Okul Korkusu - Nedenleri ve Çözüm Yolları
OKUL KORKUSU
Çocuklar için olabilecek en büyük korku anne babadan ayrı kalma korkusudur. Okul bir anlamda anne babadan ayrılma anlamına geldiği içindir ki çocukların birçoğunda okul ile ilgili korkular oluşabilmektedir.
Okul korkusu, güçlü bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi, okula gitme konusunda isteksiz davranması, çeşitli bahaneler uydurarak okula gitmeyi engelleme niyetiyle birtakım davranışlar sergilemesiyle karakterize bir problemdir.
Okul korkusu, çocuğun okula ilk başladığı birinci sınıf zamanında görülebildiği gibi ileriki sınıflarda da gözlenebilmektedir.
Okulların ilk açıldığı günlerde hepimizin zihninde bildik sahneler vardır. Anne ve babalarla dolu olan okul bahçelerinde -ki hemen her okulda anneler çoğunluktadır- tedirginlik içinde bekleşen, huzursuzluk yapan, annelerinin eteklerine yapışmış adeta tek vücut olmuş, ağlaşan birçok çocuk vardır. Genele bakıldığında okul korkusu yaşayan çocukların anne veya babaya -çoğunlukla da anneye- bağımlı çocuklar olduğu söylenebilir.
Bunda kuşkusuz annelerin çocuklarını yetiştirirken aşırı korumacı tutumları etkilidir.
Çocuğun her ihtiyacını karşılayan anne bir anlamda çocuğun okul korkusu yaşamasına çanak tutmaktadır.
Bir çocuk düşünün ki okul çağına gelene kadar yemeğini annesi yedirmiş, giysilerini, ayakkabısını vb annesi giydirip çıkartmış, her sıkıştığı durumda annesi yanında olmuş.
Böyle bir çocuğun okulda korku yaşaması, tabir yerindeyse kendini çıplak tavuk gibi hissetmesi kadar normal bir şey yoktur aslında.
Böyle bir çocuğun anne ve/veya baba olmadan kendini güvende hissetmesi, gerginlik yaşamaması, yalnızlık hissetmemesi, kendisi için yabancı olan bu ortama hemen uyum sağlaması ihtimali elbette düşük olacaktır.
Aslında bu tarz çocukların annelerinde de endişe ve gerginlik olduğu için, anneler isteseler de istemeseler de bu kaygı ve gerginliği çocuk da hissedecektir.
Bu annelerin akıllarında çocuğunun tek başına neleri yapamayacağıyla ilgili endişeleri vardır.
Anne dile getirmese de çocuk, annenin beden dilinden, jest ve mimiklerinden bu kaygıyı hisseder ve çocuğun gerginliği artabilir.
Gerçi her çocuk yabancı ortamlar karşısında, yoğunluğu farklı olmakla birlikte, gerginlik yaşar.
Kendini; bildiği, tanıdığı kişi ve ortamlarda daha rahat ve güvende hisseder.
Bu insanoğlunda var olan kendini koruma içgüdüsünün oluşturduğu bir durumdur.
Çocuk bu yeni ortama zamanla alışkanlık gösterir.
O yer veya kişilerin tehlikeli olmadıklarını anladıkça rahatlığı artarak devam eder.
Bu, oryantasyon adı verilen durumdur.
Her yeni durum karşısında, her birey farklı uzunluklarda bu oryantasyon sürecini yaşar.
Okula yeni başlayan bir çocuğun da bu gibi bir durum yaşaması normaldir.
Normal olmayan ise bu durumun uzun sürmesi ve yoğunluğunun artmasıdır. Bunun içindir ki okula başlamada, geçici olan gerginlikler ve uyumsuzlukların okul korkusu ile karıştırılmaması gerekir.
Yukarıda da belirtildiği gibi okul korkusunun en belirgin nedeni anneye olan bağımlılıktır.
Aslına bakmak gerekirse bu problem, çocukların okula başlama korkusundan çok anneden ayrı kalmak istememeleriyle ilgili bir problemdir.
Her çocuk okula başlamak için içinde bir heves taşır.
Alınan yeni eşyalar, çantalar, ayakkabılar, giysiler, kalemler, silgiler vb çocuk için keyif vericidir.
Çocuk okula gitmeden bu eşyaları kullanmaya başlar ve çoğunlukla bunu keyifle yapar.
Ancak iş ciddiye bindiğinde yani okullar açıldığında işler değişebilir.
Çocuk çeşitli bahaneler uydurarak okula gitmeyi reddedebilir.
Her çocuğun kafasında, anne babasıyla ilgili, kullanabileceği -tabir yerindeyse- birtakım silahları vardır.
Kimi çocuk okul öncesinde ciddi sağlık sorunları yaşamış ve aile bu konuda üstüne çok titremiştir.
İşte çocuk bunu silah olarak kullanıp bir yerlerinin ağrıdığını söyleyerek aklınca bu konuda ailesinin damarına dokundurmaktadır.
Ya da ailesi tarafından sıklıkla yabancı insanlardan uzak durması telkin edilen bir çocuk, bir yabancının kendisini kandırmaya çalıştığını söyleyerek okula gitmek istemediğini söyleyebilir vs.
Okul korkusu yaşayan her çocuk bu ve buna benzer bahanelerle okula gitmeyi engellemeye çalışır.
Okul korkusu yaşayan çocukların mide bulantısı, baş ağrısı gibi bedensel şikâyetleri genelde okula gidileceği zamanlarda ortaya çıkar ve ‘okula gitmeme’ amacına ulaştıktan kısa bir süre sonra tamamen geçer.
Bu çocuklar genelde okulu sevmediklerini, okulu istemediklerini açıkça dile getirirler.
Ancak yine de amaca ulaşmak adına bedensel şikâyetler de sıralarlar. Genelde huysuz ve mızmızdırlar.
Zorlama durumlarında tepinme, ağlama, bağırıp çağırma gibi birtakım uygunsuz davranışlar sergileyebilirler.
Aileler pes edip de evde kalmaları kesinleşince bu gibi uygunsuz durumlar da birdenbire biter.
Hatta evde derslerini bile yapabilirler.
Onların tek dertleri evde kalmaktır.
Bunun içindir ki okul korkusu ile okuldan kaçma birbirinden farklıdır.
Okuldan kaçan bir çocuk okuldan kaçma zamanlarında bu zamanını ailesinin bilgisi dışında gönlünce değerlendirirken; okul korkusu yaşayan bir çocuğun tek derdi evde anne ile kalmaktır.
Okul korkusunun bir diğer nedeni de ailelerin, çoğunlukla farkında olmadan, daha doğrusu böyle bir sonuç çıkacağını düşünemeden yaptıkları okulla ilgili okul öncesi ve esnasında, birtakım uyarma, korkutma ve telkinlerdir.
“Okula bir başla da öğretmen seni adam eder.”
“Biz gelmeden sakın okuldan ayrılma!”
“Sakın tanımadığın yabancılarla konuşma!”
“Sakın okulda yaramazlık yapma! Öğretmen sana kızabilir.”
gibi uyarı ve telkinler çocuğun okuldan korkmasına, okulu ve öğretmenleri korkulacak bir yer ve kişi gibi algılamasına neden olabilir.
Çocuk bu gibi mesajlardan olumsuz anlamlar çıkartarak okulla ilgili olumsuz yargılara varabilir.
Bunun gibi kısıtlayıcı aile tutumları da çocuklarda okul korkusuna neden olabilir.
Dışarıya pek salınmayan, arkadaşlarının evlerine gidip oyun oynamalarına bile izin verilmeyen, hep anne ile zamanlarını geçiren çocukların yabancı bir çevre olan okulda uzun zamanlar geçirmesi onları çok huzursuz edebilir.
OKUL KORKUSUNUN SONUÇLARI VE
ANNE BABALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER
Okul korkusu yaşayan çocuklar, okulun fayda sağladığı birtakım kazançlardan -sosyalleşme becerilerinin faydalarından, akademik becerilerin gelişmesinden, eğitim-öğretim yaşantısından kazanacakları kazançlardan vb- uzak kalacakları için bu sorun ciddiyet kesbeder.
Çocuğun yaşadığı bu korku nedeniyle sosyal ve akademik becerilerin gelişmesi ciddi biçimde etkilenecektir.
Kuşkusuz bu durumun, çocuğun ilerideki yaşamına da yansıyacağı noktalar olacaktır.
Anne-babaların bu durum karşısında dikkat etmeleri gereken noktalar vardır.
Her şeyden önce, okuldan uzaklaşmak isteyen bir çocuğa yaklaşım ödün vermemek üzere kurulmalıdır.
Nedeni ne olursa olsun çocuğun okula devam etmesi gerektiği telkin edilmelidir.
Çocuğun okuldan uzak kalma süresi uzadıkça problemin yerleşebileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Elden geldiğince, çocuk bir an önce okula götürülmelidir.
Çocuk sınıfa girmeyi reddetse bile en azından okulda olmalıdır.
Evde olmasındansa okulda, okul bahçesinde veya öğretmenler odasında vb yerlerde olması bile daha iyidir.
Çocukla, okula gitme zamanı dışında bir zaman diliminde bu konuda konuşulması gerekir.
Korkunun insani bir durum olduğu çocuğa anlayabileceği bir dille ifade edilmelidir.
Yaşadığı durumu kabullenmek anlamına da gelecek olan bu tutum karşısında çocuk kendini daha rahat hissedebilir.
Çocuğa empati ile yaklaşarak çocuktaki korku ve kaygı anlaşılmaya çalışılmalıdır.
Çocuğun yerine kendimizi koyarak onun duygusu anlaşılmaya çalışılabilir.
Çocuğa karşı sergilenecek korkutma, suçlama, aşağılama, alaya alma, tehdit etme vb tutum ve davranışlar hemen her seferinde geri teper.
Bunun karşıtı olarak çocuğun okuldan korkma ile ilgili duygusu öğrenilmeye çalışılmalı ve rahatlaması sağlanmalı ve bunun sonucunda da, çocuğun da katılımıyla, ortak bir çözüm bulunmaya çalışılmalıdır.
Bunu yapmak için etkin dinleme tekniğinin uygulanması gerekir.
Etkin dinleme tekniği, kısaca karşıdakinin duygusunu anlamaya dönük iletilerle, yani karşıdaki kişiyi eleştirmeden, yargılamadan, suçlamadan, alay etmeden, çözüm sunmadan, mantıklı şeyler söylemeden, kısacası kendi duygu ve düşüncelerimizi işin içine katmadan, kişinin duygusunu anlamaya dayalı bir tekniktir.
Bunun yapılması, çocuğun “anlaşıldım” duygusunu yaşamasıyla sonuçlanacak ve çocuk anlaşılmanın verdiği rahatlamayla olaya farklı bir açıdan bakmaya başlayarak çözüm konusunda ilk adımı atmış olacaktır.
Çocuk eleştirilmediği, yargılanmadığı, alaya alınmadığı, benlik saygısı zedelenmediği için kendi sorununu nasıl çözebileceğini düşünmeye başlayacaktır.
Bunlar yapılmadığı takdirde durum daha vahim hale gelecek; aile bir kısır döngüye düşecektir.
Önce anlayışla yaklaşan aile sonuç alamadıkça sertleşmeye başlayacak. Daha sonra alttan almalar başlayacak, bunu yalvarmalar takip edecek.
Daha sonra ise korkutma veya cezalarla vazgeçirmeye çalışmalar olacaktır. Böylece sağlıksız bir kısır döngü etrafında dönülüp durulacaktır.
Eğer çocukların yaşadıkları kendi sorunları karşısında onları yargılarsanız, eleştirirseniz, suçlarsanız, ayıplar ve alaya alırsanız, kendi çözümünüzü uygulatırsanız, mantıklı şeyler söyleyerek durumu geçiştirmeye çalışırsanız vb şeyler yaparsanız, farkında olmadan da olsa şu gibi alt mesajları da çocuğunuza vermiş olacaksınız:
“Senin yaşadığın problem benim umurumda bile değil.”
“Sen bu problemi çözebilecek yeterlikte değilsin. Sen küçüksün ve problem çözemezsin.”
“Senin bu durum karşısında yaşadığın duygu benim için önemli değil.”
“Senin duygunu önemsemiyorum.”
“Sana bir birey olarak saygı duymuyorum.”
“Problem senin olabilir ama ben çözeceğim.” …
Bu ve buna benzer birçok alt mesajı çocuğunuza, belki de farkında bile olmadan, verdiniz.
Bilmeden ne çok yanlış yapıyor olmanızı görmek şaşırttı mı sizi?
Üzülmeyin yalnız değilsiniz.
Hepsinden önemlisi art niyetli değilsiniz.
Bu gibi alt mesajlar çoğunlukla farkında olmadığımız mesajlardır.
Ancak ne söylediğimiz değildir önemli olan.
Önemli olan söylediğimiz karşısında karşımızdaki kişinin ne anladığıdır.
Bir problem karşısında diyelim ki çocuğu suçladınız.
Burada çocuk kendi çözümünü üretmeyi düşünmeyecek, sizin yaptığınız suçlamaya odaklanacaktır (çünkü benlik saygısı zedelenmiştir).
Yani tabir yerindeyse çocuğun frekansı değişecektir.
Böyle yapılmayıp da yukarıda bahsedilen etkin dinlemenin kullanılması çocuğu çözüm konusunda cesaretlendirecek, çocuk kendi frekansında kalarak olaya bakacaktır.
Ailelere değişmez tavsiyem, çocuklara kendi sorunlarına kendi çözümlerini bulmaları konusunda fırsat tanımaları olacaktır.
Bunu yapabilmeniz durumunda çocukların buldukları çözümler karşısında şaşıracak, "bu benim aklıma bile gelmezdi” diyeceksiniz.
Bu konuda garanti veriyorum.
Garanti vermemin nedeni çok açık; çünkü ben bunu defalarca yaşadım.
Sağlık ve Esenlik Dileklerimle..
Hoşça Kalın..
Psikolog/Psikoterapist Eser ÖLÇER..
Çocuklar için olabilecek en büyük korku anne babadan ayrı kalma korkusudur. Okul bir anlamda anne babadan ayrılma anlamına geldiği içindir ki çocukların birçoğunda okul ile ilgili korkular oluşabilmektedir.
Okul korkusu, güçlü bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi, okula gitme konusunda isteksiz davranması, çeşitli bahaneler uydurarak okula gitmeyi engelleme niyetiyle birtakım davranışlar sergilemesiyle karakterize bir problemdir.
Okul korkusu, çocuğun okula ilk başladığı birinci sınıf zamanında görülebildiği gibi ileriki sınıflarda da gözlenebilmektedir.
Okulların ilk açıldığı günlerde hepimizin zihninde bildik sahneler vardır. Anne ve babalarla dolu olan okul bahçelerinde -ki hemen her okulda anneler çoğunluktadır- tedirginlik içinde bekleşen, huzursuzluk yapan, annelerinin eteklerine yapışmış adeta tek vücut olmuş, ağlaşan birçok çocuk vardır. Genele bakıldığında okul korkusu yaşayan çocukların anne veya babaya -çoğunlukla da anneye- bağımlı çocuklar olduğu söylenebilir.
Bunda kuşkusuz annelerin çocuklarını yetiştirirken aşırı korumacı tutumları etkilidir.
Çocuğun her ihtiyacını karşılayan anne bir anlamda çocuğun okul korkusu yaşamasına çanak tutmaktadır.
Bir çocuk düşünün ki okul çağına gelene kadar yemeğini annesi yedirmiş, giysilerini, ayakkabısını vb annesi giydirip çıkartmış, her sıkıştığı durumda annesi yanında olmuş.
Böyle bir çocuğun okulda korku yaşaması, tabir yerindeyse kendini çıplak tavuk gibi hissetmesi kadar normal bir şey yoktur aslında.
Böyle bir çocuğun anne ve/veya baba olmadan kendini güvende hissetmesi, gerginlik yaşamaması, yalnızlık hissetmemesi, kendisi için yabancı olan bu ortama hemen uyum sağlaması ihtimali elbette düşük olacaktır.
Aslında bu tarz çocukların annelerinde de endişe ve gerginlik olduğu için, anneler isteseler de istemeseler de bu kaygı ve gerginliği çocuk da hissedecektir.
Bu annelerin akıllarında çocuğunun tek başına neleri yapamayacağıyla ilgili endişeleri vardır.
Anne dile getirmese de çocuk, annenin beden dilinden, jest ve mimiklerinden bu kaygıyı hisseder ve çocuğun gerginliği artabilir.
Gerçi her çocuk yabancı ortamlar karşısında, yoğunluğu farklı olmakla birlikte, gerginlik yaşar.
Kendini; bildiği, tanıdığı kişi ve ortamlarda daha rahat ve güvende hisseder.
Bu insanoğlunda var olan kendini koruma içgüdüsünün oluşturduğu bir durumdur.
Çocuk bu yeni ortama zamanla alışkanlık gösterir.
O yer veya kişilerin tehlikeli olmadıklarını anladıkça rahatlığı artarak devam eder.
Bu, oryantasyon adı verilen durumdur.
Her yeni durum karşısında, her birey farklı uzunluklarda bu oryantasyon sürecini yaşar.
Okula yeni başlayan bir çocuğun da bu gibi bir durum yaşaması normaldir.
Normal olmayan ise bu durumun uzun sürmesi ve yoğunluğunun artmasıdır. Bunun içindir ki okula başlamada, geçici olan gerginlikler ve uyumsuzlukların okul korkusu ile karıştırılmaması gerekir.
Yukarıda da belirtildiği gibi okul korkusunun en belirgin nedeni anneye olan bağımlılıktır.
Aslına bakmak gerekirse bu problem, çocukların okula başlama korkusundan çok anneden ayrı kalmak istememeleriyle ilgili bir problemdir.
Her çocuk okula başlamak için içinde bir heves taşır.
Alınan yeni eşyalar, çantalar, ayakkabılar, giysiler, kalemler, silgiler vb çocuk için keyif vericidir.
Çocuk okula gitmeden bu eşyaları kullanmaya başlar ve çoğunlukla bunu keyifle yapar.
Ancak iş ciddiye bindiğinde yani okullar açıldığında işler değişebilir.
Çocuk çeşitli bahaneler uydurarak okula gitmeyi reddedebilir.
Her çocuğun kafasında, anne babasıyla ilgili, kullanabileceği -tabir yerindeyse- birtakım silahları vardır.
Kimi çocuk okul öncesinde ciddi sağlık sorunları yaşamış ve aile bu konuda üstüne çok titremiştir.
İşte çocuk bunu silah olarak kullanıp bir yerlerinin ağrıdığını söyleyerek aklınca bu konuda ailesinin damarına dokundurmaktadır.
Ya da ailesi tarafından sıklıkla yabancı insanlardan uzak durması telkin edilen bir çocuk, bir yabancının kendisini kandırmaya çalıştığını söyleyerek okula gitmek istemediğini söyleyebilir vs.
Okul korkusu yaşayan her çocuk bu ve buna benzer bahanelerle okula gitmeyi engellemeye çalışır.
Okul korkusu yaşayan çocukların mide bulantısı, baş ağrısı gibi bedensel şikâyetleri genelde okula gidileceği zamanlarda ortaya çıkar ve ‘okula gitmeme’ amacına ulaştıktan kısa bir süre sonra tamamen geçer.
Bu çocuklar genelde okulu sevmediklerini, okulu istemediklerini açıkça dile getirirler.
Ancak yine de amaca ulaşmak adına bedensel şikâyetler de sıralarlar. Genelde huysuz ve mızmızdırlar.
Zorlama durumlarında tepinme, ağlama, bağırıp çağırma gibi birtakım uygunsuz davranışlar sergileyebilirler.
Aileler pes edip de evde kalmaları kesinleşince bu gibi uygunsuz durumlar da birdenbire biter.
Hatta evde derslerini bile yapabilirler.
Onların tek dertleri evde kalmaktır.
Bunun içindir ki okul korkusu ile okuldan kaçma birbirinden farklıdır.
Okuldan kaçan bir çocuk okuldan kaçma zamanlarında bu zamanını ailesinin bilgisi dışında gönlünce değerlendirirken; okul korkusu yaşayan bir çocuğun tek derdi evde anne ile kalmaktır.
Okul korkusunun bir diğer nedeni de ailelerin, çoğunlukla farkında olmadan, daha doğrusu böyle bir sonuç çıkacağını düşünemeden yaptıkları okulla ilgili okul öncesi ve esnasında, birtakım uyarma, korkutma ve telkinlerdir.
“Okula bir başla da öğretmen seni adam eder.”
“Biz gelmeden sakın okuldan ayrılma!”
“Sakın tanımadığın yabancılarla konuşma!”
“Sakın okulda yaramazlık yapma! Öğretmen sana kızabilir.”
gibi uyarı ve telkinler çocuğun okuldan korkmasına, okulu ve öğretmenleri korkulacak bir yer ve kişi gibi algılamasına neden olabilir.
Çocuk bu gibi mesajlardan olumsuz anlamlar çıkartarak okulla ilgili olumsuz yargılara varabilir.
Bunun gibi kısıtlayıcı aile tutumları da çocuklarda okul korkusuna neden olabilir.
Dışarıya pek salınmayan, arkadaşlarının evlerine gidip oyun oynamalarına bile izin verilmeyen, hep anne ile zamanlarını geçiren çocukların yabancı bir çevre olan okulda uzun zamanlar geçirmesi onları çok huzursuz edebilir.
OKUL KORKUSUNUN SONUÇLARI VE
ANNE BABALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER
Okul korkusu yaşayan çocuklar, okulun fayda sağladığı birtakım kazançlardan -sosyalleşme becerilerinin faydalarından, akademik becerilerin gelişmesinden, eğitim-öğretim yaşantısından kazanacakları kazançlardan vb- uzak kalacakları için bu sorun ciddiyet kesbeder.
Çocuğun yaşadığı bu korku nedeniyle sosyal ve akademik becerilerin gelişmesi ciddi biçimde etkilenecektir.
Kuşkusuz bu durumun, çocuğun ilerideki yaşamına da yansıyacağı noktalar olacaktır.
Anne-babaların bu durum karşısında dikkat etmeleri gereken noktalar vardır.
Her şeyden önce, okuldan uzaklaşmak isteyen bir çocuğa yaklaşım ödün vermemek üzere kurulmalıdır.
Nedeni ne olursa olsun çocuğun okula devam etmesi gerektiği telkin edilmelidir.
Çocuğun okuldan uzak kalma süresi uzadıkça problemin yerleşebileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Elden geldiğince, çocuk bir an önce okula götürülmelidir.
Çocuk sınıfa girmeyi reddetse bile en azından okulda olmalıdır.
Evde olmasındansa okulda, okul bahçesinde veya öğretmenler odasında vb yerlerde olması bile daha iyidir.
Çocukla, okula gitme zamanı dışında bir zaman diliminde bu konuda konuşulması gerekir.
Korkunun insani bir durum olduğu çocuğa anlayabileceği bir dille ifade edilmelidir.
Yaşadığı durumu kabullenmek anlamına da gelecek olan bu tutum karşısında çocuk kendini daha rahat hissedebilir.
Çocuğa empati ile yaklaşarak çocuktaki korku ve kaygı anlaşılmaya çalışılmalıdır.
Çocuğun yerine kendimizi koyarak onun duygusu anlaşılmaya çalışılabilir.
Çocuğa karşı sergilenecek korkutma, suçlama, aşağılama, alaya alma, tehdit etme vb tutum ve davranışlar hemen her seferinde geri teper.
Bunun karşıtı olarak çocuğun okuldan korkma ile ilgili duygusu öğrenilmeye çalışılmalı ve rahatlaması sağlanmalı ve bunun sonucunda da, çocuğun da katılımıyla, ortak bir çözüm bulunmaya çalışılmalıdır.
Bunu yapmak için etkin dinleme tekniğinin uygulanması gerekir.
Etkin dinleme tekniği, kısaca karşıdakinin duygusunu anlamaya dönük iletilerle, yani karşıdaki kişiyi eleştirmeden, yargılamadan, suçlamadan, alay etmeden, çözüm sunmadan, mantıklı şeyler söylemeden, kısacası kendi duygu ve düşüncelerimizi işin içine katmadan, kişinin duygusunu anlamaya dayalı bir tekniktir.
Bunun yapılması, çocuğun “anlaşıldım” duygusunu yaşamasıyla sonuçlanacak ve çocuk anlaşılmanın verdiği rahatlamayla olaya farklı bir açıdan bakmaya başlayarak çözüm konusunda ilk adımı atmış olacaktır.
Çocuk eleştirilmediği, yargılanmadığı, alaya alınmadığı, benlik saygısı zedelenmediği için kendi sorununu nasıl çözebileceğini düşünmeye başlayacaktır.
Bunlar yapılmadığı takdirde durum daha vahim hale gelecek; aile bir kısır döngüye düşecektir.
Önce anlayışla yaklaşan aile sonuç alamadıkça sertleşmeye başlayacak. Daha sonra alttan almalar başlayacak, bunu yalvarmalar takip edecek.
Daha sonra ise korkutma veya cezalarla vazgeçirmeye çalışmalar olacaktır. Böylece sağlıksız bir kısır döngü etrafında dönülüp durulacaktır.
Eğer çocukların yaşadıkları kendi sorunları karşısında onları yargılarsanız, eleştirirseniz, suçlarsanız, ayıplar ve alaya alırsanız, kendi çözümünüzü uygulatırsanız, mantıklı şeyler söyleyerek durumu geçiştirmeye çalışırsanız vb şeyler yaparsanız, farkında olmadan da olsa şu gibi alt mesajları da çocuğunuza vermiş olacaksınız:
“Senin yaşadığın problem benim umurumda bile değil.”
“Sen bu problemi çözebilecek yeterlikte değilsin. Sen küçüksün ve problem çözemezsin.”
“Senin bu durum karşısında yaşadığın duygu benim için önemli değil.”
“Senin duygunu önemsemiyorum.”
“Sana bir birey olarak saygı duymuyorum.”
“Problem senin olabilir ama ben çözeceğim.” …
Bu ve buna benzer birçok alt mesajı çocuğunuza, belki de farkında bile olmadan, verdiniz.
Bilmeden ne çok yanlış yapıyor olmanızı görmek şaşırttı mı sizi?
Üzülmeyin yalnız değilsiniz.
Hepsinden önemlisi art niyetli değilsiniz.
Bu gibi alt mesajlar çoğunlukla farkında olmadığımız mesajlardır.
Ancak ne söylediğimiz değildir önemli olan.
Önemli olan söylediğimiz karşısında karşımızdaki kişinin ne anladığıdır.
Bir problem karşısında diyelim ki çocuğu suçladınız.
Burada çocuk kendi çözümünü üretmeyi düşünmeyecek, sizin yaptığınız suçlamaya odaklanacaktır (çünkü benlik saygısı zedelenmiştir).
Yani tabir yerindeyse çocuğun frekansı değişecektir.
Böyle yapılmayıp da yukarıda bahsedilen etkin dinlemenin kullanılması çocuğu çözüm konusunda cesaretlendirecek, çocuk kendi frekansında kalarak olaya bakacaktır.
Ailelere değişmez tavsiyem, çocuklara kendi sorunlarına kendi çözümlerini bulmaları konusunda fırsat tanımaları olacaktır.
Bunu yapabilmeniz durumunda çocukların buldukları çözümler karşısında şaşıracak, "bu benim aklıma bile gelmezdi” diyeceksiniz.
Bu konuda garanti veriyorum.
Garanti vermemin nedeni çok açık; çünkü ben bunu defalarca yaşadım.
Sağlık ve Esenlik Dileklerimle..
Hoşça Kalın..
Psikolog/Psikoterapist Eser ÖLÇER..
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Okul Korkusu - Nedenleri ve Çözüm Yolları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Eser ÖLÇER'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Eser ÖLÇER'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.