2007'den Bugüne 92,232 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,964 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Mutlu Olmak Mümkün Mü: Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi ile Hayatınızın Kontrolünü Elinize Alın
MAKALE #20466 © Yazan Psk.Dnş.Aysel KESKİN | Yayın Nisan 2019 | 2,879 Okuyucu
Depresyon ve anksiyete yaşamıyorsunuz ama gerçekten de mutlu değil misiniz? Çaresizlik, ümitsizlik ve öfke döngüsüne mi girdiniz? Peki böylesine çaresiz hissetmenize yol açan bu döngüye nasıl girdiniz? Her şey nasıl başladı? Aslında cevap çok basit. Tüm bu karmaşa, kaotik ve acımasız yaşam tarzının bir sonucu. Ne kadar zor durumda ve sıkıntılı olursanız olun herkesin içsel kaynakları zengin bir huzur ve mutluluk kaynağına sahiptir. Bunun için önce sağlığınızın, zenginliğinizin, ilişkilerinizin yani hayatınızın kontrolünün yalnızca sizde olduğunu kabul etmelisiniz. Oxford üniversitesinden profesör Mark Williams’ın geliştirilmesine katkıda bulunduğu Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi (MBCT), depresyon ve anksiyete tedavisinde en az ilaçlar kadar başarılıdır. Daha da önemlisi çağdaş dünyanın bitmek tükenmek bilmeyen taleplerini karşılamaya çalışırken tükenen herkese yardımcı olur.

Farkındalık nedir?

Farkındalık, eleştirmeden gözlemlemek ve kendinize karşı anlayışlı davranmaktır. Mutsuzluğa ya da strese kapıldığınızda bunu kişisel olarak algılamak yerine onlara gökyüzünde beliren geçici kara bulutlar olarak bakmak ve geçişlerini izlemektir. Temelde farkındalık, olumsuz düşüncelerin girdabına kapılmadan önce onları yakalamanızı sağlar ve yaşamınızın kontrolünü almanızı kolaylaştırır, günlük hayatınızı etkileyen endişe, kaygı, stres ve tükenmişlik kısır döngüsünü kırmanıza yardımcı olurken içinizde yaşam sevinci ve huzur uyandıracak bir yöntemdir. Farkındalık, yaşamdaki zorluklara cesaretle göğüs germenizi ve bunları cesaretle karşılamanızı sağlar.

Zihin nasıl çalışır?

Kendinizi üzgün, kaygılı ya da sinirli hissetmenizin gerçek nedeni ruhsal durumunuz değil olaylara gösterdiğiniz tepkidir. Olumsuz bir duygudan ya da mutsuzluktan kurtulmaya çalışmak, neden mutsuz olduğunuzu ve bunu nasıl engelleyeceğinizi anlamaya çalışmak durumu daha da kötüleştirir. Bu aynı bir bataklığa saplanmaya benzer, kurtulmaya çalıştıkça daha fazla batarsınız. Bu duygusal bataklığa saplanmanızın nedeni, aklınızın anılarla olan bağlantısıdır. Aklınız anılarınızı tarayarak şu andaki duygusal durumunuzun yansımasını araştırır. Örneğin kendinizi tehdit altında hissettiğinizde zihniniz derhal geçmişteki anıları canlandırarak benzer durumları çağırır, böylece bundan kurtulmanıza yardım etmek ister. Bu tarama ve karar işlemi çok hızlı gerçekleşir.

Mutsuz anıların, yargılayıcı düşüncelerin ya da olumsuz fikirlerin tetiklenmesini engelleyemezsiniz ancak bundan sonra olacakların önüne geçebilirsiniz. Sizi mutsuz, gergin, stresli, tedirgin ya da yorgun kılacak duygu selinin önüne geçebilirsiniz. Farkındalık çalışmaları, ortaya çıkan anıların ve yıkıcı düşüncelerin farkına varmanızı sağlar. Bunların sadece birer anı olduğunu hatırlatır. Bunlar bir tür uyarıcıdır ve gerçek değillerdir. Aklınıza aniden üşüşen olumsuz düşüncelerin farkına varır, onların bir süre oluşmasına izin verir ve sonra da gözden kaybolmalarını izlersiniz. Bunun sonrasında bir boşluk hissi gelir ve ardından olağanüstü bir şey olur: O boşluk mutluluk ve huzurla dolar. Farkındalık bunu, aklınızın dünyayla alternatif bir bağlantı kurmasını sağlayarak gerçekleştirir. Akıl çözüm ararken geçmiş anıları tarar, yargılar ve planlar. Bunun yanında akıl var olduğunun da farkındadır. Yani bizler bir şeyi sadece düşünmeyiz, düşündüğümüzün de farkına varırız. Dilin dünya ile bizim aramızda aracılık etmesine gerek yoktur, bunu duyularımızla da yapabiliriz. Kuşların sesini, çiçeklerin kokusunu ve bir gülümsemeyi doğrudan algılayabiliriz. Bunları sadece kafamızla değil kalbimizle de algılarız. Bilinçli deneyim düşünceden ibaret değildir ve zihin düşünceden çok daha fazlasıdır.

Farkındalık ve odaklanma dış dünyanın farkında olmanızı sağlar. Bu yöntem düşüncelerinizin ve duygularınızın oluşumunu izlediğiniz bir gözlem noktasıdır. Olanlara anında tepki vermenizi engeller. Artık mutluluğun ve huzurun merkezi iç dünyanızdır. Zihniniz sorunlarla boğuşurken çıkan sesler altında ezilmezsiniz. Farkındalık kendinize karşı daha sabırlı ve şefkatli davranmanızı, açık fikirli ve kararlı olmanızı sağlar. Bu özellikler sizi kaygı, stres ve mutsuzluk çemberinden özgürleştirir ve size bilimin saptadığı gerçeği anımsatır: Üzüntüyü ve diğer zorlukları savaşılması veya çözülmesi gereken sorunlar gibi görmemeniz gerektiğini. Artık bunlarla başa çıkmayı “beceremediğiniz” takdirde kendinizi kötü hissetmeniz gerekmez. Aslında bu seçilecek en mantıklı yoldur çünkü sorunları çözmek için daha önce kullandığınız yollar çoğunlukla sorunları daha da büyütmüştür.

İnsan kendine neden saldırır?

“Neden bir karar veremiyorum? Neden beceremiyorum? Neden bu döngüden çıkamıyorum? Etrafımdaki herkes benim ne kadar beceriksiz olduğumu hissettiriyor. Hep ailemin yüzünden. Bana güvenselerdi şimdi çoktan başarılı biri olmuştum.”

Bu tür düşünceler sizde kaygı, stres, suçlama, çaresizlik ve başarısızlık hissi yaratır. Bunlar ilk bakışta doğru görünebilir. Aklınızdaki tüm düşünceleriniz, hisleriniz, tepkileriniz ve bedensel duyumlarınız bir araya toplanarak bütünsel bir ruh hali oluşurken arka planda çalışan duygulardır. Birbirini etkileyen ve huzur bozan yalnızca düşünceler ile ruh hali değildir. Beden de işin içine girer. Çünkü akıl yalnız başına var olamaz. Akıl bedenin temel bölümüdür ve duygusal bilgileri bedenle sürekli paylaşır. Aslında bedendeki duyumların çoğu, düşünceler ve duygulardan etkilenir ve düşündüğünüz her şey de bedeninizde olup bitenlerden kaynaklanır. Bu olağanüstü bir geribildirim sürecidir ve araştırmalar bedenimizdeki ufacık bir değişimin yaşama bakış açısını nasıl değiştirdiğini göstermektedir. Gülümseme, surat asma ya da tavırlardaki bir değişiklik de düşüncelerde ve ruhsal durumda ciddi değişiklikler yaratabilir. Almanya’da bir üniversitede yapılan bir araştırmada depresyondaki kişilerin daha yavaş yürüdükleri, kollarını daha az salladıkları, bedenlerinin üst kısmını aşağı yukarı değil sağa sola salladıkları saptandı. Sonuç olarak depresyondaki kişilerin öne doğru eğilerek yürüdükleri belirlendi. Öne doğru eğik durmak ve yürümek depresyonun sonucu olduğu gibi, omuzlar düşük, baş öne eğik durmak da ruhsal durumu kötüleştirir (1). Aynı şekilde zoraki de olsa gülümsemek bile sizi mutlu edebilir ve eğer gülümserseniz başkaları da size gülümseyerek mutluluğunuzu artıracaktır. Bu tam bir olumlu döngüdür. Öte yandan bunun tam tersi olan kısır döngü de vardır: Kendinizi tehlikede hissettiğinizde gerilir, savaşmaya ya da kaçmaya hazırlanırsınız. Bu “savaş ya da kaç” tepkisi bilinçli değildir, beynin “ilkel” bölümü tarafından yönlendirilir. Bir kaplanla karşılaşma anında tehlike içgüdüsüyle hareket etmesi doğal ve gayet yerindedir. Ama beyin aynı kaplan gibi dışardan gelen bir dış tehdit ile içerden kaynaklı tedirgin edici bir anı ya da gelecekle ilgili endişe arasında bir ayrım yapamaz. Her iki tehdidi de savaşılması ya da kaçınılması gereken bir tehlike olarak görür. İster gerçek ister sanal olsun, belli bir tehlike sezildiğinde beden gerilir ve harekete geçmeye hazırlanır. Bu da kaşların çatılmasına, midenin kasılmasına, omuzların gerilmesine, hızlı ve yüzeysel nefes almaya ya da kalbin hızlı çarpmasına sebep olabilir. O anda zihin bedendeki bu gerginliği algılar ve bunu bir tehdit olarak görür. Ve bu da bedenin daha da gerilmesine yol açar. Böylece bir kısır döngüye girilir. Dolayısıyla kendinizi biraz gergin ya da savunmasız hissettiğinizde duygularınızdaki ufak bir değişim tüm gününüzü berbat edebilir. Hatta uzun süreli bir tedirginlik ve şüpheye yol açabilir. Duygulardaki bu değişiklikler çoğunlukla aniden ortaya çıkar ve tüm enerjinizi yok edip “Neden bu kadar mutsuzum?” diye sormanıza sebep olur


Gerginlik ya da hüzün nadiren tek başına ortaya çıkar. Öfke, tedirginlik, hayal kırıklığı, kıskançlık ve nefret bir araya gelip bir acı yumağı oluşturur. Bu duygular başkaları tarafından tetiklenmiş olabilir ama bunun bilincinde olmasak da çoğunlukla kendimize yöneliktir. Geçmiş yaşantılar düşünceler, duygular, bedensel duyumlar ve hatta davranışlarla çok yakın bağlantı kurarlar. İşte geçmişin bugün üzerindeki etkisi böyle oluşur. Bir kez duygusal olarak tökezlemek diğerlerinin de ortaya çıkmasına sebep olur ve aynı zamanda ağrı ya da acı olarak bedende kendilerini gösterirler. Tüm bunlar aşina olduğunuz ama yıkıcı olmasına rağmen önüne geçemediğiniz düşünce, duygu ve davranışları tetikler. Bir araya geldiklerinde en ufak bir duygusal sarsıntıyı bile bir fırtınaya dönüştürebilirler. Zamanla olumsuz düşünceler ve olumsuz ruhsal durumlar zihinde yer edebilir ve giderek daha fazla derinleşebilir. Bu da kendinizle ilgili olumsuz ve eleştirel düşüncelere sahip olmanızı ve paniğe kapılmanızı kolaylaştırır. Bir süre sonra ufak bir moral bozukluğu veya önemsiz sorunlar bile uzun süren bir kırılganlığa yol açabilir. Daha da kötüsü olumsuz düşünceler çoğu kez yanıtlanması gereken acımasız sorular şeklinde ortaya çıkar: Neden böyle mutsuzum? Bugün neyim var? Nerede yanlış yaptım? Bunun sonu nereye varacak?

İnsan beyni özellikle gerilimi, stresi, endişeyi ya da huzursuzluğu tetikleyen soyut tehditler karşısında farklı çalışır. Korkulacak ya da gerilim yaratacak bir durumda (bu ister gerçek ister sanal olsun) malum “savaş ya da kaç” tepkisi devreye girer. Sonra zihin anıları taramaya başlar ve bu şekilde hissetmemizin nedenini açıklayacak bir şey bulmaya çalışır. Dolayısıyla eğer kendinizi stresli ya da tehlikede hissederseniz zihniniz geçmişte tehdit altında olduğunuz anıları canlandırır ve sonra da bugün olanları açıklayamadığınız takdirde gelecekte olabileceklerle ilgili bir senaryo hazırlar. Bunun sonucunda da beynin sinyalleri yalnızca şu andaki tehlike için değil, geçmişteki tehditler ve gelecekteki endişeler için çalmaya başlar. Bu bir anda gerçekleşir ve farkında bile olmazsınız. Gün boyu koşturan, hedeflerine odaklanamayan, dış dünyayla bağlantı kuramayan insanların beyinlerinde “sürekli alarm” halinde bulunan bir amigdala (beynin savaşmayı ya da kaçmayı öneren ilkel bölümü) görülmektedir (1). Bu yüzden beynimiz diğer tehdit ve kayıplarla birlikte güncel senaryoyu da anımsayınca bedenlerimizin savaş ya da kaç sistemleri tehlike geçse bile devre dışı kalmaz. Böylece tepkileriniz geçici ya da sorun çıkarmayan duyguları sürekli ve sorunlu hale getirebilir. Özetle, zihin yaşanılanları çok daha beter bir hale getirebilir.

Mutsuzluk ya da herhangi bir olumsuz duygu “sorununu” çözmeye çalışırken zihin en güçlü araçlarından biri kullanılır: Akılcı eleştirel düşünce. Mutsuz olduğunuzu görür ve mutlu olmak istersiniz. O zaman zihniniz bunların arasındaki boşluğu irdeler ve aralarında köprü kurmanın en iyi yolunu araştırır. Bunun için de “işletme” yöntemini kullanır. Zihnin işletme yöntemi sorunları çözen ve bir şeyleri gerçekleştiren kısmıdır. İşletme yöntemi sorunu bilinçaltında parçalayarak, her parçayı zihnen çözümleyerek ve elde edilen sonucun istediğiniz hedefe yaklaşmanızı sağlayıp sağlamadığını inceleyerek gerçekleştirir. Bunların hepsi bir anda oluşur ve sürecin farkında olmazsınız. Bu yöntem sorunları çözmenin en güçlü yoludur. Dolayısıyla bu yaklaşımı mutsuzluk sorununa uygulamamız oldukça doğaldır. Ama ne yazık ki bu yaklaşım mutsuzluk için seçilecek en kötü yoldur çünkü sizi soruna odaklar, sonuca değil. Benim neyim var? Nerede hata yaptım? Neden hep böyle hatalar yapıyorum? Gibi sorular sormaya başlarsınız. Bu sorular yıkıcı ve acımasız olmakla kalmayıp zihni mutsuzluğun kanıtlarını bulmaya zorlar. Zihin ise böyle kanıtlar bulmakta ustadır.

Elbette kimse sorunları üzerinde kara kara düşünmek istemez çünkü bunun zararlı olduğunu bilir. Mutsuz olduğunuzda bunu çözmek için soruna odaklanmanız gerektiğini ve ancak böyle çözüm bulacağınızı düşünüyor olabilirsiniz. Oysa araştırmalar bunun tersini söylüyor, aslında kara kara düşünmek sorunları çözme yeteneğini azaltıyor ve duygusal zorluklarla başa çıkma yetisini köreltiyor.

Kara kara düşünmek çözüm değil, sorunun ta kendisidir.

Mutsuz anıların, olumsuz içsel hesaplaşmaların ve yargılamaların tetiklenmesinin önüne geçemezsiniz ama bundan sonra olacakları önleyebilirsiniz. Bu olumsuz kısır döngünün kendi kendini beslemesini ve bir sonraki olumsuz düşünceleri tetiklemesini engelleyebilirsiniz. Zihniniz sorunları işletme yöntemiyle irdelemekten çok daha fazlasını yapabilir. Aslında işletme yöntemini o kadar çok kullanıyorsunuz ki başka bir seçenek daha bulunduğunu göremiyorsunuz. Ve evet, başka bir yol var. Zihin sadece düşünmez, zihin düşünmekten öteye gidip düşündüğünün farkında da olabilir. Bu saf farkındalık sizin dünyayı doğrudan yaşamanıza olanak tanır. Zihniniz bu haliyle düşüncelerinizi, duygularınızı ve hislerinizi kilometrelerce uzaktan gözlemlediğiniz yüksek bir gözlem yeri gibidir.

Bakış açınızı değiştirmek yaşam deneyiminizi farklı kılabilir. Ancak mutlu ve enerjik olmak için yalnızca dışınızdaki koşullara bağımlı kalırsanız çok uzun bir süre beklersiniz. Sürekli dışarda iyi bir şeylerin olmasını bekleyerek sanal bir gelecekte ya da özlenen bir geçmişteki huzur ve dinginliğe kavuşmayı dileyerek beklerken gerçek yaşamınız ellerinizden kayıp gider.

Ama böyle olmak zorunda değil.

Daha önce de dediğimiz gibi, duygularınızdan arınmaya çalışırken ya da derin düşüncelere dalarken acı çekmek ya da üzüntüye kapılmak çok kolaydır. Zihnin sorun çözücüsü olan işletme yöntemi devreye girip yardımcı olmaya kalkar ama işler daha da karmaşıklaşır ve olumsuz duygular varlığını sürdürür. Ancak başka bir seçenek daha var. Beynimizde dünyayla ilgili başka bir yöntem daha bulunuyor, bunu adı “varoluş yöntemidir” (2). Varoluş yöntemi bakış açısının değişmesinden daha fazlasını kapsar. Varoluş yöntemi zihninizin gerçeği çarpıtma eğilimini fark etmenize yardımcı olur. Zihninizin aşırı düşünme, irdeleme ve yargılama alışkanlığının ötesine geçmesini sağlar. Dış dünya ile doğrudan ilişkiye geçer, sıkıntılarınıza tümüyle yeni bir açıdan bakmanızı sağlayarak zorluklarla baş etmenize yardımcı olur. Böylece çevrenizde olup bitenlerle ilgili zihninizdeki görünümü değiştirebileceğinizi fark edersiniz. Artık mutluluğunuz ve huzurunuz dış koşullara bağlı değildir. Yaşamınızın kontrolü elinize geçmiştir. Farkındalık varoluş yöntemine açılan kapıdır. İçinde bulunduğunuz her şeye olduğu gibi, yargılamadan ve bilerek dikkatinizi yoğunlaştırmayı öğrenirseniz bilinçli farkındalık bu varoluş yöntemiyle kendiliğinden doğar. Farkındalık sayesinde dünyayı beklediğiniz, umduğunuz ya da korktuğunuz gibi değil, olduğu gibi görmeye başlarsınız.

Zihnin “işletme” ve “varoluş” yöntemleri arasındaki farklar

1. İşletme yöntemi otomatik pilotken, varoluş yöntemi bilinçli seçimdir.
2. İşletme yöntemi sorunları incelerken varoluş yöntemi çözümü sezer.
3. İşletme yöntemi mücadele ederken varoluş yöntemi kabullenir.
4. İşletme yöntemi düşünceleri değişmez ve gerçek olarak görürken varoluş yöntemi bunları sadece zihinsel olaylar olarak görür.
5. İşletme yöntemi acıyı yok saymak ve kaçınmak eğilimindeyken, varoluş yöntemi bunlara yaklaşmanızı ve cesaretle yüzleşmenizi sağlar.
6. İşletme yöntemi geçmiş ve gelecek arasında yolculuk yaparken, varoluş yöntemi içinde bulunulan andadır.
7. İşletme yöntemi sizi tüketen eylemlere hapsederken varoluş yöntemi sizi besleyen eylemleri açıkça görmenize yardımcı olarak dengenizi yeniden kurmanızı sağlar.

Bilinçli farkındalık zaman içinde size yukarıda belirtilen yedi boyutu (bunlara boyut adını veriyoruz) kavramayı öğretir ve böylece zihninizin hangi yöntemi kullandığını anlamanıza yardımcı olur. Şimdi size güzel bir haber, bu boyutlardan herhangi birinde değişiklik yaparsanız diğerleri de değişime uğrar. Bilinçli farkındalık, uygulamaya düzenli zaman ayırdığınızda kendiliğinden ortaya çıkan bir “kendine gelme” durumudur. Farkındalık, dış dünyayla sakince ve yargılamadan, duyularınız aracılığıyla ilişki kurmaktır. Bu size olağanüstü bir bakış açısı sağlar ve aslında sizin için neyin daha önemli olduğunu anlarsınız. Kendinize ve başkalarına daha anlayışlı davranmaya başlarsınız. En önemlisi de bu anlayış sizi acı ve endişelerden arındırır, bunların yerini ise sebepsiz ve gerçek bir mutluluk hissi alır.

Kaynaklar: (1) Way, B. M., Creswell, J. D., Eisenberger, N. I. & Lieberman, M. D. (2010), “Dispositianal Mindfulness and Depressive Symptomatology: Correlations with Limbic and Self-Referential Neural Activity During Rest”, Emotion, 10, pp. 12-24
(2) Kabat-Zinn, J. “Full Catastrophe Living: Using the Wisdom of Your Body and Mind to Face Stress Pain and Illness, Piatkus, 1990, pp. 60-61, 96-97
(3) Williams, M. Penman, D. (2011) Mindfulness: A practical guide to finding peace in a frantic world


Kaynak: (1) Michalak, J. (2010), “Embodied effects of Mindfulness-based cognitive Therapy”, Journal of Psychosomatic Research, 68, pp. 311-14.
(2) Williams, M. Penman, D. (2011) Mindfulness: A practical guide to finding peace in a frantic world
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Mutlu Olmak Mümkün Mü: Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi ile Hayatınızın Kontrolünü Elinize Alın" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Aysel KESKİN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Aysel KESKİN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Aysel KESKİN Fotoğraf
Psk.Dnş.Aysel KESKİN
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
Psikoterapist
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi9 kez tavsiye edildiTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Aysel KESKİN'in Yazıları
► Nasıl Mutlu Olunur? Mutlu Olmak İçin Gerekenler ÇOK OKUNUYOR Psk.Nilüfer ŞİŞMAN
► Mutlu Aile Olmak-Mutlu Evlilikler Psk.Serap DUYGULU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,964 uzman makalesi arasında 'Mutlu Olmak Mümkün Mü: Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi ile Hayatınızın Kontrolünü Elinize Alın' başlığıyla benzeşen toplam 23 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:47
Top