2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu
MAKALE #18191 © Yazan Uzm.Psk.Eylem ESEN | Yayın Nisan 2017 | 3,981 Okuyucu
Hayatın belirsizliği karşısında hepimiz bir parça kaygılanırız. Ödenecek faturalar, girilecek sınavlar, çıkılacak yollar, atılacak adımlar.. Geleceğin belirsizliği başımıza gelecek ihtimalleri kestirebilmek için ekstra bir çabaya girmemize sebep olur çoğu zaman. Bazen saatlerce başımıza gelebilecek olası senaryoları düşünürüz. İstediğimiz sonucu elde etmek için gerekli olan stratejiyi belirleriz.

Ancak tüm bunları yaparken katlandığımız bir parça kaygı vardır ve bu düzeyde hissettiğimiz kaygı onu hiç hissetmediğimiz bir senaryodan farklı olarak motivasyonumuzu yükseltip, kendimiz için en uygun olanı, en iyi performansla yapmamıza katkı sağlayacaktır. Yani örneğin sınavdan geçmek gibi kaygısı olmayan birine göre bunu kendine dert etmiş biri daha çok çalışacak, çalışmak için gerekirse diğer ihtiyaçlarını –uyku, dinlenme, müzik dinleme vs- bile erteleyecek kadar motive olacaktır. O halde sahip olduğumuz enerjiyi arttıran ve sınırlı kaynakları daha etkin kullanmamızı sağlayan bir araç olarak değerlendirildiğinde kaygı oldukça işlevsel bir duygudur.

Ancak kaygının işlevsel olmasından sadece belli sınırlar dahilinde bahsedilebilir. Kaygı bu sınırları aştığında ve doğru şekilde baş edilmediğinde kontrolü ele geçirir ve bırakın hareketlerimizdeki motivasyonunu arttırmayı bizi ‘’hareket edemeyecek’’ ya da ‘’panikle durmaksızın hareket eden’’ bir noktaya taşır. Elimiz ayağımıza dolanır, ne yapacağımızı bilemeyiz ve etrafımızdaki insanlardan bizi rahatlatmasını bekleriz. Örneğin sevdiğimiz insanların nerde olduklarını merak ettiğimizde arar dururuz, iyi olup olmadıklarına dair endişelerimiz arttığında durmaksızın sorarız. Hızla kaygımızı giderecek şeyler yapmaya çalışır ancak bunların kısa süreli etkisinin geçmesiyle birlikte yine –belki benzer belki başka bir sebeple- kaygılanmaya devam ederiz. Bazen de bırakın hızla hareket etmeyi, hareket edemez duruma geliriz. Olası kötü sonuçlardan birini aklımıza getirir ve sanki o şey gerçekten olmuşçasına davranır, adeta ‘donakalırız’. Bunlar ‘elim ayağım boşaldı, dizlerimin bağı çözüldü’ gibi cümlelerle ifade ettiğimiz durumlardır.

Elbette kaygımızı tetikleyecek bir durum olduğunda, gerçek bir tehlike anında ’’savaş, kaç ya da donakal’’ tepkilerinden birini vermemiz çok doğaldır. Hatta hayatta kalmamız çoğu zaman bu tepkiler arasından duruma en uygun olanı seçmemize bağlı olur. Ancak kaygı bozukluğu dediğimizde kastettiğimiz şey; ortada gerçek bir tehlike olmamasına rağmen ya da varsa bile tehlikenin kendisinin yaratacağı kaygının çok daha üstünde kaygı hissetmek demektir. Yani kaygının yaşanan olaydan bağımsız ya da orantısız hissedilmesi bize kaygı sensörlerimizin bozulduğu ve tekrar düzenlenmesi gerektiğini anlatır.

Kaygı bozukluklarının toplumumuzda görülme oranı oldukça yüksektir. Aslında günlük yaşamda evhamlı, pinpirikli olmak, birinin üstüne çok düşmek, bir konuda çok hassas olmak, bir şeyi kafaya çok takmak derken sık sık kaygı bozukluklarından bahsediyor oluruz. Kimi zaman bizi bunaltan, sıkan, gece uyutmayan, ağrılar ve korkularla dolu bir dünyada yaşamaya mahkum eden bu duygunun farkında varmak ve çözüm için bir girişimde bulunmak hayat kalitemizi daha önce hiç olmadığı kadar arttırabilir. Keza kaygı bizim kontrolümüzden çıkıp bizi kontrol etmeye başladıkça hem içsel dünyamız hem de sosyal çevremizle kurduğumuz ilişkilerimiz bundan nasibini alır.

Sürekli kaygılı olmanın yarattığı huzursuzluk, bir şeylerin olası sonuçları arasından sadece en kötülere odaklanmak, henüz kötü bir şey olmadıysa bile olmuşçasına endişelenmek, hatta çoğu zaman kötü bir şey olmasından duyulan endişenin kötü bir şeyin olması halinde duyulacak endişeden büyük olması..

İşte karşınızda kaygı (anksiyete) bozukluğu..

KAYGI BOZUKLUĞUNUN NEDENİ NEDİR?

Kaygının ortaya çıkışını psikolojik ve biyolojik olarak iki ana alanda açıklayabiliriz.

1. Psikolojik Varsayımlar

-Psikanalitik kurama göre kaygı; insanın zihinsel süreçleri işletmesini sağlayan 3 temel yapı (id, ego ve süperego) arasındaki çatışmadan kaynaklanır. Şimdi bu temel üç yapıya daha yakından göz atarak kaygının nasıl ortaya çıktığını anlamaya çalışalım.

‘İd’; açlık, susuzluk, cinsellik gibi ihtiyaçlarımızı karşılamaya yönelik çalışan bencil ve ilkel tarafımızdır. Amacı temel ihtiyaçlarımızı başka hiçbir şeyi gözetmeksizin karşılayabilmek ve doyuma ulaşarak haz alabilmektir. Ancak yaşadığımız ahlaki ve toplumsal yapıda kontrolü id’e devrederek yaşamamız pek mümkün değildir. İşte tam bu noktada davranışlarımızı toplumsal doğrulara ve vicdani kurallara yönlendirmek üzere ‘süperego’ dediğimiz mekanizma ortaya çıkar. İd ne kadar ilkel ve bencilse, süperego da o kadar ahlaki ve toplumsaldır. Birbirine tezat baskılar kuran bu iki yapının arasında dengeyi sağlamaya çalışan ‘ego’ denen ve en yalın anlamıyla ‘ben’ anlamına gelen bir mekanizma bulunur. Ego; gerçekçi, analitik ve mantıklı tarafımızdır. İd ve süperegonun isteklerini bir yandan ihtiyaçlarımızı bir yandan da toplumsal normları gözeterek dengelemeye çalışır.

Normal şartlar altında ego yani benlik id ve süperegonun baskılarını bir potada eriterek yapmak istediklerimizi yapabileceklerimiz çerçevesinde şekillendirir. Örneğin tatile ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz bir noktada bir yandan da çok çalışmanız gerektiğini düşünün. Bir şekilde bu iki parametreyi dengeleyip ya tatili bir süre erteler ve çalışmaya devam edersiniz ya da işlerinize ara verip dinlenmenin daha doğru olacağına kanaat getirir ve kısa bir moladan sonra daha yüksek bir performansla çalışmanın mümkün olduğunu düşünebilirsiniz. Yani bir şekilde benlik ya bireysel ihtiyacınızdan ya da toplumsal beklentilerden yana tercihini yapıp id ve süperego arasındaki çatışmayı çözmenizi sağlar. Ancak ya karar veremezseniz? Yani hem tatile çıkamayıp hem de işe odaklanamaz ya da tatile çıkmanıza rağmen arkada bıraktığınız işleri yetiştiremeyeceğinizi düşünmeye devam ederseniz? İşte böyle zamanlarda yani çatışma çözülmediğinde benlik bunu bilinçdışında bir tehlike olarak algılar ve bu bilinç düzeyine kaygı olarak yansır.

Kaygı hayatımızın çok doğal bir parçasıdır ve çoğu zaman yararlı düzeyde ortaya çıkar. Hatta kaygının ihtiyaçlarımızı toplumsal baskılara rağmen bir süre sonra doyurmamıza ya da ilkel ve bencil tarafımıza rağmen toplumsal normları göz önünde bulundurup antisosyal davranışlarda bulunmamıza engel olduğu bile söylenebilir. Çoğu zaman benlik tarafından bastırılır. Ancak bastırılamadığında ego çeşitli ‘savunma mekanizmaları’na başvurur. Burada egonun hangi savunma mekanizmasını kullandığına bağlı olarak anksiyete bozukluğunun klinik tablosu gelişir.

-Davranışçı kurama göre kaygı; öğrenilmiş bir şeydir. Dış dünyadan gelen uyarıcılara bağlı olarak vermeyi öğrendiğimiz duygusal ve zihinsel bir tepki olarak ortaya çıkar. Bu öğrenme sosyal ortamlarda rol modeller üzerinden gerçekleşir. Örneğin annemizin kardeşimiz eve geç geldiğinde ya da babamız telefona cevap vermediğinde kaygılandığına yeterince şahit olursak, bu ve benzeri durumlarda kaygılanmamız gerektiğini öğrenebiliriz.

-Bilişsel kurama göre kaygı; yaşanan olayın kendisiyle değil, bireyin olaya yüklediği anlamla ilişkilidir. Örneğin asansörle 20. Kata çıktığınızı düşünün. Yerden yükselmeye bağlı vücudumuzun verdiği kalp atışında hızlanma, soluk alışverişimizde düzensizleşme gibi tepkileri eğer heyecanlandığımıza yorarsak muhtemelen keyifli bir yolculuk geçirmeye devam ederiz, ancak bu tepkileri korktuğumuza ve bir şeylerin ters gittiğine dair ipucu gibi değerlendirirsek kaygılanmak kaçınılmaz bir hal alır.

2. Biyolojik Varsayımlar

Kaygı ortaya çıktığında otonom sinir sisteminde sempatik etkinliğin arttığı yani vücudumuzun kendini güvende hissetmediği durumlarda ‘savaş ya da kaç’ tepkisini verebilmesi için salgılanan nöradrenalin ve serotonin düzeylerinin arttığı düşünülmektedir. Bu noktada kaygıya yatkınlıkta kalıtımın da etkisi olduğu düşünülmektedir.

Unutulmamalıdır ki insan ne sadece biyolojik ne de psikolojik bir varlıktır. Bu yüzden insanı incelerken psikolojik, biyolojik ve sosyal durumunu ve birbirleriyle etkileşimini doğru anlamak gerekir. Kaygıyı sadece tek bir varsayım üzerinden anlamlandırmaya çalışmaktansa psikobiyososyal model üzerinden incelek gerekir.

ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN BELİRTİLERİ

Anksiyete bozukluklarının tümünde klinik tablo hemen hemen benzerdir. Ancak hangi savunma düzeneğinin kullanıldığına ve hangi tür kaygı bozukluğunun varolduğuna bağlı olarak farklı belirtiler eşlik edebilir. Yine de anksiyete bozukluklarının 4 temel klinik özelliği vardır.

1) Bilişsel belirtiler: Gerçeklik duygusunda değişme, çevrenin değişiyor gibi algılanması, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü, kontrolünü yitirme kaygısı, fiziksel zarar göreceği endişesi.

2) Affektif belirtiler: Korku, huzursuzluk, endişe, çaresizlik, alarm duygusu, panik.

3) Davranışsal belirtiler: Anksiyete yaratan durumlardan kaçınma davranışı, dona kalma.

4) Fizyolojik belirtiler:
-Kardiovasküler sistem:
Çarpıntı, kan basıncı değişiklikleri, soluk renk ya da yüzde kızarma.
-Solunum sistemi:
Nefes darlığı, hava açlığı, boğazda düğümlenme, boğulma hissi.
-Gastrointestinal sistem:
Yutma güçlüğü, bunaltı, kusma, ishal, karın ağrısı.
-Genitoüriner sistem:
Sık idrara çıkma, empotans, cinsel isteksizlik.
-Cilt belirtileri:
Terleme, kızarma, sıcak basması.
-Nörolojik:
Tremor, parestezi, anestezi, başdönmesi, bayılma hissi veya bayılmalar, kas gerginliği, motor huzursuzluk.

SINIFLANDIRMA

Anksiyete bozuklukları DSM-IV de 10 alt başlık olarak ele alınmıştır. Bunları sıralamak istersek:
1. Yaygın Anksiyete Bozukluğu
2. Panik Bozukluk
– Agorafobi ile birlikte -Agorafobi ile birlikte olmayan
3. Özgül Fobi
4. Sosyal Fobi
5. Obsesif-Kompulsif Bozukluk
6. Posttravmatik Stres Bozukluğu
7. Akut Stres Bozukluğu
8. Genel Tıbbi Duruma Bağlı Anksiyete Bozukluğu
9. Madde Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu
10. Başka Türlü Adlandırılamayan Anksiyete Bozukluğu
Kaygı bozukluklarının çeşitlerine dair bilgileri başka bir yazıda paylaşıyor olacağım.

Sizler de yakınınızdaki insanların her kaygılandığınızda sizi yatıştırmalarını beklemektense konuyu uzman bir psikologla paylaşmak daha yararlı olacaktır. Bu sayede kaygınızla nasıl baş edebileceğinizi öğrenebilecek ve hayatınıza kaygınızın kontrolünde değil; kaygınızı kontrol ederek devam edebileceksiniz.

Elbette her anı ama özellikle hassas zamanları kimlerden, nasıl destek alarak geçirdiğiniz hayatınızın geri kalanına ciddi etkide bulunabilir. Bu yüzden terapistinizi seçerken dikkatli davranmanız gerekir.

Unutmayın her yol engebelidir, önemli olan engelleri en az hasarla aşarak istediğimiz amaca, hala onu arzuluyorken ulaşabilmektir.

Sağlıklı vakitler dileğiyle.

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Eylem ESEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Eylem ESEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Eylem ESEN Fotoğraf
Uzm.Psk.Eylem ESEN
İzmir (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi12 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Eylem ESEN'in Makaleleri
► Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Psk.İshak BÜYÜKYILDIRIM
► Kaygı (Anksiyete) Bozukluğu Nedir? Psk.Betül ÖZDEMİR
► Sosyal Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Psk.Çiğdem KINIK
► Yaygın Anksiyete/ Kaygı Bozukluğu ÇOK OKUNUYOR Psk.Yasemin MERİÇ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu' başlığıyla benzeşen toplam 21 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


05:45
Top