2007'den Bugüne 92,325 Tavsiye, 28,223 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Doğru Çalışma
YAZI #113 © Yazan Psk.Ayşın KURTULUŞ | Yayın Eylül 2008
Bilmeyen ve bilmediğini bilen, çocuktur ona öğretin.
Bilen ve bildiğini bilmeyen,
uykudadır onu uyandırın
Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen, aptaldır ondan sakının.
Bilen ve bildiğini bilen,
liderdir onu izleyin K'ung-Fu-tzu


HEDEF BELİRLEMELİYİZ.
Varacağı limanı bilmeyen yelkenli için hiçbir rüzgar elverişli değildir
Çalışmamızın yönünü belirlemek ve çalışma isteğimizi sürekli tutmak için yapmamız gereken en önemli şey, bizi ileride, mutlu edecek yolu belirlemektir. Neye ulaşmak için çalıştığımızı bilmemiz gerekir. “Yapacağınıza da inansanız yapamayacağınıza da inansanız, sonuçta haklı çıkarsınız” der. Henry Ford
Hedefimizi, hırsla, istekle, inançla kovalamalıyız. Sadece ilgi duymamız yetmez İnançlı bir tek kişi, sadece ilgi duyan doksan dokuz kişiye bedeldir" der J.S. Mill
Gerek iş gerekse özel yaşamda başarılı olmak için açık, net ve ulaşılabilir hedefler belirlemeli, belirlenene odaklanmalı ve hedefleri gerçekleştirmek için azimli olunmalıdır.hedef belirlemeden başarılı olmak zordur. Kişiyi yaşam karşısında güçlü kılan yaşam hedefleri ve bunları gerçekleştirmek için sarf ettiği çabadır. Doğru hedef ve bilinçli çaba her öğrenciyi hedeflediği başarıya götürür. O halde hedef nedir diye sorabiliriz en kısa ve de genel tanımlarından biri istenen arzu edilen şeydir. İstenen arzu edilen şeyde değerlidir. Peki hedefi arzu edilen ve de değerli kılan nedir diye soracak olursanız; engeller, fırsatlar, sorunlar, sorular problem durumlarıdır. Engelleri, sorunları, problemleri fırsat olarak görmek hedefi değerli kılar çünkü zor olanı yapmak tek olmaya gitmektir.
Geleceğe yönelik hedefler kişiye öncelik sırasına göre aşılacak engellerle ilgili bir yaşam programı sunar. Geleceğe yönelik hedeflerin aşamaları doğru oluşturulduğunda, kişi enerjisini hedefi doğrultusunda çok daha etkin bir biçimde kullanabilir.
1. KENDİNİZİ TANIYIN: Hangi alanlarda daha yetenekli olduğunuzu, nelere ilgi gösterdiğinizi, gelecekte nasıl bir yaşam istediğinizi tanıyın
2.HEDEFİNİZİ TANIYIN: Ulaşmak istediğiniz mesleğin çalışma koşullarını, bu meslek için gereken nitelikleri araştırın
3.GÜCÜNÜZÜ TANIYIN: Hedeflerinize ulaşmak için ne kadarlık net bir güce sahip olduğunuzu ve şuan ki birikiminizi belirleyin. Gerçekçi olmayacak kadar yüksek yada ulaşabileceğinizin çok altında kalan yaşam hedeflerinin sizi hem başarısızlığa hem düş kırıklığına sürükleyeceğini unutmayın
Hedefler, yapmamız gereken çalışmaların planlanmasında bize yol gösteren kılavuzumuzdur. Hedefe ulaşmak, bilinçli ve disiplinli bir çabayı zorunlu kılar. Ancak ilk ve en önemlisi hedefi hayal etmek hedefi büyütmektir
PLANLI VE PROĞRAMLI ÇALIŞMALIYIZ
Hedefimize ulaşmak için hangi dersleri, nasıl bir sıralama ile ne zaman ve ne kadar çalışmamız gerektiğini bilmeliyiz. Her gece 8 saat uyuyoruz, yılda tam 120 gün. Günde 3 saat T.V seyrediyoruz, Yılda tam 45 gün. Yollarda harcanan 2 saat, yılda tam 30 gün. Günde sadece 1/2 saat boş durmak, yılda tam 15 gün. Her gün birinin bizi 5 dk. Bekletmesi, yılda ort. 30 saat ediyor.
Yukarıdaki bilgiler basit matematik hesaplarla bulundu. Nasıl? Dehşet verici değil mi? Bu hesaba göre yılın 7 ayı, fazla kayda değer olmayan faaliyetlerle geçiyor. Artakalan zaman diliminde yapılan tek şey liselere hazırlık olmadığına göre (yemek, sosyal faaliyetler, okul dersleri v.s.) planlı çalışmaya ne kadar ihtiyacınızın olduğu ortada.
Planlı çalışmanın görünür bir ihtiyaç olmasının dışında başka yararları da var;
a)Hangi dersi çalışacağımıza karar verememekten dolayı zaman kaybetmemizi, kararsızlık içinde bir dersi bırakıp diğerine geçmemizi engeller.
b) Düzenli ve günü gününe çalışmak, sınav öncesi çalışma süresini azaltır. Sınav paniğini önler. Çalışma verimini yükseltir.
c) Her derse yeterince zaman ayırmak ve yeterince çalışmak, kişinin kendine olan güvenini arttırır Öğrenilecek malzemenin kısa bir zaman dilimine sıkıştırılması yerine, uzun zamana yayılarak daha etkili ve kalıcı olmasını sağlar.
e) Planlı ders çalışma; ailemizle aramızda ders çalışma konusunda çıkabilecek çatışmaları önler.
f) Sağlıklı ve bilinçli plan yapmamız, kendimizi derse çok daha kolay vermemizi sağlar.
g) Her işe daha rahat zaman ayırmamızı, huzurlu olmamızı sağlar.
Yaptığımız planın tüm bunları sağlaması için dikkat etmemiz gereken bazı noktalar var;
a) Derslerin dağılımını dengeli yapmalıyız. Kolay gelen derslere ağırlık vererek, çalışılması gereken zor dersleri ihmal etmemeliyiz. Bu durum bizi planlı çalışsak dahi hedefimizden uzaklaştırır.
b) Ara vermeden uzun süreli çalışma da, sık aralıklarla, uzun dinlenmede kısa çalışma da verimsiz olur. En ideali 40 - 50 dak. çalışmak, 10 dak. tekrar yapmak ardından 5 - 10 dak. dinlenmektir. Ortalama 1 saat, aynı okul programı gibi, 1 ders saati olarak düşünülebilir ( Birim süre). Farklı derse geçerken verilen dinlenme süresi biraz uzatılabilir.
c) Derslere vereceğimiz çalışma sürelerini, dersin özelliğine ve bizim o dersteki başarımıza göre ayarlamamız gerekir.
d) Aynı tür dersleri, ard arda yerleştirmemeliyiz. Bir dersten diğerine geçerken, mutlaka dersin türü değişmeli. Böylelikle daha az yorulur, çalışarak da dinlenebiliriz.
e) Ders türlerini değiştirirken bize göre kolay olan derslerin, değişik türde de olsa, ard arda gelmemesine dikkat etmeliyiz. Kolay bir ders zor bir ders, zor bir dersi kolay bir ders izlemeli
f).Zor dersleri en verimli çalışacağımız saatlere yerleştirmeliyiz. Bu saatler kişiden kişiye farklılık gösterebilir.
g) İlk çalışacağımız saate sevdiğimiz bir dersi koymamız, derse kendimizi kolay vermemize yardımcı olur.
h) Planımızda, derslerimizi mümkün olduğunca günün aynı saatlerine koymamız, o saatlerde derse daha kolay konsantre olmamızı sağlar.
i) Yemeklerden hemen sonra çalışmaya başlanmamalı. Yaklaşık 30 dak. sonra derse başlamak daha yararlı olacaktır.
j) Planımızda ders saatleri ve ders dışı etkinlikleri birbirinden ayırmamız ve ders dışı faaliyetlere de az da olsa ödül mahiyetinde yer vermemiz, onların çalışırken aklımıza takılmasını önler.
k) Planlarımız düzenli tekrarı mutlaka içermeli. Bilmeliyiz ki öğrendiklerimizin % 40'ını ilk 20 dakikada, % 55'ini 1 saate, % 65'ini 9 saatte, % 80'ini 24' saatte unuturuz. Günlük aktivitelerimiz arasında bazen kontrol altına alamadığımız durumlarla karşılaşabileceğimiz dikkate alınmalı. Programımızda böylesi durumlar için esneklik bulunmalıdır.
En sağlıklı program haftalık hazırlanandır. Her programın bitiminde ne kadar verimli geçtiği, amaca ne kadar hizmet ettiği değerlendirilmelidir. Programlı çalışma hedefi bulmada bir pusuladır. Çalışma programının bir gününde; O gün öğrenilen konuların tekrarı, ilgili testlerin çözümü bir gün sonra işlenecek konunun ön hazırlığı bulunmalıdır. Programın bitiş gününde, o programla çalışılan konuların tekrarı olmalıdır. Üzerinde takıldığımız, çözümünü sonradan öğrendiğimiz soruların tekrar çözümü olmalıdır. Böylece bir haftanın kritiği yapılmış olur. Dördüncü haftanın bitiminde aynı süreç aylık olarak yapılmalıdır. Bu durumda öğrenci kendindeki gelişmeyi ya da dersten kopmayı haftalık ve aylık olarak görmüş olur. Eksiklerini giderme fırsatı bulur.
HAYATIMIZI PROGRAMLAYACAĞIMIZ GÜNLÜK PLAN ÖRNEĞİ:
Günlük planda şu etkinlikler yer almalıdır.
• Uykudan kalkılan saat
• Kahvaltının bitiş saati
• Okula geliş gidiş saati
• Ulaşımda geçen süre
• Yemek için verilen aralar
• Öğrenme için ayrılan süre
• Dinlenme, gezme, spor, TV. izleme, arkadaşlarla beraber olmak için belirlenen süre.
• Tekrar yapmak için ayrılan süreler
• Ev ödevlerine ayrılan süreler
• Uykuda geçen süre
Gece ve sabah yapılacakların listesi oluşturulmalı ve makul sürelerle planlanmalıdır. Böylece hem çalışmak hem de dinlenmek için zaman yetecek ve tüm gün yapmak zorunda olunacak durumlar hakkında düşünerek zaman kaybolmayacaktır.
Bir günde yapılacak etkinlikler önce sıralanmalı ve daha sonra önem sırasına göre sınıflandırılmalıdır. (birinci derecede mutlaka yapılması gerekenler, ikincisi önemli ve üçüncüsü az önemli, yani yapıl masada olur). Böylece sınıflanan etkinlikler önem derecesine göre günlük plana yerleştirilmelidir.
Her öğrenci günlük planını günlük plan çizelgesine yazmalıdır. Plan yazılı olmazsa uyulması kolay olmayabilir. Günlük plan salt çalışılacak konuları değil bir günde yapılacak tüm etkinlikleri göstermelidir.
Hazırlanan plana her zaman uymak olanaklı olmayabilir. Bu nedenle planda makul sarkmalar ve önceden düşünülmeyen durumlar kaydedilmelidir. Bir süre sonra kayıtlar gözden geçirilerek en çok zaman kaybettiren durumlar saptanmalı ve gereken önlemler alınmalıdır.
Hazırlanan planı uygulama gerçekleşmişse kendine mutlaka ödül verin ( sinemaya gitmek, konsere gitmek gibi ) ve gelecek haftanın programını yapın.

GERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ
Başlarsın… Tekrar başlarsın… En baştan tekrar başlarsın… Çok başlarsın; çünkü çok biter, çabuk tükenir.

Ben Ayça; öğle yemeklerini okul kantininde yalnız yemenin, otobüsten inerken sendeleyip yanındaki çöp kutusuna ister istemez elini atmanın, “Hayır”ı duymanın dünyanın sonu olmadığını anlayalı bir yıl oluyor. Şimdi üniversitedeyim, asansördeki teyzenin bakıp da “pek de küçük gösteriyorsun” dediği bir kılıkta üniversitede ikinci sınıfı okuyacağım 2006-2007 akademik yılında. Kim inanır?
İnsan bu yaşa(!) geldiğinde bocalamaktan başka hiçbir yere varamadığı o eskiii, uzuuuun zaman önceleri çok iyi hatırlamıyor. Sadece kopuk kopuk, parça parça resim kareleri kalıyor aklında. Bazı bakışlar, tabii ki hazmedilemeyen bazı sözler, başarısızlıklar filan… Olur ya, bitmek bilmez… Çok soru vardır, hiç cevap yoktur. Soruları başkaları sorar, yıllar önce cevaplarını bulmuş başkaları; ama bu kez cevaplar senden beklenir. Oysa senin o hayatı ilk yaşayışın bu, nereden bileceksin? Belki bıraksalar kendi başına, belki bir gün olsun sormasalar, bilemediklerin hakkında yalan söylemeye bu kadar mecbur etmeseler bir dahaki gün her şey çözülecektir kendiliğinden. Bir gün sormazlar işte, tıpkı istediğin gibi; ama cevapları bulamazsın o günün yarınında. Ders 1: Yönlendirilmek çok fena bir şey değildir.
Müzik güzeldir, kitap güzeldir, yalnızlık güzeldir, fen hocası güzeldir; anladın sen, anladın. Kafan sürekli dağılıp durur, okula gitmek için kış sabahlarına uyanmak, servis beklemek, servis kaçırmak, eve dönmek, herkesin çoktan gittiğini görmek, kendince sorunu çözümlemeye çalışmak ve geçen her bir saniyede bir saat geç kalmanın sorumluluğu; çünkü her saniyenin sorumluluğu bir kişi olsa, her saniye için en az atmış kişinin sorumluluğunu taşıyorsun. Okula geç kalmak, hocaya laf anlatmak (adın çıkmıştır bir de; hep çıkar), dersi kaçırmak, anneye açıklamak, babaya açıklamak, en arka sıraya konuşlanmış ‘çakal’ların yersiz sözleri, en ön safları doldurmuş ‘inek’lerin bakışları… Zordur, gıcıktır. Gün daha yeni başlıyor! Aklına gelmez işte, geç kalan sadece sensin, zararı sadece sana. Ders 2: Senin hatan seni ilgilendirir, öyle görünmese bile.
Bak, ben şu lise giriş sınavı stresini hiç yaşamadım ama… Yaşamayan bilemez herhalde. Atıp tutmanın alemi yok. Şimdi tek bildiğim, kazanan arkadaşlarımın de kazanamayan arkadaşlarımın da hayatları bir şekilde düzene girdi. Hatta bir çok noktada ortaklaştılar bile. Uykularda yakalayan, göz seyirten ÖSS var ya, işte o bile gelip geçti. Nihayet hedef iyi bir üniversitede okumaktıysa, orta sonda sınıfı geçmekte zorlanan ben şimdi hatırı sayılır bir okulda hukuk fakültesinde okuyorum. Yeter ki gayret etmeyi unutmayalım, bir yerlerden başlamanın bitirmeye giden tek yol olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Ne kadar baskı olursa olsun, hepsini göz ardı etmeyi becerip de sonunda kendi hayatınla başbaşa kalacağını iyice anlarsan (çünkü öyle oluyor bak, demedi deme…) zaten ne tavır kalıyor, ne de kapris. Neyin kaprisini yapıyordum da çalışmıyordum bilmiyorum. Sonra ben zorlandım işte, anlayınca “baştan sıkı tutmanın” fark yarattığını, bende yaratmadığı o farka çok hayıflandım. Zor da olsa, bitiyor ama. Bir gün ne yapmak istediğin kendiliğinden kafanda şekillenmiş oluyor. Çaresizce düşünüp taşınmak da sona eriyor. Ders 3: Sen çalılıkların arkasına gizlenmek yerine yolda yürümeyi göze alırsan işler mutlaka yoluna girer. Ve bunun başka da yolu yoktur. Ders verene bak; ben!…
Ayça Aydın
Hukuk Fakültesi 2.Sınıf öğrencisi
PLANINIZI UYGULAMAKTA GÜÇLÜK ÇEKİYORSANIZ;
Her şey mükemmel olsun diye uğraşırken mi, uygulamada güçlük çekiyorsunuz?
Hata yapmaktan korkmayın. Hiç bir şeyin yapılmadığı yerde hata da olmaz. T. Edison için öğretmeni; " Zekası yeterli değil. Okula devam etmesinin bir yararı olacağını sanmıyorum" A. Einstein içinde öğretmeni; "Çok başarısız bir öğrenci. Zeka düzeyi düşük. Arkadaşlık ilişkileri zayıf, hep hayal kuruyor. Ayrıca sınıfta huzursuzluk yaratıyor. Kanımca okuldan alınması herkes için iyi olacaktır." demişti. Eski bir Çin atasözü der ki; Fakir bir adama balık verirsen, o gün için doyar. Ona balık tutmayı öğretirsen, her gün doyar."
DERS ÇALIŞMA SIRASINDA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Biz insanlar,
%1 tad alarak
%1.5 dokunarak,
%3.5 koklayarak,
%11 işiterek,
%83 görerek öğreniriz,
Yine biz insanlar,
okuduklarımızda %10,
işittiklerimizde %20,
gördüklerimizde %30,
hem görüp hem işittiklerimizde % 50
söylediklerimizde %80,
davranışlarımız doğrultusunda (deneyip) söylediklerimizde %90 hatırlama oranı gerçekleştirebiliriz. Dolayısıyla öğrenme sürecinde ne kadar çok duyumuzu kullanırsak, öğrenme ve hatırlama becerimiz o kadar artar. Çalışırken önemli fikir, kavram, formül v.b. şeylerin altını çizmek öğrenmeyi kolaylaştırır. Hatta çizme sırasında renkli kalemler kullanmak, önem derecesine göre renkleri kodlamak hatırlamaya büyük yarar sağlar. Hem çalışırken hem de dersi dinlerken not almak, uyanık kalmayı, aktif katılımı sağlar, unutmayı azaltır. Problem çözerken, çözüme ulaşıncaya kadar uğraşmak en uygun davranıştır. Buna rağmen çözülemeyen sorular ihmal edilmemeli, mutlaka çözümü öğrenilmelidir.
Konular:( özellikle de sözel dersler) BÜTÜN- PARÇA- BÜTÜN) yöntemiyle öğrenilmeli (bu işlem sırasında kendi ifadenizle özetler çıkarmalı) en sonunda konu bütün olarak zihne yerleştirilmelidir. Somut şeyler, soyut olanlardan daha kolay öğrenilir. Kavramları, fikirleri örnekleyerek, formülleri de soru çözerek somutlaştırın. Her yerde kolayca kullanabileceğiniz kartlara derslerin kısa özetlerini hazırlayın, formüller yazın. Bunlarla boş kaldığınız her ortamda, (otobüste, durakta, yemek yerken v.b) tekrar yapabilirsiniz. Bu kartları, ayna, kapı, dolap kapağı gibi her an karşınıza çıkacak yerlere asarak, öğrendiklerinizi farkında olmadan pekiştirebilirsiniz. Çalışmalarınızın sonunda kendinizi değerlendirin. Özellikle deneme sınavlarında boş bıraktığınız, yanlış yaptığınız sorular üzerinde durarak, bu konulara tekrar çalışın. Öğrenmek, anlamak demektir. Öğrenilen bilgileri nerede ve nasıl uygulayabileceğinizi kendinize sorun (Gideceği adres belli olsun).
Farklı kaynaklardan yararlanın, değişik tipte sorular çözün. Zorlandığınız derse küsmeyin. Küstüğünüz dersin içinde mutlaka kolay anlayabileceğiniz konular bulunmaktadır. Tüm konuları öğrenmeye çalışarak, güveninizi yitirip dersten uzaklaşmak yerine, anlayabildiğiniz konulara çalışıp ilgili soruları kaçırmayarak, sınavda şansınızı arttırabilirsiniz. Hedefinizi düşünün, çalışmak için iyi bir nedeniniz var.
Karşılaştığınız zorlukları tek tek ortadan kaldırmanız, hepsiyle birden uğraşmaktan daha kolaydır. Siz başlayın bir kere, gerisi kendiliğinden gelecektir!
BEDENSEL EGZERSİZLERİN ÖĞRENME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Düzenli yapılan egzersizin öğrenme üzerinde çok olumlu etkiler yaptığı araştırmalar sonucunda kanıtlanmıştır. Bu etkileri şöyle sıralayabiliriz:
1. Kas gevşemesi
2. Zihinsel gevşeme
3. Yapılan işte etkinliğin artması.
4. Enerjide artış.
5. Duygusal boşalma ve rahatlık.
6. Daha iyi uyku.
7. Öz güven artışı
8. Endişelerde azalma.
9. Daha iyi sağlık.
10. Kalp hastalığı riskinin azalması.
11. Bel ve sırt ağrılarından korunma.
Gerginlik damarlarda daralmaya yol açar. Hücrelerin kanla beslenmesi zorlaşır. Gerginlik sırasında vücut fazla miktarda adrenalin salgılar. Bu da öğrenme için gerekli protein zincirinin kurulmasını güçleştirir. Düzenli fizik egzersizi, adrenalinin kullanılarak kaygının azalmasına ve rahatlamaya sebep olur. Ayrıca egzersiz sonucu vücutta seratonin maddesi salgılanır. Bu madde kişide huzur, rahatlama sağlar. Sınav maratonunda stres, kaygı ve endişelerden kurtulmaya yardımcı olması için her sabah 10-15 dak. egzersiz yapmak yararlıdır. Ancak aşırıya kaçmamak, vücudu alışkın olmadığı şekilde birden zorlamamak gerekir. Egzersiz sonrası kişi kendini huzurlu ve dinlenmiş hissetmelidir. Yorgun hissediyorsa bu bir yanlışlığın belirtisidir.
YAPILMASI GEREKEN TEKRARLAR
Bellek para cüzdanına benzer. Tıka basa doldurulursa kapatılmaz ve her şey dışarı dökülür." Thomas Fuller. Belleğimizi kullanmanın, yani hatırlamanın en önemli unsuru tekrardır. Ancak tekrarların aralıklarla yapılması gerekir. Üst üste asla değil. Arşivde çalışan bir memur düşünün. Önüne aralıksız malzeme yığarsanız, eli ayağına dolaşır. Neyi nereye koyacağını şaşırır. Bu yüzden tekrarlarımızı bir düzen içinde yapmalıyız. Tekrarlarınızı düşünerek ve anlayarak yapmanız temel prensip olmalıdır. Mekanik tekrarlar sadece zaman kaybettirir. Çalıştığınız dersi değiştirirken çalışılan bölümün mutlaka kısa bir tekrarını yapın ki bilgiler yerleşsin. Aynı şekilde her birim sürenin (40- 50 dak. çalışma, 5- 10'dak. dinlenme) bitiminde çalışılan bilgiyi tekrar ederek ara verin. Öğrenilenlerin üzerinde en az bozucu etkiyi uyku yapar. Zihin, hafıza, uyku sırasında da çalışır. Edindiği bilgileri derleyip düzenler. Bu yüzden yatmadan önce yeni öğrenilen bilgilerin 15- 20 dak. tekrarı ve bunu uyandıktan sonra yine 15- 20 dak. tekrarın izlemesi hatırlamayı uzun süre mümkün kılar. Ayrıca programa bağlı olarak haftalık ve aylık tekrarlar yapılmalıdır. Yapılan araştırmalara göre öğrenme anından itibaren geçen zaman uzadıkça hatırlama oranının arttığı tespit edilmiştir. Buna geri hatırlama deniyor. Dolayısıyla çalışma anından sonraki ilk saatlerde hatırlamanın düşük olması sizi korkutmasın. "Çalışıyorum, çalışıyorum ama sanki hiçbir şey bilmiyorum." deyip üzülmeyin. Etkili bir hatırlama için okuduğunuz metni yüksek sesle okuyarak görsel alana, işitmeyi de ekleyin. Ayrıca çalışma esnasında öğrendiklerinizi metne bakmadan kendi kendinize yüksek sesle tekrar edin. Hem hafızanızı uyarır, hem de nerede zayıf olduğunuzu fark edersiniz.
%100 öğrenilen bir bilginin;

%50’sini ilk 20 dakika içinde

%70’ini ilk iki saat içinse,

%80’inini ilk 24 saat içinde

UNUTUYORUZ.

Bu nedenle; öğrendiğimiz bilgilerin tamamını ”tekrar” etmediğimiz sürece

UNUTUTORUZ.

ÇALIŞMA ORTAMI NASIL OLMALI
Eğer müstakil bir oda yoksa, çalışma köşesi hazırlanmalı. Her seferinde farklı yerde çalışmak verimli olmaz. Hep aynı yerde çalışmak, çalışacağınız yere geldiğinizde kendinizi derse hazır hissetmenizi sağlar. Çalıştığınız yerde çalışma ile ilgili bir sembol mutlaka olsun. Örneğin mutfak masasında çalışan bir öğrenci, çalışmaya başlarken masanın örtüsünü değiştirebilir. Bu onu motive eder. Mutlaka masada çalışmalı. Uzanarak yatarak çalışılmaz. Masada dik bir şekilde oturmalı. Farklı pozisyonlarda oturmak özellikle uzanarak çalışmak bir süre sonra kanımıza uyku hormonunun salgılanmasına yol açar. Çalışma masası ders dışı faaliyetler için kullanılmamalı. Pek çok şeyi aynı yerde, aynı masa da yapmak bir süre sonra bıkkınlık yaratır.(yemek, resim yapmak v.b) Çalışma için gerekli tüm malzemeler masada ulaşılabilir mesafede hazır olmalı. Materyal ( sözlük, test v.b.) aramak için kalkmak geri dönmeme tehlikesi yaratır. Çalışma masasının her çalışmadan sonra düzenlenmesi bir sonraki çalışmaya başlamayı kolaylaştırır. Çalışma ortamında poster, afiş vb. dikkati dağıtıcı ya da sizi hayal kurmaya yönlendirici şeyler olmamalı. Çalışma ortamı sessiz olmalı. Müzikle ya da t.v. izlerken ders çalışılmaz. Zihin bazen müziğe bazen derse yoğunlaştığı için bölünmeler olur. Ayrıca derse yoğunlaşınca müziği duymamak için farkında olmadan çaba sarf edilir. Bu da yorulmayı kolaylaştırır. Son olarak çalışma ortamı iyice havalandırılmış yeteri kadar ısıtılmış ve aydınlatılmış olmalıdır.

GÜZEL BİR HİKAYE
Adamın biri dünyayı dolaşmak istiyormuş. Yanına bir kese para alıp düşmüş yollara. Az gitmiş uz gitmiş. Sonunda bir köye varmış. Bu köyde çocuklar boynuna ip bağladıkları bir fareyle oynuyorlarmış. Adam hayvana acımış. Çocuklara biraz para verip fareyi kurtarmış.
Yoluna devam eden adam bir başka köye varmış. Bu kez, çocukların bir eşeği zorla arka ayakları üstünde durdurmaya çalıştıklarını görmüş. Onlara biraz para verip, zavallı eşeği kurtarmış.
Adam, yoluna devam etmiş. Derken başka bir köye varmış. Köyün delikanlılarının toplanıp ayı oynattıklarını görmüş. Kalan parasını da ayı için verip ayıyı ormana salıvermiş.
Böylece adamın tüm parası bitmiş. Parasız kalan adam yoluna devam etmiş. Bir yandan da parasız pulsuz dünyayı nasıl dolaşacağını düşünüyormuş. Birden karşısına o ülkenin kralının yaşadığı saray çıkmış. Kraldan yardım istemek gelmiş aklına. “Koskoca kralın hazinesinden biraz para istesem ne çıkar?” diye düşünmüş. Saraya girip, kralın huzuruna çıkmış. Dileğini iletmiş. Ama kral çok cimriymiş. Adamın, hazinesine göz diktiğini sanmış. Çok öfkelenmiş. Hemen askerlerine emir vermiş. Zavallı adamı yakalatıp, zindana attırmış. Ertesi gün, adam mahkemeye çıkarılmış. Duruşma sonunda, adamın bir sandığa kapatılıp, yol kenarına bırakılmasına karar verilmiş. Ertesi gün sabah erkenden adamcağızı sandığa kapatmışlar. Üstüne kocaman bir kilit vurmuşlar. Sonra dere kenarındaki ıssız bir yola bırakmışlar. Askerler gittikten sonra adam olanca gücüyle bağırmış, yardım istemiş. Ama boşuna... Bu ıssız yerde onu kimse duymuyormuş. Zavallı adam artık ölümü bekler olmuş. Birden sandığın üstünden gelen tıkırtılarla irkilmiş. Sanki biri kilidi kemiriyormuş. Az sonra kilit kırılmış, kapak ağır ağır açılmış. Adam kendisini kurtaranın bir süre önce çocukların elinden kurtardığı fare olduğunu görmüş. Yanında da ayı ile eşek varmış. Adam kendisini kurtaran hayvan dostlarına sevgiyle sarılmış. Dere kıyısına oturmuşlar. Adam başına gelenleri anlatırken kıyıdaki taşlardan birinin diğerlerinden daha parlak olduğunu fark etmişler. Hemen taşı alıp incelemeye başlamışlar.
Ayı:
-Şansımız varmış. Bu, sihirli bir taş. Artık her dileğimiz gerçekleşir, demiş. Sonra taşı adama uzatmış ve bir dilek tutmasını istemiş. Adam bir saray dilemiş ve o anda da dileği gerçekleşmiş.
Oradan kervanıyla geçen bir tüccar, bu ıssız yerde birden ortaya çıkan sarayı görünce çok şaşırmış. “Yıllardır bu yoldan gelir geçermiş böyle bir sarayı görmemiştim." demiş. Sonra da sarayın sahibiyle konuşmak amacıyla saraya girmiş. Adamın karşısına çıkıp:
- Bu sarayı, bu kadar kısa sürede nasıl yaptınız? Çok şaşırdım doğrusu! diye sormuş. - Ben yaptırmadım. Her şey sihirli taşın sayesinde oldu, demiş adam da.
Düzenbaz tüccar:
- Taşı bana satarsan tüm mallarımı sana veririm, demiş. Adam razı olmuş, taşı vermiş. Tüccar taşı alıp gitmiş. O anda da tüm sihir bozulmuş.
Adam, kendini yeniden sandığın içinde bulmuş. Taşı verdiğine pişman olmuş. Ağlayıp sızlamış. Az sonra sandığın üstünden tıkırtılar işitmiş. Farenin yine kendini kurtarmaya geldiğini anlamış. Ancak fare ne kadar uğraştıysa da bu kez kilidi açamamış. Fare, eşek ve ayıyı bir telaştır almış. Sevgili dostlarını sandığın içinden kurtarmanın bir yolu olmalıymış. Düşünüp taşınmışlar.
Ayı:
- Sihirli taşı geri almalıyız. Başka çaremiz yok! demiş. Birlikte tüccarın sarayına yollanmışlar. Saraya yaklaşınca ayı: - Fare kardeş sen kapı aralığından içeri bir bak. Sihirli taşın yerini öğren. Sonra onu almanın bir yolunu buluruz, demiş. Bunun üzerine fare saraya girmiş. Tüccarın yatak odasına kadar çıkmış. Sihirli taş aynalı bir sehpanın üzerinde duruyormuş. Taş duruyormuş durmasına ama iki öfkeli kedi de taşın yanında nöbet tutuyormuş. Fare korkuyla oradan hemen uzaklaşmış. Arkadaşlarının yanına dönünce gördüklerini anlatmış. Kafa kafaya verip bir plan kurmuşlar. Eşek:- Sen yine aynı şekilde içeriye girersin. Orada bir deliğe saklanırsın, demiş. Ayı: - Tüccar uyuyunca sessizce yatağa çıkıp, saçını çekiştirir, burnunu kemirirsin, diye devam etmiş. Fare hemen işe koyulmuş. Planladıkları gibi tüccarın uyumasını beklemiş. Sonrada çıkıp burnunu kemirmiş. Saçlarını çekiştirmiş. Korkuyla uyanan tüccar: - Fareler burnumu kemiriyor! Bu sersem kediler hiçbir işe yaramıyor! Diye bağırıp çağırmış. Sonra da kedileri saraydan kovmuş. Ertesi akşam, tüccarın, uykuya daldığı saatlerde üç arkadaş saraya girmişler. Aynalı sehpanın üzerinde duran sihirli taşı sessizce almışlar. Geldikleri gibi kimse duymadan sarayı terk etmişler. Bir an önce sandığa ulaşmak için olanca güçleriyle koşmuşlar, koşmuşlar. Karşılarına bir nehir çıkmış.
Eşek:
- Eyvah, nehri nasıl aşacağız? diye endişelenmiş. Ayı sakin sakin: - Ben yüzme biliyorum. Sen benim sırtıma çıkarsın. Ağzına da sihirli taşı alırsın. Fare kardeşi de başına oturtursun. Kolayca nehri aşarız, demiş. Böylece birlikte yüzmeye başlamışlar. Onların bu hali kuşları, kurbağaları çok güldürmüş. Neşe içinde yüzmeye devam ederken, ayı başlamış böbürlenmeye: - Ne kadar da cesuruz değil mi arkadaşlar? Bizden daha yürekli kim var şu ormanda? Bu sözlerine fare de katılmış. Ama eşek ağzını açamadığından onlara katılamıyormuş. Ayı: Neden cevap vermiyorsun? Bu yaptığın çok ayıp eşek kardeş! demiş. Bu sözlere daha fazla dayanamayan eşek konuşmak için ağzını açınca dilek taşını suya düşürmüş: - Şu yaptığına bak! Sana cevap vereceğim diye taşı suya düşürdüm, diye ayıya kızmış. Ayı, sakin sakin: - Telaş etmeyelim. Bir çaresini bulur, taşı sudan çıkarırız. Önce kıyıya çıkalım, demiş. Kıyıya varınca kafa kafaya verip düşünmüşler. Ayı: - Bütün kurbağaları çağıralım. Onlardan yardım isteyelim, demiş. Sonra, eşek tüm kurbağalara seslenmiş: - Bize yardım edin arkadaşlar! Sihirli taşı bulamazsak hayvan sever dostumuz ölene dek sandıktan çıkamayacak, demiş. -Bu sözleri duyan kurbağalar suya dalıp buldukları tüm taşları kıyıya çıkarmışlar. Kıyıya yığılan taşların arasından bir tanesi pırıl pırıl parlıyormuş. Fare: - Yaşasın! Aradığımız taş işte burada! diye bir çığlık atmış. Olanlar ayıyı çok duygulandırmış. Söz alıp, dayanışmanın ve yardımlaşmanın önemini belirten bir konuşma yapmış. Kurbağaların davranışlarını övmeyi de unutmamış. Daha sonra üç arkadaş sandığı açıp, hayvan dostu arkadaşlarını kurtarmışlar. Taşı da ona vermişler. Adam, taştan tekrar sarayında olmayı dilemiş. Dileği anında gerçekleşmiş. O bölgenin de kralı olmuş. Yardımsever üç arkadaşıyla birlikte ömür boyu mutluluk içinde yaşamış.

VELİLERE YÖNELİK


AİLE İÇİ KURALLARLA İLGİLİ ÇATIŞMA NEDENLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

1- Kuralların belirsizliği.

Ailede uyulması gereken kuralların açık ve net bir biçimde açıklanmamasıdır. Örnek:“Ev temiz ve düzenli olmalıdır.” kuralı belirsiz bir kuraldır. Bu tertip ve düzenin sağlanması konusunda sorumlulukların paylaşımı belirtilmemiştir. Bunun uygulanabilmesi için tertip ve düzeni sağlamada annenin görev ve sorumlulukları, çocukların yapması gerekenler, babanın üstleneceği rol tanımlanmalıdır. Bu kural “herkes kendi odasının düzenli ve temiz olmasını, eşyalarını toplamasını sağlamakla yükümlüdür.” biçiminde açık ve net bir hale getirilebilir. Bir başka örnek, eve geliş saatleriyle ilgili olarak verilebilir. Belirsiz kural; “Herkes eve zamanında gelmelidir.” Bu kuralın açık ve net bir biçimde ifade edilişi şu şekilde olabilir: “Herkes eve kış mevsiminde en geç 19:00, yaz mevsiminde en geç 20:30 da gelmelidir.” Kısacası aile içi kurallar, ailenin anayasasıdır. Bu anayasada yer alan maddeler açık ve net bir biçimde ifade edilmelidir.

2-Kuralların uygulanması ile ilgili tutarsızlıktır.

Belirlenen kuralların aile üyeleri tarafından farklı algılanması ve yorumlanması tutarsızlıklara neden olur. Bu özellikle çocukların neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda kararsızlık yaşamalarına ve dengesiz bir kişilik geliştirmelerine yol açar. Örneğin, bir davranış anne tarafından kabul edilemezken, baba tarafından kabul ediliyorsa, çocuk kendi içinde çatışmalar yaşayabilir. Hatta bir davranış bir gün anne yada baba tarafından yorgun oldukları için kabul görmezken, bir başka gün aynı davranışın kabul görmesi de tutarsızlığa bir örnektir.

3- Kuralların tek taraflı olmasıdır.

Aile içi kuralların sadece anne–baba yada sadece çocuğa göre belirlenmesi, kuralların kabul edilebilirliği ve uygulanabilirliğini azaltmaktadır. Bu durumda, kuraldan hoşnut olmayan aile üyeleri kendilerine haksızlık yapıldığını, kendilerine önem verilmediğini düşünürler. Böylece aile bireylerinin benlik kavramları zedelenir, kızgınlık, öfke, değersiz olma, düşmanlık, saldırganlık, içe kapanma gibi sonuçlara yol açabilir. Kuralların uygulanabilirliğini artırmak, olumsuz sonuçları önleyebilmek, kuralların aile içinde yaşayan tüm bireylerin bir araya gelerek birlikte belirlemeleri ile mümkündür. Aile içinde sağlıklı etkileşimin olabilmesi, aile üyelerinin aile adına verilen kararlara katılması ile olacaktır. Bu durumda her üyenin ihtiyaç ve isteklerine saygı gösterilmiş olacak ve karşılıklı güven ortamı sağlanacaktır. Bu aile içinde karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı ilkesinin yaşama geçirilmesi ile daha da kolaylaşacaktır.

4-Kuralların uygulanabilir olmamasıdır.

Belirlenen kuralların aşırı katı ya da aşırı esnek olması da aileyi güçsüz hâle getirmektedir. Aile içindeki bireylerin gereksinimleri, günün değişen yaşam koşulları dikkate alınmadan konan kurallar kalıplaşmış ve katılaşmış aile yapısının ortaya çıkmasına neden olur. Kalıplaşmış roller ve katı aile yapısında yetişen bireyler, kalıplaşmış benlik yapıları geliştireceklerinden yeni durumlara uyum sağlayabilme becerisini göstermekte güçlük çekeceklerdir. Örneğin, çocuğun okul çıkışı ve yolda geçireceği süreler hesaplanıp saat kaçta evde olması gerektiğinin belirlenmesi, İstanbul’da yaşayan ve 16–17 yaşında bir genç ve ailesi için gerçekçi değildir. Çünkü, İstanbul’un trafik sorunu, servis arabaların dakik olmaması, bir gencin arkadaş çevresine verdiği önem... Hiç dikkate alınmamıştır. Kuralların yasaklara, sorumlulukların zorunluluklara dönüştüğü zamanlarda kuralların uygulanma şansı azalır.

5-Kuralların ihlali durumunda karşılaşılacak sonucun önceden bilinmemesi ve âdil olunmamasıdır.

Demokratik aile ortamında ortak görüş ve anlayış çerçevesinde belirlenen kuralların ihlal edilmesi durumunda karşılaşılacak sonuçlar önceden belirlenir. Bu sonuçların adil olmasına özen gösterilir. Bu özen gösterilmediğinde kuralların ihlal edilmesi durumunda kuralı ihlal edenle yaptırım uygulayacak kişiler kararsızlık yaşar. Dolayısıyla ani tepkiler, âdil olmayan ceza ve yaptırımlar ortaya çıkar. Yine kuralların ihlali durumunda karşılaşılacak sonuçların önceden bilinmemesi kuralların ihlal edilme sıklığını artırabilir. Kuralları ihlal eden bireye karşı diğer aile üyeleri ortak cephe alırlar. Kuralları ihlal eden aile üyelerinin gösterdiği yanlışı yapan kişiyi, yaptığı yanlıştan vazgeçirmeye çalışmak, konuşmamak, cezalandırmak gibi değişik reaksiyonlar şeklinde olabilir. Kuralları ihlal eden kim olursa olsun (anne, baba, büyük çocuk, küçük çocuk, erkek çocuk, kız çocuk) aynı yaptırımlarla karşı karşıya kalmalıdır. Kısacası yaşa göre ayrım yapılmamalıdır.

6-Kuralların nedenlerinin bilinmemesidir.
Ailedeki kuralların nedenlerinin bilinmemesi de kurallara olan güveni, bağlılığı azaltacaktır. Her bir kural için yapılacak mantıklı gerekçe ve açıklamalar kuralların benimsenmesini kolaylaştıracaktır. Örneğin; “Herkes kendi odasının düzen ve temizliğinden sorumludur” biçiminde konulan kuralın açıklaması yada gerekçesi, “Hiç kimse kimsenin hizmetçisi değildir ve evin temiz olabilmesi herkesin odasını temiz tutmasıyla mümkün olacaktır.” biçiminde ifade edilebilir.

7-Aile üyelerinin kendilerini rahat ifade edememeleridir.

Aile üyelerinin duygu ve düşüncelerini rahat bir şekilde ifade etmeleri sonucu aile içi iletişim daha da güçlenmiş ve aile içi kuralların uygulanabilirliği de sağlanmış olur. Herkesin kendi dünyasında yaşadığı aile yapısında ise aile üyelerinin birbirlerine sınırlar koymasıyla, zamanla değişik sıkıntılar oluşmaya başlar. Bu sıkıntılar arasında endişe ve huzursuzluklar, kendi içlerinde düşmanlık, suçluluk hissi gibi duygulara rastlanır. Aile üyelerinin duygu ve düşüncelerini daha rahat paylaşabildiği aile yapısında ise karşılıklı anlayış ve işbirliği, birbirlerine karşı samimiyet ve sevgi, geleceğe güvenle bakma gibi durumlarla karşılaşırız.

SEVGİLİ ANNE BABALAR;

Bir insanın bu dünyada sahip olabileceği en değerli varlığı çocuklarıdır. Hepimizin çabası ve endişesi çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmektir. Bu çabalarımızın bir parçası onların iyi bir eğitim almalarını sağlamaktır. Bugün bir anne-babanın yapabileceği en değerli yatırım, çocuklarına iyi eğitim imkanları hazırlamaktır. Eskiden ana-babalar, çocuklarını çok sevdikleri için, ileride sıkıntıya düştüğünde işine yarasın, zorluk çekmesinler diye, evler, arsalar, mülkler, miraslar bırakıyordu. Çocuklarımızın bu mirası korumakta zorluk çektiğine birçoğumuz tanık olmuşuzdur. Halbuki bugün çocuklarımıza sağlayabileceğimiz en önemli mirasın eğitim olduğu kabul ediliyor. İyi bir eğitim almış ve kendine güvenen çocukların istediğini elde edebileceğine inanıyoruz.

Bir çocuğun eğitiminden istenen sonucun alınabilmesi, ancak aile ile eğitim kurumunun sıkı ve samimi işbirliği ile gerçekleştirilebilir. Bir çocuğun eğitiminin sadece onu bilgi sahibi yapmak ve sınavlara hazır hale getirmek olmadığının bilinmesini istiyoruz. Çocuklarımızı sınavlara hazırlamanın yanında onların duygusal, sosyal, bedensel, ahlaki ihtiyaçlarının ve sorunlarının karşılanması da eğitimlerinin önemli parçalarını oluşturmaktadır. Başka bir ifade ile biz; kendi kendine yeten, atak, girişken, sorumluluk alan, soru soran, araştıran kurallara niçin uyması ya da uymaması gerektiğini bilen, hakkını arayan, gerektiğinde itiraz eden, liderlik vasıflarına sahip, kendisi ve çevresi ile barışık bir insan yetiştirme felsefesine inanıyoruz.
Paylaşmak istediğimiz düşüncelerimiz sizlerin haberdar olmadığı bilgiler değil. Bütün anne-babaların iyi niyetli olduklarından ve çocukları niçin iyi şeyler yapmak istediklerinden hiç şüphemiz yok. Bununla birlikte bilimsel araştırmalar, çocuklarımızın dengeli ve sağlıklı gelişimlerinin ve eğitimlerindeki başarıların, aile içi ilişkilerden ve ana-baba tutumlarından birinci derecede etkilendiğini söylemektedir. Bu nedenle çocuklarımız ile ilişkilerimizi ve ana babalık anlayışlarımızı, aşağıda özetlenen bilgiler çerçevesinde yeniden gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyoruz:
1- Sadece “seni seviyoruz” demekle yetinmeyiniz. Sevgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasıdır. Evinizin sevinçlerine ve sıkıntılarına onu ortak ediniz. Sevgi saydam olmalıdır. “İçinden sevmek” şeklinde bir sevgi biçimi yoktur.
2- Çocuğunuza sevginizi karşılıksız veriniz. Çocuk şartsız sevilmelidir. “Ön şartlı sevgi” diye bir sevgi biçimi olamaz.
3- Sevginiz hoşgörüdür, fakat vurdumduymazlık ve boş vermek demek değildir. Çok sevmek adına her davranışı hoşgörü ile karşılamanın çok olumsuz sonuçları olacaktır.
4- Sevgi, çocuğun kendisini tanımasına ve yeteneklerini geliştirmesine yardım etmektir. Onun kendini tanımasına, ifade etmesine ve yeteneklerinin farkına varmasına ortam ve fırsatlar hazırlayınız.
5- “Sen benim söylediklerimi yap, gittiğim yoldan gitme” yaklaşımı son derece yanlıştır. Unutmayınız; çocuklarımız bizim söylediklerimizden çok yaptıklarımızı benimserler. Çocuklar sizin söylediklerinize değil, yaptıklarınıza dikkat eder.
6- Çocuklar ile sağlıklı ilişki kurabilmenin en iyi yolu, önce onu duymak, dinlemek ve söylediğini anlamaya çalışmaktır. Lütfen çocuklarınızı dinleyiniz. Dinlemek onlarda “önemsenmek” ve “değerli görülmek” anlamlarına gelir ve “ait olma” ihtiyacını ve duygusunu karşılar.
7- Çocuğunuzun içinde bulunduğu gelişim dönemine ait ihtiyaçları ve sorunları da vardır; onların öncelikle bu dönemdeki ihtiyaçları karşılanmalı ve yaşadığı döneme ait sorunlarının çözümünde yardımcı olunmalıdır. Özellikle psikolojik ve sosyal alanda, çocuğunuzun gelişim dönemine ait özelliklerini ve ihtiyaçlarını öğreniniz ve bunları karşılayınız.
8- Çocuğun sağlıklı eğitimi ancak eğitim kurumu ile ailenin etkin işbirliği ile gerçekleşir. Çocuğunuzun eğitim gördüğü kurumları sıklıkla ziyaret ediniz ve öğretmen ve uzmanlarla görüşünüz..
9- Çocuğunuzda mülkiyet fikrini oluşturunuz ve özel hayatın gizliliği ilkesini, onun özel yaşantısına saygı göstererek kazandırınız. Bu anlamda, çocuğunuza ait eşyaları izinsiz almamak, odasına kapısını vurarak girmemek gibi davranışlar çok önemlidir.
10- Çocuğunuzu bazen tanık, bazen de yargıç olarak kullanmayınız. Yakın çevremiz ile ya da eşimiz ile olan tartışmalarımızda çocuklarımızdan tanık, yargıç ya da iletişim aracı olarak yararlanmak, onların ruh sağlıklarına ciddi zararlar verir.
11- Ona faal olma fırsatı tanıyınız. Bütün işlerini onun yerine siz yapmayınız. Unutmayınız, gelişme, olgunlaşma ve öğrenme ancak yaşantılar yolu ile gerçekleşir. Çocuklarımızın “problem çözebilen”, “baş etmeyi” bilen, ve “kendi kanatları ile uçabilen” bireyler olabilmesi onlara etkin olma fırsatları tanıdığımız oranda gerçekleşir.
12- Kontrolsüz bir biçimde TV programları izlemesine göz yummayınız. Seviyesine hiç uygun olmayan cinsel içerikli ve saldırganlık dolu programları izlemesine, yapıcı ve seçenek getirici bir yaklaşımla engel olunuz.
13- Korkuya dayalı bir eğitim uygulamayınız. Korkutularak yetiştirilen çocukların zamanla korkan ve korkutan insanlar olacağını hatırlayınız.
14- Ufak tefek hatalarını görmemezlikten geliniz ve toleranslı olunuz. Ondan kesinlikle mükemmel olmasını beklemeyiniz. Aldırış etmiyor gibi görünseler dahi, bizim düşünce ve görüşlerimiz çocuklarımız üzerinde çok etkilidir. Onlardan mükemmel olmasını beklemek, psikolojik sağlıklarını bozacaktır.
15- Çocuklarınızı “iyi komşu çocukları ile” kıyaslamayınız. Çocukların ruh sağlıklarında kalıcı olumsuz etkiler meydana getiren önemli yanlışlarımızdan birisi de kıyaslamaktır. Eleştirileriniz acımasız olmamalı, yapıcı olmalıdır. Tenkitten çok taktir etmek konusunda cömert olmak zorundayız. Eleştirmek gerektiğinde ise, eleştirimizi doğrudan çocuğumuza veya onun kişiliğine değil, yaptığı davranışa yöneltmek gerekir.

Sevgili anne-baba;
Önemli olan mükemmel bir anne baba olmak değildir. Bu konuda kendini geliştirme isteğini duyan ve çaba harcayan; yaptığı hataları gördüğünde bunda ısrar etmeyerek, hatadan dönme olgunluğunu gösterebilen ana-baba olabilmektir.
Bir çoğumuz için bilgisayar heyecan verici ama aynı zamanda da karmaşık. Çocuklarınız genellikle bilgisayarlar konusunda sizden daha çok bilgiye sahipler. Öte yandan anne babalar olarak sizler, yaşam hakkında daha fazla deneyime ve bilgiye sahipsiniz. Sizin bilgi ve deneyimlerinizle çocuklarınızın bilgisayar ve Internet konusundaki bilgileri birleştirilebilirse, sizler çocuklarınıza bilgisayar kullanımı konusunda daha fazla yardımcı olabilirsiniz.
Çocuklarınız iyi bir bilgisayar kullanıcısı olsun olmasın her zaman sizin müdahalenize, sizin deneyimlerinize ve değerlendirmelerinize ihtiyaçları vardır. O nedenle bilgisayar ve Internet hakkında öncelikle bilinmesi gerekenler neler, Internet ne gibi hizmetler sunuyor, bunlar üzerinde biraz duralım:
Internet tıpkı posta servisi gibi size posta hizmetleri sunabilir. Tanıdığınız insanların e-mail (elektronik posta) adresini alabilir isteğiniz anda, 24 saat boyunca, Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, posta gönderebilir ya da alabilirsiniz. Internet tıpkı telefon gibi insanlarla eş zamanlı haberleşme olanağı sunar. Bazı tartışma gruplarına katılabilir, kendi grubunuzu oluşturabilir ve kesintisiz haberleşebilirsiniz.
Internet tıpkı kütüphane gibi, hayal ettiğiniz ya da edemediğiniz bir çok konuda farklı formatlarda bilgi sunar. Bu bilgilere, Internet üzerinden kitap olarak, makale olarak, ses kayıtları ya da video kayıtları olarak ulaşabilirsiniz.
Tıpkı gazete gibi her gün, hatta her an, Dünya haberleri, iş, spor, seyahat, eğlence haberleri dahil, yeni haberlere ulaşabilirsiniz. Internet bir çok insan için ilgi çekicidir çünkü canlı görsel ve işitsel materyal içermektedir. Internet her türlü bilgiyi çeşitli formatlarla barındırdığından ve internet üzerinde bir sansür mekanizması olmadığından, çocuklarınız için televizyon izleme, yabancılarla konuşma, sinema ya da video filmlerinin seçiminde nasıl bir eleme işlemi yapıyor, kurallar koyuyorsanız, burada da kurallar koymanız, çocuklarınızı yönlendirmeniz gerekir.
Internetin, doğru kullanılmadığında zararlı olabileceği konusunda çocuklarınızı uyarın. Çocuklarınızın, Internet hakkındaki düşüncelerini ve bilgilerini günlük olarak takip edebilir, böylece yanlış bildikleri konuları düzelterek onları yönlendirebilirsiniz. Internete bağlanmak için yalnız sizin bildiğiniz bir şifre kullanabilirsiniz. Böylece çocuklarınızın Internete ne zaman bağlandıklarından haberdar olabilirsiniz. Bilgisayarı çocuğunuzun odasına koymak yerine, herkesin sık kullandığı bir odaya yerleştirin. Böylece çocuğunuzun, uygun olmayan sitelere gitmesine kolaylıkla engel olabilirsiniz. Beş yaşından küçük çocuklarınızın tek başlarına bilgisayar ve Interneti kullanmalarına izin vermeyin. Bilgisayar ve Internet kullanma saatlerini sınırlandırarak ve bu saatlerde çocuğunuza eşlik ederek, çocuğunuzun güvenliğini ve denetimini sağlayabilirsiniz. Çocuklarınızın Interneti uygun kullanıp kullanmadıklarını, sık kullanılanlar ya da daha önce girilen sayfaların listesini kontrol ederek denetleyebilirsiniz. Internetin doğru kullanımı hakkında bildiklerinizi, arkadaşlarınızla ya da çocuklarınızın arkadaşlarının ebeveynleri ile paylaşabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun, arkadaşlarının evinde de güvende olmasına yardımcı olabilirsiniz. Çocuğunuz yanınızdayken uygun olmayan sitelere girmeyin.

Internet hepimiz için çok zengin bir bilgi içeriği sunmaktadır. Ancak çocuklarınızın Interneti etkili ve güvenli bir biçimde kullanabilmeleri için bilgilendirilmeleri ve yönlendirilmeleri gerekmektedir.
Çocuklarınıza uzlaşmacı bir yolla kuralları öğretmeyi ve uygulatmayı amaçlayarak.Aile-Çocuk Internet Kullanım Sözleşmesi hazırlanmıştır.
Bilgisayar ve Interneti kullanmak istiyorum ve Interneti kullanırken uymam gereken bazı kurallar olduğunu biliyorum.
1 Ailemin benim güvenliğimi ve sağlığımı düşündüklerini biliyorum. Bu yüzden, bilgisayar ve Internet konusundaki kurallara uymam konusunda ailemle işbirliği içinde olacağım. Internetle ilgili yapmamı istemedikleri bir şey olduğunda onların sözünü dinleyeceğim.
2 Adımı, adresimi, telefon numaramı, okulumu, ailemin adını, adresini, telefon numarasını ya da başkalarının beni bulmasını kolaylaştıran herhangi bir bilgiyi (tuttuğum takım, gittiğim yerler vb.), internette tanıştığım kimseye vermeyeceğim.
3 Aileme sormadan Internet aracılığıyla hiçbir şey satın almayacağım ve hiçbir kredi kartı numarası vermeyeceğim.
4 Ailemle konuşmadan Internet aracılığıyla sorulan sorulara cevap vermeyeceğim. Hiçbir form doldurmayacağım ya da hiçbir yarışmaya katılmayacağım. Ayrıca girdiğim sitenin bir güvenlik ilkesi olup olmadığını kontrol edeceğim. Verdiğim bilgilerin başkaları ile paylaşılmayacağı konusunda güvence verip vermediğine bakacağım. Aksi halde hiçbir şekilde kişisel bilgi vermeyeceğim.
5 Bazı insanların kötü niyetli olabileceklerini ve çocuk olmadıkları halde çocuk gibi davranabileceklerini biliyorum. Bu nedenle Internette tanıştığım kişileri aileme söyleyeceğim. Ayrıca yeni tanıştığım kişilerden aldığım mesajları aileme gösterecek ve onların onayı olmadan bu mesajlara cevap vermeyeceğim.
6 Internette hiçbir tartışmaya ya da kavgaya katılmayacağım. Eğer biri benimle tartışmaya ya da kavgaya yeltenirse, onlara cevap vermeyeceğim ve ailemi konudan haberdar edeceğim.
7 Eğer hoşlanmadığım bir şeye rastlarsam ya da ailemin benim görmemden hoşlanmayacağını düşündüğüm bir şeye rastlarsam, geri tuşuna basacağım ya da oturumdan çıkacağım.
8 Eğer bazı kişilerin çocuklara söylememesi gereken bir şey söylediğine rastlarsam aileme söyleyeceğim.
9 Internetle ilgili konular hakkında hiçbir şeyi ailemden saklamayacağım.
10 Eğer birisi bana resim gönderirse, görmemem gereken bir siteyi ziyaret etmemi ya da uygun olmayan bir dille konuşmamı önerirse ailemi durumdan haberdar edeceğim. Aynı şekilde yapmamam gereken bir şeyi yapmamı isterse, bunu aileme söyleyeceğim.
11Ailemin onayı olmadan Internette tanıştığım kimseyi telefonla aramayacağım.
12 Ailem yanımda olmadan ve onaylamadan Internette tanıştığım kimseyle buluşmayacağım.
13 Internette tanıştığım kimseye, ailemin izni olmadan hiçbir şey göndermeyeceğim.
14 Eğer Internette tanıştığım birisi bana posta ile ya da bir kişi aracılığıyla, herhangi bir şey gönderirse aileme söyleyeceğim.
15 Internette iyi bir dil kullanacağım ve nazik olacağım.
16.Sadece şaka yapıyor olsam bile kimseyi korkutmayacağım ya da tehdit etmeyeceğim.
17 Bilgisayarıma herhangi bir disk ya da Internetten bir bilgi yüklemeden önce virus kontrolü yapacağım.
18 Ailem bana daha önce çok büyük bir tepki göstermeyeceğine söz verdiği için, Internet yüzünden başıma ne gelirse gelsin, onlara söyleyeceğim.

Annemden bana bir mektup var!.. Seni uyurken seyrettim... Sevgili çocuğum, Seni uyurken seyretmek, nefes alışını duymak için sessizce odana girdim. Gözlerin kapalı, huzur içindesin. Sarı buklelerin melek yüzünü çerçeveliyor. Bir kaç dakika önce çalışma odamda çalışırken birdenbire içimin sıkıldığını fark ettim. Dikkatimi işime veremedim ve bu yüzden sessizce seninle konuşmak üzere odana geldim. Bu sabah, yavaş giyindiğin için sabırsızlanıp, sana söylendim. Yemek fişini kaybettiğin için seni azarladım ve kahvaltı ederken gömleğine süt döktüğün için sana sert sert baktım. "Yine mi?" dedim, içimi çekerek ve başımı kızgınlıkla iki yana salladım. Sense bana bakıp, tatlı tatlı gülümsedim ve bana "Hoşça kal, anneciğim!" dedin. Öğleden sonra, sen odanda oynayıp, yatağına dizdiğin oyuncaklarına bağıra çağıra şarkı söylerken, ben telefon konuşmalarımı yapıyordum. Sana sessiz olmanı işaret ettim, sonra yine bir saat kadar telefonda konuştum. Daha sonra bir asker gibi sana emir verdim, "Oyalanıp durma, çabuk ödevini yap!" Bana "Peki, anneciğim" dedin ve hemen çalışmaya koyuldun. Sonra da odandan hiçbir ses gelmedi. Akşam ben masamın başında çalışırken, korkarak yanıma geldin ve bana umutla, "Anneciğim, bu gece kitap okuyacak mıyız?" diye sordun. Sana kesin bir dille, "Bu gece olmaz." dedim, "Odan hâlâ karmakarışık! Sana kaç kez hatırlatacağım odanı toplamanı!.." Başın önünde, odana gittin. Çok geçmeden geri geldin ve kapının yanından bana bakınca, "Şimdi ne istiyorsun?" diye sordum aksı bir ses tonuyla. Hiçbir şey söylemedin. Yanıma geldin, boynuma sarıldın ve beni öpüp, "İyi geceler, anneciğim. Seni seviyorum!" dedin. Sonra da aceleyle odana gittin. Daha sonra, duyduğum vicdan azabı nedeniyle, boş-boş masama bakarak uzun bir süre oturdum. Acaba neden böyle davrandım, diye düşündüm. Beni kızdıracak hiçbir şey yapmamıştın. Sadece büyümeye ve öğrenmeye çalışan bir çocuk gibi davranmıştın. Bugün yetişkinlerin sorumluluklarla dolu dünyasında kendimi kaybettim ve sana harcayacak enerjim kalmadı. Bugün sen benim öğretmenim oldun, beni öpmeyi, bana iyi geceler dilemeyi unutmadın ve üstelik ruh hâlimin iyi olmadığını fark edip, parmaklarının ucunda gezindin. Şimdi seni uyurken seyrediyorum ve bugünü yeni baştan yaşamak istiyorum. Yarın, ben de sana, bugün senin bana gösterdiğin anlayışı göstereceğim, böylelikle belki gerçek bir anne olabilirim. Uyandığında sana sıcacık gülümseyip, okuldan geldiğinde sana moral vereceğim ve yatmadan sana kitap okuyacağım. Sen gülünce gülüp, sen ağlayınca ağlayacağım. Kendime daha büyümediğini, bir çocuk olduğunu ve senin annen olmaktan mutluluk duyduğumu hatırlatacağım. Bugün senin anlayışlı davranışın bana çok dokundu ve bu yüzden gecenin bu saatinde sana teşekkür etmeye geldim, çocuğum, öğretmenim ve arkadaşım olduğun ve bana gösterdiğin sevgi için. Diona Loomons


Ailenin tutumu, çocuğun ileri yaşlardaki başarısında önemli rol oynuyor. Çocuğuna karşı aşırı hoşgörülü davranan ve boyun eğici davranışlar sergileyen anne-baba, bencil ve çevresiyle uyumsuz çocuklar yetişmesine neden oluyor. Çocuğuna her konuda boyun eğici davranış gösteren anne-babaların, gerektiğinde otorite sağlamaları ve çocuklarına söz geçirmeleri de zor olur. Çocuk, doğumundan itibaren var olan ben merkezcil tavrını, anne-babanın bu aşırı boyun eğici tavrı nedeniyle zamanla sosyal değerlere uygun şekilde değiştiremez, uyumsuzlaşır, anne-babasına saygısı azalır, onları yönetmeyi ister. Çocuktaki ben merkezcil tavır anne-babanın tutumuyla daha da belirginleşir. İlk başta ebeveyn çocuklarına karşı duydukları aşırı sevginin bir tezahürü olarak düşündükleri aşırı korumayı karşılarında farklı sorunlar halinde görürler. Çocuğun aynı davranışına karşı farklı zamanlarda farklı tutumların sergilenmesi ise çocuğun davranışlarına rehberlik edecek dengeli değer yargılarının oluşumunu engeller. Anlayışlı, hoşgörülü ve çocuğu kabul edici tavrın benimsendiği evlerde çocuklar aktif, bağımsız karar alabilen, yaratıcı, toplumsal bireyler olarak yetişeceklerdir. Bu tarzda yetiştirilen çocuklar, kolay egemenlik kurulamayan, başarılı, yapıcı, özel merakları olan bireyler olur. Otoriter tutumun benimsendiği evlerdeki çocuklarda kavgacılık, işbirliğine yanaşmayan ve tekrar eden saygısız davranışlar gösterdiği saptanmıştır. Çocuğa karşı aşırı korumacı ve hoşgörülü, düşkünce tutumlar; reddedici, baskıcı ya da boyun eğici veya ayırımcı, cezayı gerektiğinde de uygulamayan ya da aşırı uygulayan anne- baba tutumları, çocuk için sosyal uyumu önleyen, bencil, çekingen, şiddete yöneltici, özgüven oluşumunu ve sosyalleşmeyi engelleyen, aile içi ilişkileri bozan tavırlardır. Hoşgörülü, gerekli bazı kısıtlamalar dışında çocuğun kendi başına karar almasını destekleyen, kendini ailenin diğerleri kadar önemli elemanı olarak algılamasını sağlayan, işbirliğine açık, ödüllendirme ve gerekirse beklediği armağanın verilmeyişi, gezi programının ertelenmesi gibi, ancak dövmeyi içermeyen cezalandırmalarla sağlanan ilişki, çocukta yüksek benlik saygısına ve hemen bütün fonksiyonlarda ileri derecede uyuma yol açar. Çocuğun özgüveni gelişir ve birey olmak için önemli adımlar atmış olur.


Her öğretmen bir anne-babadır; her anne-babada bir anlamda “öğretmen!..” Hangi anlamda olursa olsun önemli olan, bu sıfatı taşıyanın ne kadar “iyi” bir anne-baba, “iyi” bir öğretmen; başka bir deyişle ne kadar “iyi” bir model ve kılavuz olduğudur... Bence öğretmenin de anne-babanın da “iyi”liği, bir kısmını birlikte yürüyeceği yaşam yolculuğunda çocuğu için kusursuz bir yol haritası oluşturulabilmesiyle orantılı olarak artıyor ya da azalıyor. Kuşkusuz bu süreçte, harita üzerinde bir güzergah “oluşturmak”la iş bitmiyor; haritanın doğru okunması, sağlıklı ve yetkin şekilde kullanılması, yeri-zamanı geldikçe rotada düzeltmelerin yapılması ve gerektikçe yeni yollar bulunmasında adeta uzmanlaşmak da gerekiyor... Bu nedenlerle ben “annelik-babalık” kavramını, sadece fiziksel bir olgu ve oluşum olarak algılamıyor, o düzeye indirgemiyorum. Annelik-babalık, fiziksel bir oluşumu da içeren, ama ondan çok daha geniş ve derin bir değer, çok boyutlu bir zenginlik ve anlam taşır. Böyle bir kavramın özünde, herşeyden önce, koşulsuz ve çıkarsız bir sevgi ve sahiplenme, ama aynı zamanda, “efendi-sahip” tavrı takınmadın, küçücük bir canlıdan, kendine yeterli birey yaratma, o bireyi giderek özgürleştirme ve yetkinleştirme eylemi vardır. Annelik-babalık, kanımızla, canımızla beslenip büyütülen ve bizim olan bir canlıyı, hem kendimizden bir parça sayma, hem de bizden apayrı, özel bir kimlik ve kişilik olarak tanıyabilme, öyle kabul edebilme, öyle kılabilme olgunluğu demektir. Annelik-babalık, bu tanıma ve kabulden sonra, onu hiç kimse ile karşılaştırmadan, olduğu gibi benimseyebilme, her gün daha ileriye yürüme savaşında destekleyebilme; onu herkesten üstün görmeden, eksik ve yanlışlarıyla, tek ve biricik olarak bağrına basabilmektir. Annelik-babalık, hem kendi yaşamını eksiltmeden, yani “saçını süpürge etmeden” ve “senin uğruna nelere katlandım” demeden yaşamı sonuna kadar birlikte, dostça ve arkadaşça paylaşarak sürdürebilmektir, Annelik-babalık, özveridir; “ben” yerine “o” diyebilmek, almadan vermek, verdiğini tüm yüreğiyle ve bir tek defa başına kakmadan ve bir şey beklemeden, tereddütsüz sunabilmektir. Annelik-babalık, durmadan konuşmak, nasihat etmek, söylev vermek değil, dinlemek, anlamaya çalışmak, onun gözleriyle bakabilmek, örnek olmak, olumlu bir model olarak örnek davranışlar ortaya koyabilmektir. Annelik-babalık, sormak, sorgulamak ve suçlamaktan çok, yanıt vermek, olay ve olguların neden ve sonuçlarının farkına varmasını sağlayabilmek; onun tarafından eleştirilirken bile gözlerinin taa içine dakikalarca, hoşgörü ve sevecenlikle dikkat kesilerek bakabilmek; söylediklerini cankulağı ile dinleyebilmek; düşüncelerinin özünü, dümdüz, dosdoğru ve tam olarak algılayabilmektir. Annelik-babalık, kendisi, ailesi ve toplumu için gerektiğinde “dur” diyebilmek; ona sınırların, hak ve özgürlüklerin farkına varabilecek bir olgunluk kazanabilmesi için yardım edebilmek; eylemlerinin sorumluluğunu görebilme ve taşıyabilme gücü kazandırmak demektir. Annelik-babalık, zoru göstermek, ama ondan korkmadan, cesaret ve özgüven duygusu içinde sorunların üstüne gitmek, onları yılgınlığa kararlılıkla, öfkesiz başarabilmektir. Annelik, her zaman “ben buradayım, senin yanındayım, seni destekliyorum, ama sen kendi başına da başarabilirsin” düşünce ve inancı yaratabilmek; sizi daima bir koltuk değneği ya da can simidi gibi görmesine ve kullanmasına izin vermemek; herşeyden önce kendi ayakları üstüne, içinden sımsıkı basarak durmasını ve sonra da kararlı, güvenli, azimli şekilde yürümesini sağlamak demektir. Annelik-babalık, ona değer vermek, değerli olduğunu derinden duymasına ortam hazırlamak, değerli olduğu bilincini, böbürlenmeden, başkalarına tepeden bakmadan kazandırabilmektir. Annelik-babalık, onun düşünce, tercih, beğeni ve kararlarına; ölçülü olma, uygunluk ve kabul edilebilirlik sınırları için saygı duymak, gerçek bir demokrat kimlik geliştirebilmektir. Annelik, kendini tanımak ve bilmek, ondan ve onun davranışlarından çok kendini sorgulayabilmek, kendini aşmak, kendini eğiterek söz ve davranışlarını denetleyebilmek ve geliştirebilmektir. Annelik-babalık, günü gelince “başka biri”yle paylaşabilmek, “başka biri”ni yaşamınıza kabul etmek ve böyle bir yaşama geçişte, bu kez yukarıdaki herşeyi “o” ve “başka biri” için tekrar yapabilmektir. Tüm bunlara bakınca annelik-babalık kavramının neden sadece fiziksel bir olgu ve oluşum düzeyinde tutulamayacağını sanırım anlatmış oluyorum.

Öğretmenin sınıfta bir çocukla sorunu varmış. Öğretmen, “A, de” diyormuş, çocuk kafasını kaldırıyor, öne arkaya sallıyor ve dudaklarını birbirine yapıştırıyormuş. Öğretmen bir gün yine sabırla başlamış ve “Sen çok iyi bir çocuksun, lütfen A de. Bu sana zarar vermez,” demiş. Ama çocukta tek cevap boş bir bakış olmuş. Birkaç başarısız denemeden sonra öğretmenin en sonunda sabrı taşmış ve “a de, A de.” Diye bağırmış Fakat çocuğun cevabı sadece “ııh... ıh... ıhı.” Olmuş . bunun üzerine öğretmen çocuğun babasını çağırmış. Beraberce küçük çocuğun A demesini istemişler. Sonunda çocuk pes etmiş ve herkesi şaşırtarak net ve güzel bir A sesi çıkarmış. Öğretmen bu pedagojik başarı karsısında şaşırmış ve bağırmış, “maşallah, ne kadar mükemmel şimdide B de” Fakat çocuk sert bir şekilde karşı çıkarak küçük yumruğunu masaya vurarak şöyle demiş, “bu kadarı yeter. A dediğimde bana ne olacağını biliyordum. Peşinden B dememi, daha sonra bütün alfabeyi tekrar etmemi, daha sonra okumamı, yazmamı ve aritmetik yapmamı isteyecektiniz. Başından beri bunun için A demek istemiyordum. •
Eğitim doğruları söylemek değil, doğruları yapmaktır. Çocuğunuza örnek olmaya gayret edin. Gerisi gelir. • Çocuğunuza vereceğiniz eğitimin amacı, onun sorumluluk düzeyini geliştirmek ve olgunlaşmasını sağlamak olmalıdır. • Çocuğunuza size işlerinizde yardım etme fırsatı verin. • Çocuklarınızın yanlışlarını değil, doğrularını yakalayın. • Çocuğunuza iyi şeyler söylemekten ve onu övmekten korkmayın. Şımaran çocukları hayat hizaya sokar. • Şımartmaktan kaçınayım derken güvenini zedelediğiniz çocuklara güven kazandırmak çok daha zordur. • Takdir edilen ve övülen çocuklar, anne- babalarını ve arkadaşlarını takdir etmeyi öğrenirler. • Atalarımız “taç giyen baş akıllanır” demişler. Çocuğunuza küçük başarıları karşısında olumlu sıfatlarla yaklaşırsanız ona en büyük hazine olan, kendine güven duygusunu kazandırırsınız. • Çocuğunuza ne derseniz öyle olma ihtimalini artırırsınız. “Tembel”, “sorumsuz”, “asi” , “inatçı” gibi olumsuz sıfatlar, bu özellikleri geliştirir. • Önemli olan çocuğunuzun kardeşine veya arkadaşına kıyasla ne kadar başarılı olduğu değil, kendi yapabileceklerine kıyasla ne kadar başarılı olduğudur. • Çocuğunuzun hatasını asla başkalarının yanında konuşmayın. Çocuğunuzu asla başkalarının yanında eleştirmeyin. • Sık eleştirilen çocuklar içe kapanık ve güvensiz olurlar. • Çocuğunuzun hayattan zevk almasına yardım edin. Onu mutlu eden etkinlikleri destekleyin ve bunu dile getirin. • Olumsuz konuşarak motivasyon artırma yöntemi tarihe karışmıştır. Çocuğunuzu gayrete getirmek için olumlu tavır içinde olun. • Çocuğunuza olumsuz söz söylemeniz gerekiyorsa, sözü olumlu ve ona güvenizi belirten bir cümleyle bitirin. Başarılı olanlar kendilerini sevenler, kendilerine güvenenler ve kendileriyle barışık olanlardır. Çocuğunuza bunları kazandırın. • Çocuğunuza bulunduğu yaştan daha büyükmüş gibi davranınız, olgunlaşmasına yardımcı olursunuz. • Sevmeyi ancak severek öğrenebiliriz. • Sevmek ve sevilmek insanlara güneşi her açıdan aldıkları hissini verir. • Evrensel ilaç Ne yedek parçası var, ne pili Ne peşinat gerekiyor, ne aylık taksit Enflasyona karşı dayanıklı, vergiden muaf Gerçekten dinlendirici Çalınmaz, etrafı kirletmez Herkese uyar, katıksızdır Çok az enerji harcar Ama çok iyi sonuçlar verir Tansiyonunuzu düşürür, stresinizi azaltır Mutluluğunuza mutluluk katar Depresyona karşı savaşır, yüzünüzü güldürür Öz-güveninizi artırır Dolaşım sisteminizi çalıştırır Yan etkileri yoktur Sanırım en kusursuz ilaç odur: bu Kucaklamaktır! (Şüphesiz karşılıklı olanı!) Henry Matthew Ward• Hayattaki en yüce mutluluk sevildiğimize inanmaktır. Victor Hugo Unutmayın, hepimiz sendeleye sendeleye yürüyoruz. Bu yüzden olsa gerek elele yürümek hepimizi rahatlatıyor. Emily Kimbrough
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Ayşın KURTULUŞ'un Yazıları
► Verimli Ders Çalışma Psk.M.Enes İMERT
► Ders Çalışma Alışkanlığı Psk.Dnş.Kıvanç TIĞLI
► Verimli Ders Çalışma Teknikleri Psk.Dnş.Galip ŞAHİN
► Zaman Düzenleme ve Planlı Çalışma Psk.Dnş.Tuncay GÜLEN
► Verimli Ders Çalışma Yöntemleri Psk.Dnş.Tuncay GÜLEN
► Verimli Ders Çalışma Nedir? Psk.Dnş.Fatma KIRIMLI TAŞKIN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Doğru Çalışma' başlığıyla benzeşen toplam 55 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Stres Eylül 2008
◊ Zaman Yönetimi Eylül 2008
◊ Bilginin Yolculuğu Eylül 2008
◊ Başarıya Giden Yol Eylül 2008
◊ Motivasyon ÇOK OKUNUYOR Eylül 2008
◊ Zamanın Değeri Eylül 2008
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


20:28
Top