2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çocukluğun Mirası ; Hayatta Kalma Stratejileri
MAKALE #4835 © Yazan Psk.Meryem Gül EREN | Yayın Nisan 2010 | 7,113 Okuyucu
ÇOCUKLUĞUN MİRASI ; HAYATTA KALMA STRATEJİLERİ
İnsanlar , temel bir çaresizlik durumu ile dünyaya gelirler.Yeni doğan insan yavrusu kendine bakabilecek, hayatta kalmasını sağlayacak güçten yoksundur. Hayatta kalması annenin ya da bir bakıcının varlığına bağlıdır.İnsanlar ,hayvanlara göre daha uzun süre annesine,başkalarına bağımlı kalır.Kendi bakımını kendisinin sağlayamaması, başkalarını ve çevreyi fark etmesine sebep olur. Bebeğe verilen bakım ilişkisi düzenli ve tutarlı olduğunda , bebek; dünya,başkaları ve kendisiyle ilgili tutarlı,güvenli bağlantılar kurmaya başlar.Temel gereksinimleri beslenme,yatıştırılma,sevilme, temizlenme vb karşılandıkça; kendisinin sevilmeye,korunmaya, değen bir varlık olduğu hislerini yaşamaya başlar.Kendisi çaresizdir,muhtaçtır,güçsüzdür.Ancak çevre ve başkaları tarafından kabul edildiğini yaşayarak öğrenir.Kendisine ilişkin önemlilik hisleri ortaya çıkar.”Bakılıyorum.İhtiyaçlarım karşılanıyor.o halde, Ben değerli,sevilebilir bir varlık olmalıyım”;düşünceleri yavaş yavaş oluşur.Aynı zamanda bebek ,anne bakımı ile ilişkiden yola çıkarak benliğini de oluşturmaya başlar.Anneyle başlayan güven ve bağlılık ilişkisi dünyaya ve diğer insanlara da genelleştirilmeye başlanır.”Dünya güvenilir, tutarlı ,yaşanabilir bir yer inancı oluşur”.Dünyanın güvenilir,tutarlı bir yer olduğu inancı geliştiğinde ise ,yaşama dair umut ortaya çıkar.
Yeni yaşantılar,yeni deneyimlerle zenginleşir.Gelişim süreci boyunca insan yavrusu hayatta kalmayı yeniden ama yeniden dener ve öğrenir. Önceleri onu başkaları korur ve severken,sonradan kendi kendini korumak ,sevmek ,bakmak durumundadır.Yavaş yavaş kendisine bakım verenlerden,bağımlılıktan kurtulur.Bağımsızlaşma ,kendi kendine yetme,hayatta kalma uğraşında olur.
Bütün gelişimsel aşamalardan, çok iyi bir bakımla,tutarlılıkla geçse bile , bebekliğin çaresizliğinin,umarsızlığının,muhtaçlığının izleri herkeste bulunur.Herkes çaresizliğin acısını tatmıştır.”Allah muhtaç etmesin” dileği evrenseldir.
Bebeklik ve çocukluk evresi bir takım izler bırakır.Yetersizlik, çaresizlik, umutsuzluk, önemsizlik gibi .Yaşanılan bebeklik ve çocukluk döneminin izlerini sözel olarak bilmek,fark etmek çoğu kez mümkün değildir.Sözel olarak ifade edilmesi zordur. Yaşananların çoğunluğu bedensel belleğimizde,duygu izlerinde, hislerde saklıdır.Çünkü, yeni doğan konuşma,sözelleştirme yetisinden yoksundur.Dolayısıyla, sözel bellek henüz oluşmamıştır. Bakım veren anne, kendi ruhsal kapasitesini kullanarak bebeğin ağlamalarına, bağırmasına, kasılmasına anlamlar verir. Ağlamaların ne anlama geldiğini bulmaya çalışır.Acıkma, gaz, sevilme ağlamalarını vb ayırt ederek bebeğin yaşadıklarına anlam verir. Annenin anlamlandırmaları da; bebeğin olgunlaşması ile birlikte dil yetisini edinmesini sağlar.
Bebek sanki annenin zihinsel ve ruhsal yapısını ödünç kullanıyor gibidir.Başına gelenlere anlam veren, anlam vererek düzenleyen bir anne sayesinde bebek düşünmeyi de öğrenir.
Gelişim dönemi , annenin yani bakım verenin ruhsal yapısıyla yakından ilişkilidir.Anne bebeğine bakım verirken bildiğinin en iyisini yapmaya çalışır.Bildiği ise çoğunlukla kendi bebekliğinde kendisine nasıl bakım verildiği, gereksinimlerinin nasıl karşılandığı, annenin annesinin nasıl anlam verdiğiyle şekillendirilmiştir.
Sadece çevre ya da anne belirleyici değildir.İnsan yavrusunun doğuştan getirdiği yaşama,gelişme kapasitesi, mizaç özellikleri de vardır.Her türlü çaresizliğe karşın,doğuştan belli bir donanımla dünyaya gelir.Bebeğin çaresizliği,medetsizliği yetişkinleri harekete geçirir.Tüm olanakların seferber edilmesini sağlar. Yetişkinde varolan koruma,sevme,yaşatma,bakma arzularını devreye sokar .Bebek kendine baktırtır,kendini besletir,sevdirtir. Çaresizlik yaşantısı için de bile bebek kapasitesini kullanarak çevreyi etkinleştirir.
Aile ve yaşanılan toplumsal,kültürel ,ekonomik koşullarda önemlidir.Bakım koşullarını,olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilir.
Kısaca,insan ; gelişme ,büyüme evresinde bir sistemin içine doğar.Sisteme katılır .Katıldığı sistemi etkiler ve etkilenir.Anneden başlayarak, baba ve etrafındaki insanlarla bağlar kurmaya başlar.Kurulan bağlar hayatta kalma ve bakımın sürekliliği anlamında güvence sağlar.İnsan ancak tutarlı,kararlı ve güvenilir ilişkilerin olduğu ortamda yetişebilir. Anne ve çevre ile kurulan bağlar, yaşamı devam ettirme güvenini verir. Bu noktada , henüz yetişmekte olan insan yavrusu ,kaybetme korkuları ile de tanışır.Kendisine bakım verenlerin kaybedilmesinden korkar.Kendisine bakanları bir yandan sever,bir yandan da nefret eder.Ve korkar.Kaybetme korkusu da evrenseldir.Kökenini bebeklik ve çocukluk dönemi yaşantılarından alır.Yaşam boyu etkinliği devam eder.Ancak ,kaybetme korkusunun şiddeti ,yoğunluğu önemlidir.Çok şiddetli yaşanması ,gelişim sürecinde takılma, tökezleme,travma da yaratabilir. Kabul edilebilir düzeyde yaşandığında ise iyi şeyleri korumaya da yarayabilir.
Bağımlılık ,ötekine muhtaçlık, öfke yaratır. İnsan daha baştan sevgi ve nefret duygusu ile tanışır. Her iki duygu arasında gider gelir .Zamanla istikrarlı ,güvenilir bakım ilişkileri olduğunda korkular azalır,nefret yumuşar ve sevgi baskın duygu haline gelir.
İnsan bir sistemin içine doğar dedik. Sistem denge ve uyum halinde olduğunda her şey yolundadır. Ancak sistemin dengesi sık sık bozulur. Sistemdeki değişiklikler,dengenin bozulması ve yeni denge durumları insanı da etkiler. Sistemi kaosa sokan unsurlar, gerilim yaratır. Dengenin bozulması ile ortaya çıkan gerilimle, nasıl baş edildiği önemlidir. Gerilimle kolay baş edilebiliyorsa insan yavrusu bunu çabuk öğrenip içselleştirebilir. Gerilim uzun sürdüğünde ise,bir takım sıkıntılara yol açabilir.
İnsan yavrusu gelişme döneminde elbette bazı zorlanmalarla da karşılaşır. Hayal kırıklıkları, acı verici deneyimlerle tanışır. Tanışmak zorundadır da. Hiçbir engellenme, zorluğun olmadığı durumda sağlıklı bir insan yetişemez.Dünyanın her istediğini vermeyebileceğini, dünyada başkalarının da olduğunu,isteklerinin bazen olmayabileceğini öğrenmek ve kabullenmek durumundadır. Hayal kırıklığını tanımalı,engellenmeye tahammül edebilmeyi öğrenmelidir.
Acı verebilen bir takım duygusal deneyimlerle de karşılaşmalıdır.Acı,öfke, nefret, sevgi… Duygularını tanıması, başkalarının duygularını kabul etmesi, kendi duygularını düzenleyebilmesi için gereklidir.Duygusal hayatın düzenlenmesini önceleri anne, çocuk için yapar.Sonra bu beceriyi anneyle bakım ilişkisi içinde çocuk kendine mal eder.
İnsan,yetersizliğin ,bağımlılığın yoğun yaşandığı bebeklik ve çocukluk yıllarında ,büyürken bir takım kararlar da alır.Yaşama, kendine ve başkalarına yönelik temel bir takım inançlar edinir.Dünyaya ilişkin;” dünya tehlikeli bir yer.Dünya güvenilir. Önceden tahmin edilebilir şeyler var. Ya da dünya güvenilmez,tekinsiz bir yer.”
Başkalarına yönelik olarak:” Başkalarına güvenilebilir.Başkalarının davranışları tahmin edilebilir. İnsanlar tutarlı davranabilirler. İnsanlar sevilebilir. Ya da sevilemez. Güvenilemez.”
Kendine yönelik olarak ta;” Ben , sevilebilir bir varlığım,ben başkaları için önemliyim. Değerliyim. Kendi duygularımı düzenleyebilirim.” Y a da olumsuz kutbuyla;” Ben kendime yetemem. Çaresizim, muhtacım.Kendi başıma yaşayamam, mutlaka birilerine dayanmalıyım.”
Ne var ki ilerleyen dönemlerde, aldığımız kararlar,edindiğimiz inançların çoğunu unuturuz. Aslında günlük dilde böyledir bu. Sadece bilincimizden uzaklaşır. Sürekli, yeni deneyimler geldikçe, yeni kararlar aldıkça, önceki inançlar ve kararlar aşağı doğru itilir. Bilincimizin dışını Buzdağının, denizin altında kalan kısmına da benzetebiliriz.En eski ,en temel deneyimler ve inançlar buzdağının en altındadır. Ancak, yeni kararlar ve inançlar öncekilerden de bağımsız değildir. Her yeni deneyim,her yeni bilgi ve karar, hep en eski olanın izlerini taşır.Yeni bilgiler öncekilerin ışığıyla şekillenir.Önceki inanç ve kararlarla uyumludur.Öncekilerle çelişenler dışlanır.Aslında şöyle de diyebiliriz. En eski deneyimlerden elde edilen inançlar,kararlar yaşamı nasıl gördüğümüzü belirler.Başlangıçta çevreyi,dünyayı güvenilmez ,tehlikeli bir yer olarak anlamlandırdıysak ya da bize bakanlar bu şekilde görüp anlamlandırdıysa yetişkinlikte, biz bu görüşü devam ettiriyor olabiliriz. Bebeklik ve çocukluk döneminde anne aile vb ile güvenli ilişkiler ,bağlar kuramadıysak maalesef sonraki yaşamda da, artıp azalsa da o şekilde görmeye devam ederiz.İlk dönemlerde kendimize ilişkin” bakılmaya,sevilmeye layıkım,ben sevilebilir,kabul edilen biriyim”, inancını edindiysek sonraki dönemde kendimize ilişkin öz değerlilik devam edecektir.
İlk dönemlerdeki inançlar ve kararlar yetişkinlikte de olduğu gibi kalmaz elbette. Sürekli değişime uğrar.Yeni, zorlu yaşam dönemlerinde önceki inançlar sınanmadan geçer. Sınanmaların sonucunda bazen olumsuz inançlar daha da pekişebilir.Artabilir.Çocukluk döneminde edinilen olumlu inançların sağlamlığı,dayanıklılığı çok önemli hale gelir. Ağır stres koşullarında, sorumluluğun arttığı durumlarda olumlu olan bazı temel inançlar yıkılabilir de.
Sözünü ettiğimiz erken dönem yaşam izleri,inançlar hep aynı kalmaz dedik. Değişime ,dönüşüme uğrar.Özellikle ergenlik döneminde zihinsel kapasitenin artması ile o güne kadar olan bilgiler,deneyimler,kararlar gözden geçirilir.Ergenlik döneminde zihinsel işlevlerin artması ile kendilik, çevre,dünya, aile,toplum,kültür sorgulanır. Ergenlik dönemi de, bebeklik ve çocukluk dönemi kadar zorludur.Bebeklik fiziksel olarak dünyaya geliş dersek, ergenlik te; kişilik olarak dünyaya geliştir.Başlangıçta yaşanan olumlu inanç ve kararlar ergenin işine yarayabilir.Tersi de olabilir. Önceki kırılganlıklar devam edebilir. Ergenlik; önceki karar ve inançların gözden geçirildiği en önemli kavşaktır.Yeni gelişkin zihinsel ve ruhsal kapasite ile, işlevsel olan ,olmayan, gerçekçi ya da gerçekçi olmayanlar ele alınır. Bir çeşit güncelleme çalışması denebilir.Oldukça çalkantılı bir süreç yaşanır..
Yetişkinliğe ulaşıldığında artık temel inançlar yerleşmiştir. Nasıl yaşanacağına ilişkin kararlar alınmıştır. Dünyadan, başkalarından ve kendinden nelerin beklendiği netleşmiş gibidir.
Yaşam yolculuğunun yetişkinlik evresinde artık ,yaşama ,başkalarına, kendine yönelik temel başa çıkış kalıpları vardır insanın. Değişik ve zorlu durumlarla baş edebilmesini sağlayan, önemli düşünüş ,başa çıkış tarzları.O güne değin yaşanılanlardan alınan dersler, zamanında alınmış ama unutulmuş kararlar, yaşama ,kendine, başkalarına dair inançlar, beklentilerden oluşmuş hayatta kalma stratejileridir.
V. Satir , bu noktada 4 önemli olumsuz içerikli başa çıkış tarzından söz eder.Aslında bunlar; dört temel iletişim ve etkileşim tarzıdır da. Söz konusu başa çıkışların evrensel nitelikte olduğundan söz eder.
“Suçlayıcı(blamer), alttan alıcı(placater), dağınık ya da alakasız(irrelevant), süper mantıklı da denebilecek hesaplayıcı tarzda başa çıkış(super reasonable).”V.Satir
Başvurulduğunda ne kişinin kendini, ne de başkalarını mutlu etmez.Yaşama dair umudu,yaşam sevincini, yaşam enerjisini artırmaz. Aksine, hem kişinin öz değerliliğini, hem de başkalarının öz değerini sürekli düşürür.Yakınlaştırmaz. Uzaklaştırır. Yaratmaya değil tüketmeye hizmet eder.Geçici çözümler sunar.İşlevsel olmayan başa çıkış stratejileri sıklıkla kullanıldığında yeni sorunları da gündeme getirir. Ancak işlevsel olmasa da kullanılmaya devam edilir. En tanıdık olandır. Bilinen ve içinde yaşanmış olandır. İnsana o kadar işe yarar görünür ki, kolay kolay vazgeçilmez.Alışılmış olanın rahatlığı vardır.Bilinmeyen ise korku yaratır.
Taki bedeller çok fazla ağırlaşıncaya kadar. Bireysel anlamda; olumsuz başa çıkışlar çok kullanıldığında kişinin kendine güveni, önemlilik,değerlilik hisleri kaybolmaya başlar.Strese daha çok maruz kalır. Başkalarından uzaklaşılır.Eş ve çocuklarla ilişkiler bozulmaya başlar. Özellikle çift ilişkileri olumsuz başa çıkıştan çok etkilenir.Boşanmalar ,kavgalar gündeme gelir.Psikolojik bozukluklar ortaya çıkar. En sıklıkla görülen; depresyon ve kaygı bozukluklarıdır.
İş ilişkileri de bozulmaya başlar. Sürekli suçlayan biri iş ortamında ekip çalışmasına uyum gösteremez. Sorumluluk almakta zorlanır. İşine kendini veremez. Özellikle insanlarla çalışan meslek gruplarında sıkıntılar çok fazla olur. Başkalarını memnun etmeye odaklanmış biri işyerinde kendini geri plana atar. Başkalarının onayı olmadığında yıkılır.
Olumsuz hayatta kalma stratejilerinin sık kullanılması fiziksel sağlığı da kötü yönde etkiler.Suçlayıcı başa çıkışta, beden gerginleşir.Omuz ve boyun kasılır.Tansiyon yükselir.”Sırtına ateşler atar”
Her şeyi alttan alarak baş eden birinin sindirim sistemi ,her şey “ içe atıldığı” için bir süre sonra alarm vermeye başlar.
Olumsuz başa çıkışlar, bebeklik , çocukluk ve ergenlik döneminde edinilmiştir.O dönemin yetersizliği,çaresizliği ,kısıtlılığı içinde benimsenmiştir. Geçmiş dönem için bir süre işe yaramış olabilir.Ancak, yetişkinlikte de hala kullanılması sıkıntı yaratır. Zorda kalındığında en eski olanlara başvurulur.Eski başa çıkışlar geçmiş ve şimdiyi buluşturur.İster suçlayıcı,ister alttan alıcı, ilgisiz (alakasız) ya da duyguları reddeden aşırı mantıklı başa çıkış olsun, hepsinde feda edilen kişinin öz benliğidir.Öz benlikten vazgeçilmiştir.Olumsuz başa çıkışlar,adeta otomatiktir.Öz değer ,özgüven azaldığında kendiliğinden ortaya çıkar.
V.Satir’ in tanımladığı beşinci başa çıkış ise yetişkinliğe özgüdür. Satir buna ‘dengeli başa çıkış ‘ (leveler)der. Kişinin ,kendinin ,başkalarının ve durumun farkında olduğu, özün feda edilmediği başa çıkış.Kişinin kendine,dünyaya,başkalarına güvendiği,eşit değer verdiği başa çıkışta özlenen dengeye ulaşılır.Kısıtlılık yerine seçenekler vardır.
Olumlu ve dengeli başa çıkış potansiyeli herkeste vardır. Dengeli başa çıkış öğrenilebilir.Çocukluk ve ergenlikteki anlamlandırmalardan farklı anlamlara ulaşılabilir.Çocukluk döneminde edinilenlerin pek çoğu kısıtlayıcıdır.Dolayısıyla geçmişte edinilmiş inançların,kabullenilmiş kuralların,anlamlandırmaların güncellenmesi gerekir.İşlevsel olan ve olmayanların,işe yarayan ve kısıtlayanların gözden geçirilmesi gerekir. İnsan bu sayede kendini özgürleştirebilir.Geçmişin ele alınması ,bugünün farklı yaşanmasını sağlar. Psikoterapilerdeki çocukluk dönemi yaşantılarının önemi,bugünde de tekrarlanıyor olmasındandır.Bugündeki değişim, geçmişin de farklı anlamlandırılmasını sağlar. Geçmişteki acılar, bugünde iyileşir.Geçmiş dönemin ele alınması,hatırlanması ve bu günde dönüştürülmesi ,kişide süreklilik hissini sağlar. Geçmişi ve bugünü olan kişinin yarını da olur.
PSİKOLOG/PSİKOTERAPİST
Meryem Gül EREN
Yararlanılan Kaynaklar: “Satir Dönüşümsel ve Sistemik Terapi “ ( S.Usluer Erenel tarafından derlenip uyarlanmış ders notları)
“İnsan Yaratmak” Virginia Satir. Beyaz Yayınları (Çeviren:Selim Yeniçeri)


Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Çocukluğun Mirası ; Hayatta Kalma Stratejileri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Meryem Gül EREN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Meryem Gül EREN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Meryem Gül EREN Fotoğraf
Psk.Meryem Gül EREN
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi39 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Meryem Gül EREN'in Makaleleri
► Genç Kalma İsteği (Yaşlanma Korkusu) Psikolojisi Psk.Yasemin UÇAL SALİHOĞLU
► Hayatta Başarıya Ulaşmak Psk.Adem OCAK
► Hayatta Başarılı Olmanın Altın Kuralları Psk.Ayşe Esma VATANSEVER
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Çocukluğun Mirası ; Hayatta Kalma Stratejileri' başlığıyla benzeşen toplam 19 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:46
Top