Psikoterapi Süreci
Psikoterapi bireysel anlamda; iki kişi arasında (psikoterapist ve danışan) danışanın terapi ortamına getirdiği probleme birlikte bakma ve yaşamında koyduğu değişim hedefleri doğrultusunda birlikte yürüme sürecidir. Psikoterapist kendisine başvuran kişiyle birlikte, çözümlenmesi gereken bir problemle karşı karşıyadır. Bu kişiye ilişkin bilgileri elde eder, onun acısını dindirme, bedensel-psikolojik-zihinsel-toplumsal bütünlüğünü ve uyumunu arttırma yönünde birlikte adımlar atmasını sağlar. Bu konuda ilk görüşme psikoterapinin ilk basamağıdır. Terapist; danışan odasına geldiği andan itibaren sözlü ve sözdışı mesajlarını takip eder. Merbeim’ ın araştırmasına göre mesajların % 55 beden dili; jestler, mimikler, ses tonu, duruş, mesafe gibi kavramlar, % 38 i ses tonu, % 7 si ise sözcüklerdir. Terapist sadece bu durumda sözcükleri değil, söz dışı mesajları da değerlendirir. Bu söz dışı mesajlar dediğimiz nonverbal yapıyı okuyabilmemiz için 0-3 yaştaki bebek ve anne arasındaki ilişkide neler oluyor, bebek özellikle 0-2 yaş arasında derdini nasıl anlatıyor değerlendirmek gereklidir. Yani; çocuğun erken çocukluk dönemi olan 0-6 yaş, preödipal dönem 0-3 yaş, 3-6 yaş ödipal dönem kişilik gelişimi açısından çok önemlidir. Terapistle danışan arasındaki ilişki nonverbal boyutta incelenirse, terapist danışanı; anlayarak ve hissederek görerek algılar, danışanın ihtiyaçlarını farkeder. Danışanın hikayesini çözer.
İlk görüşmede terapist; danışanın nasıl bağlantı kurduğunu, içeriye girdiğindeki davranışlarını, kıyafeti, saçı, randevusuna zamanında gelip, gelmediği gibi bütün verileri değerlendirir. Dış görünüşü terapiste, silikliği, renklerin matlığı, ahenkliği, yetiştirildiği ortam, dini inanç, yetiştiği çevre, ırkı konusunda bilgi verebilir.
Terapist söze danışanını incitmeden, naif bir şekilde girer. Karşılıklılık ilişkisi içerisinde; söze uygun zamanda, uygun ses tonu, yüz ifadesi, beden dili ile danışana sizi, dinlemeye ve anlamaya hazırım mesajını verir. Bunların hepsi terapistte doğal olur. Danışanın nasıl bir sosyokültürel ortamdan geldiğini anlamak için demografik verilerini alır. Danışandan nasıl bir habitat içinde yetiştiğine dair bilgileri alır. Örneğin, danışanın ismini kim koymuş, bu bilgi terapiste ailenin yapısı konusunda fikir sunar. O isimle eşleşen tarihi yada herhangi bir hikaye var mı ? Terapistin alması gereken bilgiler arasındadır.
Nörobiyolojide beynin ilk yapılanma dönemi vardır. Bu duruma nörobiyolojik yolaklar denilir. Bu kişinin dünyayı anlama ve değerlendirmesi için alt yapı sistemidir. İlk dünya ile temas kurmamız bizim hayatı anlamlandırma biçiminin alt yapısını oluşturur. 0-6 yaşta arasında insanların hayatı değerlendirme biçiminin % 90 lık kısmı biter. Nöronalplastilisite; yani bu durum zamana bağlı olarak değişebilir. Burada patolojik bir yapılanma olmuşsa, kişinin dünyayı algılaması bu durum üzerinden seyreder. Bahsekonu durum beynin yapılanma sürecidir.
Terapistte ilk görüşmede kısa olsa da kendisini tanıtır. Bilgi formu üzerinden danışana, ailesine, işine, medeni durumuna ve aile fertlerine ait bilgileri alır. Danışandan problemini kısa olarak tanımlamasını ister. Psikolojik ve fiziksel sağlık durumu ile ilgili bilgileri tamamlar.
Bilgilerin tamamlanmasını müteakip, psikoterapist geliş sebebini danışana söyleyip sizi dinliyorum dedikten sonra; danışanın nonverbal iletişimini takip ederek, söylediği soyut kavramları somutlaştırmaya çalışır. Dönem dönem seans içerisinde özetler yapar. Örnekler isteyerek anlattıklarını somutlaştırmaya amaçlar. Anılar isteyerek duygusal açılıma doğru yol almaya çalışır.
Terapist; bu aşamadan sonra neden şimdi? Sorusunun yanıtını arar. Danışan neden daha önce yada daha sonra psikoterapi sürecine gelmedi, şimdi bu sürece başladı sorusunun yanıtı çok önemlidir. Bugün gelmesini sağlayan bir yaşam olayı var mı? Terapistin araştırması gereken konular arasındadır. Sonrasında da danışandan terapiden beklentileri öğrenilir.
Terapist ilk seansın sonunda terapinin ne olduğu konusunda danışana bilgi verir.
Terapide çerçeve önemlidir, çerçevenin içinde; görüşme süresi, görüşme sıklığı, seanslara zamanında gelinmesi, gelinecek gün, terapiyi erteleme koşulları ve ücretlendirme vardır.
Sonraki seanslarda ise hastanın yaşam öyküsü, aile öyküsü ve anıları alınır. Kısa bir psikoeğitim aşamasından sonra terapi süreci, terapistin kuramsal çerçevesindeki bilgi ve becerilerinin terapi ortamına aktarılması ve danışanın değiştirmek istediği hedefler doğrultusunda devam eder.
Psikoloji; davranışçı akımın etkisi ile birlikte; insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim dalı olarak tanımlandı. Davranışçılar; davranışların öğrenmeye dayanan süreçler olduklarını iddia ettiler. Sosyal öğrenmeler, keşifler, model alma ve şartlanmalar ile kazanılan davranışların istendik olanlarının sıklığının arttırılmasını, istendik olmayanların ise sıklığının azaltılmasını amaçladılar. Davranışçılar, kullandıkları tekniklerle 1900 lü yıllardan 1960 lara kadar dünyada çığır açtılar. “Bana birini getirin onun bütün davranış repartuarını yeniden düzenleyeyim, onu tamamen başkası haline getireyim” diyebilecek kadar ileriye gittiler.
1960 larda psikoloji Beck ve Ellis’ in çalışmaları ile bilişsel teori ile tanıştı. Bilişselciler; uyarıcı ve davranış arasına ara değişken olarak anlamlandırma süreçlerini koydular. Olaylara verdiğimiz anlamın; duygularımızı ve davranışlarımızı belirlediğini, ayrıca bedenimizde fizyolojik değişimlere yol açtığını öne sürdüler. Tabularasa; yani boş tepsi olarak insan zihnini tanımladılar. Dünyaya gelen bebek; yaşadıkları ve aktarılanlar ile zihninde yarattığı nörobiyolojik yolakların sayesinde yaşananları değerlendirir. Bu yapılan değerlendirmeler; olayları değerlendiren otomatik düşünceler üretmemizi sağlar. Bu düşünceler; duygu, beden ve davranışlarımızın anahtarı olarak tanımlanır. Yapılan düşünce hatalarının ortadan kaldırılması sonucu yeni alternatif düşünce ile duyguların, bedensel tepkilerimizin ve davranışlarımızın değişebileceğini önü sürdüler. Böylece psikoterapi alanı psikoloji alanındaki davranışçılık ve bilişsel teorinin etkisi ile birlikte bilişsel-davranışçı teoriye bağlı bir çalışma alanı yarattı. Psikolojik ve psikiyatrik bozuklukların üzerinde çalışılmasını sağladı.
Psikoloji bilimi; davranışçılık akımının etkisi ile insan davranışlarının laboratuar çalışmalarını taşınmasını sağlarken, diğer taraftan Psikanalitik kuramın öncüsü Sigmund Freud’ un etkisi ile yeni bir hız kazandı. Freud; davranışçıların eleştirilerine rağmen, ruhsal aygıtı tanımladı. Teorisinin içinde topografik kuramı ile bilindışı, bilinçöncesi ve bilinç olarak tanımladığı kavramları ortaya koydu. Freud kuramının yapısal bölümünde ise; id (İlkel benlik; içinde yaşam enerjisi taşıyan, cinsellik ve saldırganlık dürtülerinin olduğu, haz ilkesi ile hareket eden bir benlik kısmı), süperego (Ahlak ilkesine göre hareket eden, kişiliğin vicdanını yani ahlak kuralları ve değer yargılarını oluşturan, aileden özümsenmiş, toplumsal kurallar, gelenekler, görenekler ve ahlak kurallarına göre şekillenen kısım) ve egoyu (kişiliğin işleyen kısmen bilinç yer alan yönünü tanımladı. Gerçeklik ilkesine göre hareket eden, haz ilkesini bekletip bastıran, gerçekliğin sınırlarını zorlamadan bireyin içsel dürtülerinden kaynaklanan ihtiyaçlarının uygun biçimde nasıl karşılanacağını belirleyen kısmı. Akıl yürütme, problem çözme, karar verme gibi üst düzey zihinsel işlevleri sağladığı kısım) tanımladı. Önce hipnoterapiyi bir teknik olarak kullanan Freud sonrasında, serbest çağrışım, dil sürçmeleri ve rüyaların analizi ile intrapsişik yapıyı inceleyerek kişilerin iyileştirilmesi sürecine katkıda bulundu. Freud tek kişilik psikolojinin öncüsü oldu. Sonrasında id süreçlerine verilen önemin yerine kızı Anna Freud egonun id den gelişmediğini aslında egonun var olduğunu ve savunmalarla hayatın içinde kişinin kendini koruduğunu öne sürerek Ego psikolojisi olarak yeni bir bakış açısı sağladı.
Diğer taraftan Melenie Klein ve Fairbairn, Winnicot, Jacobson, Kernberg ve Kohut gibi teorisyenlerin etkisi ile özne ve nesne, yani kendilik ve diğeri arasındaki ilişki ve arasındaki duygu tanımlandı. İlk nesne yani bakıcı nesne ilişkilerinin bugün ki kişilik yapımızı belirlediği, bunun ise geçmişin bugüne taşınması ile kişiyi etkilediği üzerinde duruldu.
Freud’ un öğrencilerinden bir kısmı ise tek kişilik psikolojiyi iki kişilik psikoloji olarak tanımladılar. Heinz Kohut Kendilik Psikolojisinin çalışmaları bir kendilik, birde kendilik nesnesi vardır tanımlamasını yaptı. Terapi ortamında, terapist ve danışan vardır, bir odada birliktedir, nasıl danışan terapistten etkileniyorsa, terapistte danışandan etkilenir diyerek tek kişilik psikolojiden iki kişilik psikolojiye geçişi sağladı.
Teorisyenlerin yaşadığı dönemlerdeki özelliklerin ve kişinin yaşantı koşullarının kişilerin teorik yaklaşımlarını belirlediği üzerinde duruldu. İlişkisel psikanaliz, Kohut’ un harmanlandığı bir psikoloji teorisi ile iki kişi arasındaki psikolojiye bağlam belirler dedi. Her an değişen ve dinamik bir süreç vardır. Her an bağlam kişinin ilişkisini değiştirir ve dönüştürür. Bu dinamik bir süreçtir önceden planlanmaz. İnsanlar daha önceki bilgilerle bir terapi yaparlarsa bu durağandır, bu terapi değildir dedi. Bakılması gerekenin terapist ve danışan arasındaki ilişki olduğunu tanımladı.
Sonrasında ilişkisel psikanaliz özlenerarası ilişkileri oluşturdu. Hayatın devam etmesini sağlayan şey, yakıt biyolojik dürtüler değil, insanı ilişkilerdir. Biz biyolojik dürtülerle değil, başkaları ile yaşadıklarımızla hayatı şekillendiriyoruz diyerek Stralow ve Atwood Öznelerarası teoriyi ortaya attılar.
Diğer yandan anlam arayışı içinde olan insanoğlu yaşadığı ölüm, yanlızlık, anlamsızlık ve özgürlük anksietesi üzerinde durarak varoluşsal bakış açısını tanımladı.
Yapılan araştırmalar; terapi kuramlarının terapiye etkisinin % 12, kurulan ilişkinin samimiliğinin, sahiciliğinin ise % 35-40 oranında olumlu etki ettiğini gösterdi. İki kişinin bir araya geldiği noktada ilişki herşeyin başında geliyordu. Hangi kuramsal faktörden ziyade terapötik ittifakta güven ve ilişki kurma tarzı önemlidir sonucuna varıldı.
Sullivan’ ın söylediğinden hareketle; kişiliğimiz yok, kişilerarası ilişkilerimiz kadar kişiliğimiz var bakış açısı ile, şu anda varolan bütün teoriler arasında ilişkisel psikanaliz en kapsamlı kuram olduğu dikkati çekmektedir. Stephen mitchell’in de yaptığı çalışmalarla ilişkisel psikanaliz, gelişim biçimi açısından psikoterapide bütünleşmeye yerleştirirdi kendini. Bütün psikoanalatik kuramları doğal bir şekilde kullanır. İlişkisel kuram büyük şemsiye olma potansiyelini kendi içinde taşır. Pek çok kuramı birbirlerine yaklaştırır ve kişilerin sorunlarının tedavisinde kullanır.
İlk görüşmede terapist; danışanın nasıl bağlantı kurduğunu, içeriye girdiğindeki davranışlarını, kıyafeti, saçı, randevusuna zamanında gelip, gelmediği gibi bütün verileri değerlendirir. Dış görünüşü terapiste, silikliği, renklerin matlığı, ahenkliği, yetiştirildiği ortam, dini inanç, yetiştiği çevre, ırkı konusunda bilgi verebilir.
Terapist söze danışanını incitmeden, naif bir şekilde girer. Karşılıklılık ilişkisi içerisinde; söze uygun zamanda, uygun ses tonu, yüz ifadesi, beden dili ile danışana sizi, dinlemeye ve anlamaya hazırım mesajını verir. Bunların hepsi terapistte doğal olur. Danışanın nasıl bir sosyokültürel ortamdan geldiğini anlamak için demografik verilerini alır. Danışandan nasıl bir habitat içinde yetiştiğine dair bilgileri alır. Örneğin, danışanın ismini kim koymuş, bu bilgi terapiste ailenin yapısı konusunda fikir sunar. O isimle eşleşen tarihi yada herhangi bir hikaye var mı ? Terapistin alması gereken bilgiler arasındadır.
Nörobiyolojide beynin ilk yapılanma dönemi vardır. Bu duruma nörobiyolojik yolaklar denilir. Bu kişinin dünyayı anlama ve değerlendirmesi için alt yapı sistemidir. İlk dünya ile temas kurmamız bizim hayatı anlamlandırma biçiminin alt yapısını oluşturur. 0-6 yaşta arasında insanların hayatı değerlendirme biçiminin % 90 lık kısmı biter. Nöronalplastilisite; yani bu durum zamana bağlı olarak değişebilir. Burada patolojik bir yapılanma olmuşsa, kişinin dünyayı algılaması bu durum üzerinden seyreder. Bahsekonu durum beynin yapılanma sürecidir.
Terapistte ilk görüşmede kısa olsa da kendisini tanıtır. Bilgi formu üzerinden danışana, ailesine, işine, medeni durumuna ve aile fertlerine ait bilgileri alır. Danışandan problemini kısa olarak tanımlamasını ister. Psikolojik ve fiziksel sağlık durumu ile ilgili bilgileri tamamlar.
Bilgilerin tamamlanmasını müteakip, psikoterapist geliş sebebini danışana söyleyip sizi dinliyorum dedikten sonra; danışanın nonverbal iletişimini takip ederek, söylediği soyut kavramları somutlaştırmaya çalışır. Dönem dönem seans içerisinde özetler yapar. Örnekler isteyerek anlattıklarını somutlaştırmaya amaçlar. Anılar isteyerek duygusal açılıma doğru yol almaya çalışır.
Terapist; bu aşamadan sonra neden şimdi? Sorusunun yanıtını arar. Danışan neden daha önce yada daha sonra psikoterapi sürecine gelmedi, şimdi bu sürece başladı sorusunun yanıtı çok önemlidir. Bugün gelmesini sağlayan bir yaşam olayı var mı? Terapistin araştırması gereken konular arasındadır. Sonrasında da danışandan terapiden beklentileri öğrenilir.
Terapist ilk seansın sonunda terapinin ne olduğu konusunda danışana bilgi verir.
Terapide çerçeve önemlidir, çerçevenin içinde; görüşme süresi, görüşme sıklığı, seanslara zamanında gelinmesi, gelinecek gün, terapiyi erteleme koşulları ve ücretlendirme vardır.
Sonraki seanslarda ise hastanın yaşam öyküsü, aile öyküsü ve anıları alınır. Kısa bir psikoeğitim aşamasından sonra terapi süreci, terapistin kuramsal çerçevesindeki bilgi ve becerilerinin terapi ortamına aktarılması ve danışanın değiştirmek istediği hedefler doğrultusunda devam eder.
Psikoloji; davranışçı akımın etkisi ile birlikte; insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim dalı olarak tanımlandı. Davranışçılar; davranışların öğrenmeye dayanan süreçler olduklarını iddia ettiler. Sosyal öğrenmeler, keşifler, model alma ve şartlanmalar ile kazanılan davranışların istendik olanlarının sıklığının arttırılmasını, istendik olmayanların ise sıklığının azaltılmasını amaçladılar. Davranışçılar, kullandıkları tekniklerle 1900 lü yıllardan 1960 lara kadar dünyada çığır açtılar. “Bana birini getirin onun bütün davranış repartuarını yeniden düzenleyeyim, onu tamamen başkası haline getireyim” diyebilecek kadar ileriye gittiler.
1960 larda psikoloji Beck ve Ellis’ in çalışmaları ile bilişsel teori ile tanıştı. Bilişselciler; uyarıcı ve davranış arasına ara değişken olarak anlamlandırma süreçlerini koydular. Olaylara verdiğimiz anlamın; duygularımızı ve davranışlarımızı belirlediğini, ayrıca bedenimizde fizyolojik değişimlere yol açtığını öne sürdüler. Tabularasa; yani boş tepsi olarak insan zihnini tanımladılar. Dünyaya gelen bebek; yaşadıkları ve aktarılanlar ile zihninde yarattığı nörobiyolojik yolakların sayesinde yaşananları değerlendirir. Bu yapılan değerlendirmeler; olayları değerlendiren otomatik düşünceler üretmemizi sağlar. Bu düşünceler; duygu, beden ve davranışlarımızın anahtarı olarak tanımlanır. Yapılan düşünce hatalarının ortadan kaldırılması sonucu yeni alternatif düşünce ile duyguların, bedensel tepkilerimizin ve davranışlarımızın değişebileceğini önü sürdüler. Böylece psikoterapi alanı psikoloji alanındaki davranışçılık ve bilişsel teorinin etkisi ile birlikte bilişsel-davranışçı teoriye bağlı bir çalışma alanı yarattı. Psikolojik ve psikiyatrik bozuklukların üzerinde çalışılmasını sağladı.
Psikoloji bilimi; davranışçılık akımının etkisi ile insan davranışlarının laboratuar çalışmalarını taşınmasını sağlarken, diğer taraftan Psikanalitik kuramın öncüsü Sigmund Freud’ un etkisi ile yeni bir hız kazandı. Freud; davranışçıların eleştirilerine rağmen, ruhsal aygıtı tanımladı. Teorisinin içinde topografik kuramı ile bilindışı, bilinçöncesi ve bilinç olarak tanımladığı kavramları ortaya koydu. Freud kuramının yapısal bölümünde ise; id (İlkel benlik; içinde yaşam enerjisi taşıyan, cinsellik ve saldırganlık dürtülerinin olduğu, haz ilkesi ile hareket eden bir benlik kısmı), süperego (Ahlak ilkesine göre hareket eden, kişiliğin vicdanını yani ahlak kuralları ve değer yargılarını oluşturan, aileden özümsenmiş, toplumsal kurallar, gelenekler, görenekler ve ahlak kurallarına göre şekillenen kısım) ve egoyu (kişiliğin işleyen kısmen bilinç yer alan yönünü tanımladı. Gerçeklik ilkesine göre hareket eden, haz ilkesini bekletip bastıran, gerçekliğin sınırlarını zorlamadan bireyin içsel dürtülerinden kaynaklanan ihtiyaçlarının uygun biçimde nasıl karşılanacağını belirleyen kısmı. Akıl yürütme, problem çözme, karar verme gibi üst düzey zihinsel işlevleri sağladığı kısım) tanımladı. Önce hipnoterapiyi bir teknik olarak kullanan Freud sonrasında, serbest çağrışım, dil sürçmeleri ve rüyaların analizi ile intrapsişik yapıyı inceleyerek kişilerin iyileştirilmesi sürecine katkıda bulundu. Freud tek kişilik psikolojinin öncüsü oldu. Sonrasında id süreçlerine verilen önemin yerine kızı Anna Freud egonun id den gelişmediğini aslında egonun var olduğunu ve savunmalarla hayatın içinde kişinin kendini koruduğunu öne sürerek Ego psikolojisi olarak yeni bir bakış açısı sağladı.
Diğer taraftan Melenie Klein ve Fairbairn, Winnicot, Jacobson, Kernberg ve Kohut gibi teorisyenlerin etkisi ile özne ve nesne, yani kendilik ve diğeri arasındaki ilişki ve arasındaki duygu tanımlandı. İlk nesne yani bakıcı nesne ilişkilerinin bugün ki kişilik yapımızı belirlediği, bunun ise geçmişin bugüne taşınması ile kişiyi etkilediği üzerinde duruldu.
Freud’ un öğrencilerinden bir kısmı ise tek kişilik psikolojiyi iki kişilik psikoloji olarak tanımladılar. Heinz Kohut Kendilik Psikolojisinin çalışmaları bir kendilik, birde kendilik nesnesi vardır tanımlamasını yaptı. Terapi ortamında, terapist ve danışan vardır, bir odada birliktedir, nasıl danışan terapistten etkileniyorsa, terapistte danışandan etkilenir diyerek tek kişilik psikolojiden iki kişilik psikolojiye geçişi sağladı.
Teorisyenlerin yaşadığı dönemlerdeki özelliklerin ve kişinin yaşantı koşullarının kişilerin teorik yaklaşımlarını belirlediği üzerinde duruldu. İlişkisel psikanaliz, Kohut’ un harmanlandığı bir psikoloji teorisi ile iki kişi arasındaki psikolojiye bağlam belirler dedi. Her an değişen ve dinamik bir süreç vardır. Her an bağlam kişinin ilişkisini değiştirir ve dönüştürür. Bu dinamik bir süreçtir önceden planlanmaz. İnsanlar daha önceki bilgilerle bir terapi yaparlarsa bu durağandır, bu terapi değildir dedi. Bakılması gerekenin terapist ve danışan arasındaki ilişki olduğunu tanımladı.
Sonrasında ilişkisel psikanaliz özlenerarası ilişkileri oluşturdu. Hayatın devam etmesini sağlayan şey, yakıt biyolojik dürtüler değil, insanı ilişkilerdir. Biz biyolojik dürtülerle değil, başkaları ile yaşadıklarımızla hayatı şekillendiriyoruz diyerek Stralow ve Atwood Öznelerarası teoriyi ortaya attılar.
Diğer yandan anlam arayışı içinde olan insanoğlu yaşadığı ölüm, yanlızlık, anlamsızlık ve özgürlük anksietesi üzerinde durarak varoluşsal bakış açısını tanımladı.
Yapılan araştırmalar; terapi kuramlarının terapiye etkisinin % 12, kurulan ilişkinin samimiliğinin, sahiciliğinin ise % 35-40 oranında olumlu etki ettiğini gösterdi. İki kişinin bir araya geldiği noktada ilişki herşeyin başında geliyordu. Hangi kuramsal faktörden ziyade terapötik ittifakta güven ve ilişki kurma tarzı önemlidir sonucuna varıldı.
Sullivan’ ın söylediğinden hareketle; kişiliğimiz yok, kişilerarası ilişkilerimiz kadar kişiliğimiz var bakış açısı ile, şu anda varolan bütün teoriler arasında ilişkisel psikanaliz en kapsamlı kuram olduğu dikkati çekmektedir. Stephen mitchell’in de yaptığı çalışmalarla ilişkisel psikanaliz, gelişim biçimi açısından psikoterapide bütünleşmeye yerleştirirdi kendini. Bütün psikoanalatik kuramları doğal bir şekilde kullanır. İlişkisel kuram büyük şemsiye olma potansiyelini kendi içinde taşır. Pek çok kuramı birbirlerine yaklaştırır ve kişilerin sorunlarının tedavisinde kullanır.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Psikoterapi Süreci" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.H. Fatih DANE'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.H. Fatih DANE'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
1 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.