Anne-Baba ve Çocuk İlişkisinin Kişilik Gelişimi Üzerindeki Etkileri
Kişilik hayatın ilk yıllarında şekillenmeye başlamaktadır. Özellikle yaşamın ilk altı yılı kişiliğin oluşumunda en kritik dönemdir. Bebeklik ve çocukluktaki yaşantılar, anne-baba tutumları ve uyaranlar kişiliğin şekillenmesinde ve sınırların oluşmasında temel kriterlerdir. Bu yaşantıların farklı olması her bireyin kişiliğinin kendine özgü olmasına neden olmaktadır. Davranış bilimlerine göre, bu yıllarda belirginleşen kişilik, kişinin ilerideki davranış kalıplarını, değerlerini, ilgilerini ve onu diğerlerinden ayıran temel özellikleri temsil etmektedir (Albayrak, 1997).
Hamarta (2002), çocuğun kişilik gelişiminde ilk yıllarda annesi ile (veya bakımını üstlenen kişi ile) kurmuş olduğu yakın ilişkilerin hayatının her alanında etkili olduğunu belirtmiştir.
Anne ile doğum sonrası ilk temasla başlayan bağlanma süreci; bireyin tüm yaşamı boyunca, romantik, iş yaşamı ya da akademik/eğitimsel yaşamını etkiler ve biçimlendirir. Bir açıdan bakıldığında, ilişkisel yani iki birey arasındaki bir ilişki türü olarak değerlendirebileceğimiz bağlanma sürecini bireyin farklı yaşam alanlarını belirgin biçimlerde etkileyen bir kişilik özelliği olarak görmek daha doğru olacaktır. Bu noktada, annenin rolü, bireyin kendisi ile nesnel dış dünya arasında kurduğu ilişkide bir köprü olmaktır, bir anlamda anne araçsal ama son derece önemli bir işlev görerek bebeğin kendisine ve dış dünyaya ilişkin algılarının/tutumlarının olumlu ya da olumsuz olmasına yön vermektir.(Solmuş, 2008)
Bebekler, henüz düşünüp kendilerini koruma yeteneğine sahip olmadıklarından, anne-babalarıyla, sağlıklı ve aslen oldukça gerekli olan bir bağlılık ilişkisi içinde tek bir vücut gibi hareket ederler. Normal sağlıklı bir çocuk-anne ilişkisinde, sevgi, koruma ve bakım anne baba tarafından sağlanır. Buna ilk bağlılık adını verebiliriz.
Küçük çocuklar, anne babalarının her zaman yanlarında olacağına, devamlılıklarına inanıp güvenmek ihtiyacındadırlar. Ancak buna inanmaları halinde, onların yokluğunda, almış oldukları sevgiye ait güzel anılarla kendilerini avutup, tekrar o güzelliklere sahip olacaklarını düşünebilirler. Güvenleri yıkılırsa, anne babanın yokluğunda güzel anıları hatırlayıp, kendilerini ayakta tutma yetenekleri de ortadan kalkar. Yetişkinlikte bu durum, eşleri gözlerinin önünde olmadığı zaman onlara güvenmemeleri ile kendini gösterir (Schaffer, B. 2010).
"Beşikten mezara devam eden" bir süreç olarak bağlanmanın her insanın özünü oluşturduğu ve bu özün de temelde kabul ya da reddedilme ikilemini taşıdığı söylenebilir. Her davranışımız, içinde yaşadığımız dünya ve farklı sosyal gereksinimlere sahip olan bireyler olarak kabul edilmek / reddedilmek arasında bir noktada yer alır. İstenmek, değer verilmek, bakılmak, fark edilmek, aranmak, ya da hatırlanmak kabul edilmeyi gösterirken; umursanmamak, önemsenmemek, görüşmemek, yüzü çevrilmek, cevap verilmemek, ya da unutulmak gibi davranışlar da bir gerçekliği olsun ya da olmasın kabul edilmemeyi / reddedilmeyi ifade eder. (Solmuş, 2008)
Bağlanma Kuramı, insanların kendileri için önemli olan başkalarıyla güçlü duygusal bağlar kurma eğiliminin nedenlerini açıklayan bir yaklaşımdır. Duygusal bağ kurma eğilimi ve gereksinimi, yeni doğanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli ve gelişimsel açıdan işlevsel olan bağlanma sistemini ifade eder. Bağlanma sistemi, yeni doğanların onlara bakan kişiye / kişilere fiziksel yakınlığını güçlü tutarak hem çocukların çevreden gelecek tehlikelerden korunmasına yardım eder, hem de onlara çevreyi keşfetmeleri için gerekli koşulları sağlar. Bowlby'ye göre, bakıcı ile çocuk arasındaki yakınlık, çocuğun çevresini keşfetmede kullanabileceği "güvenli bir temel" ve tehlike anında korunabileceği "sağlam bir sığınak " işlevi görür. Bakıcının ulaşılabilirliği tehdit edildiği anda, bağlanma sistemi otomatik olarak etkinleşir. Bu durumda, bakıcının çocuğa göstereceği tepkilerin kalitesine bağlı olarak etkinleşen bağlanma sistemi , ya bakıcı ile temasın yeniden kurulmasını ve ilişkinin onarılmasını kolaylaştırır ya da sonuçta çocukta kaygı ve huzursuzluk yaratacak olan ayrılığı protesto edici tepkiler ortaya çıkar. (Sümer ve Güngör, 1990). Bakıcının, çocuğun gereksinimlerine duyarlı olup olmaması, çocuğun kendisini özen gösterilmeye ve sevilmeye değer görebilmesi ile diğer insanları gereksinimlerine doyum sağlayan ve özen gösterici olarak algılaması sürecinde önemli bir süreci ifade eder. (Solmuş, 2008)
Bağlanma Kuramı'na göre anne ile bebek (birey) arasındaki bağlanma süreci dört aşamada gerçekleşir. (Bowlby, 1969):
a.Doğum - 2 Ay :
Bebek bu evrede anneyi kokusundan ve sesinden tanır. Bir yabancıyla başbaşa kaldığında alarm tepkileri vermez. Bu dönemde, yakınlığı kurmaya yönelik belirgin bir hedef yoktur. Bu dönemde bebekte çevresindekilerle/bakıcılarla (anne, teyze ya da ücretli bakıcılar gibi) yakınlığı arttırma çabaları görülür.
b. 2 - 7 Ay :
Bu evrede bebek, herkesin ilgisini çekmekten hoşlanır ve ebeveynlerinden ayrıldığında stres belirtileri göstermez. Bu evre, bebeğin çevresindekilere yönelik bir güven duygusunu geliştirmeye başladığı evredir. Bebek, davranışlarının diğer insanları etkilediğini ve gereksinimlerinin bu insanlar tarafından tatmin edileceğini algılamaya başlar. Bununla birlikte kendisine en yakın algıladığı ve ona doyum sağlatan bakıcı (anne) önemli bir rol oynamaya başlar.
c. 7 - 24 Ay :
Bu dönemde bebekte, ayrılık ve yabancı kaygısı görülür. Bakıcı (anne), çevreyi keşfetme sürecinde güvenli br temel rolü oynamaya başlar.
d.24 Ay- :
Bebek ayrılık yaşantısını bu evrede kavrar. Bu dönemle birlikte ayrılıklar tolere edilmeye başlanır. Bebek düşünsel gelişiminin de etkisiyle ayrılma - bir araya gelme nedenlerini kavramaya başlar. Artık "diğerinin" gereksinimleri de göz önüne alınır. Her ayrılık durumunda anne ile bebek arasndaki karşılıklı yakınlığı ve bağlanmışlığı gösteren davranışlar görülür (el sallama ya da güle güle öpücüğü gibi).
Ainsworth, Blehar, Waters ve Wall (1978), Bowlby'nin bağlanma yaklaşımını geliştirmişler ve bebek ile bakıcı arasındaki bağlanma süreciyle ilgili olarak üç farklı bağlanma stili tanımlamışlardır. Onlara göre; bu stiller, bakıcının, bebeğin kendisine gereksinim duyduğu anda yanında olması ve doyum sağlamasıyla ilişkilidir. (Carraza ve Kilmann, 2000; Farrugia ve Hohaus, 1998)
Hazan ve Shaver (1987), Ainsworth ve arkadalarının (1978) bebeklik dönemi bağlanma süreciyle ilgili olarak ortaya koymuş olduğu üç kategorilik sistemi yetişkinlik dönemindeki romantik aşkı inceleyebilmek amacıyla geliştirmişlerdir; bu dönemdeki romantik ilişkilerin nasıl biçimlendirildiğinin, sürdürüldüğünün, ve sona erdirildiğinin bebeklik dönemindeki bağlanma süreciyle ilintili olan temel ilkeler çerçevesinde anlaşılabileceğini öne sürmüşlerdir. Ainsworth ve arkadaşlarının geliştirmiş olduğu üçlü bağlanma sistemini romantik ilişkilere de uyarlamışlar ve buna paralel olarak da üç tür bağlanma stili tanımlamışlardır: Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, insanlarla yakın ilişkiler kurmaktan ve onlara bağlı olmaktan dolayı kendilerini rahat hissederler. Kaçınan bağlanma stiline sahip bireyler, insanlara yakın ve bağlı olmaktan dolayı huzursuzluk duyarken, kaygılı/kararsız stile sahip yetişkinler ise, insanlarla yakın ilişkiler kurmak için yoğun bir istek duymakla birlikte onlar tarafından terk edilme ve reddedilme duygusu yaşarlar.
Hamarta (2002), çocuğun kişilik gelişiminde ilk yıllarda annesi ile (veya bakımını üstlenen kişi ile) kurmuş olduğu yakın ilişkilerin hayatının her alanında etkili olduğunu belirtmiştir.
Anne ile doğum sonrası ilk temasla başlayan bağlanma süreci; bireyin tüm yaşamı boyunca, romantik, iş yaşamı ya da akademik/eğitimsel yaşamını etkiler ve biçimlendirir. Bir açıdan bakıldığında, ilişkisel yani iki birey arasındaki bir ilişki türü olarak değerlendirebileceğimiz bağlanma sürecini bireyin farklı yaşam alanlarını belirgin biçimlerde etkileyen bir kişilik özelliği olarak görmek daha doğru olacaktır. Bu noktada, annenin rolü, bireyin kendisi ile nesnel dış dünya arasında kurduğu ilişkide bir köprü olmaktır, bir anlamda anne araçsal ama son derece önemli bir işlev görerek bebeğin kendisine ve dış dünyaya ilişkin algılarının/tutumlarının olumlu ya da olumsuz olmasına yön vermektir.(Solmuş, 2008)
Bebekler, henüz düşünüp kendilerini koruma yeteneğine sahip olmadıklarından, anne-babalarıyla, sağlıklı ve aslen oldukça gerekli olan bir bağlılık ilişkisi içinde tek bir vücut gibi hareket ederler. Normal sağlıklı bir çocuk-anne ilişkisinde, sevgi, koruma ve bakım anne baba tarafından sağlanır. Buna ilk bağlılık adını verebiliriz.
Küçük çocuklar, anne babalarının her zaman yanlarında olacağına, devamlılıklarına inanıp güvenmek ihtiyacındadırlar. Ancak buna inanmaları halinde, onların yokluğunda, almış oldukları sevgiye ait güzel anılarla kendilerini avutup, tekrar o güzelliklere sahip olacaklarını düşünebilirler. Güvenleri yıkılırsa, anne babanın yokluğunda güzel anıları hatırlayıp, kendilerini ayakta tutma yetenekleri de ortadan kalkar. Yetişkinlikte bu durum, eşleri gözlerinin önünde olmadığı zaman onlara güvenmemeleri ile kendini gösterir (Schaffer, B. 2010).
"Beşikten mezara devam eden" bir süreç olarak bağlanmanın her insanın özünü oluşturduğu ve bu özün de temelde kabul ya da reddedilme ikilemini taşıdığı söylenebilir. Her davranışımız, içinde yaşadığımız dünya ve farklı sosyal gereksinimlere sahip olan bireyler olarak kabul edilmek / reddedilmek arasında bir noktada yer alır. İstenmek, değer verilmek, bakılmak, fark edilmek, aranmak, ya da hatırlanmak kabul edilmeyi gösterirken; umursanmamak, önemsenmemek, görüşmemek, yüzü çevrilmek, cevap verilmemek, ya da unutulmak gibi davranışlar da bir gerçekliği olsun ya da olmasın kabul edilmemeyi / reddedilmeyi ifade eder. (Solmuş, 2008)
Bağlanma Kuramı, insanların kendileri için önemli olan başkalarıyla güçlü duygusal bağlar kurma eğiliminin nedenlerini açıklayan bir yaklaşımdır. Duygusal bağ kurma eğilimi ve gereksinimi, yeni doğanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli ve gelişimsel açıdan işlevsel olan bağlanma sistemini ifade eder. Bağlanma sistemi, yeni doğanların onlara bakan kişiye / kişilere fiziksel yakınlığını güçlü tutarak hem çocukların çevreden gelecek tehlikelerden korunmasına yardım eder, hem de onlara çevreyi keşfetmeleri için gerekli koşulları sağlar. Bowlby'ye göre, bakıcı ile çocuk arasındaki yakınlık, çocuğun çevresini keşfetmede kullanabileceği "güvenli bir temel" ve tehlike anında korunabileceği "sağlam bir sığınak " işlevi görür. Bakıcının ulaşılabilirliği tehdit edildiği anda, bağlanma sistemi otomatik olarak etkinleşir. Bu durumda, bakıcının çocuğa göstereceği tepkilerin kalitesine bağlı olarak etkinleşen bağlanma sistemi , ya bakıcı ile temasın yeniden kurulmasını ve ilişkinin onarılmasını kolaylaştırır ya da sonuçta çocukta kaygı ve huzursuzluk yaratacak olan ayrılığı protesto edici tepkiler ortaya çıkar. (Sümer ve Güngör, 1990). Bakıcının, çocuğun gereksinimlerine duyarlı olup olmaması, çocuğun kendisini özen gösterilmeye ve sevilmeye değer görebilmesi ile diğer insanları gereksinimlerine doyum sağlayan ve özen gösterici olarak algılaması sürecinde önemli bir süreci ifade eder. (Solmuş, 2008)
Bağlanma Kuramı'na göre anne ile bebek (birey) arasındaki bağlanma süreci dört aşamada gerçekleşir. (Bowlby, 1969):
a.Doğum - 2 Ay :
Bebek bu evrede anneyi kokusundan ve sesinden tanır. Bir yabancıyla başbaşa kaldığında alarm tepkileri vermez. Bu dönemde, yakınlığı kurmaya yönelik belirgin bir hedef yoktur. Bu dönemde bebekte çevresindekilerle/bakıcılarla (anne, teyze ya da ücretli bakıcılar gibi) yakınlığı arttırma çabaları görülür.
b. 2 - 7 Ay :
Bu evrede bebek, herkesin ilgisini çekmekten hoşlanır ve ebeveynlerinden ayrıldığında stres belirtileri göstermez. Bu evre, bebeğin çevresindekilere yönelik bir güven duygusunu geliştirmeye başladığı evredir. Bebek, davranışlarının diğer insanları etkilediğini ve gereksinimlerinin bu insanlar tarafından tatmin edileceğini algılamaya başlar. Bununla birlikte kendisine en yakın algıladığı ve ona doyum sağlatan bakıcı (anne) önemli bir rol oynamaya başlar.
c. 7 - 24 Ay :
Bu dönemde bebekte, ayrılık ve yabancı kaygısı görülür. Bakıcı (anne), çevreyi keşfetme sürecinde güvenli br temel rolü oynamaya başlar.
d.24 Ay- :
Bebek ayrılık yaşantısını bu evrede kavrar. Bu dönemle birlikte ayrılıklar tolere edilmeye başlanır. Bebek düşünsel gelişiminin de etkisiyle ayrılma - bir araya gelme nedenlerini kavramaya başlar. Artık "diğerinin" gereksinimleri de göz önüne alınır. Her ayrılık durumunda anne ile bebek arasndaki karşılıklı yakınlığı ve bağlanmışlığı gösteren davranışlar görülür (el sallama ya da güle güle öpücüğü gibi).
Ainsworth, Blehar, Waters ve Wall (1978), Bowlby'nin bağlanma yaklaşımını geliştirmişler ve bebek ile bakıcı arasındaki bağlanma süreciyle ilgili olarak üç farklı bağlanma stili tanımlamışlardır. Onlara göre; bu stiller, bakıcının, bebeğin kendisine gereksinim duyduğu anda yanında olması ve doyum sağlamasıyla ilişkilidir. (Carraza ve Kilmann, 2000; Farrugia ve Hohaus, 1998)
Hazan ve Shaver (1987), Ainsworth ve arkadalarının (1978) bebeklik dönemi bağlanma süreciyle ilgili olarak ortaya koymuş olduğu üç kategorilik sistemi yetişkinlik dönemindeki romantik aşkı inceleyebilmek amacıyla geliştirmişlerdir; bu dönemdeki romantik ilişkilerin nasıl biçimlendirildiğinin, sürdürüldüğünün, ve sona erdirildiğinin bebeklik dönemindeki bağlanma süreciyle ilintili olan temel ilkeler çerçevesinde anlaşılabileceğini öne sürmüşlerdir. Ainsworth ve arkadaşlarının geliştirmiş olduğu üçlü bağlanma sistemini romantik ilişkilere de uyarlamışlar ve buna paralel olarak da üç tür bağlanma stili tanımlamışlardır: Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, insanlarla yakın ilişkiler kurmaktan ve onlara bağlı olmaktan dolayı kendilerini rahat hissederler. Kaçınan bağlanma stiline sahip bireyler, insanlara yakın ve bağlı olmaktan dolayı huzursuzluk duyarken, kaygılı/kararsız stile sahip yetişkinler ise, insanlarla yakın ilişkiler kurmak için yoğun bir istek duymakla birlikte onlar tarafından terk edilme ve reddedilme duygusu yaşarlar.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Anne-Baba ve Çocuk İlişkisinin Kişilik Gelişimi Üzerindeki Etkileri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Merve ÖZEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Merve ÖZEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.