Sosyal Fobi (Sosyal Kaygı Bozukluğu) ve Bilişsel (Kognitif) Davranışçı Tedavisi (Bdt)
Sosyal Fobinin Tanımı ve Belirtileri
DSM V’de belirtilen haliyle sosyal fobi, kişinin başkaları tarafından gözlenme durumunda kalacağı bir veya daha fazla sosyal durumda belirgin bir korku ve kaygı duymasıdır. Bu durumlara örnek olarak sosyal etkileşimler (ör: biriyle konuşmak), gözlenmek (ör: yemek yeme veya bir şeyler içme) veya başkalarının önünde performans sergilemek (ör: bir konuşma yapmak) verilebilir. Kişi olumsuz şekilde değerlendirilecek (ör: aşağılanacak, utanacak, diğerleri tarafından reddedilecek veya saldırıya uğrayacak) biçimde davranacağından veya kaygı belirtileri göstereceğinden korkar.
Bu korkular yüzünden sosyal fobisi olan insanlar ya bunun gibi durumlardan kaçınırlar ya da kaçınamayıp bu ortamlara girdiklerinde büyük rahatsızlık yaşarlar. Sosyal fobisi olan bazı kişiler bir ya da iki sosyal durumdan korkabilirler. Rahatsızlığın bu tipi ‘performans tipi’ veya ‘özgül tip’ olarak adlandırılır. Birçok sosyal durumdan korkan insanların yaşadığı durum için (ör: söyleşiyi başlatma ve sürdürme, küçük topluluklara katılma, karşı cinsle çıkma, üstleriyle konuşma, partilere gitme vb) ‘yaygın tip’ belirteci kullanılır. Kliniklere başvuran sosyal fobi hastalarının üçte ikisinde yaygın tip sosyal fobi gözlenmektedir.
Sosyal fobisi bulunan kişiler yaygın şekilde fiziksel belirtilerden şikâyet ederler. Bu belirtiler arasında çarpıntı, terleme, titreme, kaslarda gerginlik, midede ağrı, boğaz kuruluğu, soğuk veya sıcak basması, bağ ağrısı bulunabilir. Bazı hastalarda fiziksel belirtiler tam bir panik atak düzeyine ulaşabilir. Fobik belirtiler en sık küçük sosyal gruplarda konuşma, yeni insanlarla tanışma ve toplu yerlerde yemek yeme durumlarında görülür.
Yaygınlığı, Başlangıç Yaşı, Gidişi, Kültür ve Cinsiyete Bağlı Farklar
Sosyal fobi tanısına sıklıkla rastlanmaktadır ve nüfusun yaklaşık %12’sinin yaşamlarının bir döneminde sosyal fobi tanı ölçütlerini karşıladığı belirtilmektedir. Sosyal fobi, kadınlarda erkeklere oranla biraz daha sık gözlenir.
Rahatsızlığın tipik başlangıç dönemi sosyal farkındalık ve etkileşiminin çok daha önemli olduğunun düşünüldüğü ergenlik dönemi ve 11 ile 15 yaş arasıdır. Bazen daha küçük yaştaki çocuklarda da görülebilir. Sosyal fobisi bulunanların yarısından fazlasında hayatlarının bir bölümünde bir veya daha çok kaygı bozukluğu ve yaklaşık yarısında da eşzamanlı şekilde depresif bozukluk görülür. Kişilerin üçte biri kaygıyı azaltmak ve korkulan durumla yüzleşmek için alkol kullanır. Sosyal fobisi bulunan kişilerde bir işte çalışma oranının ve sosyoekonomik statünün düşük olması sıklıkla gözlenir. Sosyal fobi kültürler arasında değişiklik gösterebilmektedir. Japonya’da diğer kişileri gücendirme korkusuyla bir bireyde sosyal fobi gelişebilirken, ABD’de ise başkaları tarafından olumsuz değerlendirileceği korkusu daha yaygındır.
Rahatsızlığın gidişi tipik şekilde kronik ve aralıksız süreğen şekildedir. Yapılan bir çalışmada sosyal fobisi olan bireyler 12 yıl boyunca gözlenmiş ve rahatsızlığın kendiliğinden iyileşme oranının %37 olduğu görülmüştür. Tedaviye başvurma sırasında ortalama yaş 30’dur. Birçok insan tedaviye başvurana kadar yıllarca bu rahatsızlığı yaşarken çoğu kişi de hiçbir zaman tedaviye başvurmaz.
Genetik / Biyolojik Etkenler
Sosyal fobiyle ilgili yapılan iki aile çalışması hastaların birinci derece akrabalarının normal kontrollere oranla neredeyse üç kat fazla oranda sosyal fobi tanı ölçütlerini karşıladıklarını göstermektedir. Davranışsal olarak ketlenmiş, yani tanımadıkları uyarıcılardan kolayca rahatsız olan, utangaç ve kaçınmacı bebekler çocukluklarında daha kolay korkuya kapılırlar ve ergenlikte sosyal fobi görülme riski artar. Yapılan çalışmalarda rahatsızlığı bulunanlarda noradrenerjik, serotonerjik ve dopaminerjik sistemlerde normal kontrollere göre bazı farklar gözlenmiştir. Sınırlı alttipte daha çok adrenerjik mekanizmalar ve adrenerjik uyarım artışı, genelleşmiş alttipte ise serotonerjik ve dopaminerjik mekanizmaların rolü olabilir.
Sosyal Fobinin Bilişsel Davranışçı Terimlerle Açıklaması
Günümüzde kullanılan tedavi protokolleri farklı yaklaşımların bir kombinasyonunu kullanmaktadır.
Davranışçı Faktörler
Diğer kaygı bozukluklarındaki gibi Mowrer (1960)’in iki faktör teorisi sosyal fobinin edinilmesi ve sürmesinde koşullanmanın rolünü ortaya koymaktadır. Yaşanan bir veya daha fazla travmatik veya utandırıcı sosyal etkileşim kişinin kaygı, utanma ve/veya aşağılanma duygusu şeklinde koşullanmış cevaplar geliştirmesine yol açabilir. Bu koşullanmış cevaplar gelecekte de benzer sosyal durumlarla karşılaşılınca ortaya çıkar. Korku ve kaygı cevabını ortaya çıkaran sosyal uyarıcıların çeşitliliği de zaman içinde genelleşir. Sosyal durumlarda koşullanmış korkular, bu ortamlara girilmeyip kaçınıldığında pekişir. Kişiler her seferinde sosyal ortama girmediklerinde rahatlarlar. Bu kaçınmalar aynı zamanda hastaların korktukları olumsuz sonuçların olmadığını yaşamalarına engel olur ve sonuçta korkularının sürmesini sağlar.
Sosyal korku, diğer kişilerin korku cevaplarının yoğun şekilde gözlenmeleriyle de öğrenilebilir.
Diğer bir açıklama insanın kendisini diğer bireylerden soyutlayarak hayatta kalamayacağına dair olandır. Buna göre kişiler sosyal dışlanmaya neden olabilecek davranışları engelleyerek uyumsal bir mekanizma geliştirir. Böyle bir mekanizma da problemli görülen davranışı ortadan kaldırmak için kaygıyı bir işaret olarak kullanır. Sosyal fobisi olanlar tipik olarak göz teması kurmaktan, uyuşmazlıktan kaçınırlar.
Sosyal Beceri Eksikliği Modeli
Sosyal fobi için önerilen diğer açıklamaya göre bu rahatsızlığı olanlarda sosyal beceri eksikliği vardır. Ancak sosyal fobi hastalarının gerçekten sosyal beceri eksiklikleri mi olduğu yoksa kaygıları yüzünden bunların baskılandığı mı sorusu tartışmalıdır.
Bilişsel Faktörler
Birçok yazar sosyal fobinin merkezinde bilişsel faktörlerin yer aldığını iddia eder. Sosyal fobisi olan bireylerde diğerleri tarafından reddedilme veya olumsuz olarak değerlendirilme beklentisi ön plana çıkar ve bu da tehdit kaynağı olarak görülen insanların arasındayken ‘incinebilirlik hissi’ doğurur. Clark ve Wells, sosyal olarak kaygılı insanların ‘tehlike şemalarının’ tuhaf ve kabul edilemeyecek bir şekilde davranacakları ve bunun da reddedilmelerine ve statülerini kaybetmelerine sebep olabileceği beklentisi içine girmelerine yol açtığını öne sürer. Bunun gibi olumsuz beklentiler sosyal durumlardaki bedensel tepkileri ve olumsuz benlik imgeleri konusunda endişe duymalarına, başkalarının kaygılarını kolaylıkla fark edeceği yönünde abartılı bir görüşe kapılmalarına ve sonuç olarak insanlarla ilişkilerinin niteliğini hatalı şekilde değerlendirmelerine yol açar. Sosyal bir etkileşime girildiğinde kalp atış hızına dikkat edecek kadar yoğun bir benlik endişesine kapılmak başarılı bir iletişim kurma yeteneğini köreltir. Sonuçta bu da kısır bir döngü yaratır. Sosyal fobik bireyin kendi içine dönük dikkati ve tuhaf davranışları bu kişilere daha soğuk yaklaşılmasına yol açar, bu da sosyal fobik kişinin beklentisini doğrulamış olur. Diğer bir bilişsel yanlılık da belirsiz olan sosyal bilgileri olumsuz yorumlamaktır. Yani birisi size gülümsediğinde hoşlandığını mı yoksa budala olduğunuzu düşündüğünü mü gösterir?..
Sosyal veya performansla ilgili bir durumdan önce, sırasında ve sonrasında kişiler yeterli performans gösteremedikleri, kaygı belirtilerinin dışarından fark edileceği ve başka insanların kendilerini yargıladıklarını belirtirler. Bu otomatik düşüncelerin altında ‘Herkes tarafından kabul görmeliyim’ gibi varsayımlar vardır. Kişilerde performans için aşırı yüksek ve mükemmeliyetçi standartlar ve/veya onaylanma ihtiyacının aşırı olması gözlenir. Sosyal fobi hastalarının kendilik şemalarında da ‘kabul edilemez’ oldukları, ‘çekici olmadıkları’, ‘yetersizim’ gibi inançlar sıklıkla görülür.
Araştırmalarda sosyal fobisi olanların sosyal etkileşimde daha çok olumsuz ve daha az olumlu düşünceye sahip oldukları bulunmuştur. Bu kişiler başkaları üzerinde bıraktıkları izlenimler hakkında daha çok düşünceleri olduğunu belirtir. Sosyal performanslarını başkalarının değerlendirmelerine kıyasla olduğundan kötü algılarlar ve kaygı belirtilerinin gözlenebilir olduğunu gerçekte olduğundan fazla olarak değerlendirirler. Bir araştırmada sosyal fobisi olanlar belirsiz geri bildirimlere daha olumsuz yorumlamalar yapmakta, ılımlı olumsuz geri bildirimlere ise felaketleştirici yorumlar yapmaktadırlar. Sosyal fobi hastaları olumsuz sosyal geri bildirimleri de daha çok hatırlarlar.
Bilişsel modele göre sosyal fobideki fonksiyonel olmayan inançların korunmasında çeşitli faktörler rol oynar:
1) Dikkatte Kayma: Hastalar kaygılandıklarında dikkatleri dış uyaranlardan iç uyaranlara kayar. Sosyal durumlarda kişiler kendi davranışlarını sosyal yetersizliğin veya kaygının bir belirtisi olarak takip ederler. İçsel kaygılarının kötü bir performans gösterdiklerinin bir kanıtı olarak görürler ve bu da kaygıyı arttırır.
2) Sosyal Etkileşimlerden Kaçınma: Olumsuz inançların test edilmesi ve geçersiz kılınmasını engeller.
3) Güvenlik Sağlayıcı Davranışların Kullanılması: Kişiler sosyal etkileşime girdiklerinde kendilerini küçük düşmekten koruyacağını varsaydıkları davranışlara başvururlar. Kimi kişiler ellerinin titremesini engellemek için bardağı sıkıca tutarken, kimisi de aptal gibi gözükmemek için soru sormaktan kaçınabilir. Bunlar da inançların test edilmesini engeller.
4) Kendini Gerçekleştiren Kehanetler: Hastalar genellikle olumsuz inançlarını hayata geçirecek şekilde davranırlar. Rezil olmaktan korkan birisi topluluk içinde konuşmadığında soğuk olarak algılanır ve dışlanabilir, bu da sonuçta sosyal olarak kabul edilebilir olmadığı yönündeki inancını pekiştirir.
5) Şematik İşlemleme: Sosyal fobi hastaları olumlu bildirimleri fark etmez veya hatırlamaz, olumsuz bildirimleri ise kolaylıkla hatırlarlar. Belirsiz geri bildirimleri de olumsuz olarak yorumlama eğilimindedirler.
Sosyal Fobide Tedavi
İlaçlar
En etkili ve yaygın olarak kullanılan ilaçlar çeşitli antidepresan kategorileridir (MAOI, SSRI). Bazı çalışmalar bu ilaçların etkilerinin bilişsel davranışçı tedavilerin etkileriyle karşılaştırılabilir olduğunu göstermiştir. 2003 yılında yapılan bir çalışmada ise bilişsel davranışçı terapinin çok daha etkili olduğu görülmüştür. İlaçların uzun süreli kullanımı bilişsel terapi seçeneğini kabul etmeyen veya çeşitli sebeplerle terapiye başlamayan bireylerde hastalığın tekrar etmemesi için önemlidir. Bilişsel Davranışçı Terapinin ilaçlara göre avantajı ise daha uzun süreli iyileşme sağlaması ve terapiden sonra hastalığın nüksetme oranının düşük olmasıdır.
Sosyal Fobinin Bilişsel Davranışçı Tedavisi (BDT)
Sosyal fobide oldukça etkili davranış terapileri ve bilişsel davranışçı terapi biçimleri kullanılmaktadır. Korku uyandıran sosyal durumlara uzun süreli ve aşamalı maruz bırakma ve gevşeme egzersizleri kullanılır. Kişiler korku yaşadıkları durumlara maruz kaldıkça koşullanmış korkuları ortadan kalkmaya başlar. Hastadan korktuğu durumu hayal etmesi veya korktuğu sosyal aktiviteyi yerine getirmesi istenir. Gevşeme egzersizleri ise korku (eski koşullanmış tepki) yerine rahatlamayı (yeni koşullanmış tepki) koymayı hedefler. Kişiler rahatlayana kadar bir seri kısa gevşeme alıştırması uygularlar.
Sosyal fobi rahatsızlığı bulunan bireylere sosyal beceri eğitimi verilmesi de gerekebilir. Bu eğitimin içeriğinde kendini tanıtma, konuşma esnasında uygun başlıklar seçme, aktif dinleme, empati, kendini ortaya koyma, sosyal aktivite başlatma, arkadaşlık başlatma ve koruma, görüş ayrılığını belirtme, kendini ifade etme ve topluluğa konuşma yer alabilir.
BDT sürecinde terapist ‘bilişsel yeniden yapılandırma’ yöntemini de sıklıkla kullanır. Danışanlara temeldeki olumsuz otomatik düşüncelerini (Söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum, Kimse benimle ilgilenmiyor, Kesin rezil olacağım) saptayarak yardım edilir. Bu düşünceler saptandıktan sonra çeşitli tekniklerle süreçte danışanın da aktif katılımıyla değiştirilmeye çalışılır. (Ör: Söyleyecek hiçbir şeyim olmadığını gerçekten biliyor muyum?, Rezil olacağımı gösteren kanıtlarım neler?)
Danışanların çarpık benlik imgelerinin değiştirilmesinde video kaydı tutulması yöntemi de kullanılır. Görüşmeler bireysel veya grup formatında uygulanabilir.
Sosyal Fobide BDT’nin Etkinliği
Yapılan çalışmalar tüm bilişsel ve davranışçı terapilerin, bekleme listesinden (herhangi bir tedavi almayan kişilerden) daha etkili olduğunu göstermektedir. Bunun yanında beş yıla kadar yapılan takiplerde hastaların terapiden sonra da kazanımlarını korudukları veya geliştirdikleri gözlenmiştir. Terapistle yapılan görüşme süresi çalışmalarda 6 saat ile 40 saat arasında değişmektedir. Scholling ve Emmelkamp tarafından yapılan iki çalışmaya göre (1993a, 1993b) 16 bilişsel terapi görüşmesinin 8 görüşmeye göre daha iyi sonuç verdiği görülmüştür. Rahatsızlığı çok ağır olan kişilerde ise ilaç + BDT veya terapiyi uzatmak gibi çeşitli yaklaşımlar önerilmektedir.
Belirtileri Kendinde veya Çevresindekilerde Gözleyenler Ne Yapabilir?
Sosyal fobide terapi sürecinin belirtilerin şiddetinin azalmasında ve iyileşmede oldukça etkili olduğunun rahatsızlığı bulunan kişiye açıklanması ve kişinin yardım alması için motive edilmesi faydalı olabilir.
Ebeveynlerin genç yaşlarda başlayan, okul başarısı ve insan ilişkilerini olumsuz etkileyen bu rahatsızlığın farkında olmaları ve çocuklarını gözlemeleri önemlidir. Aileler tarafından kişilik özelliği olarak görülen ve ‘yapısı böyle’, ‘sakin, efendi’ denilerek davranışları olumlanan çocuk ve ergenlerde aslında sosyal fobi belirtileri başlamış olabilir. Erken yaşlarda başlanan bir BDT süreci ise rahatsızlık gelişmemesinde veya başladıysa iyileşmesinde çok daha hızlı sonuçlar vermektedir.
Okul, iş yaşamı ve sosyal çevreyle iletişim gibi alanları oldukça etkileyen bu rahatsızlığın gidişi genellikle kroniktir ve müdahale edilmediğinde yıllarca devam ederek yaşam kalitesini oldukça düşürür. Rahatsızlığın belirtilerini kendinde gözleyenler geçmişteki ve şu an yaşadıkları durumun kendilerine olan zararlarını hatırlayarak içinde bulundukları durumu değiştirmek için terapi sürecine başlayabilirler. BDT’nin bilinen bir yan etkisi yoktur ve terapi, sosyal fobinin tedavisinde oldukça yüz güldürücü sonuçlar vermektedir.
Kaynaklar
1) Prof. Dr. Hakan Türkçapar Bilişsel Davranışçı Terapi Ders Notları
2) Butcher J.N., Mineka S., Hooley J.M. : Anormal Psikoloji, Kaknüs Yayınları, 2011.
3) Davison C.D., Neale J.M. : Anormal Psikoloji, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, 2004.
4) Leahy R.L., Holland S.J.: Depresyon ve Anksiyete Bozukluklarında Tedavi Planları ve Girişimleri, HYB Basım Yayın, 2009.
DSM V’de belirtilen haliyle sosyal fobi, kişinin başkaları tarafından gözlenme durumunda kalacağı bir veya daha fazla sosyal durumda belirgin bir korku ve kaygı duymasıdır. Bu durumlara örnek olarak sosyal etkileşimler (ör: biriyle konuşmak), gözlenmek (ör: yemek yeme veya bir şeyler içme) veya başkalarının önünde performans sergilemek (ör: bir konuşma yapmak) verilebilir. Kişi olumsuz şekilde değerlendirilecek (ör: aşağılanacak, utanacak, diğerleri tarafından reddedilecek veya saldırıya uğrayacak) biçimde davranacağından veya kaygı belirtileri göstereceğinden korkar.
Bu korkular yüzünden sosyal fobisi olan insanlar ya bunun gibi durumlardan kaçınırlar ya da kaçınamayıp bu ortamlara girdiklerinde büyük rahatsızlık yaşarlar. Sosyal fobisi olan bazı kişiler bir ya da iki sosyal durumdan korkabilirler. Rahatsızlığın bu tipi ‘performans tipi’ veya ‘özgül tip’ olarak adlandırılır. Birçok sosyal durumdan korkan insanların yaşadığı durum için (ör: söyleşiyi başlatma ve sürdürme, küçük topluluklara katılma, karşı cinsle çıkma, üstleriyle konuşma, partilere gitme vb) ‘yaygın tip’ belirteci kullanılır. Kliniklere başvuran sosyal fobi hastalarının üçte ikisinde yaygın tip sosyal fobi gözlenmektedir.
Sosyal fobisi bulunan kişiler yaygın şekilde fiziksel belirtilerden şikâyet ederler. Bu belirtiler arasında çarpıntı, terleme, titreme, kaslarda gerginlik, midede ağrı, boğaz kuruluğu, soğuk veya sıcak basması, bağ ağrısı bulunabilir. Bazı hastalarda fiziksel belirtiler tam bir panik atak düzeyine ulaşabilir. Fobik belirtiler en sık küçük sosyal gruplarda konuşma, yeni insanlarla tanışma ve toplu yerlerde yemek yeme durumlarında görülür.
Yaygınlığı, Başlangıç Yaşı, Gidişi, Kültür ve Cinsiyete Bağlı Farklar
Sosyal fobi tanısına sıklıkla rastlanmaktadır ve nüfusun yaklaşık %12’sinin yaşamlarının bir döneminde sosyal fobi tanı ölçütlerini karşıladığı belirtilmektedir. Sosyal fobi, kadınlarda erkeklere oranla biraz daha sık gözlenir.
Rahatsızlığın tipik başlangıç dönemi sosyal farkındalık ve etkileşiminin çok daha önemli olduğunun düşünüldüğü ergenlik dönemi ve 11 ile 15 yaş arasıdır. Bazen daha küçük yaştaki çocuklarda da görülebilir. Sosyal fobisi bulunanların yarısından fazlasında hayatlarının bir bölümünde bir veya daha çok kaygı bozukluğu ve yaklaşık yarısında da eşzamanlı şekilde depresif bozukluk görülür. Kişilerin üçte biri kaygıyı azaltmak ve korkulan durumla yüzleşmek için alkol kullanır. Sosyal fobisi bulunan kişilerde bir işte çalışma oranının ve sosyoekonomik statünün düşük olması sıklıkla gözlenir. Sosyal fobi kültürler arasında değişiklik gösterebilmektedir. Japonya’da diğer kişileri gücendirme korkusuyla bir bireyde sosyal fobi gelişebilirken, ABD’de ise başkaları tarafından olumsuz değerlendirileceği korkusu daha yaygındır.
Rahatsızlığın gidişi tipik şekilde kronik ve aralıksız süreğen şekildedir. Yapılan bir çalışmada sosyal fobisi olan bireyler 12 yıl boyunca gözlenmiş ve rahatsızlığın kendiliğinden iyileşme oranının %37 olduğu görülmüştür. Tedaviye başvurma sırasında ortalama yaş 30’dur. Birçok insan tedaviye başvurana kadar yıllarca bu rahatsızlığı yaşarken çoğu kişi de hiçbir zaman tedaviye başvurmaz.
Genetik / Biyolojik Etkenler
Sosyal fobiyle ilgili yapılan iki aile çalışması hastaların birinci derece akrabalarının normal kontrollere oranla neredeyse üç kat fazla oranda sosyal fobi tanı ölçütlerini karşıladıklarını göstermektedir. Davranışsal olarak ketlenmiş, yani tanımadıkları uyarıcılardan kolayca rahatsız olan, utangaç ve kaçınmacı bebekler çocukluklarında daha kolay korkuya kapılırlar ve ergenlikte sosyal fobi görülme riski artar. Yapılan çalışmalarda rahatsızlığı bulunanlarda noradrenerjik, serotonerjik ve dopaminerjik sistemlerde normal kontrollere göre bazı farklar gözlenmiştir. Sınırlı alttipte daha çok adrenerjik mekanizmalar ve adrenerjik uyarım artışı, genelleşmiş alttipte ise serotonerjik ve dopaminerjik mekanizmaların rolü olabilir.
Sosyal Fobinin Bilişsel Davranışçı Terimlerle Açıklaması
Günümüzde kullanılan tedavi protokolleri farklı yaklaşımların bir kombinasyonunu kullanmaktadır.
Davranışçı Faktörler
Diğer kaygı bozukluklarındaki gibi Mowrer (1960)’in iki faktör teorisi sosyal fobinin edinilmesi ve sürmesinde koşullanmanın rolünü ortaya koymaktadır. Yaşanan bir veya daha fazla travmatik veya utandırıcı sosyal etkileşim kişinin kaygı, utanma ve/veya aşağılanma duygusu şeklinde koşullanmış cevaplar geliştirmesine yol açabilir. Bu koşullanmış cevaplar gelecekte de benzer sosyal durumlarla karşılaşılınca ortaya çıkar. Korku ve kaygı cevabını ortaya çıkaran sosyal uyarıcıların çeşitliliği de zaman içinde genelleşir. Sosyal durumlarda koşullanmış korkular, bu ortamlara girilmeyip kaçınıldığında pekişir. Kişiler her seferinde sosyal ortama girmediklerinde rahatlarlar. Bu kaçınmalar aynı zamanda hastaların korktukları olumsuz sonuçların olmadığını yaşamalarına engel olur ve sonuçta korkularının sürmesini sağlar.
Sosyal korku, diğer kişilerin korku cevaplarının yoğun şekilde gözlenmeleriyle de öğrenilebilir.
Diğer bir açıklama insanın kendisini diğer bireylerden soyutlayarak hayatta kalamayacağına dair olandır. Buna göre kişiler sosyal dışlanmaya neden olabilecek davranışları engelleyerek uyumsal bir mekanizma geliştirir. Böyle bir mekanizma da problemli görülen davranışı ortadan kaldırmak için kaygıyı bir işaret olarak kullanır. Sosyal fobisi olanlar tipik olarak göz teması kurmaktan, uyuşmazlıktan kaçınırlar.
Sosyal Beceri Eksikliği Modeli
Sosyal fobi için önerilen diğer açıklamaya göre bu rahatsızlığı olanlarda sosyal beceri eksikliği vardır. Ancak sosyal fobi hastalarının gerçekten sosyal beceri eksiklikleri mi olduğu yoksa kaygıları yüzünden bunların baskılandığı mı sorusu tartışmalıdır.
Bilişsel Faktörler
Birçok yazar sosyal fobinin merkezinde bilişsel faktörlerin yer aldığını iddia eder. Sosyal fobisi olan bireylerde diğerleri tarafından reddedilme veya olumsuz olarak değerlendirilme beklentisi ön plana çıkar ve bu da tehdit kaynağı olarak görülen insanların arasındayken ‘incinebilirlik hissi’ doğurur. Clark ve Wells, sosyal olarak kaygılı insanların ‘tehlike şemalarının’ tuhaf ve kabul edilemeyecek bir şekilde davranacakları ve bunun da reddedilmelerine ve statülerini kaybetmelerine sebep olabileceği beklentisi içine girmelerine yol açtığını öne sürer. Bunun gibi olumsuz beklentiler sosyal durumlardaki bedensel tepkileri ve olumsuz benlik imgeleri konusunda endişe duymalarına, başkalarının kaygılarını kolaylıkla fark edeceği yönünde abartılı bir görüşe kapılmalarına ve sonuç olarak insanlarla ilişkilerinin niteliğini hatalı şekilde değerlendirmelerine yol açar. Sosyal bir etkileşime girildiğinde kalp atış hızına dikkat edecek kadar yoğun bir benlik endişesine kapılmak başarılı bir iletişim kurma yeteneğini köreltir. Sonuçta bu da kısır bir döngü yaratır. Sosyal fobik bireyin kendi içine dönük dikkati ve tuhaf davranışları bu kişilere daha soğuk yaklaşılmasına yol açar, bu da sosyal fobik kişinin beklentisini doğrulamış olur. Diğer bir bilişsel yanlılık da belirsiz olan sosyal bilgileri olumsuz yorumlamaktır. Yani birisi size gülümsediğinde hoşlandığını mı yoksa budala olduğunuzu düşündüğünü mü gösterir?..
Sosyal veya performansla ilgili bir durumdan önce, sırasında ve sonrasında kişiler yeterli performans gösteremedikleri, kaygı belirtilerinin dışarından fark edileceği ve başka insanların kendilerini yargıladıklarını belirtirler. Bu otomatik düşüncelerin altında ‘Herkes tarafından kabul görmeliyim’ gibi varsayımlar vardır. Kişilerde performans için aşırı yüksek ve mükemmeliyetçi standartlar ve/veya onaylanma ihtiyacının aşırı olması gözlenir. Sosyal fobi hastalarının kendilik şemalarında da ‘kabul edilemez’ oldukları, ‘çekici olmadıkları’, ‘yetersizim’ gibi inançlar sıklıkla görülür.
Araştırmalarda sosyal fobisi olanların sosyal etkileşimde daha çok olumsuz ve daha az olumlu düşünceye sahip oldukları bulunmuştur. Bu kişiler başkaları üzerinde bıraktıkları izlenimler hakkında daha çok düşünceleri olduğunu belirtir. Sosyal performanslarını başkalarının değerlendirmelerine kıyasla olduğundan kötü algılarlar ve kaygı belirtilerinin gözlenebilir olduğunu gerçekte olduğundan fazla olarak değerlendirirler. Bir araştırmada sosyal fobisi olanlar belirsiz geri bildirimlere daha olumsuz yorumlamalar yapmakta, ılımlı olumsuz geri bildirimlere ise felaketleştirici yorumlar yapmaktadırlar. Sosyal fobi hastaları olumsuz sosyal geri bildirimleri de daha çok hatırlarlar.
Bilişsel modele göre sosyal fobideki fonksiyonel olmayan inançların korunmasında çeşitli faktörler rol oynar:
1) Dikkatte Kayma: Hastalar kaygılandıklarında dikkatleri dış uyaranlardan iç uyaranlara kayar. Sosyal durumlarda kişiler kendi davranışlarını sosyal yetersizliğin veya kaygının bir belirtisi olarak takip ederler. İçsel kaygılarının kötü bir performans gösterdiklerinin bir kanıtı olarak görürler ve bu da kaygıyı arttırır.
2) Sosyal Etkileşimlerden Kaçınma: Olumsuz inançların test edilmesi ve geçersiz kılınmasını engeller.
3) Güvenlik Sağlayıcı Davranışların Kullanılması: Kişiler sosyal etkileşime girdiklerinde kendilerini küçük düşmekten koruyacağını varsaydıkları davranışlara başvururlar. Kimi kişiler ellerinin titremesini engellemek için bardağı sıkıca tutarken, kimisi de aptal gibi gözükmemek için soru sormaktan kaçınabilir. Bunlar da inançların test edilmesini engeller.
4) Kendini Gerçekleştiren Kehanetler: Hastalar genellikle olumsuz inançlarını hayata geçirecek şekilde davranırlar. Rezil olmaktan korkan birisi topluluk içinde konuşmadığında soğuk olarak algılanır ve dışlanabilir, bu da sonuçta sosyal olarak kabul edilebilir olmadığı yönündeki inancını pekiştirir.
5) Şematik İşlemleme: Sosyal fobi hastaları olumlu bildirimleri fark etmez veya hatırlamaz, olumsuz bildirimleri ise kolaylıkla hatırlarlar. Belirsiz geri bildirimleri de olumsuz olarak yorumlama eğilimindedirler.
Sosyal Fobide Tedavi
İlaçlar
En etkili ve yaygın olarak kullanılan ilaçlar çeşitli antidepresan kategorileridir (MAOI, SSRI). Bazı çalışmalar bu ilaçların etkilerinin bilişsel davranışçı tedavilerin etkileriyle karşılaştırılabilir olduğunu göstermiştir. 2003 yılında yapılan bir çalışmada ise bilişsel davranışçı terapinin çok daha etkili olduğu görülmüştür. İlaçların uzun süreli kullanımı bilişsel terapi seçeneğini kabul etmeyen veya çeşitli sebeplerle terapiye başlamayan bireylerde hastalığın tekrar etmemesi için önemlidir. Bilişsel Davranışçı Terapinin ilaçlara göre avantajı ise daha uzun süreli iyileşme sağlaması ve terapiden sonra hastalığın nüksetme oranının düşük olmasıdır.
Sosyal Fobinin Bilişsel Davranışçı Tedavisi (BDT)
Sosyal fobide oldukça etkili davranış terapileri ve bilişsel davranışçı terapi biçimleri kullanılmaktadır. Korku uyandıran sosyal durumlara uzun süreli ve aşamalı maruz bırakma ve gevşeme egzersizleri kullanılır. Kişiler korku yaşadıkları durumlara maruz kaldıkça koşullanmış korkuları ortadan kalkmaya başlar. Hastadan korktuğu durumu hayal etmesi veya korktuğu sosyal aktiviteyi yerine getirmesi istenir. Gevşeme egzersizleri ise korku (eski koşullanmış tepki) yerine rahatlamayı (yeni koşullanmış tepki) koymayı hedefler. Kişiler rahatlayana kadar bir seri kısa gevşeme alıştırması uygularlar.
Sosyal fobi rahatsızlığı bulunan bireylere sosyal beceri eğitimi verilmesi de gerekebilir. Bu eğitimin içeriğinde kendini tanıtma, konuşma esnasında uygun başlıklar seçme, aktif dinleme, empati, kendini ortaya koyma, sosyal aktivite başlatma, arkadaşlık başlatma ve koruma, görüş ayrılığını belirtme, kendini ifade etme ve topluluğa konuşma yer alabilir.
BDT sürecinde terapist ‘bilişsel yeniden yapılandırma’ yöntemini de sıklıkla kullanır. Danışanlara temeldeki olumsuz otomatik düşüncelerini (Söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum, Kimse benimle ilgilenmiyor, Kesin rezil olacağım) saptayarak yardım edilir. Bu düşünceler saptandıktan sonra çeşitli tekniklerle süreçte danışanın da aktif katılımıyla değiştirilmeye çalışılır. (Ör: Söyleyecek hiçbir şeyim olmadığını gerçekten biliyor muyum?, Rezil olacağımı gösteren kanıtlarım neler?)
Danışanların çarpık benlik imgelerinin değiştirilmesinde video kaydı tutulması yöntemi de kullanılır. Görüşmeler bireysel veya grup formatında uygulanabilir.
Sosyal Fobide BDT’nin Etkinliği
Yapılan çalışmalar tüm bilişsel ve davranışçı terapilerin, bekleme listesinden (herhangi bir tedavi almayan kişilerden) daha etkili olduğunu göstermektedir. Bunun yanında beş yıla kadar yapılan takiplerde hastaların terapiden sonra da kazanımlarını korudukları veya geliştirdikleri gözlenmiştir. Terapistle yapılan görüşme süresi çalışmalarda 6 saat ile 40 saat arasında değişmektedir. Scholling ve Emmelkamp tarafından yapılan iki çalışmaya göre (1993a, 1993b) 16 bilişsel terapi görüşmesinin 8 görüşmeye göre daha iyi sonuç verdiği görülmüştür. Rahatsızlığı çok ağır olan kişilerde ise ilaç + BDT veya terapiyi uzatmak gibi çeşitli yaklaşımlar önerilmektedir.
Belirtileri Kendinde veya Çevresindekilerde Gözleyenler Ne Yapabilir?
Sosyal fobide terapi sürecinin belirtilerin şiddetinin azalmasında ve iyileşmede oldukça etkili olduğunun rahatsızlığı bulunan kişiye açıklanması ve kişinin yardım alması için motive edilmesi faydalı olabilir.
Ebeveynlerin genç yaşlarda başlayan, okul başarısı ve insan ilişkilerini olumsuz etkileyen bu rahatsızlığın farkında olmaları ve çocuklarını gözlemeleri önemlidir. Aileler tarafından kişilik özelliği olarak görülen ve ‘yapısı böyle’, ‘sakin, efendi’ denilerek davranışları olumlanan çocuk ve ergenlerde aslında sosyal fobi belirtileri başlamış olabilir. Erken yaşlarda başlanan bir BDT süreci ise rahatsızlık gelişmemesinde veya başladıysa iyileşmesinde çok daha hızlı sonuçlar vermektedir.
Okul, iş yaşamı ve sosyal çevreyle iletişim gibi alanları oldukça etkileyen bu rahatsızlığın gidişi genellikle kroniktir ve müdahale edilmediğinde yıllarca devam ederek yaşam kalitesini oldukça düşürür. Rahatsızlığın belirtilerini kendinde gözleyenler geçmişteki ve şu an yaşadıkları durumun kendilerine olan zararlarını hatırlayarak içinde bulundukları durumu değiştirmek için terapi sürecine başlayabilirler. BDT’nin bilinen bir yan etkisi yoktur ve terapi, sosyal fobinin tedavisinde oldukça yüz güldürücü sonuçlar vermektedir.
Kaynaklar
1) Prof. Dr. Hakan Türkçapar Bilişsel Davranışçı Terapi Ders Notları
2) Butcher J.N., Mineka S., Hooley J.M. : Anormal Psikoloji, Kaknüs Yayınları, 2011.
3) Davison C.D., Neale J.M. : Anormal Psikoloji, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, 2004.
4) Leahy R.L., Holland S.J.: Depresyon ve Anksiyete Bozukluklarında Tedavi Planları ve Girişimleri, HYB Basım Yayın, 2009.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Sosyal Fobi (Sosyal Kaygı Bozukluğu) ve Bilişsel (Kognitif) Davranışçı Tedavisi (Bdt)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Taylan ÖZKUZUCU'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Taylan ÖZKUZUCU'nun izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
4 Beğeni
Yazan Uzman
|
sosyal fobi, sosyal anksiyete, sosyal kaygı bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu, ergenlerde çekingenlik, özgüven sorunları, çekingen kişilik, sosyal fobinin tedavisi, sosyal fobinin tedavisinde bilişsel terapi, sosyal fobide bdt, sosyal fobide kognitif terapi, sosyal fobi çözüm, sosyal fobi nasıl yenilir, sosyal fobi ilaçları, sosyal fobi nedir, performans kaygısı, performans anksiyetesi, değerlendirilme kaygısı, anksiyete bozukluğu, kaygı bozukluğu, kaygı, anksiyete, ssri, terapi, sosyal fobinin nedenleri, sosyal fobi belirtileri, kognitif terapi, çekingenlik, iletişim sorunları, kendini ifade edememe
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.