2007'den Bugüne 92,323 Tavsiye, 28,223 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Anksiyete Bozukluklarına Yatkınlık
MAKALE #17947 © Yazan Dr.Psk.Nurten KÜÇÜKERTAN | Yayın Şubat 2017 | 3,391 Okuyucu
Anksiyete/Kaygı Nedir?

En genel anlamda kişinin herhangi bir fiziki, duygusal veya sosyal bir tehdide karşılık olarakverdiği tepkidir. Ankisyete kaygı olarak da adlandırılabilir. Kaygı aslında doğal ve yaşanması gerekli bir reaksiyondur. Çünkü kaygı sayesinde başımıza gelebilecek tehlikeleri değerlendirir ve kendimizi daha güvenli, daha istenilen pozisyonda tutmak için harekete geçeriz.

Örneğin bir öğrenci sınavla ilgili kaygı duymazsa ders çalışmayacaktır, hatta sınavı bile umursamayıp belki soruları ciddiyetle anlamaya çalışmayacaktır. Sonuç olarak da sınavlarda sergileyebileceği performansın çok altında performans sergileyecektir ve ulaşabileceği daha başarılı pozisyonlara ulaşamayacaktır. Aynı şekilde günlük hayatımız için de düşünecek olursak yine kaygı sayesinde bazı koruyucu önlemler alabiliyor ve kendimizi koruyabiliyoruz. Kendimizi koruduğumuz şey kaza, yaralanma, hastalık gibi fiziksel bir tehdit olabileceği gibi, değersiz hissetmenin kaçınılmaz olduğu sağlıksız ilişkilerin duygusal zorluklarından ve sosyal ortamlarda aşırı uyumsuz ve aşırı dışlanan pozisyonda saplanıp kalmaktan da kaygı sayesinde korunabiliriz. Dolayısıyla kaygının belli bir düzeye kadar işlevsel ve hatta gerekli bir şey olduğunu söylemek mümkün. Fakat bir yere kadar kaygı bizim hayat kalitemizi artırırken, belli bir noktada sonra artık artan kaygı tam tersine hayat kalitemizi düşürmeye başlar. Aslında bu hemen her duygu için geçerli bir durumdur, bir yere kadar var olması işlevselliği artırırken duygumuz belli bir seviyeyi aşarsa işlevselliğimizi bozmaya başlar. İşte bu noktada “anksiyete bozuklukları” diye isimlendirilen problemler ortaya çıkar.

Peki anksiyete/kaygı bozukluğu nedir?

Yukarıda anlattığım şekilde kaygının olması gerekenden çok daha şiddetli, uzun süreli, ve daha sık yaşanması; bununla beraber kişinin hayat kalitesini düşürmesi ve işlevselliğini bozması kaygı bozukluklarına işaret eder. Kaygı bozukluklarının iki temel belirti boyutu vardır; biri ruhsal belirtiler diğeri de duygusal belirtilerdir. Ruhsal belirtiler: kişinin kontrolsüzlük, çaresizlik, sıkışmışlık, güçsüzlük algısıyla paralel giden bir bunaltı, iç daraltısı, kötü bir şeyler olacak hissiyatı, karamsarlık ve yoğun endişe halleridir. Bununla eş zamanlı olarak da kişi bedensel olarak da nefes daralması, kalp çarpıntısı, kan basıncının yükselmesi, el ve ayaklarda soğuma, terleme, titreme, mide bulantısı, baş dönmesi gibi etkileri yoğun şekilde yaşar. Kişi hem bu duygusal hem de bedensel semptomları kontrol edip dindiremediğinden dolayı kontrolsüzlük algısı iyice artar, hatta çoğu durumlarda kişiler çıldıracaklarını düşünürler. Bu da kişinin yaşadığı paniği daha da arttırır ve durum tahammül edilemez bir kısır döngü halini alır. Bu durum ataklar şeklinde gelebildiği gibi kişinin hayatının rutin bir parçası halini de alabilir. Anksiyete bozukluklarına yatkınlık Bu yatkınlıkta kalıtımsal faktörlerin yanı sıra çocukluk döneminin ciddi etkilerini görmek mümkündür. Çocuğun özellikle annesi veya bakım vereni ile kurduğu bağ çok bu noktada önemlidir ve psikoterapide araştırıp incelenmesi ve ele alınması gerekir. Çok genel anlamda söyleyecek olursak, kişi çocuklukta annesiyle yakın, tatminkar ve güvenli bir bağ kuramadıysa bu çocukta ayrılık, anneyi kaybetme ve sevilmeme kaygısına neden olur. Bu kaygı çocuk için oldukça şiddetli bir kaygıdır ve iyi bir destekle ele alınması gerekir. Bunun yanı sıra, katı bir şekilde toplum baskısı veya ailevi standartlarla büyütülmüş çocuklarda da doğru mu yaptım yanlış mı yaptım, içimden gelenler iyi mi kötü mü… gibi yoğun ve içinden çıkılmaz “şüphe” gelişmeye başlar. Bunun sonucu olarak da çocuk kendi isteklerini, tercihlerini…vs kısaca benliğini bastırmaya, susturmaya çalışarak bir şekilde kontrol etmek ister. Bu kendiyle mücadele, bu iç çatışma da sonuç olarak yoğun suçluluk ve vicdan azabı ile gözlemlediğimiz kaygıyı ortaya çıkarır. Tüm bu kaygının yönetilemediği durumlarda kaygılar bastırırlır, red edilir, veya kişiyi sürekli bir şekilde endişe ve paniğe yatkın hale getirir. Sonuç olarak kişi kaygısından bir anlamda korkmaya başlar ve ansiyete bozukluklarına yatkınlık böylece gelişmiş olur. Anksiyete Bozukluklarında nasıl bir yol izlenmeli? Aslında kaygı bozukluklarında kaygı sadece bir semptom yani sonuç olarak görülebilir. Kişi yaşadığı bu iç çatışmaları ilk başta inkar eder veya onları da bastırmaya veya görmemeye çalışır; fakat sonunda durumla baş edemeyen psikolojik yapı artık çığlıklar atarak yardım ister. İşte bu çığlıklar problematik diyebileceğimiz anksiyete dir. Dolayısıyla yapılması gereken bu anksiyeteyi yani bu çığlığı doğuran sebepleri, çatışmaları, endişeleri ve önceki yaşantıları anlamak ve kişinin bu durumla yüzleşme ve baş etme becerilerini geliştirecek bir yolda ilerlemektedir. Yani aslında bu durumu şöyle değerlendirmeliyiz, eğer bir kaygı sorunu yaşıyorsak anlamalıyız ki iç dünyamız bir şeylerle daha fazla mücadele edemiyor ve sorunun tespit edilip çözülmesi için bizden yardım istiyor. Bu noktada yapılması gereken uzman bir psikoterapistten kaliteli bir psikoterapi hizmeti almaktır. Kaygı Bozukluğunun Perde Arkası Kaygıyı normal bir duygudan bir psikolojik/psikiyatrik bozukluğa götüren nedenler nelerdir? Aslında bu soru kaygı ile yapılan psikoterapinin en temel çalışma alanıdır ve öyle de olmalıdır. Bu sorunun cevabı herkese göre farklılaşır çünkü herkes kendi yaşamsal geçmişinde geliştirmek durumunda kaldığı bir takım özellikleri sonucunda bu kaygı kısırdöngüsü içine girer. Ama genel anlamda kişiyi kaygılanmaktan çok panikleten faktörler tespit edilmelidir. Deneyimime göre bu noktada ortaya çıkan en belirgin konu kontroldür.

Kontrol ve kaygı kısır döngüsü nasıl oluşur?

Kişinin güçsüzlüklerine, karşısında zayıf, kontrolsüz kaldığı olaylara tahammülü düşmüştür veya zaten tahammülü pek yoktur. Elinden geleni yapıp, yani kontrol edebildiği kadarını kontrol edip olağan güçsüzlük, çaresizlik ve kontrolsüzlüğüne teslimiyet göstermek, kontrol edemeyeceği kısmı sürece bırakmak yerine, tam da bu noktada kontrol etme isteğini kontrol etmesi mümkün olmayan alanlara yönlendirir ve bir kısır döngü içine girer. Örneğin depremin ne zaman nerede olacağını bilemeyiz ve bunu kontrol edemeyiz. Ama ev içindeki mobilyaları mümkün olduğunca sabitleyip olası zarar ihtimallerini azaltmaya çalışabiliriz. Bizi aşan kısmını da kontrol edemeyeceğimizi bilir ve hayatın akışına güvenmeye çalışarak kaygımızı takılmamayı deneriz. Fakat kaygı bozukluklarında kişi kontrol edemeyeceği kısmı bırakamadığı gibi onu hayatının tam da merkezine alır. Yine deprem örneğinden gidecek olursak kişi elinden geldiğince tedbir alıp gerisini sürece bırakmak yerine, kişi depremin ne zaman nerede olacağını ısrarla bilmek ister ve bu durumu kontrol etmek üzere aşırı ve gerçek dışı bilişsel(düşüncel) çabalara girmekten kendini de alıkoyamaz hale gelir. Bu bahsettiğim kontrol gerçekte mümkün olmadığına göre, kişinin içinden çıkamadığı çaresizlik, kontrolsüzlük ve güçsüzlükle belirgin bir kısır döngü içine girmesi kaçınılmazdır. Bu da kişinin zayıflık ve savunmasızlık algısını daha da güçlendirir ve kişi hayatın belki olağan olabilecek tehditleri karşısında bile artık olağandan daha fazla endişe içine girer. Bu durumla baş etmek için de yüzleşmek ve bazı zorlukları tolere etmek yerine, bir an önce rahatlama getirecek yollar arar. İşte bu arayış sonucunda da kişi bazen anlamsız olduğunu düşündüğü halde bazı rutinlerle (ocağı kapattığını tekrar tekrar kontrol etme, veya kötü bir şey olmasın diye 3 kez bir objeye dokunma… gibi) kaygı düzeyini azaltıp kontrolün kendisinde olduğunu hissedip rahatlamaya çalışır. Bir süre sonra bu rutin vazgeçilemez bir alışkanlık halini alır ve kişi eğer bu rutinden vazgeçerse başına tam da korktuğu felaketler gelecekmiş gibi düşünür. Aslında kişi de masaya üç kez tıklatmakla örneğin sevdiklerimizin ölümünü engelleme arasında hiçbir akılcı bağlantı olmadığını bilmektedir. Ama yine de bunu bir sorumluluk olarak görmektedir ve vicdanen rahatlayabilmek için bu rutine ihtiyaç duymaktadır.

Kişi neden kontrol etmek ister ya da neden güvenemez?

Bu soruların cevabı aslında kişinin kendi iç dünyasında gizlidir. Kontrol ihtiyaçtan geliştirilmiştir ve herkesin kontrol ihtiyacının altında farklı sebepler yatabilir. Örneğin kimi kişiler desteksiz kalıp hayatta tek başlarına olduklarını düşünürler. Bundan dolayı da “kimse bana yardım etmez, sorumluluklarımı atlamamak için, başarılı olmak için, kazanmak için, yetersiz kalıp yenilmemek için her şeyi kontrol etmeliyim ve asla güçsüz kalmamalıyım yoksa toparlayamam, onun için kontrol tamamen bende olmalı” gibi düşünebilirler. Kimi kişiler ise yaşadıkları zorluklar karşısında “ancak ben hayatımın kontrolünü kendi elime alırsam hayatıma istediğim gibi bir yön verebilirim” algısını geliştirirler ve kontrole sımsıkı sarılırlar. Kimi kişiler ise hayatlarında hiç yenilen veya güçsüz kalmayı deneyimlemedikleri için bundan ölesiye korkarlar ve bununla yüzleşiyor olmak istemezler, kimileri ise kaygının motive edici tarafını bir güç unsuru olarak görür ve kaygı olmazsa harekete geçmeyeceğinden endişe duyarlar. Kişinin kontrole bu kadar tutunmak istemesinde bu saydıklarımdan çok farklı sebepleri de olabilir. Dolayısıyla kişinin neden kontrole bu kadar sarıldığını anlamak için kişinin hayatını mümkün olduğunca derinlemesine irdelemek ve anlamak gerekecektir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Anksiyete Bozukluklarına Yatkınlık" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Psk.Nurten KÜÇÜKERTAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Psk.Nurten KÜÇÜKERTAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Psk.Nurten KÜÇÜKERTAN'ın Makaleleri
► Kişilik Bozukluklarına Göre Instagram Psk.Rüveyda ÇELENK YILMAZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Anksiyete Bozukluklarına Yatkınlık' başlığıyla benzeşen toplam 22 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


03:11
Top