2007'den Bugüne 92,259 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çatışma, Karakter ve Psikopatoloji
MAKALE #16692 © Yazan Psk.Erol AKDAĞ | Yayın Mayıs 2016 | 7,715 Okuyucu
Çatışma, Karakter ve Psikopatoloji
Psikopatoloji ile normallik arasında bir süreklilik vardır. Ruh sağlığı kişinin zihinsel güçlerinin kendi aralarında ve çevre ile arasında bir denge durumudur. Ruh sağlığı optimum uyum halidir. Her gün değişik olaylarla karşılarız ve yönetiriz. Ruhsal sağlamlık hayat olayları karşısında esneyerek, belirti çıkarmadan yaşayabilmektir. Psikopatoloji ise içsel güçler arasında ve/veya bunlarla çevre arasında bir dengesizlik ya da çatışma durumudur. Bilinçdışı intrapsişik çatışma her zaman her yerde bulunur. Zaman zaman hepimize musallat olur. Eğer yeterince ağırsa, sıksa ya da çatışma ile baş etme araçlarımız uyumsuzsa psikopatolojik belirtilerimiz ortaya çıkar.
İntrapsişik çatışma da süperegonun ya da toplumun istekleriyle uyuşmayan bilinçdışı, duygu yüklü düşlem bilince çıkmakla tehdit eder, daha sonra eyleme dökülebilme olasılığı doğar. Ego bilinçdışı olarak bunu tehlike durumu olarak algılar. Tehlikeler sevilen nesnenin kaybı vb. olabilir. Süperegodan veya toplumdan gelmesinden korkulan tepkiyi önlemek amacıyla ego anksiyete doğurur. Bu anksiyete hoş olmayan bir şeydir ve saldıran itkinin farkına varılmasını önlemek ve anksiyete gereksinimi ortadan kaldırmak için bilinçdışı olarak bir savunma düzeneği harekete geçer. Savunma manevrası başarılı ise denge kurulur, yoksa semptom ortaya çıkar. Semptom dışa çıkmak için zorlayan bilinçdışı itkiyle ona karşı koyan savunma arasında bir uzlaşmadır.
Gerçekten bir itki tek başına itkiden dolayı değil, anksiyetenin oluşumuna neden olduğundan dolayı bastırılır ya da semptom ortaya çıkar. Anksiyete ister kalabalık bir terminalde olsun isterse tuvalette yaşansın her zaman kişiler arası bir olgudur. O kişiler fiziksel olarak orada bulunmasalar da anksiyete en azından insanlarla etkileşimlere ilişkin duygular düş ve düşlemler, anılar ve beklentilerle ilgilidir.
Anksiyete gerçek kişiler bağlamında ortaya çıktığında bu insanlar ve bunların bilinçdışı temsil ettikleri kişiler hakkında çatışma yüklü duygular ve düşlemler vardır. Anksiyete diğer kişilerle etkileşimimizi ve iletişimimizi engeller. Bulaşıcı bir etkisi vardır. Anksiyetenin ilişkiler üzerine ayırıcı bir etkisi vardır ve anksiyete başlamasından hemen sonra algılama yetilerinde önlenemez bir karışıklık oluşturur.
Semptomun bilinçdışı intrapsişik çatışmanın doğurduğu anksiyeteyi bağlaması birincil kazançtır ve semptomun sürüp gitmesinin ana nedenidir. Birde sorumlu erişkin davranış talebinin azalması, ilgi artması ve maluliyet ödenekleri gibi ikincil kazançları vardır. Semptomlar kişiler arası bir bağlamda ortaya çıktıklarından çevredeki belli kişilere örtük, simgesel iletişimler olarak da anlaşılabilir.
Kişisel öykülerimiz ve yapılarımız kendimize özgü olduğundan yalnızca çatışmalar değil bu çatışmalarla başa çıkma tarzlarımızda farklıdır. Karakter biçimlerimizi ve semptomlarımızı oluşturan bu iç ve dış dünyayla uyum sağlama tarzlarımız bir kez yerleşti mi nispeten değişmez bir hal alır.
Semptom Nörozunda Çatışma
Çoklu belirlenim ya da Walderr’in çoklu işlev ilkesine göre her semptomun farklı yönelimlerce belirlendiği, bir takım farklı eğilimleri ifade ettiği ve bir takım farklı amaçlara hizmet ettiğini belirtir. Mesela bir kadının yeme nöbetleri ;
1)Güncel reddedilmelere karşı bir takım öfke, incinme ve benlik değeri azalması duyguları ile başa çıkma çabası,
2)Daha önceki yoksunluk ve reddedilme konusundaki çözülmemiş duyguları ile başa çıkma çabası,
3)Babasıyla çatışan ve babanın evden uzaklaştığı zamanlar yemek yiyen anne ile özdeşleşme,
4)Annenin dikkatini çekme çabası,
5)Genital cinsel hazzın yerine başka bir şey koyma, savunma oluşturma vb. olabilir.
Semptom intrapsişik olduğu kadar güncel kişiler arası bağlamda da işlevi vardır. Semptom nörozu çatışmayla başa çıkmanın yollarından biridir. Histeri, fobiler, OKB, ile temsil edilen semptom nörozları kimliğin bütünsel kabul edilebilir bir parçası olarak görülmezler yani ego distoniktirler. Bütün semptomlar burada dışa vurmaya zorlayan duygu yüklü bir düşlem ve ona karşı koyan güçler arasında uzlaşma oluşumlarıdır. Uyum sağlamayan benliğin kendi içinde ve çevreyle yeniden bir tür denge kurmasına yönelik nafile çabalardır.
Oysa karakter nörozu veya karakter bozukluğu ego sintoniktir. Başkalarına hayatı zorlaştırır oysa kendisine nispeten daha az acı verirler. Karakter kişinin hayatı yaşama tarzıdır. O ismin bize çağrıştırdıkları, kişinin içindeki güçleri kendine özgü nasıl dengede tuttuğu ve çevreyle uyumlu kılması tarzıdır. Karakter; biyolojik donanım, kişisel yaratıcılığın, ana babamızdan öğrendiğimiz ve model aldığımız şeylerin etkileşiminden doğar.
Semptomlar gibi karakter özellikleri de bastırıcı güçlerle dışa çıkmaya çalışan güçler, toplumun buyrukları, süperego ve ego ideali ve idden gelen baskılar arasında bir uzlaşmadır. Özgün id itkilerimiz az çok değişmiş biçimde sürdürülmesi mümkün olduğu gibi bunların yüceltilmesi ve bunlara karşı tepki oluşumları da olabilir. Kişi süperego ve toplumun isteklerini daha çok hesaba katıp idinkileri çok önemsemeyebilir ya da tam tersi. Kriminal ya da psikopatolojik karakter saldırgan ve cinsel id itkilerini pek az değiştirerek veya değiştirmeden dışarıya vurabilir. Karakter toplum dışı davranışlar yönüne kaydığında karakter bozuklukları olarak adlandırılır. Kriminal veya psikopat kişilikte pek intrapsişik çatışma yoktur. Toplumdışı düşlemleri bağlayıp ketleme, engellere ve zihinsel acıyla başa çıkma yeteneği veya isteği azdır.
Karakter nöroz yönüne gittiğinde karakter nörozu olarak adlandırılır. İşlev görmeyen davranış kalıpları dış dünyaya uyum sağlama ve içsel dengeyi sürdürme araçları olarak yetersizdir. Hastanın bütün davranış dağarcığının onun semptomu olduğu söylenebilir. Bu yüzden semptomlar gibi uzlaşma oluşumları olan bu davranış kalıpları bir parça benliğe uyumsuz hale gelmeye başlar. Kişi acı çekmeye ve çoğu zaman davranışlarının diğer insanlara nasıl acı çektirdiğini fark etmeye başlar.
Karakter, karakter nörozu, semptom arasındaki süreklilik obsessif kompülsif davranışlara dayanarak çok güzel açıklanabilir. Düzenlilik, inatçılık, cimrilik ambivalans, güç ve denetimle aşırı uğraş obsesif kompülsif karakterin temel özellikleridir. Toplumda soğuk, iş bilir, tertipli iş adamı ya da muhasebeci olarak görüntülenebilir. Burada temel amaç bilinçli ve bilinçdışı düşlemlere eşlik eden ya da onlara tepki olarak ortaya çıkan duygulardan kurtulmaktır. Burada yalıtma, entellektüalizasyon, iptal etme ve tepki oluşturma kullanılır.
Obsesif kişinin her şeyin, özellikle kendi duygularının ve başkalarıyla ilişkilerinin denetiminde olduğunu hissetmesi gerekir. Sıcaklık ve bağımlılık istekleri denetimden çıkmasın ve kendisini davet edebilecek başka kişilere çok fazla kendisini kaptırmasın diye yakınlık konusunda büyük rahatsızlık duyar. İlk bakıcıları ile aralarındaki etkileşim de böyledir. Yani anneleri onlara yönelik bir yığın nefret hem de sevgiyle kalakalmıştır. Bu nefretin sevgiyle beraber harekete geçebileceği korkusu yakın ilişkilerden kaçınmanın başka bir nedenidir. Onun bu tarzı bir yönden ailenin ve dostlarının rahatlarını bozup onu daha çok sancıdan korumakla birlikte daha çok zevkten de alıkoyar, ama kendisini rahatlatır.
Eğer böyle bir kişinin davranışları yeterince aşırı bir hale gelirse, çevresinde yeterince acıya neden olursa savunma ve uyum sağlama işlevleri başarısız kalmaya, kişinin kendisi de bu davranışlardan rahatsız olmaya başlar, sıkıntıya düşer ve kendisini başkalarının zarar görmesi ne karşın sürdürdüğünü görürse bu karakter nörozu olur.
Obsesif kompülsif karakter nörozunda davranışların savuşturacağı düşünülen saldırgan, cinsel ve bağımlılığa yönelik düşlemler bilince yaklaşır. Sürekli katı kuralcı, hırslı ve rekabetçi tarzı işyerinde çığrından çıkmaya, meslektaşlarıyla üstlerini kendine düşman etmeye başlar. Eşi kendisinden uzaklaşmasına ve artan biçimde işiyle meşguliyetine kızar. Çocuklar babanın ilgisizliğinden yakınmaya başlarlar. Kişi de böyle bir durumda aile ve dostlarıyla oluşturduğu kötü etkilerin farkına varır ve bundan rahatsız olmaya başlar. Tedavi için başkalarına gereksinim duyduğunu hissetmesi bu kişi için gerçek bir külfettir. Obsesif kompülsif semptom nörozunda ise tabloya sınırları belli, egoya yabancı, benliğe uyumsuz düşünceler ve davranışlar egemendir.
Semptomatik hareketler, yanılgılar ve şakalar; Fobiler, obsessif kompülsif törenler, gündelik yaşamı sürdürme tarzı vb. hemen her davranış ister duygu yüklü düşlemleri dışa vurmak ve savuşturmak, isterse anksiyeteyi bağlamak için olsun semptomatik bir işlev görebilir.
Semptomatik hareketler hepimizin yapabileceği sakarca hareketleri alışkalık haline getirme veya dalgınlıkla yapılan jestleri içerir.
Dil sürçmeleri veya yanılgılar ruhsal nedenselliğin her zaman her yerde olması ve intra-psişik çatışmayı temsil etmesi açısından önemlidir. Burada bilinçdışı olarak niyetlenen aşağılama çarpıtılmış veya kılık değiştirmiştir. Dışa vurma güçleri ile ketleme güçleri arasındaki bir uzlaşmayı gösterir. Yorgunluk, zihinsel uğraşlar ve alkol, ketlemeleri azaltarak, zayıflatarak yasaklanmış malzemenin bilince girmesini kolaylaştırır. Ama yorgunluk ve alkol ortaya çıkan şeyin içeriğini etkilemez. Hastanın randevusunu unutması terapiste bilinçdışı saldırganlığının yansıtılması olabilir. Bir hastanın ismini unutmamız veya başka bir isimle adlandırmamız birazcık üzerinde düşününce bilinçdışı içimizdeki çatışmanın bir belirtisi olabilir.
Şakalar Freud’a göre birçok gerçek barındıran ve altta yatan duygularımızı çoğu kez onlar aracılığı ile dışa vurduğumuza inanıyordu. Espriler üzerine 1905 te yazdığı klasik yazıda açıkladığı gibi şaka cinsel ve saldırgan dürtü türevlerinin ifade edilmesine karşı çıkan ketlemelerin geçici olarak kalkmasıydı. Şakalar bilinçdışı bir itkinin daha doğrudan dışa vurumuna karşı bir savunma olduğu kadar, bu itkinin örtülü bir doyumudur da.
Düşler bilinçdışına giden görkemli yol veya kral yolu olarak Freud tarafından önemsenmiştir. Bilinçdışı malzemenin ortaya çıkışına karşı duran içsel dirençler uykuda zayıflar ve böylece yasaklanan anı ve düşlemler bilincimize çıkarlar. Rüyalarda gördüklerimiz bizim farkında olmadığımız iç dünyamızla alakalı süreçlerdir. Uykuda bile düş sansürü denen dirençlerimiz var olduğundan düş de semptom gibi bir uzlaşıdır ve nöroz gibi bir çatışmanın belirtisidir. Düşler bilinçdışı bir isteğin kılık değiştirmiş doyumlarıdır. Düş hepimizdeki gece çılgınlığıdır, doyurulmayan arzuların düşlemsel olarak doyurulması ve gerilimlerin çözülmesiyle gündüzleri sağlığımızı korumamıza yardım eden arıtıcı ve temizleyici bir işlev görür. Düşün temel işlevlerinden biri de uykuyu korumaktır. Düşün bir açık bir de kapalı içeriği vardır. Düş işi, gizli içeriğin sansürü aşıp bilince çıkabilmesine, buna karşın çoğu durumda uykuyu bozmamasına yetecek kadar kılık değiştirmesi sürecidir. Düş işi gizlemeyi yaparken yer değiştirme, yoğunlaştırma ve simgeleştirme gibi birincil süreç düzeneklerinden faydalanır. Hepsini tutarlı bir öyküye benzeyecek şekilde birbirine katmaya çalışan ikincil işlemede gizlemenin hizmetinde çalışır. Düş işi başarılı ise itki bir ölçüde doyum elde eder ve uyku bozulmadan sürer. Başarılı olamazsa ve gizli içerik çok açık şekilde kendisini göstermeye başlarsa, o zaman ego kişiyi uyandıran anksiyete ile yanıt verir.
Kural olarak gizli ve açık düş içeriği arasında ne kadar mesafe varsa düş gören o kadar sağlıklıdır ya da en azından egosu ve savunma yetenekleri o kadar güçlüdür. Nörozlar gibi düşler ve düş ögeleri de çok yönlü olarak belirlenir ve çocukluktan yakın gerçekliğe kadar uzanan kökenlere sahiptir. Önceki günden gelen düş malzemelerine günün kalıntısı denir. Freud’un benzetmesini kullanırsak; güncel ilgiler komisyoncu olarak görev yaparken tarihsel, bilinçdışı zihin uğraşları sermayeyi sağlar. Yani patronun azarları ancak düş görenin daha önceki baba çatışmasından dolayı düşü uyarır.
Savunma Düzenekleri; duygu yüklü bir düşlem kendi başına bir itki olabileceği gibi bir başka düşleme karşı bir savunma da olabilir. Örneğin cinselliğe karşı öfke, sevgi ve bağımlılığa karşı cinsellik savunma olarak kullanılabilir. Aslında çekici bulduğu bir adamla kavga eden ve onu başından savan histerik karakterle, bilinçdışı olarak hoşlandığı kişilere korkuyla ve saldırganca davranan paranoid gizli eşcinsel, cinselliğe karşı öfkenin kullanılmasına iki örnektir.
Karşısında savunma oluşturulan her şeyin kaynağı idde değildir. Süperego itkilerine de idinkiler kadar güçlü karşı çıkılabilir. Kendini suçlama ve eleştirme eğilimlerini kabullenmek yerine onları başkalarına yansıtabilir ve bunlara sanki suçlayan biz değilmişiz de başkalarıymış gibi tepki gösterebiliriz. Kendini aşırı cezalandırıcı ve suçluluk doğurucu süperegoya sahip olup, kendi olağanüstü ağır standartlarını başkalarına yansıtan ve sanki kendisine makul olmayan talepler yükleyen başkalarıymış gibi öfkeyle tepki gösteren kişiler buna en güzel örnektir.
Savunma düzenekleri tek başına patolojik değildir ve egonun en önemli işlevlerinden biridir. Gerek içsel dengeyi sağlamak, gerekse dışsal gerçeklik yönünden tamamen uyum sağlayıcı işlevleri vardır.
Savunma düzenekleri artık içsel dengeyi sürdürmeye yetmedikleri ya da bu dengeyi çevre üzerinde ciddi sorunlar çıkmasına rağmen korudukları için uyum sorunları yaparlar ve psikiyatrın ilgi alanına girerler. Bir adamın saldırganlığına karşı ketlemeleri o kadar güçlü olur ve onun işte, evde okul arkadaşlarıyla birlikteyken günlük yaşamında normal saldırganlık ve girişkenliğini göstermesini engeller. Orta yaşlı ve evde kalmış bir kızın cinsel itkilerini yansıtması, her gördüğü adamın kendisine tecavüz etmesinden korkmasına ve evine kapanmasına yol açar.
Psikoterapist savunma düzenekleri başarısız kalıp sonuçta belirti ortaya çıkmış, bastırdıkları geri dönmüş, yaşam sevinçleri, üretkenlikleri engellenmiş ya da başkalarının esenliğine engel olan kişilerle karşılaşır. Savunma düzenekleri klinikte direnç olarak da karşımıza çıkar.
Egonun savunma düzenekleri bilinçdışı olarak çalışmakla beraber aslında bilince doğrudan uzanırlar. Mesela öfkenin kaydırılması gibi.
Savunmalar içinde temel düzenek bastırma olup diğer hepsi bu savunma düzeneğini pekiştirmeye yarar. Bastırma toplum ve süperegonun amaçlarına ters düşen duyguların ve düşlemlerin önüne geçilmesidir. Bunun için karşı yatırım veya kontur kateksis denilen enerji yatırılan bir süreç gereklidir. Baskılama bilinçli iken, etkin bir unutma biçimi olan bastırma bilinçdışı bir süreçtir.
Yansıtma, kabul edilemez dürtülerimiz ve duygularımızın başkalarına atfedilmesidir. Başkalarına karşı gerçekten oldukları gibi değil bizim öyle olduklarını sandığımız gibi davranmamıza neden olur. Bu konuda paranoidler insanları kendi beklentilerine uydurmakta çok beceriklidirler.
Yansıtma ve rasyonalizasyon yakından ilişkili ve bunların bir alt türü olan dışsallaştırma, kişinin sorunda oynadığı rolün sorumluluğunu başkasına yüklemesidir. Kendisini başkasının hasta ettiğini söyleme bağımlı kişiliklerde sıktır.
Yansıtmalı özdeşim yansıtma ve özdeşimin karıştırılmasıdır. Sınır kişilerde sık görülür ama hepimiz de kullanırız. Kendi arzularını, zihinsel uğraşlarını, korkuları ve duygularını bir başkasına yansıtır ve daha sonra bu kendi yansıttıklarının karşı tarafın duygu ve düşünceleriymiş gibi kabul eder. Son derece yarışmacı ve kıskanç bir adam dürtülerini ve duygularını başkasına yansıtır, sonra da onların kendisi ile yarıştıklarını, kıskandıklarını düşünür. O zamanda içe döner ve yapmacık bir alçak gönüllülükle hareket edebilir.
Yansıtmalı özdeşim özellikle evliliklerde sıktır. Yansıtmalı özdeşime giren kişi genellikle uğraşları ve çatışmaları kendisininkine benzeyen birini arayıp bulmak ve ona çatışmanın öte yarısını kabul ettirmek konusunda son derece beceriklidirler.
Bölme gerçekliği daha çok çarpıtan sınır, şizofrenik, şizoid ve şizotipal kişilikler için karakteristiktir. Sürekli yoksun bırakılma, reddedilme ve istismar edilme durumlarına tepki olarak ana babasının içsel temsilcilerine yönelik ezici yoğunlukta öfke ve kendi benlik değeri konusunda olumsuz duygular geliştirmiş olan çocuklarda ortaya çıkar. Bunlar genellikle bize ve kendilerine yönelik çok farklı tutumları olduğunun biraz bilincinde olsalar da bugün öfkelendikleri iblisin dünün sevimli azizi olduğunu göremezler.
İnkâr yansıtmadan sonra gerçekliği en çok çarpıtan zihinsel düzenektir. Gerçek dünyanın önemli bir parçasını anlamayı ve onunla uzlaşmayı reddetmektir. Eğlenceli işlere, işkolik davranışlara, ilaç ve alkole kapılma ya da algılanan çirkin gerçeklik yerine istek doyurucu, gerçekliği yadsıyan düşlemin geçirillmesi yoluyla da olabilir. Şizofrenide, paranoidlerde ve yas reaksiyonunda ortaya çıkabilir.
Yalıtma, entellektüalizasyon, tepki oluşturma ve iptal etme yada törenleştirme bütün karakter ve psikopatolojik tiplerde ortaya çıkabilir. Ancak obsessif kompülsif nöroz ve kişilikte sıktır.
Yalıtlama bir duygunun ait olduğu düşünceden ya da anıdan ayrılmasıdır. Kişinin somurtkan ve tedirgin olduğu bilinir ama bunun ne ile alakalı olduğu bilinmez. Bir arkadaşı bıçaklama, bebeği pencereden dışarı atma, Allah’a küfretmek, okb de görülen yalıtlama örnekleridir. Terapist de duygularını yalıtlar.
Entellektüalizasyon; hoş olmayan duygu yüklü düşlemlerin zihinden uzak tutulması için bilişsel yetilerin kullanılmasıdır. Mesela bir öğrenci cinsel düşlemlerini savmak için sürekli ders çalışabilir. Burada kişi hakiki güdülerini ve duygularını kabul etmek yerine durumu açıklar. Mesela randevularına geç kalma veya kaçırmasına neden olacak son derece mükemmel bahaneler bulur. Bu bahaneler onların terapist hakkındaki duyguları ile alakalı olan ve onun temsil ettiği şeyleri görmezden gelmelerini sağlar.
Tepki oluşturma, özellikle kabul edilemez bir itkiye karşı ona taban tabana zıt bir tutum belirleyerek karşı koymanın etkin bir yoludur. Genellikle her türden aşırı ve fanatik davranış, tamamen karşıtını yapmak itkilerine karşı bir tepki oluşturmadır.
İptal etme; dışa vurulmuş düşlemlerimizin verebileceği zarara dair büyüsel düşüncemizi iptal etmek için gösterilen aynı ölçüde büyüsel çabanın adıdır. Mesela hoş olmayan bir düşünceden sonra insanın tahtaya vurmasıdır.
Yer değiştirme; bir duygulanımın ya da itkinin özgün nesnesinden bir başkasına kaydırılmasıdır. Örneğin cinsel itkilerini annesinden birlikte çalıştığı yaşlı kadına yer değiştiren adam veya kendisini terk eden kocasına duyduğu öfkeyi fiziksel olarak ona benzeyen oğlundan çıkaran kadının davranışları bir yer değiştirmedir. Bu düzenek hastanın özgün olarak ana-babasına ve kardeşlerine yönelik bir yığın duygu düşlemini terapiste yer değiştirdiği aktarım fenomeninin temel düzeneğidir.
Yansıtmayla birlikte yer değiştirme fobilerde temel düzenektir. Fobilere en iyi örnek Freud’un Küçük Hans’ıdır. Hans babasına yönelik saldırgan itkilerini, bundan böyle hem nefret edip hem de korktuğu atlara yer değiştirmiş ve yansıtmıştı.
Öfkeyi kendine çevirme depresyonda ve kendine zarar verme davranışındaki en önemli düzenektir. Ciğeri yiyen kedinin hiçbir suçu yokmuş gibi öfkeyi sevdiklerimizin üzerinden çekip kendi üzerimize ya da daha doğrusu bu kişilerin içimizde bulunan içsel temsilcilerine yöneltiriz. Sonuçta ya depresyona girer veya kendimize zarar veririz. İntihar bu savunmanın en son ifadesidir.
Özdeşleşme; bir başkasına yönelik cinsel ya da saldırgan duyguların farkına varmayı veya onun kaybıyla ilgili duyguları kabullenmeyi önlemek için onun gibi olma sürecidir. Olumsuz özdeşleşmede özdeşim nesne ile taban tabana zıt hale gelir.
Dönüştürme ve çözülme; histeri için karakteristik olan patolojik iki savunma mekanizmasıdır. Dönüştürme çatışmaya eşlik eden anksiyeteyi azaltması amaçlanan ve fizyolojik temeli bulunmayan ağrı, felç ya da duygu kusuru gibi simgesel fizik semptomlardır. Çözülme ise kişiliğin kabul edilemez bir parçasının, bir düşünce ve duygulanım karmaşasının basit olarak bastırılıp normal bilince girememesi, sahiden bölünmesi ve daha sonra zaman zaman alternatif bir bilinç merkezi gibi hareket etmesidir. İlkinde histerik unutkanlık, konversif bozukluklar diğerinde ise kişilik bölünmesi ve füg ortaya çıkar.
Yoksama; bilinçdışı malzemenin kendi olumsuzu şeklinde dışa vurulmasıdır. Amacım eleştirmek değil ama…., Yoksanan içerik bilince yakındır kişiyi zorlarsak bu içeriğe ulaşmasını sağlayabiliriz.
Gerileme de bir savunma düzeneği gibi işlev görebilir. Bir hasta terapistine yönelik yeni ortaya çıkan ödipal dürtülerinden dolayı bağımlı, çocuksu, pre-genital konumlara gerileyerek kaçabilir.
Yüceltmeyi Freud toplum dışı itkilerle başa çıkmanın en uyumlu yolu sayıyordu. Gerçekten de yüceltme bu itkilere bir savunma olduğu kadar, bunların boşaltılması ve yerine başka şey geçirilerek doyurulmasıdır. Kabul edilemez dürtülerin toplum ve süperego için kabul edilebilir tarzda doyurulma çabasıdır. Cerrah veya kasap olmak saldırgan dürtülerimizi yüceltebilir.
Savunma mekanizmaları daha çok dışarı vurmaya başladıklarında gerçek semptomlar ya da uzlaşma oluşumları olarak değerlendirilir. Çocuklarına karşı bilinçdışı düşmanlığına karşı koyan anne, o kadar evhamlı ve koruyucu olur ki, çocuklar için çekilmez hale gelir. Bizi kaygılandıranlar başarılı ve uyum sağlayanlar değil, sadece yetersiz kalan ve uyumsuz olan savunma düzenekleridir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Çatışma, Karakter ve Psikopatoloji" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Erol AKDAĞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Erol AKDAĞ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     24 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Erol AKDAĞ Fotoğraf
Psk.Erol AKDAĞ
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi38 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Erol AKDAĞ'ın Makaleleri
► Mükemmeliyetçilik ve Psikopatoloji Psk.Ezgi DENİZEL GÜVEN
► Umut, Umutsuzluk ve Psikopatoloji Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL
► Karakter Problemleri ve Vajinismus Dr.Mehmet TEKNECİ
► Karakter Eğitimi,çocukları Yemek Yasak! Psk.Dilek AKICI TAYANÇ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Çatışma, Karakter ve Psikopatoloji' başlığıyla benzeşen toplam 13 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Hayal Kuran Çocuklar Haziran 2021
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


13:08
Top