Ötekinin Tarihini Yaşamak/Yaşamamak
ÖTEKİNİN TARİHİNİ YAŞAMAK/YAŞAMAMAK
Psikoterapi bir nevi bireyin kendi tarihini baştan yazması demektir. Bu yazma süreci düşünme, değerlendirme, hissetme , hisleri gözden geçirip onları çalışma, üzerinde işlemleme yapmave benliğin dinamiklerini hemen hemen baştan aşağı gözden geçirilmesidir.
Bireyselleşme bir yönüyle de insanın kendi hikayesine benliğinde daha geniş yer vermesi anlamına gelir. Arzusunu keşfetme, arzuyu ihtiyaçtan ayırma ve yaşamını daha çok arzuları doğrultusunda inşa etme çalışmasıdır.
Arzularımız, çoğu zaman toplumsal beklentiler, ihtiyaçlar, yönlendirmeler doğrultusunda zaman içerisinde dibe doğru baskılanır ve belli bir zaman sonra bastırılmış yani unutulmuş anılar haline dönüşür. Unutulan arzu , bastırılan duygulanımın yerini arzuymuş gibi görünen, toplumsal beklentiler sanki bireyin istekleri gibi ön plana çıkmaya başlar. Arzu geriler ve ön plana ihtiyaçlar ve olması gerekenlerle yer değiştirir. Belli bir zaman sonra biz ne istediğimizden olabildiğince uzaklaşmış oluruz. Bu uzaklaşma ile bireyler, birey olmaktan çıkıp kişi haline gelerek nedensiz mutsuzluklar ve zevk alamama sürecinin içine girerler ve yıllarca bu süreçle yaşar ama anlık rahatlamalarla bu mutsuzluk bulutlarından kurtulur ve kaldığı yerden uyuşmuş bir şekilde yaşamına devam ederler.
Doğduğumuz andan itibaren bir takım öğrenme süreçlerine dahil oluruz. Maruz kalırız, öğreniriz, öğrenmemiz gerektiğine inanırız. Başkasının düşünsel model ve kalıplarını içselleştirmeye başlarız. Çünkü doğduğumuz andan itibaren her ne kadar tek olarak, özel olarak doğmuş olsakta kollektifleşme, toplumsallaşma , kutuplaşma, saflaşma içine girer ve bunları bünyemize alır ya da bunların bünyesine dahil oluruz. En sorgulayan , soran insan bile bu durumlardan kendisini bağımsız kılamaz, bağımsız kalmakta imkansızdır. Çünkü bizler bir toplumsal hafızanın içine doğar bazılarımız bu hafızayı tamamen hafızamız olarak beller , çok azımız da bu içine doğdumuz hafızayı kendi oluşturduğumuz ve oluşturmakta olduğumuz, büyük mücadele verdiğimiz bireysel değer ve hafızamıza entegre etmeye çalışırız.sonuçta ortaya çıkan ne kadar özgün ve öznel o da ayrı bir durumdur.
Piskoterapi ile olabildiğinde özgün bir yapıyı mümkün kılmak, duyguşanımlarımızla ilgili konrtrolü ele almak, duygulanımları regüle edebilmeyi öğrenmek ve dışsal olumsuz olana karşı bir uyarı kalkanı oluşturmak ya da var olan kalkanı sağlamlaştırmaktır.
Algılarımızı ne kadar sterilize edersek o kadar çok kendi var olşumuzu ortya koyar, kendi varlığımızdan bu şeklide mutlu olur ve ve bu bireysel mutluluğun dıları yansıması da mutluluk verici olur. Zorunlukların baskısı altında ezilmiş benlik depresif, karamsar , şüpheci olabileceği gibi bir o kadar ötekini depresif karamsar yapması söz konusudur.
Zorunluluklar altında ezilmiş bir insanın ilişkilerinde mutlu olması ve mutlu etmesi söz konusu değildir. Daimi kendine ve dış dünyaya öfkeli , engellemiş ve suçlayıcı olmaya eğilimli olacaktır.
Kendi öz değeri düşük bir insan , daima etraftan gelen uyaranları saldırı gibi algılayacak, sürekli defansif olma yoluna gidecek ve otantik ilişkileri kaçıracaktır. Otantik olmayan bir ilşki ise daima samimiyetten uzak, tatminsiz olacak ve bunun sonusucunda kişi kendisini o ilşki içinde güvensiz ve değersiz hissedecektir.Fakat kendisinin farkında olmayan kişi bunu ötekine yansıtacak ve ötekini samimiyetsizlikle suçlayacak ve ilişkilerden uzaklaşacaktır. Sonuçta kendisi de inanmadığı halde yalnızlığı sevdiğini söyleyecek , duygusal ve ilişkisel izolasyona mahkum olacaktır.
Psikoterapinin işlevi ise bu sarmalı kişiye fark ettirerek, ne kadarının kendisine ait ne kadarının dışsalllığa ait olduğunu göstererek öncelikle kendisiyle daha sonra da öteki ile sağlıklı ilişki kurmasını sağlamaktır.
Psikoterapi bir nevi bireyin kendi tarihini baştan yazması demektir. Bu yazma süreci düşünme, değerlendirme, hissetme , hisleri gözden geçirip onları çalışma, üzerinde işlemleme yapmave benliğin dinamiklerini hemen hemen baştan aşağı gözden geçirilmesidir.
Bireyselleşme bir yönüyle de insanın kendi hikayesine benliğinde daha geniş yer vermesi anlamına gelir. Arzusunu keşfetme, arzuyu ihtiyaçtan ayırma ve yaşamını daha çok arzuları doğrultusunda inşa etme çalışmasıdır.
Arzularımız, çoğu zaman toplumsal beklentiler, ihtiyaçlar, yönlendirmeler doğrultusunda zaman içerisinde dibe doğru baskılanır ve belli bir zaman sonra bastırılmış yani unutulmuş anılar haline dönüşür. Unutulan arzu , bastırılan duygulanımın yerini arzuymuş gibi görünen, toplumsal beklentiler sanki bireyin istekleri gibi ön plana çıkmaya başlar. Arzu geriler ve ön plana ihtiyaçlar ve olması gerekenlerle yer değiştirir. Belli bir zaman sonra biz ne istediğimizden olabildiğince uzaklaşmış oluruz. Bu uzaklaşma ile bireyler, birey olmaktan çıkıp kişi haline gelerek nedensiz mutsuzluklar ve zevk alamama sürecinin içine girerler ve yıllarca bu süreçle yaşar ama anlık rahatlamalarla bu mutsuzluk bulutlarından kurtulur ve kaldığı yerden uyuşmuş bir şekilde yaşamına devam ederler.
Doğduğumuz andan itibaren bir takım öğrenme süreçlerine dahil oluruz. Maruz kalırız, öğreniriz, öğrenmemiz gerektiğine inanırız. Başkasının düşünsel model ve kalıplarını içselleştirmeye başlarız. Çünkü doğduğumuz andan itibaren her ne kadar tek olarak, özel olarak doğmuş olsakta kollektifleşme, toplumsallaşma , kutuplaşma, saflaşma içine girer ve bunları bünyemize alır ya da bunların bünyesine dahil oluruz. En sorgulayan , soran insan bile bu durumlardan kendisini bağımsız kılamaz, bağımsız kalmakta imkansızdır. Çünkü bizler bir toplumsal hafızanın içine doğar bazılarımız bu hafızayı tamamen hafızamız olarak beller , çok azımız da bu içine doğdumuz hafızayı kendi oluşturduğumuz ve oluşturmakta olduğumuz, büyük mücadele verdiğimiz bireysel değer ve hafızamıza entegre etmeye çalışırız.sonuçta ortaya çıkan ne kadar özgün ve öznel o da ayrı bir durumdur.
Piskoterapi ile olabildiğinde özgün bir yapıyı mümkün kılmak, duyguşanımlarımızla ilgili konrtrolü ele almak, duygulanımları regüle edebilmeyi öğrenmek ve dışsal olumsuz olana karşı bir uyarı kalkanı oluşturmak ya da var olan kalkanı sağlamlaştırmaktır.
Algılarımızı ne kadar sterilize edersek o kadar çok kendi var olşumuzu ortya koyar, kendi varlığımızdan bu şeklide mutlu olur ve ve bu bireysel mutluluğun dıları yansıması da mutluluk verici olur. Zorunlukların baskısı altında ezilmiş benlik depresif, karamsar , şüpheci olabileceği gibi bir o kadar ötekini depresif karamsar yapması söz konusudur.
Zorunluluklar altında ezilmiş bir insanın ilişkilerinde mutlu olması ve mutlu etmesi söz konusu değildir. Daimi kendine ve dış dünyaya öfkeli , engellemiş ve suçlayıcı olmaya eğilimli olacaktır.
Kendi öz değeri düşük bir insan , daima etraftan gelen uyaranları saldırı gibi algılayacak, sürekli defansif olma yoluna gidecek ve otantik ilişkileri kaçıracaktır. Otantik olmayan bir ilşki ise daima samimiyetten uzak, tatminsiz olacak ve bunun sonusucunda kişi kendisini o ilşki içinde güvensiz ve değersiz hissedecektir.Fakat kendisinin farkında olmayan kişi bunu ötekine yansıtacak ve ötekini samimiyetsizlikle suçlayacak ve ilişkilerden uzaklaşacaktır. Sonuçta kendisi de inanmadığı halde yalnızlığı sevdiğini söyleyecek , duygusal ve ilişkisel izolasyona mahkum olacaktır.
Psikoterapinin işlevi ise bu sarmalı kişiye fark ettirerek, ne kadarının kendisine ait ne kadarının dışsalllığa ait olduğunu göstererek öncelikle kendisiyle daha sonra da öteki ile sağlıklı ilişki kurmasını sağlamaktır.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Ötekinin Tarihini Yaşamak/Yaşamamak" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
1 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.