlerin tatsız sürprizlere gebe olduğunu söylenebilir. Günümüz insanının en büyük eksiği samimiyet. Güvenemiyor, kimseye kolay inanmıyor, her an tetikte ve doğal davranamıyor. Rollerine kendini her zamankinden fazla kaptırmış durumda ve işin kötüsü bir müddet sonra kendi yalanına kendi de inanmaya başlıyor. İçtenlikten uzaklaştıkça benliğinden de uzaklaşan bireyler ömür boyu taktik uygulayıp rol yapabileceklerine inanıyorlar ancak ilişkilerin en fazla ilk üç senesinde ak koyun kara koyun ortaya çıkıyor. Çünkü, insanları bir araya getiren ve yuva kurma hayalleri aşılayan en büyük etken olan romantik aşk, ilk üç sene içerisinde değişime uğrayarak yerini daha akıllı ve dengeli bir aşka bırakıyor. Eşini seçerken maskelerini ve kalkanlarını indirmemiş, gereken rolleri başarıyla yerine getirmiş ama gerçek istek ve dürtülerini bastırmış olan kişiler, aşkın ikinci evresinde rollerine devam edebilecek içsel enerji ve motivasyonu bulmakta zorlanıyorlar. Eninde sonunda çatlaklar büyüyor ve çift onları görmezden geldikçe ilişki, parçalanarak kopmaktan kurtulamıyor. Hiç kimseyle olunmasa da eş adayının yanında doğal olabilmenin önemi büyük. Ev ortamı, kişiler rahatça nefes alabildikleri ve kendileri olabildikleri oranda yuva halini alıyor. Orada kalkanlara ihtiyaç yok. Çift sırtını rahatça birbirine dayayabilmeli, kendini korumak zorunda kalmamalı, bireyselliğini ve özgünlüğü yaşayabildiği ve birbirine saygı duyabildiği kadar, beraberlik, uyum ve hoşgörüyü de öne çıkarabilmeli.
Evlenmeden önce yapılan en büyük yanlış ise, eş adayının o an istenen özellikleri tam olarak taşımamasına rağmen evlendikten sonra kişinin gösterilen yönde değişebileceğinin düşünülmesi. Değişimin kaçınılmaz olduğu ve herkesin başına geldiği bir gerçek. Yaşamanın bir bakıma anlamı bu. Amacı ise, değişimi fark etmek, onu kabullenmek, bundan maksimum keyif alıp, fayda sağlamak. Buraya kadar sorun yok, yalnız tüm bu farklılaşmayı evliliğe bağlamak hatta öncesini dikkate almayarak sonrasından mucize ummak pek gerçekçi sayılmaz. Herhangi birinde bir değişime sebep olunacaksa bu en iyi ihtimalle kişinin kendisi olabiliyor. Zaten gerçekte farklılık eşte değil onu algılama ve anlamlandırmada meydana geliyor. Kişiler eşlerinin artık tanıdıkları, bildikleri, seçtikleri insan olmadığını ve hatta yanlış eş seçimi yaptıklarını düşünmeye başlasalar da hedefe karşı tarafı oturtmadan önce dönüp kendilerine yeniden bakmaları gerekiyor. Çoğu zaman başta sevilen ve tercih edilen özellikler sonradan problem haline gelebiliyor. Muhtemelen iki taraf da kendince bir başkalaşım geçirmesine rağmen sadece eşindeki değişiklikleri fark ediyor. Eğer okları hemen dışarı yöneltmekten, suçlu aramaktan, kendini temize çıkarma ihtiyacından bir an bile kurtulabilirse, eşler uzun zamandır ihmal ettikleri bireyselliklerini tekrar fark edip, kendilerinin de yerinde saymadıklarını görebiliyorlar.
Evlilik, yaşadığı ve yaşattığı tüm zorluklara rağmen hala en gözde kurumlardan. Risk almaktan gitgide daha çok korkan günümüzün garantici insanı için bile umut, mutluluk, huzur anlamı taşıyor. Eş ise; sevgili, yoldaş, oyun arkadaşı herkes için. Kendini bilen ve içtenlikle kabullenenlerin, onlarla uyumlu kişilerle karşılaşma imkânları da yüksek. Gerçek sevgi hala en geçerli anahtar. İlişkiye bu ihtimal tanındığı müddetçe olasılıklar tükenmiyor ve kaybetmekten korkulduğu kadar kaybetmenin göze alınabildiği kişi bulunduğunda, tümtravmalarından ve olumsuz tecrübelerin ağırlığından kurtulan bireyler ideal eşlerine rastlayabiliyorlar. Yeter ki kendilerine cesaret edebilsinler.
Psikolog Burcu Atatür
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Evlilik Kararı Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Burcu ATATÜR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Burcu ATATÜR'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
2 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.