Empati
Ne olduğuna tam olarak karar veremediğim, sürekli anlam değiştiren, hali hazırda genelgeçer operasyonel bir tanımına ulaşılmayan; aynı şeyden bahsettiğimizi sandığımız, farklı şeylerden bahsettiğimizi belki derinlemesine inceleyeceğimizde anlayacağımız; belki de tam bu yüzden sürekli sonu gelmeyen yeni anlamlara ve tanımlara ulaştığımız enteresan bir kavram empati. En çok da biz psikologların ve tabi psikiyatristlerin empatik olması gerektiğinden bahsedilir. Elbette bizlerle sınırlı kalmaz, insanlarla çalışan hemen her meslek sahibinin de empatik olması gerektiği vurgulanır, ki bu yüzden empati eğitimleri iletişim eğitimlerinin kaçınılmaz bir parçası olarak sunulur günümüzde.
Sizin empati tanımınız nedir? Empatiyi nasıl tarif ediyorsunuz? Şu an bir durun ve tanımlamaya çalışın. Empatiden tam olarak kastınız nedir, tam olarak ne anlıyorsunuz ve empati sizin için ne anlama geliyor?
Empati nedire akademisyenler şunu diyor bunu diyora geçmeden önce, bir tahmin yürütmenizi istiyorum. Sizce empati kavramı kaç yaşında? İlk kim kullanmış? Kaynağı psikoloji bilimi mi? Empati kaç yıldır araştırılıyor? Empatinin operasyonel bir tanımı yoksa, nasıl araştırılıyor, bu durumda araştırılan tam olarak ne? Empati ölçülebilir mi? Empati doğuştan mı gelir yoksa öğrenilir mi? Empati herkeste var mı, varsa ne kadar var?
Empati kelimesi 1909 yılında Almanca'dan İngilizce'ye çevrilen bir metinde Titchener tarafından kullanılmış ilk kez. Lipps isimli bir adam 1897 yılında yeni bir kavram uydurmuş Almancada dışarıdaki bir objeyi kendine mal etme, absorbe etme anlamına gelen bir kelime "einfühlung". Einfühlung'u çevirmeye kalkışan Titchener da, yeni bir karşılık bulmuş İngilizce'de "Empati", Eski Yunanca'da hissetme, duyma anlamına gelen "Patheiq"den esinlenerek. Yani 107 yıllık bir kelime "Empati"
Empati kelimesi ilk türetildiği yıllarda daha çok fenomenolojistler tarafından bir obje veya olaya onun içine girerek bakmak, algılamak anlamlarında kullanılmış. 1950'lerin sonlarında psikolojide bilişsel bir kavram olarak incelenmeye başlamış. O yıllarda ki tanım şu: Empati, bir insanın muhatabını tanıması, kendini muhatabının yerine koyarak onun özellikleri hakkında bilgi sahibi olmasıdır. Tanım böyle olunca, empati araştırmaları, "kişilerin, birbirlerinin kişilik özelliklerini nasıl algıladıkları üzerinde ölçekler geliştirme" yönünde olmuş.
1960'lara gelindiğinde empatinin, sadece bilişsel değil, duygusal yönü de olduğu, bu sebeple empatinin, muhatabın hissettiği duyguların birebir aynısını hissetmek, " tıpkı onun gibi hissetmek" olduğu vurgulanır olmuştur.
1970'lerde "Empati, muhatabın belirli bir duygusunu anlamak ve o duyguya uygun karşılık vermektir. Beni tamamen ortadan kaldırıp, tüm dikkatini muhatabın ne hissettiğine odaklamaktır." tanımı geçerli olmuş.
1980'lerden itibaren de Ivey," Muhatapla empati yapabilmenin yolunun onun sahip olduğu kültüre de empati yapmaktan geçtiği, aksi halde yeterli olmayacağını"; Ford "Empatik olmayan her davranışın ego-santrik (ben merkezci) olduğunu"; Rothengers, "Sosyal duyarlılık" olduğunu, Campell, "Duygusal duyarlılık" olduğunu; Kaplan, Fravell, Chadler gibi isimler "Rol alma, bakış açısı alma becerisi" olduğunu; empati denince akla gelen en geçerli isim olan Carl Rogers'ın empati tanımı, yıllar içinde değişim göstermesine rağmen 1980'li yıllarda "Empati, danışmanın, kendisini danışanın yerine koyarak, danışanın fenomenolojik dünyasına girerek, onun duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamsı, onun hissettiklerini hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir" tanımı daha çok kabul görmüştür.
Durum böyle olunca, empati üzerinde yapılan araştırmalar da, araştırılan şeyin ortak bir tanımı olmadığı için, geliştirilen ölçeklerin aynı şeyi yani empatiyi ölçtüğünü söylemek imkansız hale gelmiştir. Metreyle uzunluğu, kilogramla ağırlı ölçeriz, 3 metre her ülkede 3 metredir, 27 kilo her ülkede 27 kilo, kafamız karışmaz; fakat empati ile ilgili araştırmalar; empatiyi bilişsel beceri olarak görenlerin bilişsel, duygusal beceri olarak görenlerin duygusal ölçek geliştirme yollarına yöneldikleri için aynı şeyi ölçtüklerini söylemek mümkün olmuyor.
Durum bununla da sınırlı kalmayıp, Rogers gibi hem bilişsel hem duygusal olduğunu kabul edenlerin yanı sıra, Hoffman gibi bilişsel, duygusal ve motivasyonel olduğunu savunan akademisyenler de olmuştur.
Rogers'in görüşlerinden hareketle Barrett-Leonard 1980'lerin başlarında, ilk empati modelini ortaya atmışlardır. Bu modele göre empati, iki kişi arasında karşılıklı etkileşimle gerçekleşir. Kişi muhatabını empatik anlamaya çalışır ve bir empatik değerlendirmeye ulaştığında bunu muhatabına iletir. Muhatap empatik mesajı algılar ve bir geribildirim verir. Ve bu akademisyenler şu önemli ayrımı da yaparlar "Kişilerin içlerinde kurdukları empatiyle muhatabına ilettikleri empati ayrıdır." Bu son tespitin şahane bir tespit olduğu kanaatindeyim, anladığımız ama anlatamadığımız, hissettiğimiz ama söyleyemediğimiz o kadar çok şey var ki insanlar olarak.
Bu ilk model konuya dair araştırmaların artmasına sebebiyet vermiş, farklı akademisyenler tarafından farklı modeller ileri sürülmüş. Günümüzde empati eğitimleri adı altında sunulan çalışmalar, bu modeller sayesinde vücut bulmuştur. Kanaatimce egodan arınmamış bir ben'in muhatabı tam olarak duygusal, bilişsel, motivasyonel düzeyde algılaması, egodan arınmamış bir ben'in muhataba doğru empatik değerlendirme yapsa bile aktarabilmesi mümkün değil. Ancak bu durum empati yaptığımızı sanmamıza engel de değil. Ego aradan kalkmadan, empati adı altında gösterdiğimiz tüm anlama gayretleri; ancak kendi ego terbiyemiz, ego farkındalığımız kadardır, yine de tüm gayretler sırf gayret olduğu için değerliler. Ben, ego eğitilmeden tam olarak empati yapılabileceğine inanmıyorum ve fakat gayretlerimizi takdir ediyorum. Egomuzu eğitmeye çalışmak çok az kişiye nasip olsa da, ego eğitim yolunu tamamlamadan yaptığımız şeylerin adı, benim gözümde hiçbir zaman tam olarak empati olmayacak. Mevlana Hz.'lerinin 4 kapının Sırrı hikayesinde olduğu gibi 4. kapıya varamamış bizler, 4. kapının bilgisine sahibiz diye, o kapının bilgisiyle hareket etmeye, davranışlarımızı o kapının bilgisine göre düzenlemeye çalışırken, özde 1. kapının insanıyken, henüz kapıların yeterliliklerini aşmamış onların sadece ne olduğunu biliyorken yerimizde debelenip duruyoruz. Biliyoruz, ama donanımımız yok.
Elimi nereye atsam yetersizliklerime çarpıyorum.
Anladığım ama anlatamadığım şeyler var benim. Bazen de anlatmak istemediğim. İfade edemeyeceğimden değil, etmek istemeyişimdendir. Ya da duymaya hazır olmadığına kanaat getirtmendir sebep. Veya anlatsam da anlamayacağına dair verdiğin sinyaller. Zamandandır bazen sebep, sırası değildir. Ne bileyim gecedir, gündüzdür, çok erkendir. Mutsuz ya da mutlusundur, umutsuzsan da susabilirim gülüyorsan da ağlıyorsan da açsan da hastaysan da. Bazen benimdir sebep, bazen korkularım, bazen yetersizliklerim veya uygun yolu bulamamışımdır henüz. Anladığım ama anlatamadığım şeyler var benim.
Sizin empati tanımınız nedir? Empatiyi nasıl tarif ediyorsunuz? Şu an bir durun ve tanımlamaya çalışın. Empatiden tam olarak kastınız nedir, tam olarak ne anlıyorsunuz ve empati sizin için ne anlama geliyor?
Empati nedire akademisyenler şunu diyor bunu diyora geçmeden önce, bir tahmin yürütmenizi istiyorum. Sizce empati kavramı kaç yaşında? İlk kim kullanmış? Kaynağı psikoloji bilimi mi? Empati kaç yıldır araştırılıyor? Empatinin operasyonel bir tanımı yoksa, nasıl araştırılıyor, bu durumda araştırılan tam olarak ne? Empati ölçülebilir mi? Empati doğuştan mı gelir yoksa öğrenilir mi? Empati herkeste var mı, varsa ne kadar var?
Empati kelimesi 1909 yılında Almanca'dan İngilizce'ye çevrilen bir metinde Titchener tarafından kullanılmış ilk kez. Lipps isimli bir adam 1897 yılında yeni bir kavram uydurmuş Almancada dışarıdaki bir objeyi kendine mal etme, absorbe etme anlamına gelen bir kelime "einfühlung". Einfühlung'u çevirmeye kalkışan Titchener da, yeni bir karşılık bulmuş İngilizce'de "Empati", Eski Yunanca'da hissetme, duyma anlamına gelen "Patheiq"den esinlenerek. Yani 107 yıllık bir kelime "Empati"
Empati kelimesi ilk türetildiği yıllarda daha çok fenomenolojistler tarafından bir obje veya olaya onun içine girerek bakmak, algılamak anlamlarında kullanılmış. 1950'lerin sonlarında psikolojide bilişsel bir kavram olarak incelenmeye başlamış. O yıllarda ki tanım şu: Empati, bir insanın muhatabını tanıması, kendini muhatabının yerine koyarak onun özellikleri hakkında bilgi sahibi olmasıdır. Tanım böyle olunca, empati araştırmaları, "kişilerin, birbirlerinin kişilik özelliklerini nasıl algıladıkları üzerinde ölçekler geliştirme" yönünde olmuş.
1960'lara gelindiğinde empatinin, sadece bilişsel değil, duygusal yönü de olduğu, bu sebeple empatinin, muhatabın hissettiği duyguların birebir aynısını hissetmek, " tıpkı onun gibi hissetmek" olduğu vurgulanır olmuştur.
1970'lerde "Empati, muhatabın belirli bir duygusunu anlamak ve o duyguya uygun karşılık vermektir. Beni tamamen ortadan kaldırıp, tüm dikkatini muhatabın ne hissettiğine odaklamaktır." tanımı geçerli olmuş.
1980'lerden itibaren de Ivey," Muhatapla empati yapabilmenin yolunun onun sahip olduğu kültüre de empati yapmaktan geçtiği, aksi halde yeterli olmayacağını"; Ford "Empatik olmayan her davranışın ego-santrik (ben merkezci) olduğunu"; Rothengers, "Sosyal duyarlılık" olduğunu, Campell, "Duygusal duyarlılık" olduğunu; Kaplan, Fravell, Chadler gibi isimler "Rol alma, bakış açısı alma becerisi" olduğunu; empati denince akla gelen en geçerli isim olan Carl Rogers'ın empati tanımı, yıllar içinde değişim göstermesine rağmen 1980'li yıllarda "Empati, danışmanın, kendisini danışanın yerine koyarak, danışanın fenomenolojik dünyasına girerek, onun duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamsı, onun hissettiklerini hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir" tanımı daha çok kabul görmüştür.
Durum böyle olunca, empati üzerinde yapılan araştırmalar da, araştırılan şeyin ortak bir tanımı olmadığı için, geliştirilen ölçeklerin aynı şeyi yani empatiyi ölçtüğünü söylemek imkansız hale gelmiştir. Metreyle uzunluğu, kilogramla ağırlı ölçeriz, 3 metre her ülkede 3 metredir, 27 kilo her ülkede 27 kilo, kafamız karışmaz; fakat empati ile ilgili araştırmalar; empatiyi bilişsel beceri olarak görenlerin bilişsel, duygusal beceri olarak görenlerin duygusal ölçek geliştirme yollarına yöneldikleri için aynı şeyi ölçtüklerini söylemek mümkün olmuyor.
Durum bununla da sınırlı kalmayıp, Rogers gibi hem bilişsel hem duygusal olduğunu kabul edenlerin yanı sıra, Hoffman gibi bilişsel, duygusal ve motivasyonel olduğunu savunan akademisyenler de olmuştur.
Rogers'in görüşlerinden hareketle Barrett-Leonard 1980'lerin başlarında, ilk empati modelini ortaya atmışlardır. Bu modele göre empati, iki kişi arasında karşılıklı etkileşimle gerçekleşir. Kişi muhatabını empatik anlamaya çalışır ve bir empatik değerlendirmeye ulaştığında bunu muhatabına iletir. Muhatap empatik mesajı algılar ve bir geribildirim verir. Ve bu akademisyenler şu önemli ayrımı da yaparlar "Kişilerin içlerinde kurdukları empatiyle muhatabına ilettikleri empati ayrıdır." Bu son tespitin şahane bir tespit olduğu kanaatindeyim, anladığımız ama anlatamadığımız, hissettiğimiz ama söyleyemediğimiz o kadar çok şey var ki insanlar olarak.
Bu ilk model konuya dair araştırmaların artmasına sebebiyet vermiş, farklı akademisyenler tarafından farklı modeller ileri sürülmüş. Günümüzde empati eğitimleri adı altında sunulan çalışmalar, bu modeller sayesinde vücut bulmuştur. Kanaatimce egodan arınmamış bir ben'in muhatabı tam olarak duygusal, bilişsel, motivasyonel düzeyde algılaması, egodan arınmamış bir ben'in muhataba doğru empatik değerlendirme yapsa bile aktarabilmesi mümkün değil. Ancak bu durum empati yaptığımızı sanmamıza engel de değil. Ego aradan kalkmadan, empati adı altında gösterdiğimiz tüm anlama gayretleri; ancak kendi ego terbiyemiz, ego farkındalığımız kadardır, yine de tüm gayretler sırf gayret olduğu için değerliler. Ben, ego eğitilmeden tam olarak empati yapılabileceğine inanmıyorum ve fakat gayretlerimizi takdir ediyorum. Egomuzu eğitmeye çalışmak çok az kişiye nasip olsa da, ego eğitim yolunu tamamlamadan yaptığımız şeylerin adı, benim gözümde hiçbir zaman tam olarak empati olmayacak. Mevlana Hz.'lerinin 4 kapının Sırrı hikayesinde olduğu gibi 4. kapıya varamamış bizler, 4. kapının bilgisine sahibiz diye, o kapının bilgisiyle hareket etmeye, davranışlarımızı o kapının bilgisine göre düzenlemeye çalışırken, özde 1. kapının insanıyken, henüz kapıların yeterliliklerini aşmamış onların sadece ne olduğunu biliyorken yerimizde debelenip duruyoruz. Biliyoruz, ama donanımımız yok.
Elimi nereye atsam yetersizliklerime çarpıyorum.
Anladığım ama anlatamadığım şeyler var benim. Bazen de anlatmak istemediğim. İfade edemeyeceğimden değil, etmek istemeyişimdendir. Ya da duymaya hazır olmadığına kanaat getirtmendir sebep. Veya anlatsam da anlamayacağına dair verdiğin sinyaller. Zamandandır bazen sebep, sırası değildir. Ne bileyim gecedir, gündüzdür, çok erkendir. Mutsuz ya da mutlusundur, umutsuzsan da susabilirim gülüyorsan da ağlıyorsan da açsan da hastaysan da. Bazen benimdir sebep, bazen korkularım, bazen yetersizliklerim veya uygun yolu bulamamışımdır henüz. Anladığım ama anlatamadığım şeyler var benim.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Empati" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
3 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.