2007'den Bugüne 92,325 Tavsiye, 28,223 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Başarıya Giden Yol
YAZI #112 © Yazan Psk.Ayşın KURTULUŞ | Yayın Eylül 2008
Hayatta başarılı olmuş kişilere bakarsak onların ruhen, bedenen ve fikren huzurlu kişiler olduğunu görürüz. Thomas Edison
ÖNCELİKLE YAŞIMIZA AİT ÖZELLİKLERİ ÖĞRENELİM Mİ?
İLK ERGENLİK
*Aileye karşı isyankar olabilirler.
*Olgunlukla çocukluk arasında gidip gelirler.
*Aynı yaşta ve cinsiyetteki yakın arkadaşlarla birlikte olmak isterler.
*Karamsardırlar.
*Dağınık ve düzensizdirler.
*"Bağımsız beni" ortaya koyma çabasındadırlar. "Ben kimim?", "Ne çeşit bir insanım?" gibi sorular zihinlerini meşgul eder.
*Hızlı büyümektedirler.
*Bedenlerinin farkına varmaya başlarlar.
*Cinsel kimlik olgunluğu görünmeye başlar.
*Deri problemleri görülebilir (sivilceler).
*Önceki yıllara oranla iştahları artar, sürekli açlık hissederler.
*Önceki yıllara oranla daha fazla uyurlar.
*Artan olgunluğun işareti olarak geç saatlere kadar oturma isteği vardır.
İlk Ergenlikte Erkeklere Ait Özellikler
 Gürültülüdür.
 Sakardır.
 Ketumdur.
 Saldırgandır.
 Dağınıktır, temizliğine yeterince önem vermez.
 Puberty (erinlik) döneminde erkekler boyca ve ağırlıkça kızlara göre daha hızlı gelişmektedir.
 Cinsellik ve kızlar hakkında daha fazla konuşurlar.
 Ev dışında daha fazla vakit geçirirler.
İlk Ergenlikte Kızlara Ait Özellikler
 Erkeklere göre daha belirsiz ve silik özellikler taşırlar.
 Yaşca büyük erkeklere ilgi duyarlar.
 Romantik aşkla ilgilidirler.
 Rol yaparlar.
 Konuşkandırlar fakat bu iletişim kurmaya yönelik değildir.
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA

ÖNCELİKLE ÖĞRENMENİN ÖN KOŞULLARINA BAKALIM

*Öğrenme sırasında uyanık, dikkatli ve aktif olmalıyız.
*Daha önce öğrendiklerimizden yaralanmalıyız.
*Motivasyonumuzu üst düzeyde tutmalıyız.
*Öğrenilecek konuyu ilgi alanımıza almalı,öğrenme isteğimizi canlı tutmalı ve öğrenilecek konuyu temel ihtiyaçlarımızdan biri haline getirmeliyiz.

BİR HEDEFİMİZ VAR MI?
*İstediklerimizi, gerçekleştirmek yönümüzü, yolumuzu seçmek için hedef oluşturmalıyız.
*Bir hedefimiz varsa “Ne istediğimizi” biliriz.
*Nereye gideceğimizi bilirsek ulaşmak daha kolay olur.

HEDEF OLUŞTURMAYI, PLAN VE PROGRAM YAPMAYI BİLİYOR MUYUZ ?
Başarının 4 Temel İlkesi Vardır;
***Net bir hedef,
***Kesin bir plan,
***Kendine güven,
***Başarısızlık korkusunun olmaması.
“Tek önemli vakit vardır,içinde bulunduğunuz an. O an en önemli vakittir. Çünkü sadece o zaman elimizden bir şey gelebilir.”

GÜNLÜK, HAFTALIK, AYLIK PLAN YAPARKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

Günlük Plan Yaparken;
a)Her akşam ertesi günkü yapacaklarımızı, önem sırasına göre listelemeliyiz.
b)Her işi yaparken, gerekli süreyi belirlemeliyiz. (Çünkü zamanımızı en iyi şekilde kullanıyor olmak bizim için önemlidir.)
c)Bitiremediğimiz işlerimiz varsa; önce, neden bitiremediğimizi düşünelim. Ardından, ertesi günün planına gerekli eklemeler yapmalım.
d) Her gün planımıza uyumumuza ve verimliliğimize 100 üzerinden bir puan verelim. 90 puanının üzerine çıktığımızda kendimizi ödüllendirebiliriz.

Haftalık Plan Yaparken,”Hedeflerimize ulaşmak “ için yaptıklarımız değil yapmamız gerekenleri listelemeliyiz.

3. Aylık Plan Yaparken;
a) Bir ay içinde hangi dersle ilgili hangi konuları çalışacağımızı,
b) Derslerimizden beklediğimiz verimliliği ve başarıyı,
c) Bu başarıya ulaşmak için aylık,günlük,haftalık çalışmaya ayıracağımız zamanı,
d) Deneme sınavlarında ve diğer sınavlarda ne kadar doğru yaparsak; kendimizi başarılı sayacağımızı belirlemeliyiz.


EVDE ÇALIŞMA ORTAMINIZ NASIL OLMALIDIR?

Unutmayalım ki; insan beyni aynı anda iki işi yapamaz.(ki, yaparsa aynı anda iki iş de istediğimiz düzeyde olmayacaktır…)
Bu nedenle ders çalışırken aşağıdaki uyaranlardan mutlaka uzak kalmalıyız.
1. Öğrenmemizi olumsuz etkileyen görsel uyarılardan uzaklaşmalıyız.(Resim,fotoğraf,poster,gazete,ve dergiler vs.)
2. Öğrenmenizi olumsuz etkileyen işitsel uyaranlardan uzaklaşmalıyız.(Radyo,Tv,Telefon vb.)
3. Çalışma odamızın,eğitimizin mümkün olduğunca daha az ses ulaşan yerinde olmasını sağlamaya çalışmalıyız.
4. Çalışma masamızda çalışacağımız dersin kitabını ve defterlerini düzenli olarak bulundurmalıyız.


KONUŞMA DİLİMİZİN DAVRANIŞLARIMIZI VE BAŞARILARIMIZI ETKİLEDİĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?

Sürekli olarak olumsuz kelimeler, cümleler kullanarak konuşuyorsak; bu durum bizim motivasyonumuzu engelleyecektir.Bu nedenle;”ASLA, HİÇ YAPMAM, YAPAMIYORUM ”ifadeleri bizim özgüvenimizi sarsacak.
Bunların yerine, “ BAŞARABİLİRİM, YAPABİLİRİM” kelimelerini kullanmamız başarımızı artıracaktır.
Göreceğiz ki; önce BAŞARACAĞIM, sonra BAŞARIYORUM, daha sonra da BAŞARDIM, ifadeleri kullandığımızda kesinlikle başarılı bir öğrenci olacağız.


VERİMLİ DERS ÇALIŞMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?
1. Unutmayalım ki, verimli ders çalışmak demek; hedeflerimiz ve başarılarımız için, zamanımızı önceden belirlediğimiz bir plan ve program dahilinde en iyi şekilde kullanmamız demektir.
2. Zaman bizim için değerlidir.
3. Ders çalışırken sık sık ve uzun aralar vermemeliyiz.
4. Yaptığımız programa göre ders çalışmalıyız.
5. Çalışma halinde hayallere dalmamalıyız.(Çünkü biz o anda ders çalışıyoruz. Hayallerimizi çalışma zamanı dışındaki zamanlarımızda kullanmalıyız.)
6. Ders çalışmamızı, bitirmeden asla bırakmamalıyız.
7. Ders çalışma konusunda kararsız kalmamalıyız.
8. Zorlandığımız dersleri çalışmalarımızın dışında tutmamalıyız.
9. Düzenli tekrarlar yapmalıyız.
10. Müzik ya da televizyon açıkken ders çalışmamalıyız.(Eğer bu şekilde ders çalışıyorsak derse konsantre olamayacak, çalıştığımız dersi anlayamayacağımız ve bu durum bizim hedefimize ulaşmamızı engelleyecektir.)
11. Ders çalışırken bir şey yiyip içmeliyiz.
12. Yatarak ders çalışmamalıyız.Çalışma yeri mutlaka masa olmalıdır.
13. Uzun süre telefon görüşmeleri yapmamalıyız.
14. Arkadaşlarımıza gerektiğinde “Hayır” demeliyiz.

%100 öğrenilen bir bilginin;

%50’sini ilk 20 dakika içinde

&70’ini ilk iki saat içinse,

&80’inini ilk 24 saat içinde

UNUTUYORUZ.

Bu nedenle; öğrendiğimiz bilgilerin tamamını ”tekrar” etmediğimiz sürece

UNUTUYORUZ.


“TEKRAR”IN ÖNEMLİ VE GEREKLİĞİNİ BİLİYORMUYUZ?
1. Çalışma sonrası ilk tekrar: Bir 40 dakikalık çalışmanın ardından yapmanız gereken10 dakikalık tekrar gibi. Bu 10 dakikada yapacağımız “Tekrar”, bizim çalışmamızın kısa özeti olacağını unutmamalıyız. (5 dakika sesli, 65 dakika sessiz)
2. Günlük tekrar: Her günün sonunda yapılan 5-10 dakikalık tekrarlardır. Bu tekrarlarda “Ben bugün ne öğrendim?” sorusuna yanıt aramalıyız.
3. Haftalık ve aylık tekrarlar: “Ben bu hafta neler öğrendim?” sorusuna yanıt aramamızdır. Bu yanıt 10-15 dakika içinde bulunursa “tekrar” yapmış oluruz. Haftalık veya aylık “tekrar”larda defterlerimize aldığımız notlardan yararlanmamız bilgilerimizin karışmasını önleyecektir.
4. Haftalık ve aylık tekrarlarda; haftalık konularla ilgili testler çözmemiz de bizim için yararlı olacaktır.

KOLAY UNUTMAMIZA NEDEN OLAN VE HATIRLAMAMIZI ZORLAŞTIRAN DUYGULARIMIZ NELERDİR?

***Stres, bunalım, aşağılık duygusu, endişe, aşırı kaygı, hayal kırıklığı, özgüvensizlik, huzursuzluk, isteksizlik, korku, nefret, utanma ve sıkıntı, bütün bu duygular hatırlamamızı zorlaştıran olumsuz duygulardır.
***Tam anlaşılmayan konular, reklam ve isimler, rastgele öğrendiklerimiz, hiç ara vermeden uzun süre çalışarak öğrendiklerimiz, mutsuz anda öğrendiklerimiz, ezberlerimiz, soyut olarak ilişkilendiremediğimiz bilgiler, ilgi alanımıza girmeyen bilgiler, ihtiyaç hissetmediğimiz bilgiler ve bir işe yaramayacağına inandığımız bilgileri, çok kolay unutuluruz.

HANGİ TÜR BİLGİLERİ KOLAY HATIRLARIZ?
1. Bizim için anlamlı gelen, tam anlaşılmış bilgiler,
2. Belleğimize bilinçli olarak kaydettiğimiz bilgiler,
3. Sürekli tekrarladığımız bilgiler,
4. Mutlu ve neşeliyken öğrendiğimiz bilgiler,
5. İsteyerek öğrendiğimiz bilgiler,
6. Düşünerek öğrendiğimiz bilgiler,
7. Olumlu, çarpıcı, ilginç bilgiler,
8. Somut bağlantılar kurabileceğimiz görsel bilgiler,
9. Uyumadan önce öğrenip sabah tekrarladığımız bilgiler,
10. İlgi alanımıza giren bilgiler,
11. İhtiyaç hissettiğimiz bilgiler,
12. Nerede, ne zaman kullanacağımızı bildiğimiz bilgiler,
13. Önemli olduğunu düşündüğümüz bilgiler,
14. Aktif dinlemeyle öğrendiğimiz bilgiler.


ZAMAN ZAMAN DİKKATİMİZİN DAĞILDIĞINI HİSSEDEBİLİRİZ. DİKKAT DAĞILMASINI NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ?

1. Ders çalışmaya başlamadan önce bir hedef belirlemeliyiz (hedefimiz gerçekçi olmalıdır)
2. Konuya merakla ve istekle başlamalıyız.
3. Çalışmaya başlamadan önce yeterince dinlemiş olmalıyız.
4. Zor diye düşündüğümüz konuları anlamlı küçük parçalara ayırarak çalışmalıyız.
5. Başarı, “Başarırım” diyen ve gerekenleri yerine getiren öğrencilerimizindir. Başarısızlıktan asla korkmamalıyız. Çalışarak başaracağımıza inanmalıyız.
6. Yaptığımız ders çalışma programına mutlaka uymalıyız.

YORULDUĞUMUZDA CANIMIZ SIKILDIĞINDA NELER YAPMALIYIZ?

1.Çok derin nefes almalıyız.
a)Beynimiz için gerekli oksijen miktarını alabilirsek daha net düşünür ve daha verimli ders çalışırız.
b)derin nefes almak, kanımızın vücudumuza daha çok yayılmasını sağlar.
c)Sağlıklı beyin hücreleri yeterli oksijen alınmasıyla sağlanır.
d)Yorgunluk ve kaygının azalması için; burundan ağır ağır sessiz nefes alın, alınan nefesin iki katı süresinde yavaş yavaş verilir.
2. Çalıştığımız yerden kalkmadan bir iki dakika gözlerimizi kapatıp dinlendirmeliyiz.
3. Aklınıza gelen ders dışı konuları not kağıdımıza yazıp çerçeveleyip bırakalım. Ta ki dersimiz bitinceye kadar


HAYATTA VE SINAVLARDA BAŞARILI OLMANIN “OKUMAK”AN GEÇTİĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?

1.Okuyan, okuduğunu anlayan, anladığını yorumlayan ve anlatan her öğrenci sınavlarda başarılı olur.Bu nedenle her gün belli bir süre kitap okumalıyız.
2.Boş zamanlarında kitap okuyan her insanın yorum ve hayal gücü gelişir. Bu nedenle kitap okuma alışkanlığını kazanıp geliştirmeliyiz.
3. Bir çırpıda (göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede) en az 4 kelime okuyabilmeliyiz.

ÖĞRENCİLERİMİZ SINAVLARDA NİÇİN “BAŞARISIZ” OLURLAR?

Önümüzdeki senelerde gireceğiniz “seçme sınavı” bugüne kadar girmiş olduğunuz sınavlardan farklı bir yapıya sahiptir. Artık sizleri bekleyen bilgi soruları değil uygulama ve analiz sorularıdır ve kısıtlı bir zamanda gerçekleşmektedir. Başarınız, yaptıklarınız kadar diğerlerinin yaptıkları ve yapamadıklarıyla değerlendirilir. Birlikte sınava girmiş olduğunuz grubun başarısı sizin başarınız üzerinde etkilidir.
Bir karar verin çünkü her işin başı karar vermekten geçiyor. Bir işi yapmaya karar vermek, yapılacak işin yüzde 50’sidir.Ve her bir karar diğerlerinin aleyhine sonuçlanır Televizyon, bilgisayar ve uzun uzun kurulan o tatlı hayallerden vazgeçişi barındırıyor sınavı kazanmak için aldığınız karar. Aldığınız kararın arkasında durun , unutmayın ki gireceğiniz bu sınav ileriki yaşantınızda en büyük belirleyici olacaktır.


KİTAP OKUMAK HAYATIMIZIN BİR PARÇASI OLMALI…

Bizim yaşantımız dışında başka yaşam biçimlerinin olduğunu, bu yaşam biçimlerinde insanların nasıl farklı düşünce tarzlarına sahip olduklarını kitaplardan öğreniriz ve bizler, kitap okuyarak düşünce gücümüzü geliştiririz. Her seferinde heyecanla ve istekle kitap okumalarımız bizim sözcük bilgimizi de geliştirecektir. Her seferinde başka başka diyarlara gidecek, ülkeler gezeceğiz.
Gözlerimizi kapattığımızda gittiğimiz yerin, kitapla anlatılanlar yoluyla nasıl bir yer olduğunu hayal etmeye çalışacağız. “Ben orada yaşarsam nasıl olurdum?” diye düşünüp merak edecek ya da gerçekten “Öyle yerler var mı?” diyeceğiz. Ayrıca gezgin olmamızın da ötesinde, okuduğumuz ve okuyacağımız kitaplar aracılığıyla yaşadığımız zamanın gerisinde ya da ilerisinde bulunabiliriz.
Eğer hiç kitap okumuyorsak ya da çok az kitap okuyorsak günlük yaşantımızda ve gireceğimiz sınavlarda başarılı olma şansımız da düşecektir.





ÖĞRENCİLER SINAV SORULARINI NİÇİN YAPAMAMAKTADIR?

1. Okuma-algılama eksikliğinden,
2. Yanlış okumadan,
3. Seçeneklerle soru kökü arasında ilişki kuramamaktan,
4. Olumsuz sorularda olumlu seçeneği işaretlemek,
5. Bir an önce bitirip çıkma isteğinden,
6. Bir önceki soruda takılan öğrencilerin bir sonraki soruya geçtiğinde halen bir önceki soruyu düşünmelerinden,
7. Yeterince soru çözmemekten,
8. Yeterince “deneme sınavı” olmamaktan,
9. Aslında 20 dakika sınırlı olan dikkat sürelerini uzatmamalarından dolayı, sınav sorularını yapamamaktadırlar.

ÖĞRENMENİN OLUŞUMU
I-DUYUSAL KAYIT
Çevreden gelen uyarıcılar öğrencinin duyu organlarını etkiler. Örneğin, sınıftaki öğretmenin sesi kitaptaki sözcükler, tepegöz ya da slayt projektörle yapılan gösteri, bilgisayardan alınan mesajlar, yazı tahtasındaki şemalar diğer öğrencilerin konuşmaları vb. birer uyarıcıdır. İşte, öğrenme, çevreden gelen bu uyarıcıların alınmasıyla başlar. Uyarıcılar duyu organlarını etkiler ve duyusal kayıt yoluyla sinir sistemine girer.
Bilginin duyusal kayıtta kalış süresi çok kısadır. Ancak duyusal kayıtın alan olarak kapasitesi sınırsızdır.
Duyusal kayıt kendisinden sonraki öğrenme süreçleri için kritik bir öneme sahiptir. Duyusal kayıta gelen bilgi anında işlenmezse çok hızlı bir şekilde kaybolur. Duyusal kayıta gelen sınırsız uyarıcıdan sadece dikkat edilen, öğrencinin beklentilerine, amaçlarına uygun olan az sayıdaki uyarıcı seçilerek kısa süreli belleğe gönderilir. Diğerleri duyusal kayıttan kaybolur.
Örneğin , çocuklar tahtadaki şemayı defterine çizerken öğretmen bir taraftan şemayı açıklıyorsa, çocukların dikkati şema çizmeye verilmiş olacağından, öğretmenin açıklamaları duyusal kayıttan geçip kısa süreli belleğe aktarılamaz. Çünkü öğrenciler aynı anda sadece bir tür uyarıcı grubuna dikkat edip alabilmektedirler.
II – KISA SÜRELİ BELLEK (İŞLEYEN BELLEK )
Dikkat edilen ve algılanan bilgi duyusal kayıttan kısa süreli belleğe geçer.
Kısa süreli belleğin birinci işlevi sınırlı bilgiyi kısa süreli de olsa depolamaktır. İkinci önemli işlevi ise, bilginin uzun süreli bellekte depolanmasını sağlamak ve bilgiyi uzun süreli bellekten geriye getirerek hatırlamak için zihinsel işlevleri yapmaktır.
Kısa süreli belleğin alan bakımından kapasitesi çok sınırlıdır. Üç yaşındaki bir çocuğun kısa süreli belleği sadece üç birimlik bilgiyi depolayabilmektedir. Yedi yaşına kadar , kısa süreli belleğin kapasitesi beş birime yükselmekte; on yaşından sonra da yetişkinlerde olduğu gibi beş birimle dokuz birim arasında değişmektedir. Kısa süreli belleğin bir başka sınırlılığı da bilgi tekrar edilmediği ya da kodlanarak uzun süreli belleğe gönderilmediği takdirde en fazla 20 saniye kadar saklanabilmekte daha sonra yok olmaktadır.
Bir birimlik bilginin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarılması 10 saniye almaktadır. Normal konuşma hızıyla anlatımda ise bir dakikada 150 sözcük söylenmektedir. Yani her beş sözcükte bir fikir üretilmekte ve öğrenci, dakikada otuz fikri yani anlamı almakla yükümlü tutulmaktadır. Öğrenci bu fikir bombardımanı karşısında diyelim ki çok önemli olan 15’i ile yüz yüze gelse bile, dakikada ancak bunların altısını işleyerek uzun süreli belleğe gönderecek kapasiteye sahiptir. Durum böyle olunca da öğrenci geri kalan dokuz önemli fikri alamayacak , kaçıracaktır.
Yukarıdaki nedenle, açıklamaları sürekli ve hızlı yapmak yerine ,öğrencilerin kısa süreli belleklerinde işlem yapmalarına olanak verecek biçimde yavaş, daha çok ana tekrarlara ve özetlemelere yer vererek yapmalıdırlar.Sunular çok kısa öğretmen-öğrenci ,Öğrenci –öğrenci etkileşimi daha çok olmalarıdır.
Öğretmen ,derste çok şey anlatıp öğrencinin çok az öğrenmesine neden olmak yerine,çok önemli şeyleri seçip öğrencilerin tam olarak öğrenmelerini sağlamalıdır.
Kısa süreli belleğin gereğinden fazla yüklenmesini önlemek için öğrenciye otomatiklik kazandırılmalıdır. Otomatiklik bilgi ya da işlemlerin çok fazla tekrar edilerek yetkin bir şekilde öğrenilmesi sonucu oluşur.
III- UZUN SÜRELİ BELLEK
Kısa süreli bellekte tekrar edilerek ya da anlamlandırılarak (kodlanarak) gönderilen bilgiyi sürekli olarak sakladığımız depo, uzun süreli bellektir.
Uzun süreli bellek gerektiğinde kullanılmaya hazır olarak saklanan düzenlenmiş, organize edilmiş bilgilerin depolandığı bir kütüphaneye benzetilmektedir. Bu kütüphanenin bilgiye ulaşması yani hatırlanmayı sağlayacak milyonlarca girişe ve bölmeler arasında da geçişleri sağlayacak bir ağa sahip olduğu düşünülmektedir. Bilginin hatırlanmasının büyük ölçüde, materyalin katlanarak uygun yere yerleştirilmesine bağlı olduğu sanılmaktadır. Tıpkı kütüphanedeki düzenlemede olduğu gibi uygun kodlu bölmelere yerleştirilmiş kitapları aradığımızda bulmak nasıl kolaysa, doğru bir biçimde kodlanmış ve organize edilmiş bilgiyi de uzun süreli, bellekten geriye getirip kullanmak çok kolaydır.
ŞEMA
Uzun süreli bellekte bilgi, şema adı verilen yapılar içinde depolanmaktadır. Şemalar , birbirine bağlı olan fikirler, işlemler ve ilişkiler setidir. Uygun şemayı bulmaksızın herhangi bir şeyi anlamaya çalışmak, tıpkı yeni gittiğimiz bir şehirde haritasız yol bulmaya benzer. Bu çok zor ve yavaş işleyen bir süreçtir.
Öğrencinin sahip olduğu şemalar, önceki bilgileriyle yeni gelen bilgilerin ilişkilendirilmesini sağlayarak anlamlı öğrenilmesine yardım eder. Bu durumda bireyin önce kazandığı şemaların yapısı ve örgütlenmesi sonraki öğrenmelerini büyük ölçüde etkilemektedir.Önce kazanılan şemalar ne kadar doğru olarak yapılanır ve örgütlenirse, sonra kazanılan bilgi de o kadar kolay öğrenilmektedir.Örneğin ;’’Memeli Hayvanlar’’konusu işlenirken başlangıçta ‘’dört ayaklı karada yaşayan hayvanlar’’ olarak tanımlanırsa , memelilere ilişkin kazanılan bu yanlış şemanın içine çocuğun daha sonra suda yaşayan ‘’balinayı’’ havada uçan ‘’Yarasayı’’yerleştirmesi güç olur.
Yeni şemaların doğru oluşturulması için öğretmenlerin şunlara dikkat etmesi gerekir:
Özellikle küçük yaşlardaki çocukların öğretiminde ve öğrenci hangi yaşta olursa olsun tamamen yeni oluşacak öğrenmelere somut görsel uyarıcılar kullanılarak öğrencilerin yanlış anlamaları ve yanlış şema oluşturmaları engellenmelidir. Örneğin; ‘’DENİZ ‘’ i hiç görmemiş bir çocuğun ‘’deniz’’i öğrenmesi , denize ilişkin doğru şema geliştirmesi için film, video, slayt,poster v.b.göstermek ,sözel açıklama yapmaktan daha etkili bir öğretme – öğrenme etkinliği olacaktır.
Sık sık öğrencilerin öğrenme eksik ve yanlışları belirlenerek, zaman geçirilmeden düzeltilmelidir.
Bu nedenle ünite sonlarında değerlendirme yapılması ,öğrencilerin doğru şemalar oluşturarak ,sonra ki öğrenmelerini bunların üzerine kurması açısından önemlidir.
Öğrenmenin oluşum sürecine göre ,öğrencinin ön öğrenmeleri, yeni öğrenmelerini hazırlayıcı ya da mümkün kılıcıdır. Bu nedenle öğretmen,öğrencinin yeni bilgiyi kazanmasını sağlarken ,yeni bilgiyi içine yerleştireceği ,ilişkilendireceği önceki bilgisiyle ilgili şemalarını harekete geçirmesi gerekir.
Dikkat
Öğrenme dikkat süreciyle başlar.Öğrenmede ilk adım dikkat etmedir. Günlük yaşamımızda her an duyu organlarımız çeşitli görüntü ,ses, hareket, koku, ısı v.b. uyarıcı bombardımanına tutulmaktadır. Eğer bu uyarıcıların tümünü algılamış olsaydık, yaşamak mümkün olmazdı. Bu nedenle bizim için önemli olan belli uyarıcılara dikkat edip diğerlerini göz ardı ederek eleriz. Sadece dikkat edilen uyarıcıları işlemeye başlar ,öğrenmeyi gerçekleştiririz.
Dikkat, gerek bireylerin bilinçli içsel süreçleri gerekse çevresel uyarıcılar tarafından kontrol edilebilir.
Öğrencilerin dersi, konuyu başarabileceğine ilişkin inancı (akademik özgüvene) dikkatini büyük ölçüde etkilemektedir. Öğrenci başarabildiği derse, konuya karşı daha çok ilgi duyup dikkatini verir. Bu durumdan, öğrenciye kendi gücü ölçüsünde sorumluluklar vererek başardığını göstermek, derse dikkatini çekmede önemli rol oynar.



AİLE
ERGENLERE BİLİŞSEL GELİŞİM İLE İLGİLİ NASIL DESTEK OLUNABİLİR?

Bu dönem anne babalarını şaşırtacak derecede daha önce sorgulamadan kabul ettikleri kuralları ve değerleri hemen kabul etmeyip tartışıp karşı çıkmaya ve sorular sormaya başlarlar.

Bu noktada anne babalara düşen görev; ergenin yaşını ve içinde bulunulan zamanı da dikkate alarak yeniden düzenlediği kuralların uygulanması konusunda kararlı olmaktır. Bunun yanı sıra anne baba, vereceği yanıtlar ile ergenin önünü tıkamamalı, onu dinlediğini ve görüşlerini değerli bulduğunu hissettirmelidir.

Ergenin düşüncelerindeki esneklik ve bir çok olasılığı dikkate almaları, düşünce ve bilişsel süreçlerindeki hızlı değişim ergenin öğretmenleri ve anne babalarını meydan okumalarla karşı karşıya bırakabilir. En fazla bu dönemde anne babaların bilir kişi ve otorite oluşu tehlike altına girer. Bu kaygınızın farkına vararak, onların düşüncelerine, düşlemlerine eşlik edebilmeniz ve bu dönemde ortaya çıkan çatışmaların sürecin bir parçası olduğunu unutmamanız önemlidir.

Ergen bu dönemde, tüm gelişim dönemlerinden daha fazla düşünür, kurgular, hayal kurar. Bunların bazılarını hayata geçirir. Bazıları ise sadece düşüncede fantezi olarak kalır. Ergenlik; düş kurma çağıdır, fantezi çağıdır.

Bu dönemde bilişsel gelişimin çok hızlı olması, yoğun duygusal dalgalanmalara neden olur. Bu durumdan, ilişkilerdeki zorlanma ve çatışma nedeniyle en fazla ergenin anne babası ya da otorite figürü olan yetişkinler etkilenir. Bu dönemin tek ilacı da zamandır.

Ergenlerin yetişkinliğe geçerken, tamamlamak zorunda oldukları gelişim görevleri vardır. Değişen bedenini kabul etmek, akranlarıyla olgun ilişkiler kurmak, duygusal bağımsızlığını gerçekleştirebilmek, geleceğine yönelik kararlar almak, projeler üretmek, v.b gibi…

Çocuklarının yetişkinliğe sağlıklı bir geçiş yapabilmeleri için, ailelerin dikkat etmeleri gereken bazı hususlar vardır:
• Çocuklara sevgi ve güven dolu bir ev ortamı sunmak,
• Dürüstlük, güven ve saygı dolu bir aile atmosferi yaratmak,
• Çocuklara yaşlarına uygun bağımsızlıklar vermek, özgürlükler tanımak,
• Çocukların kendilerine güven duyabileceği fırsatlar yaratmak,
• Mutsuz ve üzgün olduklarında çocukların ebeveynleri ile konuşmalarını yüreklendirecek bir ilişki tarzı geliştirmek,
• Kendisinin ve başkalarının kişisel haklarına saygı duymayı öğretmek,
• Yaşına uygun sorumluluklar vermek yoluyla, sorumluluk almayı öğretmek,
• Evin gündelik işleri için çocuklara bazı basit sorumluluklar yüklemek,
• Kabul edilebilir sınırları ve bunun önemini açıklamak,
• Kazanılması istenen davranışlar için çocuklara örnek ve rehber olmak,
• Sınırlar ve özgürlükleri hakkında çocuğa bilgi vererek, disiplin anlayışı kazandırmak,
• Çocukları ergenlik dönemi özellikleri hakkında bilgilendirmek,
Hazırlıklara erken başlamak, çocuklarını ve kendilerini ergenlik dönemine hazırlamada aileler için en iyi yoldur. Bu dönemde ergene yapılabilecek en etkin yardım:
Onun sevildiğini,
anlaşıldığını,
kabul edildiğini,
fark edildiğini,
gerekli olduğunu,
önemli olduğunu,
ona bağımsızlık ve sorumluluk verildiğini
fark ettirebilmektir.
Sorunlar hakkında açıklıkla ve dürüst olarak konuşma ortamı hazırlamak ve bu beceriyi geliştirmek, ebeveyn-çocuk ilişkisinde en önemli hususlardan biridir. Aile içinde bu tür bir ilişki tarzı geliştirmek, anlayışlı ve sabırlı olmayı gerektirir ve zaman alır. Böyle bir ilişki, zamanla çocuk-ebeveyn arasında, birlikte vakit geçirme ve paylaşımlarda bulunma yoluyla gelişir.
Ailelerin çocuklarıyla paylaşımlarda bulunmaları için; yemek saatleri, hikaye anlatma, kitap okuma, oyun oynama, ev dışında vakit geçirme, tatiller ve kutlamalar önemli fırsatlardır.
Anne-babalar, çocuklarının her biriyle bireysel olarak da vakit geçirmeye çaba sarf etmelidir. Özellikle de sıkıntılı, üzüntü verici ve zor zamanlarda. Bu tür bireysel bir ilişkinin varlığı, özellikle ergenlik döneminde ebeveyn-çocuk arasında ortaya çıkabilecek çatışma, anlaşmazlık, uyuşmazlık vb. durumlarda, sağlıklı bir çözüm bulabilmek için gerekli olan temeli oluşturmayı sağlar.
Anne ve babanın bireyi istediğinden farklı alanlara yöneltmesi, ondan yapabileceğinin üstünde görevler beklemesi, onu aşağılaması, onu başkaları ile kıyaslaması, ona akranları yanında kaba davranması, sık sık eleştirmesi, onun yanında birbirleriyle kavga etmesi ergeni kaygılandıran tipik anne-baba davranışlarıdır.
Karşı cinse yönelik duygusal içerikli arkadaşlıklardan sonra, fark edilme, aşık olma ve onun tarafından terk edilme ve benzeri hayal kırıklıkları ergen için acı veren duygulardır. Özellikle kız ergenlerin yaşadığı bu gibi durumlarda birey kendisini anlayacak birine ihtiyaç duyar.
BAŞARISIZLIK NEDENLERİ
1-Okul başarısı için zihinsel olgunluk tek başına yeterli değildir. Duygusal olarak henüz olgunlaşmamış çocuklar, kendilerine bir hedef koymada güçlük çekerler ya da okul ortamının gerektirdiği sosyal becerileri edinemedikleri için okulda bulunmaktan zevk almazlar. Bu tip çocuklar okuldan kaçma davranışı gösterebilirler.
2-Çocuğun kendisini nasıl algıladığı okul başarısı için önemli bir faktördür. Çocuk yeteneksiz veya aptal olduğunu düşünüyor olabilir. Ya da tam olarak kendisini değerlendiremediği için ne yapmak istediğine karar vermekte güçlük çekebilir. Bu sebeple kendisine bir hedef koymada yetersiz kalır.
3-Bazı çocuklar öğrenmek için daha kontrollü bir ortama ihtiyaç duyarlar. Bu çocuklara neyin, nasıl yapılacağı basamak basamak anlatılmalıdır.
4-Ders çalışma alışkanlığı kazanamamış öğrenciler başarısız olurlar.
5-Anne-babanın okula ve öğrenmeye karşı tutumu çok önemlidir. Okula ve öğrenmeye karşı olumsuz yaklaşan, eğitim hayatını gereksiz gören ya da aşırı önemli olduğunu bıktırırcasına tekrarlayan ebeveynler, çocuklarına farkında olmadan negatif duygular aşılamaktadır.
6-Sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocukların öz değerleri düşük olur. Öz değeri düşük bir öğrenci, kapasitesinin altında performans sergiler.
7-Anne-babanın, çocuğun kapasitesinin üzerinde başarı beklentisi, çocukta kaygı oluşturur. Çocuk başarısız olmaktan o kadar çok korkar ki, sonunda başarısız olur. Yine, anne-babanın düşük başarı beklentisi çocuğun motivasyonunu düşürür.
8-Anne-baba arasında sağlıklı bir ilişkinin olmaması, evde huzursuz ve kaygı verici bir ortamın olması, çocuğun zihnini sürekli meşgul eder. Duygusal gerilim içindeki çocuk okulda başarı gösteremez.
9-Çocuğa sınırsız televizyon izleme, oyun, bilgisayar oynama hakkının tanınması, bu konularda gereken sınırlamaların getirilmemesi, çocuğun vaktini iyi değerlendirememesine neden olur.
10-Bazı geleneksel aileler, çocuktan sadece itaat ve bağlılık bekler. Çocuğun kendisini ifade edememesi, merak ve girişimciliğinin kabul görülmemesi, kendine güvenin hoş karşılanmaması, çocuğun kendine özgü bir kişilik geliştirmesine engel olur.
11-Çocuk, herhangi bir nedenle anne-babasına kızgın olabilir. Onları cezalandırmak için okulda başarısız olur.
12-Ebeveynin çocuktan sürekli ders çalışmasını beklemesi, oyun, müzik, resim gibi faaliyetleri, spora veya televizyona harcanacak vakti lüzumsuz görmesi sonucu çocukta oluşan baskı, başarısızlığa neden olur.
13-Ailenin çocuğu disiplin ederken bedensel cezalar kullanması, dayak atma gibi, başarısızlığa neden olmaktadır.
14-Ailenin çocuğa yeterince ilgi ve sevgi göstermemesi.
15-Okulda öğretmenin yetersiz kalması, konuları çocukların seviyesine indirememesi ve sınıfların kalabalık oluşundan dolayı öğrencilerle birebir ilgilenememesi.
AİLELER NE YAPMALI?
Öncelikle çocuğunuzun başarısızlık nedenlerini tespit edin. Başarısızlığın utancını çocuğunuza yaşatmayın. Bunun yerine çabalaması için onu teşvik edin. Çocuğunuzla yeteneklerine uygun hedefler belirleyin. Çocuğunuza, zamanını doğru kullanması hususunda örnek olun. Mesela, ona gezme veya televizyon izleme konusunda ölçülü olmasını tavsiye ederken, siz de bunları ölçülü yapın. Çocuğunuzda her gün takdir edebileceğiniz bir davranış bulun. Onu sık sık övün. Her zaman başarısının arkasından maddi bir ödül vermeyin. Başarısının başlı başına bir ödül olduğunu anlamasını sağlayın. Küçük yaştan itibaren yaşına uygun sorumluluklar verin. Kendi problemlerini çözme becerisini kazanmasını sağlayın. Kendi hayatınızdaki sıkıntılardan dolayı çocuğa eleştirel ve sabırsız davranıp davranmadığınızı kontrol edin. Çocuğunuzun duygu ve düşüncelerini ifade etmesine imkan verin. Onun yerine ödev ve sorumluluklarını yerine getirmeyin. Birlikte bir çalışma saati belirleyin. O saatte televizyonu kapatın, telefon görüşmelerini kabul etmeyin ve ders dışında bir şeyle ilgilenmesine izin vermeyin. O saatte anne-babadan biri evde bulunarak gerektiğinde çocuğa yardımcı olabilir. Çalışma saatinde çocuğunuzun odasına girip kapısını kapatmasına izin vermemelisiniz. Çocuk ders çalışmasa bile, o saat içinde diğer tüm şeylerden mahrum bırakılmalıdır. Anne-baba etkili bir sonuç alabilmek için bu yöntemi uygulamada kararlı ve sabırlı olmalıdır. Çocuğa ders çalışabilmesi için bir oda ya da bir köşe hazırlayın. Eğer evde küçük bir kardeş varsa, ders çalışan çocuğunuzu rahatsız etmesine engel olun. Onu kardeşleri veya diğer akranları ile kıyaslamayın. Ders çalışırken ya da kitap okurken çocuğunuzu yerinden kaldırmayın, ondan bir iş yapmasını istemeyin. Notlarından çok, çabasını ödüllendirin. Çocuğunuzla bilgi alışverişi yapın, onunla tartışın, birlikte ilginç şeyler okuyun. Spor, sanat gibi faaliyetlerde bulunmasını teşvik edin. Sık sık okulunu ziyaret edin, öğretmenleri ile konuşun.

AİLE İÇİ KURALLARIN BELİRLİLİĞİNİ SAĞLAMAK VE SAĞLIKLI İLETİŞİM KURABİLMEK İÇİN ÖRNEK BİR YÖNTEM
“ÇOCUK ANNE BABA ARASI SÖZLEŞME”
Bahsettiğimiz sözleşmede çocuk yapacağı iş için söz verir, anne baba sözünü tutan çocuğu birlikte kararlaştırdıkları şekilde ödüllendirir. Eğer çocuk sözleşmenin kurallarını yerine getirmezse ödülünden vazgeçilir. Bu yöntemi uygularken bazı kurallara dikkat etmek gerekir.
1. Kural: Sözleşme yapılırken her iki tarafında anlaşmaya varması şarttır.
2. Kural: Sözleşmeye göre herkes sözler vermelidir.
3. Kural: Sözleşmeyi kağıda dökmek en iyisidir. Özellikle 6-12 yaşları arasındaki çocuklar üzerinde yazılı belge etkili olur. Sözleşmeyle doğabilecek anlaşmazlıkları da engellemiş olursunuz.
4. Kural: Sözleşmeye yazılan maddeler anlaşılabilir ve somut olmalıdır. Örneğin ev işlerine yardımcı olması isteniyorsa bu işlerin hangisi olduğu açıkça belirtilmelidir.
5. Kural: Sözleşmenin olumlu özellikler taşımasıdır. Çocuk bir şeyi yapmamak için değil yapmak için söz vermelidir. Çocuklar olumlu işler sonucunda ödül kazanmak için daha gayretli olurlar.
Örnek: Ödevini yapmazsan bu akşam televizyon seyredemezsin demek yerine. (çünkü bu çocukta cezalandırılacağı düşüncesini uyandırır ve çocuk buna olumsuz bakar) Ödevini bitirir bitirmez televizyon izleyebilirsin demek aynı şeyi olumlu ifade etmektir.
6. Kural: Sözleşmenin adil olmasıdır. Çocuk işin çok ödülün az olduğunu düşünürse ya da veli bunun tersini düşünürse bunun acısını yapılacak işten yada birbirlerinden çıkarmaya çalışırlar. Buda sözleşmenin yürümemesine yol açar.
7. Kural: Sözleşmenin başarılabilir şekilde düzenlenmesi gerekir. Yani çocuktan beklenen başarabileceğinin üzerinde ise cesareti kırılan çocuk sürekli bir başarısızlığa mahkum edilmiş olur. Bu yüzden sözleşme bozulursa her iki tarafta kurallar tartışılırken bir psikolojik yanlışlık yapmışlar demektir.
8. Kural: Sözleşme için her iki tarafında tartışmayı bilmesi ve karşılıklı özveride bulunması gerekir.
Ödüllendirme daha önceki bölümde verdiğimiz listeden yapabilirsiniz. 11-12 yaşındaki çocuklarda çocukla karşılıklı ev dışı ortamda sohbet etmek, basketbol oynamak, sinemaya/tiyatroya gitmek maddi ödüllerden daha önemlidir.
Not: Ödülleri hemen verin. Çocuk ne için ödüllendirildiğini anlasın. İstenilen davranış tamamen pekiştirildiğinde artık ödül vermeyin.
Çocuğun sorunu olduğu zaman anne-babanın etkin dinlemesi için en uygun zamandır. Ama sorun anne-babadayken uygun değildir.•Etkin dinleme, sorunu olan bir kişinin kendi çözümünü bulamazda yardımcı, olacak güçlü bir yöntem olabilir. Oysa anne-babaların çoğu çocuklarının sorunlarını üstlenmeye yatkındırlar bu ise çocukla aralarındaki ilişkinin kötüleşmesine neden olur ve çocuklarına etkili danışmanlık yapma şansını kaçırır.
Güzel Bir Etkin Dinleme Örneği
Çocuk: Ali bugün benimle oynamıyor. Benim dediklerimi yapmak istemiyor.
Anne: Tam kızgınım (Etkin Dinleme)
Çocuk: Evet. Bir daha onunla oynamayacağım. Arkadaşım olmasını istemiyorum.
Anne: Ona öyle kızgınsın ki onu bir daha görmek bile istemiyorsun.
Çocuk: Doğru. Ama o arkadaşım olmazsa oynayacak başka kimse kalmaz.
Anne: Arkadaşsız kalmak hoşuna gitmiyor.
Çocuk: Evet. Galiba onunla iyi geçinmeliyim. Ama ona kızmamda zor olacak.
Anne: Ali’yle daha iyi geçinmek istiyorsun. Ama ona kızmamak sana zor gelecek
Çocuk: Eskiden ona kızmazdım, çünkü ne istersem onu yapardı. Artık onu yönetmeme izin vermiyor.
Anne: Ali’yi etkilemek artık kolay değil.
Çocuk: Öyle. Artık büyüdü. Ama şimdi daha çok eğleniyoruz.
Anne: Onu bu haliyle daha çok beğeniyorsun.
Çocuk: Evet. Ama onu yönetmekten vazgeçmek biraz bana zor geliyor. Öyle de alışmıştım ki. Arada bir onun istediğini yaparsak belki daha az dövüşürüz. İşe yarar mı dersin.
Anne: Ara sıra ali’nin dediğini yaparsan ilişkinize yardımcı olabileceğini düşünü-yorum.
Çocuk: Evet deneyeceğim.
•Etkin dinlemede konuşmanın yarım yamalak kalmasında mahsur yok. Çocuk kendi çözümünü daha sonradan bulabilir. •Çocuğun duygularının anlaşılması en çok gereksinim duyduğu şeydir. •Bazı ana-babalar niyetleri kötü olarak etkin dinlemeye başladıkları için başarılı olamazlar. Etkin dinlemeyi, çocuklarının kendileri gibi düşünmesi ve davranması yönünde etkilemek için kullanırlar. •Çocuk etkin dinlemek istemediğini söz veya yüz ifadeleriyle belirtebilir. Israra gerek yoktur.
ÇOCUKLARIN SİZİ DİNLEMELERİ İÇİN NASIL KONUŞMALISINIZ? •
Bastırıcı iletiler (yargılamak, eleştirmek, suçlamak ad takmak, alay etmek, utandırmak, yorumlamak tanı koymak, analiz etmek, öğretmek, nasıl yapılacağını söylemek) kişinin yaşamı boyunca engellenmesinin tohumlarını atar. Su damlalarının mermeri delmesi gibi her gün kullanılan bu bastırıcı iletiler de yavaş yavaş hissedilmeden çocuklar üzerinde yıkıcı etki bırakırlar. •Sen-İletileri anne-babanın duygularını iletmede yetersiz kalırlar.(Yapma şunu, yaramazlık yapıyorsun, daha iyi öğrenmelisin, çünkü çocuk bunları ya ne yapması gerektiği (çözüm îletme) ya da kötü olduğu (suçlama ve değerlendirme) şeklinde çözümleyecektir. •Ben İletileri ise çocuğun anne-babanın kabul edemediği davranışını değiştirmesinde daha etkili olduğu gibi, çocuk anne baba ilişkisi de daha sağlıklıdır. (Yorgun olduğum için canım oyun oynamak istemiyor. Akşam yemeğini zamanında yetiştiremeyeceğimden endişeleniyorum. Tertemiz mutfağımın kirlendiğini görünce üzülüyorum)
BEN İLETİLERİNE İŞLERLİK KAZANDIRMAK•
Ben iletilerini yalnızca olumsuz duyguları iletmek için kullanmak, olumlularda kullanmamak yapılan hatalardan biridir. Çocuklarımıza günlük olaylarda "ders vermeye" olan isteğimiz, onlara çok daha önemli konularda ders verme şansımızı kaybettirir.•Genellikle anne babaların çocuklarına olan kızgınlığı ikincil duygudur. Yani birincil duyguyu yaşattığı için ders vermek, cezalandırmak için takınılan bir tavır. Aslında kızgınlık her ne kadar gerçek bir duyguysa da daha gerçek olan bir şey varsa insanın kendi kendini kızdırdığıdır. •Bazen çocuk ben iletileriyle davranışının ana-babasının üzerindeki etkilerini gördükten sonra bile değiştirmek istemeyebilir. Bu durumda ilişki zor anlar yaşayacaktır.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Ayşın KURTULUŞ'un Yazıları
► Başarıya Giden Yol Psk.Müge ADALI
► Hayatta Başarıya Ulaşmak Psk.Adem OCAK
► Anlama Giden Yol Psk.Beria Bilge ŞENER
► Vajinismus'a Giden Yol Psk.Şahin UÇAR
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Başarıya Giden Yol' başlığıyla benzeşen toplam 13 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Stres Eylül 2008
◊ Zaman Yönetimi Eylül 2008
◊ Bilginin Yolculuğu Eylül 2008
◊ Doğru Çalışma Eylül 2008
◊ Motivasyon ÇOK OKUNUYOR Eylül 2008
◊ Zamanın Değeri Eylül 2008
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


00:38
Top