Sorun ve Üzüntü Yorgunluğu
İnsan yaşamında elbette ki sorunsuzluk yoktur.Sorunlar olacaktır ve yaşanacaktır.Bu sorunlar çoğu zaman da insanları üzecek ve yoracaktır.Aslında sorunun yorucu ve üzücü tarafı varlığı değildir.Sorunlar karşısında insanları asıl üzen ve yoran o sorunun çözülemeyişi,devam etmesi ve insanı yıpratmasıdır.Ülkemizde sorunlar ağırlıklı olarak insan ilişkileri içinden kaynaklanıyor.Çözüm bulucu açıklık ve esneklik insanlarımızda yeterince yerleşmediği için de çözülemiyor ve devamlılık kazanıyor.İşte karşılaşılan sorunları üzücü ve yorucu hale getiren de çoğunlukla bu çözülemeyişi ve yarınlara da yansımalarıdır.
Her toplumun ayrı bir kültürü ve sosyal yapısı vardır.İnsanların duruşlarını da bu kültür ve sosyal yapı belirlemektedir.Kabul etmemiz gerekir ki zaten biz yeterince çözüm odaklı bir toplum değiliz.Yaşadığımız sorunlar ya muhatabı ile paylaşılmıyor ya da paylaşılsa bile çözümleyici adımlar atılamadığı için bir çözüme ulaşamıyor.Sorunun çözüme ulaştırılamamış hali ise kuşkusuz insan ruhunda sorunun devamlılık kazanması anlamına geliyor.İşte insanları ruhen dirhem dirhem eriten sorunların bu çözümlenemediği için devamlılık kazanmış hali ve onun yarattığı ruhsal yorgunluktur.
Günümüz toplumunda ve yaşamında en sık rastladığımız sorun kaynağı karı-koca ilişkileri,köken aile ilişkileri ve kadın-erkek ilişkileridir. Karı-koca ilişkilerinde sorun en çok da iletişim çatışması veya iletişim eksikliği şeklinde karşımıza çıkıyor.Bunun yanısıra evlilik bilincinin eksikliği,sorumluluk duygusunun gelişmemişliği,kadın ve erkeğin nerede duracağını bilmemesi,üslüp çirkinliği,saygısızlık,anlamaya çalışmama ve kendi doğrularını hakim kılma gibi sık rastladığımız sorun kaynakları günümüzde neredeyse mutlu çift görmeyi imkansız hale getirmiş yaygınlıktadır.Karı-koca ilişkisi yüz yüze ve devamlılığı olan bir ilişki olduğundan bu ilişki içerisindeki sorunların yoğunluğu ve eşler arasında ortak bir çözüme kavuşturulamaması insanlarda ciddi psikolojik yorgunluklar,üzüntü yorgunlukları yaratmaktadır.Bu nedenle ilişkiler bağlamında karı-koca ilişkisi insan yaşamında en fazla sorun ve üzüntü yorgunluğu yaratma potansiyeline sahip olan ilişkidir.
Köken ailelerle iletişim konusunda hatırı sayılır yaygınlıkta sorun ülkemizde yaşanmaktadır.Bu aslında iki uçlu bir sorundur.Ya müdaheleci aile yapısından ya da bağımlı evlat veya eş yapısından kaynaklanmaktadır.Şu üzücü bir gerçek ki maalesef büyüklerimiz nerede duracağını bilen olgunlukta insanlar değildir.Bunun yanısıra Türkiye henüz sosyolojik olarak birleşik aile yapısından yeni çekirdek aile yapısına geçmekte olan bir toplumdur.Bu nedenle aileler,evli evlatları ve onların eşleriyle ilişkilerde henüz oturmuş ve olgunlaşmış doğrulara ulaşmış bir toplum olmadığımız aşikardır.Öte yandan bazı büyüklerimizde sadece kendi evini değil,sınırı aşarak evli evladının evini ve yaşamını da yönetmek istemek gibi bir sınır tanımazlık vardır.Evlat da buna yatkınsa veya kırmamak için ses çıkarmıyorsa o durumda eş konumundaki insanın bu yaşam düzeninde önce yaşamını kendi yaşamı gibi hissedememek başta olmak üzere sorunlu ve ruhen yorucu yaşayacağı açıktır.Birde evlilik yaşına gelmiş,hatta evlenmiş ama hala aile bağımlısı olan tipler vardır.Bunlar zaten kişilik ve özgüven gelişimi sorunlu insanlardır.Bu özellikteki insanlar ise köken ailelerini onlar istemese de yaşamının içine sokar ve bu yapıdaki insanlardan eşleri kadın olsun,erkek olsun son derece rahatsızdır.Çünkü çiftlerin her ikisi çoğunlukla köken aile ilişkileri açısından aynı frekansta değildir.Zaten doğrusu da evlendikten sonra köken aile ilişkilerinin abartılmaması ve bir vefa ilişkisi olarak yürütülmesidir.Ancak taraflardan birisinin kendisi aile bağımlısı ise veya müdaheleci bir köken aileye sahipse bunun zamanla eşini rahatsız etmesi ve yorması kaçınılmazdır.
Bir diğer çok sorun yaşadığımız alan ise kadın-erkek ilişkileri alanıdır.Buna sevgililik diyebilirsiniz,flört diyebilirsiniz...Bu alanda yıllarca kültürümüzün bu tip ilişkilere izin vermemesi ve normal görmemesi nedeniyle bir olgunlaşmamışlık olduğu aşikar.Daha işin başında reddedilme korkusu,hemen sonrasında kaybetme korkusu yaşanmakta bu ilişkinin doğallığını da zaten öldürmektedir.Bir kere henüz ne kadınımız ne de erkeğimiz herkesin herkese evet demek zorunda olmadığı olgunluğuna ulaşmış değildir.Eğer bu olgunluğa ulaşılmış olsaydı sizin tercih ettiğinizin sizi tercih etmek kadar etmeme hakkının da var olduğunu kabul etmeniz gerekirdi.Ama henüz bu olgunluğun çok uzağındayız.O nedenle ilişkiler çoğunlukla doğal akışıyla gelişmiyor,iteklenerek sürdürülmeye çalışılıyor.Olmak değil de oldurmak şeklinde yürüyen bir çok sağlıksız ilişki var maalesef ama kaybetme korkusuyla insanlar ruhen yorulmaları pahasına bu ilişkileri sürdürüyor.Öte yandan şu kaybetme korkusu anlaşılır gibi değildir.Çünkü bir ilişki bittiği zaman kesinlikle yeni bir ilişki kurulmayacak diye bir yaşamsal kilitlenme yoktur.Pekala yenisi hatta belki de daha iyisi kurulabilir.Ama kadınımızda erkeğe,erkeğimizde kadına öylesine büyük bir duygusal açlık var ki insanlar ilişkilerine bu olgunlukla bakamıyor ve bir yandan ilişki yaşarken öte yandan o ilişkinin bir sürü gereksiz derdini de taşımak zorunda kalıyor.Oysa evlilik bile bitse kimse daha iyisi kurulamayacak diye bir garanti gösteremez.Bu ruh hali bir çok ilişkinin maalesef keyifli olduğundan değil saplantıya dönüşerek sürmesine yol açıyor ve insanlarda bir sürü gereksiz ruhsal yorgunluk yaratıyor.
Sorun yorgunluğu,ilişki yorgunluğu,üzüntü yorgunluğu,psikolojik yorgunluk gibi sorunlar birazda bazı insanlarımızın yapısından kaynaklanıyor.Örneğin kimi insanlarımız karşısındakini kırmama adına sürekli katlanamayacağı bazı yanlışlara bir süre sessiz kalabiliyor.Bazıları yaşanan soruna bir çözüm arama yerine üzüntü motunda kalarak pasif etkilenmeci bir yaşamı tercih edebiliyor.Kimileri de muhatabı sorunu gündeme getirdiği an oturup konuşup, çözüm aramak yerine kaçmayı tercih edebiliyor.Aslında bunların hiç biri çare değildir.Kaldı ki toplum olarak bir büyük kötü ve yaygın alışkanlığımız da günü kurtarmacı pansuman tedbirlerine çok çabuk yönelmemizdir.Ama çözmediğiniz sorunun er geç bir gün bir daha karşınıza çıkacağını gözden kaçırmayın.
Efendim görülen o ki Türk toplumu köken aile,evlilik ve kadın-erkek ilişkileri noktasında bazı olgunlaşmamışlıklar yaşıyor bu ilişki alanlarındaki sorunlar nedeniyle çok fazla üzüntü,sorun yorgunluğu,psikolojik tükenmişlik ortaya çıkıyor.Zaten bu yorucu hal bir çözüm bulunmadan bir süre devam ederse kaygı bozukluklarından başlayıp depresyona kadar uzanan bir dizi psikolojik hastalığın baş göstermesi de sürpriz olmayacaktır.İnsanlara,çiftlere çözüm odaklı ve esnek olmaları,köken ailelere ise evlatlarını evlendikten sonra yaşamlarında kendileriyle baş başa bırakmalarını tavsiye ediyoruz.Ancak bu alandaki sorunlar devamlılık arz eder hale gelmişse,giderek psikolojik yükü ağırlaşıyorsa ve ilişkideki muhatapla bir çözüm bulunamıyorsa bu yorgunluğun devamında yaratacağı psikolojik hastalıklar dikkate alınmalı ve çözümü için bir uzman psikologdan yardım alınmalıdır.
Sorunsuz yaşam,sorunsuz ilişki yoktur.İnsanları yoran aslında sorunları değil o sorunları çözümleyememeleridir.Asıl tehlikeli olan da zaten budur.Çünkü çözümlenmeyen yaşamsal sorun yaşamı kanatmaya devam edecek ve bir gün taşınamaz hale gelecektir.Ya çözüm bularak ya da yardım alarak bu tükenmişliğe sürüklenmeyelim.Sevgiyle...
Her toplumun ayrı bir kültürü ve sosyal yapısı vardır.İnsanların duruşlarını da bu kültür ve sosyal yapı belirlemektedir.Kabul etmemiz gerekir ki zaten biz yeterince çözüm odaklı bir toplum değiliz.Yaşadığımız sorunlar ya muhatabı ile paylaşılmıyor ya da paylaşılsa bile çözümleyici adımlar atılamadığı için bir çözüme ulaşamıyor.Sorunun çözüme ulaştırılamamış hali ise kuşkusuz insan ruhunda sorunun devamlılık kazanması anlamına geliyor.İşte insanları ruhen dirhem dirhem eriten sorunların bu çözümlenemediği için devamlılık kazanmış hali ve onun yarattığı ruhsal yorgunluktur.
Günümüz toplumunda ve yaşamında en sık rastladığımız sorun kaynağı karı-koca ilişkileri,köken aile ilişkileri ve kadın-erkek ilişkileridir. Karı-koca ilişkilerinde sorun en çok da iletişim çatışması veya iletişim eksikliği şeklinde karşımıza çıkıyor.Bunun yanısıra evlilik bilincinin eksikliği,sorumluluk duygusunun gelişmemişliği,kadın ve erkeğin nerede duracağını bilmemesi,üslüp çirkinliği,saygısızlık,anlamaya çalışmama ve kendi doğrularını hakim kılma gibi sık rastladığımız sorun kaynakları günümüzde neredeyse mutlu çift görmeyi imkansız hale getirmiş yaygınlıktadır.Karı-koca ilişkisi yüz yüze ve devamlılığı olan bir ilişki olduğundan bu ilişki içerisindeki sorunların yoğunluğu ve eşler arasında ortak bir çözüme kavuşturulamaması insanlarda ciddi psikolojik yorgunluklar,üzüntü yorgunlukları yaratmaktadır.Bu nedenle ilişkiler bağlamında karı-koca ilişkisi insan yaşamında en fazla sorun ve üzüntü yorgunluğu yaratma potansiyeline sahip olan ilişkidir.
Köken ailelerle iletişim konusunda hatırı sayılır yaygınlıkta sorun ülkemizde yaşanmaktadır.Bu aslında iki uçlu bir sorundur.Ya müdaheleci aile yapısından ya da bağımlı evlat veya eş yapısından kaynaklanmaktadır.Şu üzücü bir gerçek ki maalesef büyüklerimiz nerede duracağını bilen olgunlukta insanlar değildir.Bunun yanısıra Türkiye henüz sosyolojik olarak birleşik aile yapısından yeni çekirdek aile yapısına geçmekte olan bir toplumdur.Bu nedenle aileler,evli evlatları ve onların eşleriyle ilişkilerde henüz oturmuş ve olgunlaşmış doğrulara ulaşmış bir toplum olmadığımız aşikardır.Öte yandan bazı büyüklerimizde sadece kendi evini değil,sınırı aşarak evli evladının evini ve yaşamını da yönetmek istemek gibi bir sınır tanımazlık vardır.Evlat da buna yatkınsa veya kırmamak için ses çıkarmıyorsa o durumda eş konumundaki insanın bu yaşam düzeninde önce yaşamını kendi yaşamı gibi hissedememek başta olmak üzere sorunlu ve ruhen yorucu yaşayacağı açıktır.Birde evlilik yaşına gelmiş,hatta evlenmiş ama hala aile bağımlısı olan tipler vardır.Bunlar zaten kişilik ve özgüven gelişimi sorunlu insanlardır.Bu özellikteki insanlar ise köken ailelerini onlar istemese de yaşamının içine sokar ve bu yapıdaki insanlardan eşleri kadın olsun,erkek olsun son derece rahatsızdır.Çünkü çiftlerin her ikisi çoğunlukla köken aile ilişkileri açısından aynı frekansta değildir.Zaten doğrusu da evlendikten sonra köken aile ilişkilerinin abartılmaması ve bir vefa ilişkisi olarak yürütülmesidir.Ancak taraflardan birisinin kendisi aile bağımlısı ise veya müdaheleci bir köken aileye sahipse bunun zamanla eşini rahatsız etmesi ve yorması kaçınılmazdır.
Bir diğer çok sorun yaşadığımız alan ise kadın-erkek ilişkileri alanıdır.Buna sevgililik diyebilirsiniz,flört diyebilirsiniz...Bu alanda yıllarca kültürümüzün bu tip ilişkilere izin vermemesi ve normal görmemesi nedeniyle bir olgunlaşmamışlık olduğu aşikar.Daha işin başında reddedilme korkusu,hemen sonrasında kaybetme korkusu yaşanmakta bu ilişkinin doğallığını da zaten öldürmektedir.Bir kere henüz ne kadınımız ne de erkeğimiz herkesin herkese evet demek zorunda olmadığı olgunluğuna ulaşmış değildir.Eğer bu olgunluğa ulaşılmış olsaydı sizin tercih ettiğinizin sizi tercih etmek kadar etmeme hakkının da var olduğunu kabul etmeniz gerekirdi.Ama henüz bu olgunluğun çok uzağındayız.O nedenle ilişkiler çoğunlukla doğal akışıyla gelişmiyor,iteklenerek sürdürülmeye çalışılıyor.Olmak değil de oldurmak şeklinde yürüyen bir çok sağlıksız ilişki var maalesef ama kaybetme korkusuyla insanlar ruhen yorulmaları pahasına bu ilişkileri sürdürüyor.Öte yandan şu kaybetme korkusu anlaşılır gibi değildir.Çünkü bir ilişki bittiği zaman kesinlikle yeni bir ilişki kurulmayacak diye bir yaşamsal kilitlenme yoktur.Pekala yenisi hatta belki de daha iyisi kurulabilir.Ama kadınımızda erkeğe,erkeğimizde kadına öylesine büyük bir duygusal açlık var ki insanlar ilişkilerine bu olgunlukla bakamıyor ve bir yandan ilişki yaşarken öte yandan o ilişkinin bir sürü gereksiz derdini de taşımak zorunda kalıyor.Oysa evlilik bile bitse kimse daha iyisi kurulamayacak diye bir garanti gösteremez.Bu ruh hali bir çok ilişkinin maalesef keyifli olduğundan değil saplantıya dönüşerek sürmesine yol açıyor ve insanlarda bir sürü gereksiz ruhsal yorgunluk yaratıyor.
Sorun yorgunluğu,ilişki yorgunluğu,üzüntü yorgunluğu,psikolojik yorgunluk gibi sorunlar birazda bazı insanlarımızın yapısından kaynaklanıyor.Örneğin kimi insanlarımız karşısındakini kırmama adına sürekli katlanamayacağı bazı yanlışlara bir süre sessiz kalabiliyor.Bazıları yaşanan soruna bir çözüm arama yerine üzüntü motunda kalarak pasif etkilenmeci bir yaşamı tercih edebiliyor.Kimileri de muhatabı sorunu gündeme getirdiği an oturup konuşup, çözüm aramak yerine kaçmayı tercih edebiliyor.Aslında bunların hiç biri çare değildir.Kaldı ki toplum olarak bir büyük kötü ve yaygın alışkanlığımız da günü kurtarmacı pansuman tedbirlerine çok çabuk yönelmemizdir.Ama çözmediğiniz sorunun er geç bir gün bir daha karşınıza çıkacağını gözden kaçırmayın.
Efendim görülen o ki Türk toplumu köken aile,evlilik ve kadın-erkek ilişkileri noktasında bazı olgunlaşmamışlıklar yaşıyor bu ilişki alanlarındaki sorunlar nedeniyle çok fazla üzüntü,sorun yorgunluğu,psikolojik tükenmişlik ortaya çıkıyor.Zaten bu yorucu hal bir çözüm bulunmadan bir süre devam ederse kaygı bozukluklarından başlayıp depresyona kadar uzanan bir dizi psikolojik hastalığın baş göstermesi de sürpriz olmayacaktır.İnsanlara,çiftlere çözüm odaklı ve esnek olmaları,köken ailelere ise evlatlarını evlendikten sonra yaşamlarında kendileriyle baş başa bırakmalarını tavsiye ediyoruz.Ancak bu alandaki sorunlar devamlılık arz eder hale gelmişse,giderek psikolojik yükü ağırlaşıyorsa ve ilişkideki muhatapla bir çözüm bulunamıyorsa bu yorgunluğun devamında yaratacağı psikolojik hastalıklar dikkate alınmalı ve çözümü için bir uzman psikologdan yardım alınmalıdır.
Sorunsuz yaşam,sorunsuz ilişki yoktur.İnsanları yoran aslında sorunları değil o sorunları çözümleyememeleridir.Asıl tehlikeli olan da zaten budur.Çünkü çözümlenmeyen yaşamsal sorun yaşamı kanatmaya devam edecek ve bir gün taşınamaz hale gelecektir.Ya çözüm bularak ya da yardım alarak bu tükenmişliğe sürüklenmeyelim.Sevgiyle...
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Sorun ve Üzüntü Yorgunluğu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Namık ACAR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Namık ACAR'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
2 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
ilişki yorgunluğu, duygusal yorgunluk, psikolojik tükenmişlik, depresyon, üzüntü yorgunluğu, sorun yorgunluğu, psikolojik yorgunluk, psikolojik yorgunluk nedir
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.