2007'den Bugüne 92,323 Tavsiye, 28,223 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Yeme Bozuklukları ve "Sıfır Beden" İlişkisi
MAKALE #9917 © Yazan Psk.Azade ALTINTAŞ DURMUŞ | Yayın Kasım 2012 | 4,536 Okuyucu

Gözümüzde iki fotoğraf canlandıralım; çökmüş bir yüz ile bir deri bir kemik kalmış bedenin görüntüleri birbiriyle hemen hemen aynı genç kız resimleri. Biri Somalili genç kız ve sadece yiyecek yokluğundan ölüyor. Ötekisi ise, Amerikalı genç kız; o da ölüyor çünkü yiyeceğin aşırı derecede bol olduğu bir ülkede, yememeyi seçmiş ya da öylesine az yiyor ki, yaşamı tehlikeye girmiş. Bu iki durumda söz konusu olan toplumsal dinamikler, birbirinden son derece farklıdır. Yiyecek yokluğu yüzünden çekilen açlık, insanların denetimleri dışındadır ve yalnızca çok yoksul insanları etkiler. Hatta Somali gibi yiyecek kıtlığı yaşanan ülkelerde zayıf olmak bir avantaj ya da bir güzellik görüntüsü değildir. Diyetler ya da zayıf olmak uğruna dökülen paralar Somali gibi yiyeceğin kıt olduğu Üçüncü Dünya ülkelerinde hiç bilinmemektedir. (Giddens, 2000). O halde güzellik sosyo_kültürel bir kavram diyebiliriz. Yani tarihten tarihe değiştiği gibi aynı tarih içinde toplumdan topluma da değişiklik göstermektedir. Ve insanlarında estetik buldukları şeyler sosyo-kültürel etkenlere göre değişiklik göstermektedir.

Çağımızda kadınlar, tarihte hiç olmadığı kadar kendi bedenine yönelmiştir. Özellikle son yıllarda güzel olmanın en önemli kriterlerinden birinin zayıf olmadan geçtiği düşüncesi hâkimdir.

İnceliğin, çoğu batılı ve endüstrileşmiş ülkelerde sosyo-kültürel bir ideal olarak kabulü, insanların şişman olmaktan, hatta şişman hissetmekten korkmayı öğrenmelerinde önemli bir araç olmuş gibi görünmektedir. Şişman olmak, istenmeyen bir fiziksel biçime bürünmeye ek olarak, başarısızlık ve benlik kontrolünün az olması gibi çağrışımları da beraberinde getirmektedir. (Giddens, 2000). Ayrıca çoğu batılı toplumda gizlide olsa şişmanlara yönelik bir ayrımcılıkta söz konusudur. Turnikelerin şişman insanların geçebileceği kadar geniş olmaması, çoğu markada belli bir beden yukarısının olmamasını buna örnek verebiliriz.

Türk kadının belirli bir vücut şekli olmasına rağmen gözüken şudur ki; Türk kadını da belirli dönemlerde belirli bir vücut şeklini benimsemiş ve bunun için çaba harcamıştır. Aslında çok doğru olmasa da genelleme yaparak sıfır bedene gelinen noktayı şu şekilde özetleyebiliriz;

60’ların sonu 70’lerin başında bir Twiggy modası hâkimdi. Twiggy oldukça ince ve çocuksu güzelliğiyle tüm dünyada ilgi odağı haline geldi. O dönemde tüm dünyada olduğu gibi Türk kadınında da Twiggy gibi olmak için bir çabanın olduğundan ve kadınların çoğunun diyet yaptıklarından söz edebiliriz ve o dönemdeki yaygın vücut tipine baktığımızda zayıflığın öne çıktığını söyleyebiliriz.

Bu dönemin sonlarına doğru Yeşilçam’da Türkan Şoray’ın, Filiz Akın’ın ve Hülya Koçyiğit’in yer aldığını görüyoruz ve bu aktrislerin vücut şeklini düşündüğümüzde balıketli olduklarını rahatça söyleyebiliriz. Zaten Türk kadınının belirli bir vücut şekli olduğunu daha öncede söylemiştik. Bu armut şekli vücut tipidir. Bu dönemde bu şeklin daha belirgin olarak sunulduğundan söz edilebilinir.

90’ların başında mankenlik mesleğinin ön plana çıkması ve yabancı kanalların ülkemize girmesiyle Türk kadını daha çok kendisine ve bedenine yönelmiştir. Balıketli vücut tipi yerini 90–60–90 vücut şekline bırakmıştır. Türk filmlerindeki kadınların bacaklarında bolca görülen selülit bu dönemden sonra kadınların korkulu rüyası haline gelmiştir. Gazete sayfalarında bolca diyet listeleri yer almaya başlamıştır ve aslında bakıldığına zayıflık kadınların gözüne sokulmuştur. Bu dönemde Türk kadını estetikle tanışmıştır. Yağlarını aldırmaya, göğüslerine silikon taktırmaya başlayan kadınlar vücutlarını bu şekilde isteği biçime sokmaya başlamıştır. Toplum, sağlık ve şişmanlık konusunda aşırı duyarlı olmaya başladıkça, kilo vermeye yönelik diyetler yaygınlaşmış; 1950’de erkeklerde %7, kadınlarda %14 olan diyet oranı, 1993’de erkeklerde %24, kadınlarda %40’a ulaşmıştır. (Giddens, 2000).

Yeme bozukluklarının temelinde ki düşünce "sıfır beden"

Hollywood bizi sadece film pazarlamıyor. Moda ve yaşam tarzı da pazarlıyor. Belirli bir yaşam tarzı sunuyor ve bizler bunu görerek içselleştiriyoruz.

Önce ‘Desperate Housewives’ dizisinin yıldızları Eva Longoria ve Teri Hatcher'ın da aralarında bulunduğu 32 beden kadınlarla başladı, ‘sıfır beden’ modası, sonra podyumlara sıçradı. Türkiye'de ise şarkıcı Gülşen’in ben “sıfır bedenim” açıklamasından sonra gündeme gelen bu çılgınlık şimdilerde 15–17 yaş arası kızları da içine alacak şekilde genişliyor. ‘Kurşun kalem gibi’ ya da ‘naylon bebekler’ olarak tabir edilen mankenler gibi görünmek isteyen genç kızlar, sağlıklarını riske atarak sıfır bedene yani 32’ye inmeye çalışıyor. Aslında sıfır beden çok trajik bir durum. Sıfır hiç olmayan yani yok. Zayıflık artık öyle bir noktaya geldi ki bedensizlik olarak bile adlandırılabilecek olan sıfır beden çılgınlığına sürüklendik.

Klinik psikolojide yer alan ve altında zayıf olma isteğinin yer aldığı iki temel bozukluk vardır. Bunlardan biri anoreksia nervoza diğeri ise bulimia nervoza. Bu iki tip hastalık da kadınlar da daha çok görülmektedir. Kadınlarda, erkeklere göre, çok daha fazla yaygınlıkta görülmesinin önemli bir nedeni, kadınların ince olmayı pekiştiren kültürel standartlardan daha çok etkilenmeleridir. Bir diğer önemli nokta ise; bu hastalıkların son yıllarda artış göstermesidir. Bunun önemli bir nedeni de zayıflığın son yıllarda kültürel bir ideal olarak sunulmasıdır.

Anoreksiya nervoza, aşırı kilo kaybı ile karakterize bir durumdur. Yüksek sosyal sınıf çevrelerinden gelen ergen kadınlarda en fazla yaygınlığı gösterme eğilimindedir. Anoreksiklerin %90-95’inin kadın olmasına rağmen, erkeklerde bazen bu durumu geliştirmektedirler. Bozukluğun daha çok kadınlarda görülmesinin önemli bir nedeni, güzelliğe ilişkin kültürel standartlar açısından ince olmanın uzun bir dönemden beri desteklenmesidir. Yaygınlığına ilişkin güncel tahminler bazen değişmektedir, ancak 100 ergen kızdan 1’i bu bozukluktan etkilenmektedir. Bozukluğun seyri kronik olabilir ve anoreksiklerin %5’i açlıktan ölmektedir.(Oltmans,Neal& Davision, 2003). DSM-IV tanı ölçütleri şöyledir:
  • Yaşı ve boyu uzunluğu için olağan sayılan en az kiloda ya da bunun üzerinde bir vücut ağırlığına sahip olmayı kabul etmeme.
  • Beklenilenin altında bir vücut ağırlığına sahip olmasına karşın kilo almaktan ya da şişman biri olmaktan aşırı korkma.
  • Kişinin vücut ağırlığı ya da biçimini algılama biçiminde bozukluk olması, kendini değerlendirmede vücut ağırlığı ya da biçiminin anlamsız bir etkisinin olması ya da o sırada vücut ağırlığının düşük olmasının önemini inkâr etme.
  • Kadınlarda adet görmeye başladıktan sonrası adetten kesilme, yani, en az üç ardışık adet döngüsünün olmaması.
Beden biçimlerini kontrol etmek için sıkça tartılırlar, bedenlerinin değişik bölümlerini ölçerler ve aynadaki yansımalarını uzun uzun incelerler. Kendilik değerleri, inceliklerini korumalarıyla yakından ilişkilidir. (Davision & Neal, 1997).

Anoreksiyaya eşlik eden beden imgesi bozukluğu, çeşitli yollarla değerlendirilmektedir. Birinci tip değerlendirmede, hastaya bir cetvel üzerinde bulunan çeşitli kilolardaki kadın figürleri gösterilerek, hem kendisine en yakın bulduğunu, hem de ideali olan figürü seçmesi istenir. Tahmin edilebileceği gibi, anoreksiyası olan hastalar, kendi beden biçimlerini olduğundan daha fazla kilolu görmekte, ince bir figürü de sahip olmak istedikleri beden biçimi olarak seçmektedirler. (Davision & Neal, 1997).

Anoreksiya nervozanın başlangıcı tipik olarak ergenlik döneminde olduğu için, birçok kuram anoreksiyayı, bu dönemde meydana gelen fiziksel, duygusal ve bilişsel değişikliklerin yol açtığı olgunlaşma ile ilgili sorunlar açısından ele alırlar. Bazı klinisyenler anoreksiyayı, cinsel ve psikolojik olgunlaşmaya yönelik direncin bir sonucu olarak ya da daha genel bir ifadeyle, bireyleşme ve aileden ayrılma ile ilgili bir rahatsızlık olarak görürler. (Davision & Neal, 1997).Aile, yüksek standartlar koyarak ve çocukların bağımsızlık kazanma girişimlerine direnç göstererek, bu açıdan önemli bir rol oynayabilir. Anoreksik ergenlerin aileleri aşırı koruyucu, düşkün, katı ve sorunların çözümünde başarısız olarak nitelendirilmiştir. Bu örüntünün nasıl bir rol oynadığı açık olmasa da, başka yatkınlık faktörlerine sahip ergenlerde anoreksiya gelişimine katkıda bulunabilir. .(Oltmans,Neal& Davision, 2003).

Bulimia,
“öküz gibi acıkmak” anlamına gelen, yunanca kökenli bir kelimedir. Bu bozuklukta, çok miktarda yiyeceğin hızla tüketilmesinin ardından, kilo almayı engellemek için kusma, hiç yememe ya da aşırı egzersiz yapma gibi aşırı uçta adımlar gelmektedir. (Davision & Neal, 1997). Tıkınmalar tipik şekilde genellikle gizli yapılır ve yüksek kalorili, kolay hazmedilebilen yiyecekleri yemeyi içerir. Bu tıkanırcasına yemeler karın ağrıları şiddetlendiğinde ya da kişi müdahale ile karşılaştığında veya uyuya kaldığında son bulur. Kusma sıklıkla tıkanmadan sonra gelir, buna son verir ya da daha sonraki yemeye yer açar. Bulimikler oldukça çarpıcı dalgalanmalar gösterebilen yoğun bir kilo alma kaygısı duyarlar. Yemelerinin anormal olduğunu fark ederler ama kendilerini kontrol edemediklerini söylerler. Yemelerini kontrol edememeleri sık sık depresyon, suçluluk duygusu ve düşük öz saygıya yol açar. .(Oltmans,Neal& Davision, 2003).
Yeme bozuklukları riskinin, özellikle belirli bir kiloda kalmaya dikkat etmeleri gereken, mankenler, dansçılar ve jimnastikçiler arasında daha fazla olduğu görülmektedir. Ayrıca, yeme bozukluklarının başlangıcını, diyet yapmak ve kilo almayla ilgili diğer endişelerin ( örn. Algılanan şişmanlık, kilo alma korkusu) izlediği ve toplumsal standartların oldukça belirleyici olduğu görülmektedir. (Davision & Neal, 1997).

Yeme bozuklukları, bir hastalık olsa da, sürekli diyet yapma düşüncesi ile yakından ilişkilidir; bu da, önceden de bahsettiğimiz, çağcıl toplumlardaki, özellikle kadınlar için geçerli olan fiziksel çekicilik hakkındaki değişen görüşlerle bağlantılıdır.

Kaynakça

Bilgin, N. (2005). Sosyal Psikolojiye Giriş. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. İzmir
Bilgin, N. (2003). Sosyal Psikoloji Sözlüğü. Bağlam Yayınları. İstanbul Davission, G.C. ve Neale, J.M. (1997) Anormal Psikolojisi. (Çev: İhsan Dağ) Yeme Bozuklukları (213) TPD Yayınları. Ankara.
Giddens, A. (2000) Sosyoloji (Çev: Hüseyin Özel ve Cemal Güzel) Temel Kavramlar (124), Beden ve Toplum (126), Yeme Bozuklukları ve Beden Bakımı (127) Ayraç Kitapevi: Ankara
Oltmans, T.F.,Neale, J.M. ve Davission, G.C. (2003) Anormal Davranışlar Psikolojisinde Vaka Çalışmaları. (Çev: İhsan Dağ) TPD Yayınları. Ankara.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Yeme Bozuklukları ve "Sıfır Beden" İlişkisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Azade ALTINTAŞ DURMUŞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Azade ALTINTAŞ DURMUŞ'un izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Azade ALTINTAŞ DURMUŞ'un Makaleleri
► Yeme Tutumu ve Yeme Bozuklukları Psk.Şeyma ALTINEL
► Yeme Bozuklukları Psk.Mehmet ARAS
► Yeme Bozuklukları Psk.M.Enes İMERT
► Yeme Bozuklukları Psk.Dnş.Havva BAYAR
► Yeme Bozuklukları Psk.Tamer Numan DUMAN
► Yeme Bozuklukları Psk.Dnş.Özkan KENARLI
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Yeme Bozuklukları ve "Sıfır Beden" İlişkisi' başlığıyla benzeşen toplam 30 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Panik Bozukluk Nedir? Ocak 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


19:13
Top