Bir Profesörün Terapisi
PROFESÖRÜN TERAPİSİ
Psikiyatri ilaçla, psikoloji terapi ile aldatıyor. Her ikisi de kitaplarında açıkça bozukluk yani sorun türü bir sıfatla tanımlanan problemleri halka ısrarla hastalık diye çarpıtarak anlatmakla zaten bunu yolun başında yapıyorlar. Yolun başında aldatan yolun ortasında ve ilerleyen bölümlerinde aldatmaz mı!
"Sen hastasın, seni yaşadığın belirtiler etkiliyor" hatası üzerine kurulu olan bir ilaç ve terapi tedavisi asla sonuca ulaştırmaz. Nitekim ulaştırmıyor da. 3, 5, 10 yıllık ilaç kullanımları artık rutin olmuş. Terapiler asgari 10 seanstan açıyor kapıyı! Bu yüzden bu alandaki yardım süreci uzadıkça uzuyor. Tıpkı bir yılan hikayesi gibi. Bir yılan hikayesi tedavi olabilir mi? Oysa hikaye sadece hikayedir!
Tüm sorunların çaresi ne alakasız tıbbi tedaviler ve ilaç ne de uzadıkça uzayan terapilerdir.
Terapi ilaç dışı ruhsal yardımı uzattıkça uzatarak ranta çevirme yoludur. Bir sorunun çözümünün sekiz, on seans gerektiren bir yönü yoktur. Yapılması gereken kısa bir mesleki danışmanlıktır. Gerisi kişilerin uygulamasına kalmıştır.
Uzun seansların içeriği genelde uyduruk testlerle, gereksiz malumat toplamakla ve her seansta danışanı tekrar tekrar dinlemekle geçer. Amaç uzatmak için zaman kazanmaktır. Dişe tırnağa dokunan bilgileri toplasanız bir saat tutmaz. O bilgilerin de çoğu çok sığdır, bu işin doğasından oldukça uzaktır. Sonuçta terapiler laboratuarda üretilmiş, bilimselliği yüzde yüz ispat edilmiş nesnel metotlar değildir. Alandaki uygulamacıların deneyimleriyle edinilmiş subjektif tekniklerdir ve her birisinin yığınla kurgu ve yaklaşım hatası vardır.
Terapi ruhsal yardımın ilaç dışı alandaki sömürü metodudur. Uzadıkça uzayan seanslardan kazanmanın alengirli adıdır terapi! Gerekli olan danışmanlıktır; bu işi sömürmenin aracı ise terapidir. Terapi demek daha çok kazanmak maksadıyla uzattıkça uzatılmış danışmanlık demektir. Danışmanlık diyerek uzatmak dikkat çekeceği için terapi denilmiştir.
Bu statüko eskiden ağzına almadığı terapiye son dönemde iyice sarılmaya başladı. Çünkü antidepresan hızla prestij kaybediyor ve yerine bir yaklaşım ihdas etmek gerekiyor. Yoksa koca sektör çöker. Ayrıca terapiyi uzak gezegenlerden yeni gelen gizemli bir metot sanan ve yeni olan her şeyi mutlaka denemeden yapamayan bir kesim var dünyada ve bu kesim hızla çoğalıyor. Bu kesim üst gelir grubunda bulunuyor daha çok!
Dolayısı ile bu iş ilaç yazmak kadar hatta ondan çok daha karlı. Hele hekim, uzman, profesör gibi bir etiketiniz olursa seansınıza bazen bir asgari ücret bile ödenebiliyor. Yeter ki vicdan noksanlığı bulunsun! Bu arada size bir profesörün terapisinden bir kesit aktarayım:
BİR PROFESÖRÜN TERAPİSİ
Özgür S. isimli bir danışanım anlatıyor. Cümleler tamamen kendi ifadeleridir:
"Hocam benim doktorum profesor seans sırasında konuştuğumuz konular aynen şöyle işte bu hafta ne yaptın önümüzdeki hafta ne yapacaksın çık dışarı gez dolaş hocam zorlantili düşüncelerim var dedim bana ne dedi biliyor musunuz elektrik direkleri ni say dedi...yemin ediyorum aynen böyle dedi takıntı ya karşı önerdiği şey elektrik direkleri ni saymakmis..ben tabi yutkunup kaldım...bi şeyde diyemedim ama Afedersiniz o kadar para bayiliyorum enayi yerine koyuldugumu hissettim...şu dahiyane çözüme bakar misiniz....Elektrik direklerini saycak misim....töbe yarabbim....devamında cansiz nesneleri say duygularını bastir gibi tavsiyelerde bulundu....ben tabi dumur oldum....Psikolojim daha da bozuk çıktım yanından...."
Bu yaklaşımın bir istisna yahut yol kazası olmadığını düşünüyorum. Çoğu zaman etiketli ellerden alınan ve adına terapi dedikleri şey işte böyle yaklaşımlardır. Az çok aklını kullanan birisiyseniz birinci, olmadı ikinci seansta gittiğinize pişman olursunuz. Bazen ödenilen fahiş ücret yüzünden kendisini enayi görmemek adına bunu çok dillendiremeyenler de olur.
"On seans gittim, aslında çözümün bende bittiğini öğrendim, üzerine gidecekmişim, Allah razı olsun" der çoğu! Bunu öğrenmek için on seans gitmesi gerektiğine inanır çünkü! Cehalet işte bu sebeplerle çok kötüdür. İnsan maazallah kendisini soyup sömürene üstüne bir de minnet duyup dua eder.
Profesörlerin aslında terapi konusunda yeterli olamadıklarını gözlemliyorum. Tıp sektörünün cesur yüreği ve vicdanı Prof. Ahmet Rasim hoca da benzer şekilde "Profesör demek iyi hekim demek değildir. Çünkü onlar zamanlarının çoğunu hasta bakarak değil ders anlatarak geçirirler. Bu işe iyi hekim olmayı önler, zaten sınırlı olan zamanlarını çalar." der. Aynen o mesele!
Halkımız uzman ve profesör etiketini gözünde aşırı büyütür. Adam onca branş içinden sadece tarihin, üstelik tarih branşının tamamında da değil, sadece orta çağ bölümünün, hatta orta çağdaki spesifik roma hukuku alanında hocadır (bunu basit görmek için değil, kendimce farkettiğim bir çelişkiyi tespit için söylüyorum) ama onu adeta her bilginin yegane sahibi gibi algılar. Benim Hüsnü amcam koskoca tarım ve hayvancılık sektörünün tamamında otuz senedir uzmandır ama onun bir kıymeti yoktur. Ona cahil derler. Dedim ya cehalet çok kötü bir şey.
Akşam siyaset vb konularda konuşan, analiz yapan profesörleri izleyin, en azından bir bölümünün tahlil ve tespitlerinde sizden, benden çok da bir farkının olmadığını göreceksiniz. Yo bu gözünüzdeki ışıltılı imajı yıkmaz yine de! Ama az çok bir fikir vermeli olsa gerek, her akıl sahibine...
Hekimlerin "bir kısmının" terapisi de genelde çok sığ ve oldukça basittir. Çünkü uzun eğitim süreçleri "Şunlar varsa hastalık şudur, bu da bu hastalığın ilacıdır" odaklı dar ve kategorik bir eğitim alırlar. Bu dar koridorda kalıplaşmıştır anlayışları. Çok yönlü bakamazlar. Hemen bir tanı koymaya, az bilgiden çok net şeyler söylemeye eğilimli olurlar. Her vakaya tek ve biricik diyerek pek bakamazlar. Meslek eğilim inşa eder. Hekimliğin inşa ettiği dar ve katı eğilim iyi bir terapist olmanın önündeki devasa bariyerdir. Bu sebeple başarılı bir hekim terapist çok az bulunur. Bunu daha ziyade unvanlarını / etiketlerini aşırı vurgulayarak telafi etmeye çalışırlar. Duvarları kurs, seminer katılım belgesiyle doludur çoğunun!
Terapileri çoğu zaman bu işin doğasından uzak afaki bir yaklaşımı içerir. Çünkü onların çoğu uzun ve şatafatlı bir eğitimin inşa ettiği yüksek bir egoya sahiptir; her şeyi bu süreçte hallettiklerini düşünürler, vakadan öğrenecek derecede alçak gönüllü olamazlar. Yani onlar sanayideki motor ustası gibi arabanın altına girmezler genelde.
Oysa arabanın altına girmeden motor ustası olunmaz. Terapistlik ustalık işidir. Akademik eğitimden çok deneyim, pratik, ustalık, saha işidir. Ustalaştıkça zamanla işin basit püf noktalarını kavrar ve bu işi daha kısa sürede, daha yüksek oranda başarıyla yapmaya başlarsınız.
Bu sorunlardan, en çok da artık sorunların uzamış hallerinden kazanan statüko terapi zordur, özel eğitim almak gerekir yalanıyla bu metodu cilalamaya ve içinde kendilerinin de bulunduğu çok az sayıdaki seçkinlere has kılma oyununa da aynen devam ediyor. Hem terapi zordur denilince ilaçlı tedavi tek meşru seçenek haline de geliyor.
Bunlar yani terapi zordur diyenler psikanalizle bilişsel yaklaşımı eşit zorlukta derecesinde sanarak aynı torbaya atacak, ata binmenin bile terapi olduğunu (at terapisi) bilmeyecek derecede cahil kimselerdir aslında. İş ve meşguliyetin, müziğin, dansın, çiçeklerin bile terapi olduğundan gafildir bunlar. Öyle bir terapi resmi çizerler ki şayet bunlara itibar ederseniz en ince cerrahi operasyondan bile daha kompleks algılarsınız. Bu yüzden bir danışanla mesleki bilgiler ışığında oturup bir saat sohbet etmeyi öyle abartırlar ki!
Terapi sömürüsüne karşı dikkatli olalım! Uzadıkça uzayan, sürekli sizden lüzumsuz bilgi toplamakla geçen, alakasız testlerle vs göz boyamaya çalışan, size özgün, mantıklı, geldiğinize değecek bir teknik ve bilgi, yaklaşım kazandırmayan ellerden mümkünse ceketimizi orada bırakarak kaçalım.
Bu işi biz bilmeyiz, vardır bir hikmeti anlayışından kurtulalım. Artık bizlerin sağlığının birilerinin Akçay'da almayı planladıkları ikinci yazlık kadar değerli olmayabildiğini görelim. Bilginiz olmayabilir ama aklınız var. Akla doyurucu gelmeyen hiçbir şey doğru da gerekli de lüzumlu da değildir. Bilginiz yoksa aklınızı, mantığınızı kullanın ve bu sömürüye alet olmayın. Öldürmeyen darbe kuvvetlendirir derler. Boş yere hem sömürülmüş hem de sorunlarınıza öldürmeyecek darbeler vurmuş olmayın.
Psikolog
İzzet GÜLLÜ
Psikiyatri ilaçla, psikoloji terapi ile aldatıyor. Her ikisi de kitaplarında açıkça bozukluk yani sorun türü bir sıfatla tanımlanan problemleri halka ısrarla hastalık diye çarpıtarak anlatmakla zaten bunu yolun başında yapıyorlar. Yolun başında aldatan yolun ortasında ve ilerleyen bölümlerinde aldatmaz mı!
"Sen hastasın, seni yaşadığın belirtiler etkiliyor" hatası üzerine kurulu olan bir ilaç ve terapi tedavisi asla sonuca ulaştırmaz. Nitekim ulaştırmıyor da. 3, 5, 10 yıllık ilaç kullanımları artık rutin olmuş. Terapiler asgari 10 seanstan açıyor kapıyı! Bu yüzden bu alandaki yardım süreci uzadıkça uzuyor. Tıpkı bir yılan hikayesi gibi. Bir yılan hikayesi tedavi olabilir mi? Oysa hikaye sadece hikayedir!
Tüm sorunların çaresi ne alakasız tıbbi tedaviler ve ilaç ne de uzadıkça uzayan terapilerdir.
Terapi ilaç dışı ruhsal yardımı uzattıkça uzatarak ranta çevirme yoludur. Bir sorunun çözümünün sekiz, on seans gerektiren bir yönü yoktur. Yapılması gereken kısa bir mesleki danışmanlıktır. Gerisi kişilerin uygulamasına kalmıştır.
Uzun seansların içeriği genelde uyduruk testlerle, gereksiz malumat toplamakla ve her seansta danışanı tekrar tekrar dinlemekle geçer. Amaç uzatmak için zaman kazanmaktır. Dişe tırnağa dokunan bilgileri toplasanız bir saat tutmaz. O bilgilerin de çoğu çok sığdır, bu işin doğasından oldukça uzaktır. Sonuçta terapiler laboratuarda üretilmiş, bilimselliği yüzde yüz ispat edilmiş nesnel metotlar değildir. Alandaki uygulamacıların deneyimleriyle edinilmiş subjektif tekniklerdir ve her birisinin yığınla kurgu ve yaklaşım hatası vardır.
Terapi ruhsal yardımın ilaç dışı alandaki sömürü metodudur. Uzadıkça uzayan seanslardan kazanmanın alengirli adıdır terapi! Gerekli olan danışmanlıktır; bu işi sömürmenin aracı ise terapidir. Terapi demek daha çok kazanmak maksadıyla uzattıkça uzatılmış danışmanlık demektir. Danışmanlık diyerek uzatmak dikkat çekeceği için terapi denilmiştir.
Bu statüko eskiden ağzına almadığı terapiye son dönemde iyice sarılmaya başladı. Çünkü antidepresan hızla prestij kaybediyor ve yerine bir yaklaşım ihdas etmek gerekiyor. Yoksa koca sektör çöker. Ayrıca terapiyi uzak gezegenlerden yeni gelen gizemli bir metot sanan ve yeni olan her şeyi mutlaka denemeden yapamayan bir kesim var dünyada ve bu kesim hızla çoğalıyor. Bu kesim üst gelir grubunda bulunuyor daha çok!
Dolayısı ile bu iş ilaç yazmak kadar hatta ondan çok daha karlı. Hele hekim, uzman, profesör gibi bir etiketiniz olursa seansınıza bazen bir asgari ücret bile ödenebiliyor. Yeter ki vicdan noksanlığı bulunsun! Bu arada size bir profesörün terapisinden bir kesit aktarayım:
BİR PROFESÖRÜN TERAPİSİ
Özgür S. isimli bir danışanım anlatıyor. Cümleler tamamen kendi ifadeleridir:
"Hocam benim doktorum profesor seans sırasında konuştuğumuz konular aynen şöyle işte bu hafta ne yaptın önümüzdeki hafta ne yapacaksın çık dışarı gez dolaş hocam zorlantili düşüncelerim var dedim bana ne dedi biliyor musunuz elektrik direkleri ni say dedi...yemin ediyorum aynen böyle dedi takıntı ya karşı önerdiği şey elektrik direkleri ni saymakmis..ben tabi yutkunup kaldım...bi şeyde diyemedim ama Afedersiniz o kadar para bayiliyorum enayi yerine koyuldugumu hissettim...şu dahiyane çözüme bakar misiniz....Elektrik direklerini saycak misim....töbe yarabbim....devamında cansiz nesneleri say duygularını bastir gibi tavsiyelerde bulundu....ben tabi dumur oldum....Psikolojim daha da bozuk çıktım yanından...."
Bu yaklaşımın bir istisna yahut yol kazası olmadığını düşünüyorum. Çoğu zaman etiketli ellerden alınan ve adına terapi dedikleri şey işte böyle yaklaşımlardır. Az çok aklını kullanan birisiyseniz birinci, olmadı ikinci seansta gittiğinize pişman olursunuz. Bazen ödenilen fahiş ücret yüzünden kendisini enayi görmemek adına bunu çok dillendiremeyenler de olur.
"On seans gittim, aslında çözümün bende bittiğini öğrendim, üzerine gidecekmişim, Allah razı olsun" der çoğu! Bunu öğrenmek için on seans gitmesi gerektiğine inanır çünkü! Cehalet işte bu sebeplerle çok kötüdür. İnsan maazallah kendisini soyup sömürene üstüne bir de minnet duyup dua eder.
Profesörlerin aslında terapi konusunda yeterli olamadıklarını gözlemliyorum. Tıp sektörünün cesur yüreği ve vicdanı Prof. Ahmet Rasim hoca da benzer şekilde "Profesör demek iyi hekim demek değildir. Çünkü onlar zamanlarının çoğunu hasta bakarak değil ders anlatarak geçirirler. Bu işe iyi hekim olmayı önler, zaten sınırlı olan zamanlarını çalar." der. Aynen o mesele!
Halkımız uzman ve profesör etiketini gözünde aşırı büyütür. Adam onca branş içinden sadece tarihin, üstelik tarih branşının tamamında da değil, sadece orta çağ bölümünün, hatta orta çağdaki spesifik roma hukuku alanında hocadır (bunu basit görmek için değil, kendimce farkettiğim bir çelişkiyi tespit için söylüyorum) ama onu adeta her bilginin yegane sahibi gibi algılar. Benim Hüsnü amcam koskoca tarım ve hayvancılık sektörünün tamamında otuz senedir uzmandır ama onun bir kıymeti yoktur. Ona cahil derler. Dedim ya cehalet çok kötü bir şey.
Akşam siyaset vb konularda konuşan, analiz yapan profesörleri izleyin, en azından bir bölümünün tahlil ve tespitlerinde sizden, benden çok da bir farkının olmadığını göreceksiniz. Yo bu gözünüzdeki ışıltılı imajı yıkmaz yine de! Ama az çok bir fikir vermeli olsa gerek, her akıl sahibine...
Hekimlerin "bir kısmının" terapisi de genelde çok sığ ve oldukça basittir. Çünkü uzun eğitim süreçleri "Şunlar varsa hastalık şudur, bu da bu hastalığın ilacıdır" odaklı dar ve kategorik bir eğitim alırlar. Bu dar koridorda kalıplaşmıştır anlayışları. Çok yönlü bakamazlar. Hemen bir tanı koymaya, az bilgiden çok net şeyler söylemeye eğilimli olurlar. Her vakaya tek ve biricik diyerek pek bakamazlar. Meslek eğilim inşa eder. Hekimliğin inşa ettiği dar ve katı eğilim iyi bir terapist olmanın önündeki devasa bariyerdir. Bu sebeple başarılı bir hekim terapist çok az bulunur. Bunu daha ziyade unvanlarını / etiketlerini aşırı vurgulayarak telafi etmeye çalışırlar. Duvarları kurs, seminer katılım belgesiyle doludur çoğunun!
Terapileri çoğu zaman bu işin doğasından uzak afaki bir yaklaşımı içerir. Çünkü onların çoğu uzun ve şatafatlı bir eğitimin inşa ettiği yüksek bir egoya sahiptir; her şeyi bu süreçte hallettiklerini düşünürler, vakadan öğrenecek derecede alçak gönüllü olamazlar. Yani onlar sanayideki motor ustası gibi arabanın altına girmezler genelde.
Oysa arabanın altına girmeden motor ustası olunmaz. Terapistlik ustalık işidir. Akademik eğitimden çok deneyim, pratik, ustalık, saha işidir. Ustalaştıkça zamanla işin basit püf noktalarını kavrar ve bu işi daha kısa sürede, daha yüksek oranda başarıyla yapmaya başlarsınız.
Bu sorunlardan, en çok da artık sorunların uzamış hallerinden kazanan statüko terapi zordur, özel eğitim almak gerekir yalanıyla bu metodu cilalamaya ve içinde kendilerinin de bulunduğu çok az sayıdaki seçkinlere has kılma oyununa da aynen devam ediyor. Hem terapi zordur denilince ilaçlı tedavi tek meşru seçenek haline de geliyor.
Bunlar yani terapi zordur diyenler psikanalizle bilişsel yaklaşımı eşit zorlukta derecesinde sanarak aynı torbaya atacak, ata binmenin bile terapi olduğunu (at terapisi) bilmeyecek derecede cahil kimselerdir aslında. İş ve meşguliyetin, müziğin, dansın, çiçeklerin bile terapi olduğundan gafildir bunlar. Öyle bir terapi resmi çizerler ki şayet bunlara itibar ederseniz en ince cerrahi operasyondan bile daha kompleks algılarsınız. Bu yüzden bir danışanla mesleki bilgiler ışığında oturup bir saat sohbet etmeyi öyle abartırlar ki!
Terapi sömürüsüne karşı dikkatli olalım! Uzadıkça uzayan, sürekli sizden lüzumsuz bilgi toplamakla geçen, alakasız testlerle vs göz boyamaya çalışan, size özgün, mantıklı, geldiğinize değecek bir teknik ve bilgi, yaklaşım kazandırmayan ellerden mümkünse ceketimizi orada bırakarak kaçalım.
Bu işi biz bilmeyiz, vardır bir hikmeti anlayışından kurtulalım. Artık bizlerin sağlığının birilerinin Akçay'da almayı planladıkları ikinci yazlık kadar değerli olmayabildiğini görelim. Bilginiz olmayabilir ama aklınız var. Akla doyurucu gelmeyen hiçbir şey doğru da gerekli de lüzumlu da değildir. Bilginiz yoksa aklınızı, mantığınızı kullanın ve bu sömürüye alet olmayın. Öldürmeyen darbe kuvvetlendirir derler. Boş yere hem sömürülmüş hem de sorunlarınıza öldürmeyecek darbeler vurmuş olmayın.
Psikolog
İzzet GÜLLÜ
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Bir Profesörün Terapisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
48 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.