Psikoloji, Psikologluk Mesleği ve Büyük Bir Erozyon
PSİKOLOJİ, PSİKOLOGLUK VE BÜYÜK BİR EROZYON
Çok faydalı bir paylaşım sitesi olan tavsiyediyorum.cam’da bir psikolog olarak “panik atak, depresyon, obsesyon, fobi” gibi mesleki konulardan çok insani, özellikle de mesleki sorunlarımız hakkında yazmayı yeğliyorum. Sözünü ettiğim bilimsel konularla ilgili akademik düzeyde kaleme alınmış yeteri kadar yazılı bilgi, belge, makale ve doküman zaten var diye düşünüyorum. Bu konularda daha farklı birşey yazmak, mesela üzerine unuttukları bir şeyleri eklemek gibi okuyanlara yeni bir açılım ve kazanım sağlayacak herhangi bir ilave yapabileceğimi pek düşünmüyorum. O bakımdan, az önce belirttiğim gibi, ben daha çok güncel soru ve sorunlara değinen yazılar kaleme almayı, ılık ılık esen bilimsellik rüzgarları arasında toza dumana karışan bazı sorunlarımızı loş avlusundan gün ışığına çıkarmayı tercih ediyorum.
Bu çerçeveden olmak üzere, şimdi meslektaşlarıma sormak, onlarla biraz “beyin fırtınası” yapmak istiyorum.
Farzedin ki bir Farmokoloji kursu açılacak. Ve 15 - 30 günde (ilaç mümessillerinde olduğu gibi) bütün psikiyatri ilaçlarının eğitimi verilecek. Ayrıca bir başka yerde DSM - 4 Kursu hizmete girecek ve bu konuda da takriben 1 aylık bir eğitimin sonunda “teşhis” koyma yeterliliği kazandıran bir eğitim hizmeti yürütülecek.
Sormak istiyorum: Bütün bunlar, bu eğitimlere katılanlar için “medikal” tedavi yapabilmelerini, diğer bir deyişle “hekim” işlevi görebilmelerini mümkün kılar mı sizce?
İstisnasız bir şekilde “Yo, kesinlikle kılmazdı!” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette ki kılmazdı... Zaten biz psikologlar öyle 15 gün, 1 ay değil; en az bir dönem farmokoloji; yine bir eğitim devresinde de DSM-4 Tanı kitabını okuyoruz, hatırlarsınız Buna rağmen bahsini ettiğim tedaviyi uygulayabilmek mümkün değil.
Niçin böyledir peki, hiç düşündünüz mü? Tedavi bir süreç işi, o da tanı ve tedaviden ibaret değil midir oysa? Tanı için hastalıkları, tedavi için de bilimum ilaçları tanımak neden yeterli olmaz o halde?
Bir an için bu soruyu, rastgele seçtiğiniz herhangi bir hekimle hayali olarak konuştuğunuzu farzedin. Anında karşınıza -çok haklı olarak- “Anotomi” faktörünü çıkaracaktır. “Biz 6 sene boyunca onu okuyoruz. Gerek ruhsal gerekse fiziksel, hiçbir tedavi salt hastalıkları tanımakla, karşılığında verilecek ilaçları öğrenmekle yapılabilecek alelade bir iş değildir” diyecektir.
Bu sorunuzu iyi niyetinize bağlayan, sadece cehaletinize veren samimi birine denk gelirseniz şayet, en fazla üzerine, “Organizmanın istisnasız bütün yapısını, doku, organ ve de hücrelerini, her birisinin ayrı ayrı fonksiyonlarını, sözgelimi aralarındaki organik – inorganik bütün bağları çok iyi derecede bilmek lazım” diye bir açıklama da getirirecektir. Ölseniz, başka birşey demeye gerek duymayacak; sizi bilginizin, dolayısı ilede hakkınızın olmadığına inandığı bu mesele üzerinde fazla konuşturmayacaktır. Böyle yaparak alanını başkalarına teslim etmeyi bırakın, tartışmaya dahi açmayacaktır. Bu muhtemel tutumdan bahsetmemin sebebi onu yadırgamam, eleştirmem değildir. Mesleğe, onun sınırlarına, hakkına ve hukukuna karşı gösterilen bu onurlu duruşu, bu soylu tutumu belki nacizane ancak en derinden hissettiğim duygularla bilakis takdir ve tebrik bile ediyorum.
Peki bizde durum nasıl?
Bir meslektaşımın makalesinden öğrendiğim kadarıyla SHÇEK’in yeni çıkardığı “Aile Danışmanlığı” Hizmetlerinin sunumuna dair yönetmelikte bu hizmetlerin kimler tarafından ve nasıl sunulacağının bir prensibe bağlandığı belirtiliyor, bunu nsevindirici bir gelişme olduğu dile getiriliyor. Lakin ben bu yönetmeliği okuyunca sevinmek şöyle dursun, üzüldüm. Hatta kahroldum bile denilebilir! Halen bu kurumun bünyesinde faaliyet gösteren bir merkez de işleten kıymetli meslektaşımın makalesinde yazdığına göre, artık bu işi her önüne gelen yapamayacakmış! Sadece ...doktor, psikolog, psk. danışman, sosyal hizmet uzmanı, hemşire yapabilecekmiş. Ancak, 100 saatlik teorik bir eğitimden geçmek koşuluyla.
Ben kamuda 12 yılını devirmiş, neredeyse emeklilik hayalleri kurmaya başlamış, bu saatten sonra ne uzayacak ne de kısalacak bir devlet hastanesi psikoloğuyum. Üstelik de ne işlettiğim özel bir merkezim var, ne de ileriye dönük böyle bir idealim ve hedefim... Ancak alanımız, mesleğimiz, onun sahipsiz bırakılan hakları namına üzülüyorum. Benim derdim bu. Huyum batsın, hastalık derecesinde duyarlı biriyim. Mesleğimi şahsımdan, onun saygınlığını kendi bireysel onurumdan, yine alanımızın hak ve hukukunu da bizzat kendimin ve ailemin hak ve hukukundan ayrı ve bağımsız düşünemiyorum. Başka meslekleri ve müntesiplerini görünce alanımı köşede boynu bükük oturan sahipsiz, öksöz bir çocuk gibi düşünüyorum, eziliyorum. (Bu konuda alabileceğim bir terapi var mı? “Eziko-terapi” kursundan sertifika mı almam gerekiyorJ )
Düşünün: 4 - 5 yıl boyunca fakülte düzeyinde insan psikolojisi eğitimi almış bir kişi olan psikologla bu konuda akademik düzeyde bir eğitimsel geçmişi / altyapısı bulunmayan kişi ve mesleklere aynı süre, “100 saat eğitim” şartı getiriliyor. Başkalarına büyük ölçüde yabancısı oldukları bir alanda getirilen eğitim ve süre şartı kendi öz alanımızda bize de aynıyla dayatılıyor. 99 saat dense inanın, ona bile razıyım! Herkese 100 saat... Eşitlik var, ondan galiba. Fakat eşitlik demek, adalet demek değildir ki! Bu sizi rahatsız etmiyor mu? Beni çok ediyor!
Bir psikoloğun insan ve psikolojisi üzerindeki 4 - 5 yıllık eğitimi önemli değil (belki eleştiri babında “ama kastedilen kişi değil ki, aile”... denilebilir. Aile tüzel bir kişiliktir. Dolayısı ile sorunlu olan aslında -her ne kadar öyle bir tabir kullansak da- yapısal bir kurum olan aile değil, bireylerdir.) ama bu 100 saat çok önemli... Anotomi bilmeyenin tedavi yapmasının mantıksızlığına nasıl da benziyor, değil mi.
“Anotomi” bilmeyen bu yapıyla ilgili medikal tedavi uygulayamıyor ama “Psikoloji” bilmeyen psikolojik danışmanlık yapabiliyor, daha doğrusu yapabilecek! İnsan ruhu onun fiziki bedeninden daha mı az önemlidir? Organik bir hastalık olan kanseri dahi yenen “moral” psikoloji dünyasına ait bir gerçeklik değil miydi? Yanlış mı anımsıyorum?
Yeri gelmişken bir eleştirim daha olacak! Herşey kavramsallaştırmalarımızdaki hatalarla başlıyor sanki. Kavramlar ayrışınca temsil ettiği gerçekler de sanki peşpeşe kopuyor birbirinden... Eskiden insan sözkonusu olunca iki temel ayrım vardı: “Bedensel ve ruhsal açıdan...” derdik sadece. Ruhsalın içine “zihin, bilişler, düşünceler, duygular, davranışlar” hepsi girerdi. Şimdi sanki her biri ayrı ayrı süreçlermiş gibi davranıyor, sözgelimi “...Çocuğun zihinsel, duygusal, ruhsal, psikolojik gelişimi...” diyerek alanımızı göz göre göre parça parça, lime lime ediyoruz. Sonunda ruhsal / psikolojik kelimesinin içi boşalıyor, her bir parçası başka alanlarca sahiplenilir hale geliyor. Cinsel sorunlarla uğraşmak için cinsel terapist, bilinç altını ele almak için hipnoterapist, aile sorunları için aile danışmanı, normal sorunlar için de düz psikoterapist olmak gerekiyorsa şayet bu durumda başımızı iki elimizin arasına alıp sormak da gerekiyor:
Zaten işi bütün bunları yapmak olan, bütün bunları zaten bünyesinde barındıran Psikolog dediğimiz kişi ( meslek ) bir süre sonra hangi işi yapacak? Sadece zeka testi mi? ( Onu da psikometristler yapar, meraketmeyin).
5 - 10, en fazla 15 günlük bir hizmet içi eğitim sonunda birileri “...şu ya da bu terapist...” derken, bunu psikologluğun bile önüne çıkarırken (en azından ona eşdeğer ve alternatif bir uzmanlıkmış gibi lanse ederken) ancak 4 - 5 sene gibi uzun soluklu bir eğitimin sonunda "psikolog" olana haksızlık değil mi bu?
Çok faydalı bir paylaşım sitesi olan tavsiyediyorum.cam’da bir psikolog olarak “panik atak, depresyon, obsesyon, fobi” gibi mesleki konulardan çok insani, özellikle de mesleki sorunlarımız hakkında yazmayı yeğliyorum. Sözünü ettiğim bilimsel konularla ilgili akademik düzeyde kaleme alınmış yeteri kadar yazılı bilgi, belge, makale ve doküman zaten var diye düşünüyorum. Bu konularda daha farklı birşey yazmak, mesela üzerine unuttukları bir şeyleri eklemek gibi okuyanlara yeni bir açılım ve kazanım sağlayacak herhangi bir ilave yapabileceğimi pek düşünmüyorum. O bakımdan, az önce belirttiğim gibi, ben daha çok güncel soru ve sorunlara değinen yazılar kaleme almayı, ılık ılık esen bilimsellik rüzgarları arasında toza dumana karışan bazı sorunlarımızı loş avlusundan gün ışığına çıkarmayı tercih ediyorum.
Bu çerçeveden olmak üzere, şimdi meslektaşlarıma sormak, onlarla biraz “beyin fırtınası” yapmak istiyorum.
Farzedin ki bir Farmokoloji kursu açılacak. Ve 15 - 30 günde (ilaç mümessillerinde olduğu gibi) bütün psikiyatri ilaçlarının eğitimi verilecek. Ayrıca bir başka yerde DSM - 4 Kursu hizmete girecek ve bu konuda da takriben 1 aylık bir eğitimin sonunda “teşhis” koyma yeterliliği kazandıran bir eğitim hizmeti yürütülecek.
Sormak istiyorum: Bütün bunlar, bu eğitimlere katılanlar için “medikal” tedavi yapabilmelerini, diğer bir deyişle “hekim” işlevi görebilmelerini mümkün kılar mı sizce?
İstisnasız bir şekilde “Yo, kesinlikle kılmazdı!” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette ki kılmazdı... Zaten biz psikologlar öyle 15 gün, 1 ay değil; en az bir dönem farmokoloji; yine bir eğitim devresinde de DSM-4 Tanı kitabını okuyoruz, hatırlarsınız Buna rağmen bahsini ettiğim tedaviyi uygulayabilmek mümkün değil.
Niçin böyledir peki, hiç düşündünüz mü? Tedavi bir süreç işi, o da tanı ve tedaviden ibaret değil midir oysa? Tanı için hastalıkları, tedavi için de bilimum ilaçları tanımak neden yeterli olmaz o halde?
Bir an için bu soruyu, rastgele seçtiğiniz herhangi bir hekimle hayali olarak konuştuğunuzu farzedin. Anında karşınıza -çok haklı olarak- “Anotomi” faktörünü çıkaracaktır. “Biz 6 sene boyunca onu okuyoruz. Gerek ruhsal gerekse fiziksel, hiçbir tedavi salt hastalıkları tanımakla, karşılığında verilecek ilaçları öğrenmekle yapılabilecek alelade bir iş değildir” diyecektir.
Bu sorunuzu iyi niyetinize bağlayan, sadece cehaletinize veren samimi birine denk gelirseniz şayet, en fazla üzerine, “Organizmanın istisnasız bütün yapısını, doku, organ ve de hücrelerini, her birisinin ayrı ayrı fonksiyonlarını, sözgelimi aralarındaki organik – inorganik bütün bağları çok iyi derecede bilmek lazım” diye bir açıklama da getirirecektir. Ölseniz, başka birşey demeye gerek duymayacak; sizi bilginizin, dolayısı ilede hakkınızın olmadığına inandığı bu mesele üzerinde fazla konuşturmayacaktır. Böyle yaparak alanını başkalarına teslim etmeyi bırakın, tartışmaya dahi açmayacaktır. Bu muhtemel tutumdan bahsetmemin sebebi onu yadırgamam, eleştirmem değildir. Mesleğe, onun sınırlarına, hakkına ve hukukuna karşı gösterilen bu onurlu duruşu, bu soylu tutumu belki nacizane ancak en derinden hissettiğim duygularla bilakis takdir ve tebrik bile ediyorum.
Peki bizde durum nasıl?
Bir meslektaşımın makalesinden öğrendiğim kadarıyla SHÇEK’in yeni çıkardığı “Aile Danışmanlığı” Hizmetlerinin sunumuna dair yönetmelikte bu hizmetlerin kimler tarafından ve nasıl sunulacağının bir prensibe bağlandığı belirtiliyor, bunu nsevindirici bir gelişme olduğu dile getiriliyor. Lakin ben bu yönetmeliği okuyunca sevinmek şöyle dursun, üzüldüm. Hatta kahroldum bile denilebilir! Halen bu kurumun bünyesinde faaliyet gösteren bir merkez de işleten kıymetli meslektaşımın makalesinde yazdığına göre, artık bu işi her önüne gelen yapamayacakmış! Sadece ...doktor, psikolog, psk. danışman, sosyal hizmet uzmanı, hemşire yapabilecekmiş. Ancak, 100 saatlik teorik bir eğitimden geçmek koşuluyla.
Ben kamuda 12 yılını devirmiş, neredeyse emeklilik hayalleri kurmaya başlamış, bu saatten sonra ne uzayacak ne de kısalacak bir devlet hastanesi psikoloğuyum. Üstelik de ne işlettiğim özel bir merkezim var, ne de ileriye dönük böyle bir idealim ve hedefim... Ancak alanımız, mesleğimiz, onun sahipsiz bırakılan hakları namına üzülüyorum. Benim derdim bu. Huyum batsın, hastalık derecesinde duyarlı biriyim. Mesleğimi şahsımdan, onun saygınlığını kendi bireysel onurumdan, yine alanımızın hak ve hukukunu da bizzat kendimin ve ailemin hak ve hukukundan ayrı ve bağımsız düşünemiyorum. Başka meslekleri ve müntesiplerini görünce alanımı köşede boynu bükük oturan sahipsiz, öksöz bir çocuk gibi düşünüyorum, eziliyorum. (Bu konuda alabileceğim bir terapi var mı? “Eziko-terapi” kursundan sertifika mı almam gerekiyorJ )
Düşünün: 4 - 5 yıl boyunca fakülte düzeyinde insan psikolojisi eğitimi almış bir kişi olan psikologla bu konuda akademik düzeyde bir eğitimsel geçmişi / altyapısı bulunmayan kişi ve mesleklere aynı süre, “100 saat eğitim” şartı getiriliyor. Başkalarına büyük ölçüde yabancısı oldukları bir alanda getirilen eğitim ve süre şartı kendi öz alanımızda bize de aynıyla dayatılıyor. 99 saat dense inanın, ona bile razıyım! Herkese 100 saat... Eşitlik var, ondan galiba. Fakat eşitlik demek, adalet demek değildir ki! Bu sizi rahatsız etmiyor mu? Beni çok ediyor!
Bir psikoloğun insan ve psikolojisi üzerindeki 4 - 5 yıllık eğitimi önemli değil (belki eleştiri babında “ama kastedilen kişi değil ki, aile”... denilebilir. Aile tüzel bir kişiliktir. Dolayısı ile sorunlu olan aslında -her ne kadar öyle bir tabir kullansak da- yapısal bir kurum olan aile değil, bireylerdir.) ama bu 100 saat çok önemli... Anotomi bilmeyenin tedavi yapmasının mantıksızlığına nasıl da benziyor, değil mi.
“Anotomi” bilmeyen bu yapıyla ilgili medikal tedavi uygulayamıyor ama “Psikoloji” bilmeyen psikolojik danışmanlık yapabiliyor, daha doğrusu yapabilecek! İnsan ruhu onun fiziki bedeninden daha mı az önemlidir? Organik bir hastalık olan kanseri dahi yenen “moral” psikoloji dünyasına ait bir gerçeklik değil miydi? Yanlış mı anımsıyorum?
Yeri gelmişken bir eleştirim daha olacak! Herşey kavramsallaştırmalarımızdaki hatalarla başlıyor sanki. Kavramlar ayrışınca temsil ettiği gerçekler de sanki peşpeşe kopuyor birbirinden... Eskiden insan sözkonusu olunca iki temel ayrım vardı: “Bedensel ve ruhsal açıdan...” derdik sadece. Ruhsalın içine “zihin, bilişler, düşünceler, duygular, davranışlar” hepsi girerdi. Şimdi sanki her biri ayrı ayrı süreçlermiş gibi davranıyor, sözgelimi “...Çocuğun zihinsel, duygusal, ruhsal, psikolojik gelişimi...” diyerek alanımızı göz göre göre parça parça, lime lime ediyoruz. Sonunda ruhsal / psikolojik kelimesinin içi boşalıyor, her bir parçası başka alanlarca sahiplenilir hale geliyor. Cinsel sorunlarla uğraşmak için cinsel terapist, bilinç altını ele almak için hipnoterapist, aile sorunları için aile danışmanı, normal sorunlar için de düz psikoterapist olmak gerekiyorsa şayet bu durumda başımızı iki elimizin arasına alıp sormak da gerekiyor:
Zaten işi bütün bunları yapmak olan, bütün bunları zaten bünyesinde barındıran Psikolog dediğimiz kişi ( meslek ) bir süre sonra hangi işi yapacak? Sadece zeka testi mi? ( Onu da psikometristler yapar, meraketmeyin).
5 - 10, en fazla 15 günlük bir hizmet içi eğitim sonunda birileri “...şu ya da bu terapist...” derken, bunu psikologluğun bile önüne çıkarırken (en azından ona eşdeğer ve alternatif bir uzmanlıkmış gibi lanse ederken) ancak 4 - 5 sene gibi uzun soluklu bir eğitimin sonunda "psikolog" olana haksızlık değil mi bu?
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Psikoloji, Psikologluk Mesleği ve Büyük Bir Erozyon" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
5 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.